Bilim ve teknolojinin ilerleme hızının, herkesi şaşırtan bir hal alarak geçmişe kıyasla son yıllarda en yüksek noktasına ulaştığını ifade eden İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, ulaşılan en yüksek...

Bilim ve teknolojinin ilerleme hızının, herkesi şaşırtan bir hal alarak geçmişe kıyasla son yıllarda en yüksek noktasına ulaştığını ifade eden İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, ulaşılan en yüksek noktanın “Yeni Dijital Sanayi Devrimi” olduğunu söylüyor. Son yıllarda sanayi tesislerinin gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru kaydığını belirten Bahçıvan, “Sanayinin yarattığı ekonomik katma değeri ve istihdamı yine kendi ülkesine çekmek isteyen gelişmiş ülkeler, ellerindeki teknolojiyi sanayi ile bir araya getirmek amacıyla dijital sanayi konseptini oluşturdu. Buradan hareketle üretim tesislerinin bu devrimden doğrudan etkileneceğini söylemek yanlış olmaz. Bu sürecin odağında yer alan fabrikalar diğer bir tabirle yeni ismiyle akıllı fabrikalar, verimlilik, hız ve esneklik ilkeleri çerçevesinde talep merkezli, kişiselleştirilmiş ve özelleştirilmiş ürün üretme kapasitesine sahip olacak” diyerek dünya ekonomilerine ciddi yansımaları olacak bu büyük teknolojik dönüşümü tüm Türkiye ve sanayicilerin daha yakından takip etmek zorunda olduğunu vurguluyor.

Bahçıvan ile son yıllarda sanayide yaşanan yapısal değişimi, bu değişimin bir çıktısı olan Endüstri 4.0’ı, sanayinin önemli halkalarından biri olan makine sektörünü gerek üretim ve ihracat, gerekse de teknolojik yatırımlar ve istihdam profili açısından nasıl değerlendirdiklerini ve İSO’nun çalışmalarını konuştuk.

Son dönemlerde sanayi alanında yaşanan yapısal değişimleri değerlendirir misiniz? Sizce sektörü gelecekte ne gibi değişim ya da gelişmeler bekliyor?

Teknoloji, sanayi devriminden bu yana üretim süreçlerini etkileyen en önemli faktörlerden biri oldu. Ancak günümüzde iyiden iyiye belirleyici olduğunu ve katma değer denince akla ilk gelen unsur olduğunu görüyoruz. Bugün, teknolojiyi üreten ve geliştiren toplumlar ile bu teknolojileri kopyalayan ve tüketen toplumlar arasında gün geçtikçe daha büyük farklar oluştuğuna tanıklık ediyoruz.

Türkiye’nin orta gelir tuzağını aşması ve ekonomisini daha üst seviyelere taşıyabilmesi için katma değerli ürün üretimini artırması gerektiğini her fırsatta dile getiriyoruz. Bunun için ülkemizin Ar-Ge kapasitesini artırması ve teknolojiyi daha çok üretim sürecine entegre etmesi gerekiyor. Dolayısıyla teknolojinin kullanımı sanayi için hayati önem taşıyor.

Peki bu teknoloji nasıl kullanılacak?

Elbette ilk akla gelen bilimsel bilgi gücüne sahip olan insan kaynağı, diğer bir tabirle entelektüel sermaye yoluyla kullanılmasıdır. Nitelikli insan kaynağını yetiştirebilmek ve kendine çekebilmek çok önemli. Yeni çağın insan gücü karakteri; zihinsel emeğini kullanabilen, çevik, yaygın ağa sahip, teknolojik gelişmeleri izleyip bundan faydalanabilen, bilgi ve tecrübesini yeni ve gerçek hayat problemlerine uygulayabilecek kapasiteye sahip, farklı küresel piyasalara ürün ve hizmet sunabilen kişi olarak karşımıza çıkıyor.

Endüstri 4.0’la birlikte dünyada yüzde 15 oranında bir verimlilikten söz ediliyor. Peki Türkiye’nin altyapısı söz konusu bu dijital sanayi çağına hazır mı?

