Makine imalat sektöründe faaliyet gösteren 14 derneğin tepe örgütü olarak 2014 yılında kurulan Makine İmalat Sanayii Dernekleri Federasyonu (MAKFED)...

Makine imalat sektöründe faaliyet gösteren 14 derneğin tepe örgütü olarak 2014 yılında kurulan Makine İmalat Sanayii Dernekleri Federasyonu (MAKFED), bugün itibarıyla 17’ye ulaşan üye sayısıyla üretim, istihdam ve ihracat gibi temel göstergeler dikkate alındığında sektörün önemli bir bölümünü çatısı altında topluyor.

Yola çıktığı günden bu yana makine imalat sektörünün her kesiminin ilgili kurumlarla işbirliği içinde hareket ederek, sektörün öncelikleri doğrultusunda politikalar geliştirmek, bunları gerçekleştirecek altyapı ve araçları oluşturmaya katkı sağlamak, sektörel örgütlerin faaliyetlerini destekleyerek dayanışma ve işbirliği kültürü oluşturmak için öncü bir rol üstlenen MAKFED, AB makine çatı kuruluşu olan ORGALIME’de Türk makine sektörünü temsil ediyor.

Makine imalat sektörünün toplam kalite, Ar-Ge ve inovasyon konularında uluslararası rekabete uygun bir yapıya kavuşmasını sağlayarak, sektörün diğer yan sektörlerle beraber kalkınmasına katkıda bulunmak amacıyla çalışmalarını sürdüren MAKFED’in gündemindeki konuları, federasyonun yeni Genel Sekreteri Zühtü Bakır Moment Expo okurlarıyla paylaştı.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdür Yardımcılığı yapmış bir isim olarak makine sektörünü de yakından tanıyorsunuz. Bu tecrübe ve birikiminizin MAKFED’e katkıları ne yönde olacak?

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı birçok yönüyle reel sektörün kamuda ilk adresi niteliğini taşıyor. Ülkemizin AB teknik mevzuatına uyumu ve uygulanması çalışmalarında ve sonrasında Türkiye Sanayi Strateji Belgesi ve sektörel stratejilerin hazırlanması ve uygulanması süreçlerinde sektör temsilcileri ile bakanlık olarak birlikte çalıştık. Kamu ve özel sektör taraflarının bir araya geldiği ve 2003 yılında oluşturduğumuz Makina Teknik Komitesi (MAKTEK) bugüne kadar 27 kez toplandı. Bu platform o kadar güzel sonuçlar verdi ki başka sektörlere yönelik de komiteler oluşturuldu ve diğer bakanlıklar da benzer yapılar kurma yoluna gitti. Görev yaptığım dönemde sektörle her zaman birlikteydim ve geleceğe dair öngörülerle yol açıcı bir rol oynamaya önem verdim. Dolayısıyla makine sektörünü ve aktörlerini yakından tanıyorum. Yeni görevimde de ülkemizin bu alandaki hedeflerine ulaşması yolunda yapılan çalışmalarda yer almaya devam edeceğim için mutluyum.

MAKFED’in makine alt sektör dernekleriyle ilişkisinden bahseder misiniz?

Ülkemizde otomotiv ve çelik sektörleri gibi bazı sektörler çok iyi örgütlenmiş durumda. Makine sektörü, biraz da çoklu yapısı nedeniyle birlikte hareket etmekte güçlükler yaşıyordu. Sektörün lobi gücünü zayıflatan bu durum, özellikle Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) ve buna bağlı Türkiye’nin Makinecileri’nin faaliyetleriyle bir nebze aşıldı. Bu çalışmaların sonucunda da MAKFED doğdu ve ne güzel ki burada bize de bir görev tevdi edildi. MAKFED bünyesinde halen 17 dernek bulunuyor. MAKFED tüzüğünün sektörün sağlıklı bir şekilde örgütlenmesini öngören sınırlayıcı hükümlerine rağmen doğrudan veya dolaylı olarak makine ile ilişkili diğer yeni katılımlarla üye sayının 25’e kadar yükselebileceğini düşünüyorum. MAKFED, makine sektöründe birlik ve dayanışmayı sağlayarak sektöre güçlü bir biçimde liderlik ederken sektörün tanınırlığını artırarak, ulusal ve uluslararası zeminlerde etkin temsiliyetini sağlayacaktır. Politika üretme, strateji geliştirme ve küresel rekabetçiliğin artırılması yolunda teknolojik koçluk gibi hedeflerini üye kuruluşlarla işbirliği yaparak gerçekleştirecektir. Bu işbirliği ve güç birliğinin yaratacağı sinerjiyi çok önemsiyorum. Ulaşmak istediğimiz hedeflere, üye derneklerimizle geliştireceğimiz ortak projeler ve ortak akılla adım adım ilerleyeceğiz. Bu bağlamda “MAKFED Genel Sekreterler Toplantıları”nı kurumsal bir yapıya dönüştüreceğiz. Amacımız, MAKFED’i yurt içi ve yurt dışında sektörü en iyi biçimde temsil eden, sorunları dile getirirken çözüm önerileri sunan ve lobi yapabilen güçlü bir sivil toplum örgütü haline getirmek.

