Teknoloji ve küresel ticari gelişmeler açısından çok kritik bir eşikle karşı karşıyayız. İşletme sahipleri, yöneticileri bilhassa da son dönemlerde işletmelerinin bugünü ve yarını  için çok endişeli.

Teknoloji ve küresel ticari gelişmeler açısından çok kritik bir eşikle karşı karşıyayız. İşletme sahipleri, yöneticileri bilhassa da son dönemlerde işletmelerinin bugünü ve yarını için çok endişeli. Acil yanıt bekleyen iki soru kümesi var; birincisi, hangi teknolojilere adaptasyon elzemdir ve dolayısıyla yola hangi teknolojilerle devam etmek gerekir, ikincisi de küresel olarak bir belirsizliğe işaret edilen bu dönemde işletme olarak ne tür bir dış ticaret politikası ile daha güvenli ve öngörülebilir bir stratejiye sahip olunabilir?

HANGİ TEKNOLOJİLER?

Bu yazı çerçevesinde maalesef somut teknolojilerle ilgili hangi teknolojiyle yola devam konusunda etraflı bir bilgi sunamayacağım. Zaten öncelikle bu soruyu yönelten zemin ve bazı mevcut yaklaşımlar üzerine bir kaç laf etmek gerekiyor. Uzun bir zamandan beri Türkiye’deki Endüstri 4.0 tartışmalarını takip etmeye çalışıyorum. Her seferinde şaşırıyorum. Şaşırmamın nedeniyse bu tartışmaların Türkiye’de aldığı hal ve durumdur. Ya bire bir Almanya’dan tercümelerle donatılmış bir saha ve anlaşılmaz tespitler ve bundan çıkarsamalı yol programları ya da değişik ülkelerden farklı programlar, uygulamalar ve tüm bunların eklektik bir şekilde yan yana getirilerek sunulduğu platformlar. Tam bir karmaşa…

Bu karmaşık durum Türkiye’de neredeyse yeni bir iş kolu kurulmasına neden olmuş gibi görünüyor: Endüstri 4.0 danışmanları ve uzmanları. Bu kavramın çıktığı ülke olması vasfıyla Almanya’da bile bu kadar çok konu uzmanı yokken, Türkiye’de sabah erken kalkan Endüstri 4.0 uzmanı olarak görev yapmaya başlamış. Bu uzmanlardan bir kaçıyla karşılaştım. Somut olarak işletmelere neyi önerdiklerini sorduğumda aldığım yanıt ürkütücüydü; “Zaten kimse bir şey bilmiyor!” cümlesiyle başlayan ve akabinde bir kaç tercüme yazıdan alıntılanmış teknoloji önermeleri. Bu önermeler de maalesef çok genel önermeler.

Bir başka yaklaşım ise bazı firmalarımızın bilhassa Almanya özelinde Endüstri 4.0 konusunda adı sıklıkla telaffuz edilen bir şirketten satın aldıkları uygulamalar üzerinden konuya hakimiyetlerini göstermek için “ne kadar bu işe entegre olduklarını” anlatmaları…

Almanya’da Endüstri 4.0 alanında dev şirketlerin yaptığı ve bu anlamda da başı çektikleri bir süreç var. Zaten bu şirketler uzun bir süredir varlıklarını korumak ve geliştirmek için yaptığı her türlü düzeneği, uygulamayı Endüstri 4.0 adı altında pazarlıyor. Bunların gerçekten yeni dönem diye adlandırılan sanayinin bu evresinde ne kadar yeni oldukları ayrı bir tartışma ama Almanya’da Endüstri 4.0 seferberliğinin altında yatan başka bir gerçeklik, bilhassa küçük ve orta ölçekli işletmelerin bu yeni döneme hazırlanması ve entegrasyonudur. Bu tür işletmelerin genel olarak ülke ekonomilerinin ana taşıyıcısı olduğu ve bunlarda gerçekleşecek bir transformasyonla daha fazla artı değer yaratılacağı bir gerçektir. Dolayısıyla Almanya’nın Endüstri 4.0 alanındaki performansı sadece dev şirketlerin ne yaptığıyla değil KOBİ düzeyindeki işletmelerin ne yaptığıyla doğrudan alakalıdır.