Bilim ve teknolojinin ilerleme hızının, herkesi şaşırtan bir hal alarak geçmişe kıyasla son yıllarda en yüksek noktasına ulaştığını görüyoruz. Ulaşılan en yüksek nokta, “Yeni Dijital Sanayi Devrimi”dir. Bu devrim: üretim teknolojileri ile gelişmiş bilişim teknolojilerinin birleşmesi ve böylece verimliliği artırması şeklinde tanımlanıyor. Bu süreçte, pek çok faktörle birlikte geleneksel iş yapma biçimlerinin de radikal bir şekilde değiştiği görülüyor. Son yıllarda sanayi tesisleri, gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ülkelere doğru kayıyor. Sanayinin yarattığı ekonomik katma değeri ve istihdamı yine kendi ülkesine çekmek isteyen gelişmiş ülkeler, ellerindeki teknolojiyi sanayi ile bir araya getirmek amacıyla dijital sanayi konseptini oluşturdu. Buradan hareketle üretim tesislerinin bu devrimden doğrudan etkileneceğini söylemek yanlış olmaz. Bu sürecin odağında yer alan fabrikalar diğer bir tabirle yeni ismiyle akıllı fabrikalar, verimlilik, hız ve esneklik ilkeleri çerçevesinde talep merkezli, kişiselleştirilmiş ve özelleştirilmiş ürün üretme kapasitesine sahip olacak.

Dünya ekonomilerine ciddi yansımaları olacak bu büyük teknolojik dönüşümü tüm Türkiye ve biz sanayiciler daha yakından takip etmek ve hazırlıklı olmak zorundayız. Büyük hedeflere sahip, genç ve dinamik nüfusuyla büyük potansiyeli olan ülkemiz adına bu yarıştan geri kalmamak adeta bir zorunluluk.

Sanayiciler çağın ruhunu, küresel eğilim ve gelişmeleri yakalamak için ne gibi formüller üretmeli?

Türkiye’nin bu sürecin takipçisi yerine yönlendiricisi ve öncüsü olması gerekiyor. Bunun için teknolojik altyapımızın geliştirilmesi ve tüm sanayi camiasının bu konuya odaklanması oldukça önem taşıyor. Buna ek olarak sanayi dünyası, bu süreci yönlendirecek kalifiye işgücüne ihtiyaç duyuyor. Bu işgücünü mevcut eğitim kalıplarımızla yetiştirmemiz mümkün değil. Eğitim sistemimizi bu doğrultuda dönüştürmek zorundayız.

Ülkemizde eğitim süresi ortalama altı buçuk yıl olarak hesaplanıyor. Bu tablo karşısında, dijital sanayi devriminin ihtiyaç duyduğu kalifiye iş gücünü oluşturmak maalesef mümkün görünmüyor. Şu çok açık ve net: Yeni dönemin gerektirdiği teknolojiyi kullanacak nitelikli işgücünü yetiştiremezsek; üretkenlik ve yenilik konusunda gelişme sağlayamayız.

İSO olarak Türkiye’nin güçlü bir sanayi ülkesi olması hedefiyle hükümete vizyoner öneriler sundunuz? Bu önerilerden kısaca söz eder misiniz?

Türkiye’nin başta ekonomi ve sanayi olmak üzere sorunlarına çözüm bulmak üzere çalışmalarımızı yürütüyoruz. Bunun için her zaman karar alıcılara yönelik somut, net ve uygulanabilir öneriler sunmayı görev biliyoruz.

Önerilerimiz doğrultusunda hayata geçen bazı uygulamalar şu şekilde:

•Türk Eximbank kredilerindeki bankalar üzerinden alınan teminat mektupları artık bankacılık kesiminden değil Kredi Garanti Fonu (KGF) üzerinden veriliyor.

•Mevcut Kalkınma Bankası’nın yeniden yapılandırılmasına yönelik çalışmalar hükümet tarafından başlatıldı.

•KGF kefaletlerinde Hazine’nin rolünün artırılması, kefalet tutar ve oranlarının yükseltilmesi, KOBİ dışındaki firmaların da sisteme dahil edilmesi kararları alındı. TOBB Nefes Kredisi ile bu konuda ilk somut uygulama başlatıldı.

•“Terzi işi teşvik” olarak adlandırdığımız ve firma bazında özelleştirilmiş proje bazlı teşvik sistemine ilişkin Bakanlar Kurulu kararı 22 Kasım 2016 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlandı.

•İş Mahkemeleri Kanunu taslağında ücret dışındaki tazminat, izin gibi alacaklarda zaman aşımı süresi beş yıldan iki yıla düşüyor.

