Türkiye ekonomisinin en büyük sıkıntısı orta-düşük/düşük teknolojili sanayi üretimi. Sektör olarak hedefimiz iş yapma kültürümüzü değiştirip teknolojiye yönelerek gelişmiş ülkelerle Türkiye arasındaki makası kapatmak ve refah seviyesi yüksek bir ülke haline gelmek. Türkiye’nin sanayisi yüzde 70 oranında orta-düşük ve düşük teknolojiye dayanıyor. Ülkemizin son 300 yılına baktığımızda, dünya ekonomisinden aldığımız payda hiçbir değişiklik yok. 

Türkiye ekonomisinin en büyük sıkıntısı orta-düşük/düşük teknolojili sanayi üretimi. Sektör olarak hedefimiz iş yapma kültürümüzü değiştirip teknolojiye yönelerek gelişmiş ülkelerle Türkiye arasındaki makası kapatmak ve refah seviyesi yüksek bir ülke haline gelmek. Türkiye’nin sanayisi yüzde 70 oranında orta-düşük ve düşük teknolojiye dayanıyor. Ülkemizin son 300 yılına baktığımızda, dünya ekonomisinden aldığımız payda hiçbir değişiklik yok. Aslında hep konuşuyoruz ama 300 yıl önce dünya ekonomisinden hangi payı alıyorsak bugün de aynı payı alıyoruz. Bu da yüzde 0,97 gibi bir orana karşılık geliyor. Yani ne Afrika ülkeleri gibi fakir ve sanayi üretiminden uzağız, ne de Batı ülkeleri gibi refah seviyesi yüksek ve teknoloji üreten bir ülkeyiz. Biz bunun ortasındayız. Dünya büyüdüğü kadar bu dünyadan pay alıyoruz. Dünya ekonomisi büyürse biz de büyüyoruz, dünya ekonomisi sıkıntı çekerse biz de bulunduğumuz yerde sayıyoruz. Dünya ekonomisi küçülürse biz de küçülüyoruz. Aslında bu ülkede yaşayan herkesin arzuladığı şey nedir? Gelişmiş ülkelerle aramızdaki makası kapatmak ve refah seviyesi yüksek, daha özgür, daha güzel, daha yaşanılır bir ülke haline gelmek. Bunu hak ediyoruz diye düşünüyoruz. Ama bunun için geldiğimiz noktadan sonraki değişim çok zor. GSYİH’si 10-11 bin dolara kadar gelen ülkeler var ama bu eşiği geçemiyor. Buna, orta gelir tuzağı da deniliyor. Orta gelir tuzağını son 70 yılda geçebilmiş dünyadaki iki ülke sadece Güney Kore ve Tayvan oldu. Üçüncü bir ülke yok. Bu ülkeler çok geniş, çok detaylı ve yıllara yayılan derin bir stratejiyle zoru başardı. Bunun dışında basitçe söylememiz gereken bir diğer husus, söz konusu ülkelerin üç sektörü kendilerine lokomotif edindiğidir. Bunlardan biri makine, biri elektronik ve diğeri de yazılımdır. Zaten dünya ticaretinin yarısı da bunlardan oluşuyor. Bu üç sektörün kombinasyonundan hareketle de söz konusu ülkeler teknoloji ve bilim alanında hızla ilerledi. Bu çerçeveden bakıldığında sektörümüzün Türkiye adına yegane ve tek şans olduğunu düşünüyoruz. Teknoloji ve gelişime hazırlıklıyız. İhracat değerimiz altı dolar ve açıkça söylemek gerekirse uzun yıllardır bu rakamı aşamıyoruz. Demiri eğiyor, büküyor, her türlü formu verebiliyoruz ama elektronik ve yazılımla ona başka nitelikler kazandırmakta çok zorlanıyoruz. Aşağı yukarı 20 yıldır da altı dolar seviyesinde yol alıyoruz. Bu rakamı 15-20 dolara çıkarmak lafla olabilecek bir şey değil. Eğitimin ve diğer faktörlerin de uygun hale getirilmesi gerekiyor. Kısacası Türkiye’deki iş yapma kültürü de dahil olmak üzere daha pek çok anlayışın değişmesi gerekiyor. Hepimizin değişmesi gerekiyor. Biz bu şartlar içerisinde, sektör olarak elimizden gelen bütün gayreti gösteriyoruz. Makine sektörümüzün de yine bu şartlar içerisinde oldukça başarılı olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim.

Şubat ayında alınan kararla kapatılan tanıtım grupları arasında yer alan Makine Tanıtım Grubu (MTG), 10 yıl boyunca makine sektörüne önemli katkılar sağladı. Bu kararın kesinlikle yanlış olduğunu düşünüyor, bu durumun açtığı yaraların başka şekillerde kapanabileceğini ümit ediyor ve bekliyoruz. Biz derneklerimizin, sivil toplum örgütlerimizin çok gelişmiş ve güçlü olmasını istiyoruz. Geride bıraktığımız 10 yıl boyunca birlikte çalıştığımız ve MTG’nin faaliyetlerinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.