Türk makine imalat sektörünün tepe örgütü olma vasfıyla kurulan MAKFED’in halen yürüttüğü projeleri ve bu çerçevede gelinen noktayı aktarır mısınız?

MAKFED olarak veri oluşturmaya ve bilgi üretmeye çok önem veriyoruz. Doğru politikaların ancak böyle oluşturulacağına inanıyoruz. Sektörün sahip olduklarını, olmadıklarını, imkânlarını ve zorluklarını, güçlü ve zayıf yönlerini bilmek zorundayız. Bu çerçevede öncelikli olarak “Makine Sektörü Envanter Araştırması” ve “Makine Sektörü Makro Pazar Analizi-Mevcut Durum Değerlendirmesi ve Stratejik Öneriler Raporu” adlı kapsamlı iki çalışmayı hazırlayarak karar alıcı çevrelere ve sektörün kullanımına sunduk. Benzer şekilde pazar verileri başta olmak üzere ekonomik bilgiler içeren “Makine İmalat Sektörü-Türkiye ve Dünya Değerlendirme Raporu” da yakında yayımlanacak. Söz konusu çalışmaların tümü kurumsal kapasitemizin yanı sıra alanında yetkin ulusal ve uluslararası kişi ile kuruluşların işbirliği çerçevesinde hazırlanıyor. Öte yandan mesleki yeterlilik alanında sektörün ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik, Ankara Kalkınma Ajansı’nın desteğiyle Makine Sektörü Mesleki Yeterlilik Merkezi’nin Kurulması Projesi (MAKFED MEYEM) devam ediyor. Makine bakım ve montaj alanında başlayan çalışmanın kapsamını, sektörün ihtiyaçları doğrultusunda genişleteceğiz. MAKFED AKADEMİ projemizle, sektöre yönelik başta teknik uygulamalar olmak üzere ihtiyaç duyulan alanlarda eğitim programları düzenleyeceğiz. Bu konuda alanında en iyi kuruluş ve uzmanlarla sektör mensuplarını MAKFED çatısı altında bir araya getirmeyi amaçlıyoruz. Halen geliştirme aşamasında olduğumuz çeşitli projelerimizi de zamanı geldiğinde ilgili taraflarla paylaşacağız.

Uluslararası pazarda Türk makine firmalarının ve genel anlamda sektörün geldiği noktayı nasıl değerlendiriyorsunuz? Yerli makine sanayisinden beklentileriniz neler?

