Makine sektörümüz geride kalan 15 yılda ihracatını yüzde 700 oranında artırarak ekonomik istikrarın başrol oyuncularından biri oldu. Bu verilerin ışığında “2017’de neler olacak, nelere dikkat edilmeli?” sorusunun ilk yanıtı elbette ekonomik girdilerin dikkatli okunmasıyla bulunabilir.

Makine sektörümüz geride kalan 15 yılda ihracatını yüzde 700 oranında artırarak ekonomik istikrarın başrol oyuncularından biri oldu. Bu verilerin ışığında “2017’de neler olacak, nelere dikkat edilmeli?” sorusunun ilk yanıtı elbette ekonomik girdilerin dikkatli okunmasıyla bulunabilir. Para politikaları ve ülke parasının diğer paralar karşısındaki değerinin küresel rekabetçilik açısından önemli olduğunu artık hepimiz kabullenmiş vaziyetteyiz. Diğer yandan tüm dünyada korumacı ekonomik politikaların hâkim olmaya başladığı bir döneme girdik. İç pazarı kuvvetli tutmak, ABD’den Çin’e, Rusya’dan Avrupa’ya herkesin hayat geçirmeye çalıştığı politik bir yaklaşım. Açıkçası serbest ticaret, dünyada da yara almaya başladı. Küresel ile içe dönük mekanizmaların daha çok çatışacağı bir dönemdeyiz. Öyleyse Türkiye’nin de içeride kendi ürettiğini tüketen ve ithal ettiği ürünleri de üretebilen bir ülke konumuna doğru daha fazla ve daha hızlı ilerlemesi gerekiyor. Biz, yıllardır bunu savunuyoruz. Burada iki unsur çok önemli: Biri kurallar, ikincisi de kültür. Kurallar ile kastettiğimiz, sistemin yerli üretimi tüketmeye teşvik edici kurallar oluşturmasıdır. Bunlardan bazıları uygulamaya konuldu ama bunun karşısında kültür direnci devam ediyor. Kültür ile kastettiğimiz ise “İthal mal daha iyidir!” diye özetleyebileceğimiz yaklaşımdır. Marka olmuş dünya üreticilerine karşı içeride üretim yapan firmaların kendilerini ifade etmekte zorlanması, üretimden uzaklaşarak daha fazla hizmet ya da diğer sektörlere yönelmesi gibi kolaycı yaklaşımlar, kültür baskısının sonucudur. Dolayısıyla bu iki durumda da değişikliklere gitmek gerekli: Yerli üretim ve tüketim teşvik edilmeli, alım kültürünün yani tüketim kültürünün değişmesine yönelik faaliyetlerde bulunulmalı. Türkiye’nin Makinecileri olarak birkaç ana hedef pazarımız var. Bunların başında da Almanya geliyor. 2017’de de Almanya pazarının ihracatımızda önemini koruması gerektiğini düşünüyoruz. Almanya ithalat gerçekleştiren bir ülke olmasının yanında aynı zamanda da dünyanın en büyük makine ihracatçısı. Eğer Almanya’ya ihracat yapabiliyor ve o pazarda yer alabiliyorsak, Türk makineleri dünyanın her pazarında kendisine yer bulabilir. Almanya pazarındaki payımızı artırmak, sadece ihracat artışı anlamına gelmeyecek, makine standartlarımızın geliştiğinin de göstergesi olacaktır.

Her yeni adımda yüksek teknoloji alanına doğru ilerlemesi, insan kaynağını ve ürün çeşitliliğini sürekli geliştirmesi gereken bir sektörde faaliyet gösteriyoruz. Makine, aynı zamanda kendisini geliştirecek olan elektronik ve yazılım sektörünün de gelişimine ihtiyaç duyan bir alan. Türkiye’nin Makinecileri olarak ülkemiz adına üstlendiğimiz sorumluluklarımızın bilinciyle yeni yılda da tüm gücümüzle “Büyüme Makinesi”nin sorunsuz çalışması için gayret göstereceğiz.