Almanya’daki teknoloji, inovasyon ekosistemlerini ve bunların tarihsel gelişimlerini göz ardı eden bir yaklaşımın Türkiye’ye önerebileceği, yapabileceği bir iş yoktur. Sadece yeni tekniklerin satın alınmasını sağlar o kadar. Buna yöntem olarak karşı değilim ama getirisinin fazla olacağına da inanıyor sayılmam. Taşıma suyla değirmenin dönmeyeceğini ülkemizin sanayileşme tarihinde defalarca görüp tecrübe ettik.

HANGİ ENDÜSTRİ EVRESİ?

Basına da yansıdığı üzere, ülkemizin önemli kurumlarından TÜBİTAK’ın Endüstri 4.0 konusunda araştırmalar, workshoplar düzenlediğini ve konuya yaklaşımda bazı bulguları, tespitlerini okuduk. Buna göre Türkiye’de sanayimiz Endüstri 2.0 ile 3.0 arasında bir yerde imiş. (Bu tespit de subjektif, şöyle ki, TÜBİTAK anketine katılan firma yapılarına bakıldığında bu sonuç çıkıyor, başka firmalar ankete dahil edilse başka sonuçların çıkması ihtimali yüksek). Şimdi sırası gelmişken bir durumdan bahsedelim. Endüstri evreleri tanımı Almanların icadı. Daha düne kadar hiç kimse bize “Endüstri 3.0 dönemindeyiz bundan dolayı şunları şunları yapmak elzemdir!” diye bir şey söylemedi. Zaten böyle bir sınırlama, sıralama, evreleme de yok! Mevcut sanayileşme durumunu bizler de Endüstri 4.0 diye tanımlıyorsak ya da bu tanımı aynen devşiriyorsak bunun bir Alman zihniyeti, yaklaşımı sonucu olduğunu unutmamamız gerekiyor. Ha, Türkiye’deki sanayileşme tarihimiz açısından oryantasyonumuzun Almanya ve ABD eksenli geliştiği tespitine katılıyorsak o halde bilmeliyiz ki, ABD yeni döneme Endüstri 4.0 demiyor. Onlar yeni süreci çok daha farklı okuyor ve buna uygun olarak yol haritaları daha farklı.

Şimdi gelelim başlangıçta yönelttiğimiz soruya, işletmelerimiz ne yapacak, ne yapmalı?

Bu soruya genel cevap vermek mümkün değil. İşletme tipine, sektörüne, teknolojik seviyesine, küresel entegrasyon oranına göre değişiklik, çeşitlilik arz edecektir verilecek yanıt. Bugüne kadarki sanayileşme sürecinde her ne kadar standartlaşma çok önemli bir vasıf olarak ortaya çıkmış olsa da artık işletmelerin de daha özel ve şahsi olmaları büyük bir zorunluluktur. Standart üretim yapan bir işletmenin ilk yapacağı/yapabileceği hammadde optimizasyonu, alternatif hammadde kullanımı, enerji tasarruf yöntemleri geliştirmek ve verimlilik için otomasyondur. Bu 10 sene önce de böyleydi, şimdi de böyle! Bu yapıda yeni dönemin ruhuna uygun işlevsel görevler sadece esnek üretim yapıları ve ülkemiz işletmeleri için büyük önem taşıyan additive manufacturing olarak gerçekleşebilir.

Kamu ve üniversitelerin yapabilecekleri ise sahanın, teknoloji ekosistemin daha fazla gelişmesi, güçlenmesi yönünde olabilir. Tüm teşvik ve destek mekanizmaları endüstriyel organizmaların gelişmesi için kullanılmalıdır. Bunun da nasıl yapıldığına dair dünyamızda sayısız başarılı örnekler mevcuttur. Başka bir yazıda da yeni dış ticaret uygulamalarına işletmeler açısından yaklaşım konusu üzerine değinmeye çalışacağım.