Selçuk Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nün 1972 yılında Konya Devlet Mühendislik Akademisi bünyesinde açıldığını, 1982 yılından itibaren de...

Selçuk Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nün 1972 yılında Konya Devlet Mühendislik Akademisi bünyesinde açıldığını, 1982 yılından itibaren de Selçuk Üniversitesi’ne bağlanarak eğitim ve öğretime devam ettiğini söyleyen Selçuk Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Hüseyin Selçuk Halkacı, “Verdiğimiz eğitimle öğrencilerimizi; çağın gerektirdiği bilgi ve donanıma sahip, analitik düşünen, yenilikçi, gelişime açık, sorgulayıcı, eleştirel bakış açısına sahip, etik değerlere bağlı, toplum ihtiyaçlarını önde tutan, çalıştığı kuruma ve ülkesine katma değer sağlayan bireyler olarak yetiştirmeyi hedefliyoruz” diyor.

Halkacı’yla bölümün yapısı, hedefleri ve öğrencilere sağladığı olanaklar hakkında kapsamlı bir söyleşi gerçekleştirdik.

Kuruluşundan bugüne bölümünüzde gelişim ve değişim yaşandı mı? Daha iyiye ulaşma noktasında önceliği hangi konulara verdiniz?

Bölümümüz kuruluşundan bugüne, daha kaliteli bir eğitim verebilmek için sürekli gelişim içerisinde oldu. Daha iyiye ulaşmak için gerek eğitim altyapısını oluşturan derslikler, laboratuvarlar ve öğretim elemanı sayısı bakımından gerekse de çağın gerektirdiği bilgiyi öğrencilere aktarabilmek adına ders planları çerçevesinde gerekli iyileştirmeyi ve gelişimi gösterme çabası içerisindeyiz. Teknogirişim, TÜBİTAK ve TEYDEB projelerinde devamlı olarak yer almak için bölümümüz akademik personeli ve öğrencilerinin Ar-Ge projelerine teşvik edilmesine öncelik veriyoruz. Bu kapsamda bugüne kadar yaklaşık 50 civarında proje gerçekleştirerek danışmanlık hizmeti verdik.

Akademik kadronuzun uzmanlık alanları hakkında bilgi verir misiniz?

Konstrüksiyon ve imalat anabilim dalında: Makine tasarımı, talaşlı imalat, plastik şekil verme, yüzey kaplama ve dişli çark teknolojisi. Termodinamik anabilim dalında: Isıtma ve soğutma çevrimleri, pompa tasarımı ve geliştirilmesi, kurutma prosesleri; ısıl sistemlerin enerji ve ekserji analizleri, sayısal ısı transferi. Enerji anabilim dalında: Hesaplamalı ve deneysel akışkanlar dinamiği, deneysel ve sayısal akış ölçümleri, rüzgâr enerjisi, ısı eşanjörleri. Makine teorisi anabilim dalında: Robotik, sistem dinamiği, otomatik kontrol, mekanizma tekniği ve makine dinamiği. Mekanik anabilim dalında: Nanoteknoloji, kompozit malzemeler, kırılma mekaniği ve sonlu elemanlar yöntemi olmak üzere beş anabilim dalında uzmanlık alanlarıyla ilgili çalışmalar yürüten nitelikli ve zengin bir akademik kadroya sahibiz.

Eğitim konularını oluştururken sanayiden gelen talepleri de dikkate aldınız mı? Teorik eğitimlerle pratik arasındaki dengeyi nasıl sağladınız?

Eğitim konularını oluşturan dersler ve ders içeriklerini dünya ölçeğinde uygulanan makine mühendisliği eğitimlerine paralel bir tarzda oluşturuyoruz. Yeri geldiğinde ders ve ders içerikleri yaşanan teknolojik gelişmeleri ve sanayi ihtiyaçları göz önünde bulundurularak güncelleniyor. Öğretim planımız dahilinde birinci sınıfta atölye dersi ve oryantasyon stajı, ikinci sınıfta imalat stajı, üçüncü sınıfta organizasyon stajı ve laboratuvar dersi, son sınıfta ise projelerin yapıldığı makine mühendisliği uygulamaları dersleri ve bunun yanında gerçekleştirilen teknik gezilerle eğitimin uygulama alanlarını da öğrencilerimize yerinde deneyimleme fırsatı sunuyoruz. Bunun yanı sıra bölümümüzde teorik eğitimler haricinde özellikle akademik kadromuz tarafından yürütülmüş veya yürütülmekte olan çok sayıda araştırma projesi kapsamında çeşitli konularda araştırma ve geliştirme çalışmaları yapıyoruz. Bu projelerde çok sayıda lisansüstü öğrenci de çalışmalar gerçekleştiriyor.

Makine mühendisliği eğitimi almak isteyen bir öğrencinin Selçuk Üniversitesi’ni seçmesindeki temel nedenleri sıralayabilir misiniz?

Bölümümüz köklü tarihi geçmişiyle, geniş imkânları, zengin alt yapısı ve geniş akademik kadrosuyla ülkemizde önde gelen bölümlerden biridir. Bölümümüzde sekiz profesör, dört doçent, 11 yardımcı doçent, bir öğretim görevlisi ile 14 araştırma görevlisi bulunuyor. 1200 lisans, 52 doktora ve 220 yüksek lisans öğrencisiyle ülkemizde tercih gören bölümlerden biridir. Mezunlarımız endüstri kuruluşları tarafından tercih edilen, iyi bir şekilde yetişmiş mühendisler olarak anılıyor. Ayrıca bölümümüz, tarımın yanında sanayisiyle de öne çıkan, merkezi konumuyla ulaşım imkânları fazla ve öğrenciler için de en yaşanılabilir şehirlerden biri olan Konya’da bulunması nedeniyle de tercih sebebidir.