•İş Mahkemeleri Kanunu taslağına göre işverene dava açmadan adliyelerdeki arabulucuya gitmek zorunlu olacak.

•Türkiye’deki meslek okullarının belirli alanlara odaklanarak tematik okullar olması yönündeki önerimiz Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hayata geçiriliyor.

Türkiye ekonomisi için 2017 yılında nasıl bir performans beklentiniz var? Sürdürülebilir kalkınma ve büyümenin kalitesi için hem İSO olarak hem de ülke ekonomisi olarak nasıl bir yol-yöntem ve strateji uyguluyorsunuz? Hem Türkiye hem de dünya zorlu bir dönemden geçiyor. 2016 yılı pek çok yönden oldukça yıpratıcı bir yıl oldu. Buna karşın 2016 yılı büyüme rakamları da ekonominin en güçlü dinamosunun imalat sanayileri olduğunu ortaya koyuyor. Odamızın açıkladığı son PMI, Kapasite Raporu ve istihdam verileri, sanayinin durgunluktan çıkmakta olduğunu gösteriyor. Özellikle sanayi sektöründeki 2017 Mart verileri, ekonomik canlanmanın sanayi odaklı olarak sürmekte olduğunu açıklıyor. Hükümetimiz de son aylarda aldığı kararlar ile sanayinin ve üretim ekonomisinin ne kadar önemli olduğu noktasında bir konsensüs içinde olduğumuzu bize göstermiş bulunuyor. Bu bağlamda alınan kararlar, verilen teşvik ve destekler 2017 için sanayicimize moral oldu. 2017 yılına bu perspektiften bakarsak, üreticiye verilen teşvik ve desteklerin kararlılıkla uygulanması ve öngörülebilirliğin korunması halinde Türkiye ekonomisinin çıkış yakalaması oldukça mümkün gözüküyor.

Sanayinin önemli halkalarından biri olan makine sektörünü gerek üretim ve ihracat, gerekse de teknolojik yatırımlar ve istihdam profili açısından nasıl değerlendiriyorsunuz? Makine sektörü, Türkiye için üretmenin, katma değer yaratmanın ne kadar önemli olduğunu gösteren en önemli sektörlerimizden biridir. Makinecilerimiz, bu anlamda kendini kanıtlamış ve ekonomimize özellikle son yıllarda önemli kazanımlar getiren sektörlerimiz arasında yerini almıştır.

Sektör, İSO için de önemli yerini koruyor. Odamız içinde makine, aksam ve metal eşya imalatı sektöründe 3 binden fazla üyemiz bulunuyor. Bu da 18 bini aşkın üyemizin sektörel dağılımında beşte bire yaklaşan oldukça güçlü bir bölümünü oluşturuyor. Yenilikçilik ve katma değer yaratma noktasında dikkat çeken bir gelişim trendi içinde olan bu sektörün daha da ilerleyebilmesi için İSO olarak çok ciddi faaliyetler içinde bulunuyoruz. En az makine imalat sektörümüz kadar ihracata dayalı diğer sektörlerimizi, makinecilerimizle bir araya getirdiğimiz çok sayıda toplantılarımız oldu ve olmaya da devam edecek. Çünkü biz makine sektörümüzün diğer tüm gelişen sektörlerimizle birlikte gelişebileceğine inanıyoruz.

Diğer yandan başarılı üretim süreçleri, yenilikçi yaklaşımları ve sektörle ilgili trendleri yakından takip etmeleri, en önemlisi de küresel rekabet ortamına hazır bulunmaları açısından sürekli olarak teşvik edilmeleri ve desteklenmeleri gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bugün makinecilerimizin küresel ölçekte çok zor şartlar altında rakipleri ile rekabet içinde olduklarını biliyoruz. Bu rekabetten başarılı bir şekilde çıkabilmelerinin yegane yolu; inovatif ve yüksek teknolojiye dayalı katma değeri yüksek makineler üretmekten geçiyor.

Bunun için, sektörün dünyada bu alanda önemli markalar haline gelmiş ülkelerde olduğu gibi desteklenmesi gerekiyor. Ayrıca iç pazarda da yerli makine alımını kamu ve kamu destekli olarak teşvik edici önlemler alınması da sürekli olarak gündemde tutulması bir konudur. Bu bağlamda, makine sektörümüzü küresel ölçekte rakiplerine alternatif bir konuma getirebilmek için hepimize özel görevler düşüyor.