Yurt dışı öğrenci değişim programları çerçevesinde öğrencilerinize ne tür imkanlar sunuyorsunuz?

Bölümümüzün Erasmus Programı kapsamında yedi farklı ülkeden 11 üniversiteyle öğrenci değişim anlaşması var. Erasmus koordinatörlüğünün verilerine göre üniversitemizin öğrenci değişim programları kapsamında en aktif bölümü makina mühendisliğidir. 2014-2016 yılları arasında toplam 50 öğrencimizi yurt dışına gönderirken 17 yabancı öğrenciye de bölümümüzde eğitim verdik. Erasmus başvuruları öncesi ve sonrasında tanıtım ve bilgilendirme toplantılarıyla öğrencilerimize konu hakkında bilgi veriyoruz. Ayrıca birinci sınıf öğrencilerimize makine mühendisliğine giriş dersinde Erasmus Programı’nı detaylı olarak tanıtıyoruz.

Makine mühendisliği öğrencileri sanayiyle koordineli çalışma yapma şansına sahip mi? Sağladığınız staj olanakları nelerdir?

Bölümümüzde öğrencilerimize bir, iki ve üçüncü sınıftan sonraki yaz döneminde verdiğimiz stajlarla sanayiyi tanıma ve pratik bir eğitim yapma imkânı sağlıyoruz. Ayrıca bölümümüzde öğrenim gören bazı öğrenciler sanayi kuruluşlarında yarı zamanlı olarak da çalışıyor. Üniversite-sanayi işbirliğinin her zaman gündemde olduğu günümüz koşullarında, öğrencilerin sanayiyle etkileşiminin daha fazla olması için de programlar ve çalışmalar yürütmeyi hedefliyoruz.

Bölümünüz bünyesinde gerçekleştirdiğiniz veya gerçekleştirmeyi planladığınız sanayi projeleriyle ilgili bilgi verir misiniz?

Akademik personelimiz tarafından bugüne kadar 50 civarında Teknogirişim, TÜBİTAK ve TEYDEB projesi tamamlandı. Soğutma sistemlerinde performans artırımı, savunma sanayisi, nano malzeme, PIV ile akış ölçümleri konusunda tamamlanan Ar-Ge projeleri bunlardan sadece birkaçıdır. İnsan yürüyüşünü destekleyici dış iskelet tasarımı ve kontrolü, mobil hidrolik vinçler için kontrol sistemi geliştirilmesi, otomatik kontrollü kaynak manipülatörü tasarımı ve imalatı konularında direkt olarak sanayide uygulanan SANTEZ Projeleri yürüttük. Bunun yanında akademik personelimiz sanayi firmalarının çok sayıda projesine akademik danışmanlık desteği verdi ve halen de bu destek birçok projede devam ediyor. Konya’da ilk defa TÜBİTAK’ın üniversite- sanayi işbirliğini amaçladığı “1505-Üniversite- Sanayi İşbirliği Destek Programı” çerçevesinde, yürütücülüğünü benim üstlendiğim bir projeyi yakın zamanda tamamladık. Bu projeyle üniversitede üretilen bilginin sanayiye aktarılarak katma değeri yüksek ürün haline dönüştürülmesi amacıyla sac malzemelerin sıvı basıncıyla şekillendirilebildiği bir makine ürettik. Yurt dışında havacılık ve otomotiv sanayisinde uygulanan fakat ülkemizde yaygın bir kullanıma sahip olmayan hidro-şekillendirme ismi verilen bu yöntem bir üniversite-sanayi işbirliği projesiyle endüstriyel ölçekte de uygulanabilir hale geldi. Bu proje sayesinde bir sanayi kuruluşunun da bu tür makineler üretme kabiliyetine sahip olduğunu ortaya koyarak söz konusu makinelerin ithalatının önüne geçildi.

Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının üniversitelere bakışını nasıl yorumluyorsunuz? Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında nasıl bir algı farklılığı gözlemliyorsunuz?

Ülkemizdeki sanayi kuruluşları üniversiteleri kendilerine uzak görüyor. İki tarafın da çalışma yaparken belirlediği amaç farkının bu durumun yaşanmasındaki asıl sebep olduğunu düşünüyorum. Sanayi kuruluşları imalat gerçekleştiriyor ve bunu da en kârlı şekilde para kazanmak için yapıyor. Üniversiteler ise çoğunlukla akademik ilerleme için bilgi üretiyor. Ayrıca sanayi kuruluşları Ar-Ge çalışmaları yapıp yeni teknolojiler ve ürünler üretseler bile maddi kazançlarını artırmak için bunu kısa sürede gerçekleştirmeyi hedeflerlerken üniversitelerde bu süre çok uzuyor. Üniversiteler bilgiyi ülkenin ekonomik kalkınması, refahı, dışa bağımlılıktan kurtulması için ürüne dönüştürmek amacıyla ürettiklerinde; sanayi kuruluşları da bilgiye, araştırma ve geliştirmeye daha çok önem verdiklerinde aradaki algı farklılıkları azalacaktır. Böylece iki tarafın ortak çalışma alanları da artacaktır. Bu arada, TÜBİTAK’ın son zamanlarda üniversite- sanayi işbirliği konusundaki çabalarını ve umut vaat edici girişimlerini takdirle anmamız gerekiyor.