Türk makine sanayisiyle ilgili olumlu bir algının oluşmasının, en büyük kazancımız olduğunu düşünüyorum. Bu noktada Türkiye’nin Makinecileri’nin yaptığı çalışmaların katkısını söylemeden geçmek olmaz. Metrekare büyüklüğü bakımından üçüncü büyük katılımcı olduğumuz Hannover Messe Fuarı’nda bu yıl da Türk makine sektörü büyük ses getirdi. Bununla birlikte makine sektörü, 12 milyar dolar rakamıyla enerjiden sonra en çok dış ticaret açığı verdiğimiz alan. Bu durum bile makine sektörünün ülkemiz ekonomisi için ne kadar stratejik öneme sahip olduğunu gösteriyor. Buradan hareketle ülkemizin 2023 yılı hedefleri doğrultusunda, makine ihracatı oranının gelişmiş sanayi ülkelerinde olduğu gibi yüzde 20’lere çıkarılması hedefleniyor. Hedefin çok güzel ve doğru olduğunu düşünüyorum. Ancak önemli olan bu hedefe ulaşabilmek. Makine kullanımı gelişmişliğin bir göstergesidir ve her zaman ithalatı da olacaktır. Ancak ülkemizin makine sektöründe ticareti dengelemesi ve artıya geçmesi, kalkınmasında temel bir unsurdur. Bu bağlamda, ihracatın ve ihracatı geliştirme faaliyetlerinin önemi de bir kez daha ortaya çıkıyor. Türkiye’de iş makinesi, jeneratör, kompresör, talaşsız imalat makineleri, endüstriyel klima ve bir takım tarım makineleri gibi alanlarda dünya ile rekabet edebilecek firmalar mevcut ve söz konusu firmalar dünyanın dört bir yanına ihracat yapıyor. Ancak firmalarımızın dünya devi olan rakiplerinin ölçeğine erişmesi için önlerinde uzun bir yol bulunuyor. Öncelikle kendini ispat etmiş firma ve markalarımıza yönelik ulusal politikaların geliştirilmesinin hayati önem taşıdığını düşünüyorum. Ülkemizin zenginliğinin ancak böyle artacağı bir gerçektir. Bunun yanı sıra tekstil ve konfeksiyon, talaşlı imalat, tarım ve bazı işinşaat makineleriyle teknoloji düzeyi yüksek endüstriyel makinelerde ithalata bağımlılığımız söz konusu. Bu tabloyu tersine çevirmek için sektöre özgü seçici teşviklerle yerli ve yabancı yatırımların artırılması ve Ar-Ge faaliyetlerinin geliştirilmesi gerekiyor. Türk makine sektörü, Ar-Ge harcamalarında üçüncü sırada yer alıyor. Fakat sektörün tüm Ar-Ge harcaması, ülkemizde en çok Ar-Ge harcaması yapan bir otomotiv firmasının seviyesinde. Dolayısıyla bu gösterge de küresel rekabette ölçeğin önemini ortaya koyuyor. Makine sektöründe 2010 yılında Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı onaylı sadece iki Ar-Ge merkezi varken bu sayı 2014 yılında toplam 163 Ar-Ge merkezi içinde 10’a, 2016 itibarıyla 245’te 15’e ve bugün ise sayısı 550’yi geçen Ar&Ge Merkezleri içerisindeki makine sektörü sayısı 70’e yaklaşmıştır. Hâlihazırda, otomotiv yan sanayisinin ardından ikinci sırada olan makine sektörünün kısa zamanda birinciliğe yükselerek bir-iki yıl içerisinde 100 rakamına ulaşması bekleniyor. Bununla birlikte bugün itibarıyla 53’e ulaşan tasarım merkezleri arasında makine sektörüne yönelik faaliyet gösteren kuruluşlar da mevcut. Tabii burada söz konusu merkezlerin nitelik ve üretkenlik düzeylerinin artırılması da önem arz ediyor. Bu anlamda Ar-Ge desteklerinin makine sektörüne göre yeniden düzenlenmesi, potansiyelin daha verimli kullanılmasını sağlayacaktır. Büyük ölçekli markalarımızı dünya arenasında yükseltme politikasının yanı sıra KOBİ niteliğindeki firmalarımıza farklı yaklaşımlar da geliştirmemiz gerekiyor. Çünkü makine alanında gelişmiş ülkelerde de KOBİ’lerin önemli bir ağırlığı mevcut. Hızlı hareket eden KOBİ yapısıyla makine sektörünün dinamizmi çok iyi örtüşüyor.

Makine sektörüne yönelik devlet desteklerini yeterli görüyor musunuz? MAKFED olarak kamudan beklentileriniz nelerdir?

Ülkemizin kamu destekleri aslında çok yönlü ve yeterli görünüyor. Ar-Ge desteklerinden de arzu edildiği düzeyde yararlanılabilmesi için sektörde kapasite geliştirme çalışmaları yapmamız gerekiyor. Ekonomi Bakanlığı’nın ihracat ve tanıtım desteklerinin de yeterli düzeyde olduğunu ve ihtiyaca göre şekillenen dinamik bir yapı taşıdığını düşünüyorum. Ancak sektöre ve ihracata büyük katkısı olan Türkiye’nin Makinecileri gibi kurumların faaliyetlerinin artırılarak sürdürülmesi de gerekli. KOSGEB proaktif bir yaklaşımla ihtiyaçlar doğrultusunda destek mekanizmalarını güncelliyor. Burada da MAKFED olarak sektördeki farkındalık seviyesini artırıcı faaliyetler yürüteceğiz. Yatırım teşviklerini de olumlu değerlendirmekle birlikte stratejik ve proje bazlı yatırım teşviklerinin tasarımında ülkemiz makine sektörünün ölçeği ve yapısının da dikkate alınmasında fayda görüyorum. 2013’te otomotiv sektörünün öncelikli yatırım alanına dahil edilmesinin sektörün bugünkü üretim ve ihracatta lider konuma erişmesinde büyük rolü olduğunu düşünüyorum. Aynı şekilde makine sektörüne yönelik uygun kriterlerin geliştirilmesi, sektördeki yerli ve yabancı sermaye yatırımlarını artırırken bu yöndeki ortaklık arayışlarını da geliştirecektir. MAKFED olarak karar alıcılara öneriler geliştirmemiz gerektiğine inanıyorum.

MAKFED çatısı altındaki derneklerin temsil ettiği sektörlerin önünde duran temel sıkıntılar nelerdir? MAKFED söz konusu bu sorunların aşılması adına ne gibi adımlar atıyor?

Kamu alımlarında yerli ürünlerin tercih edilmesi yaklaşımının daha da geliştirilmesi, etkin bir piyasa gözetimi ve denetimi ile haksız rekabetin önlenmesi, dış ticarette haksız rekabete konu olan durumlarda hızlı hareket edilmesi, nitelikli ara eleman ihtiyacı, yerli ve yabancı yatırımları artırıcı ve ihracatı geliştirici faaliyetler öncelikli olarak tedbir alınması gereken alanlar. Diğer yandan sektörün rekabet gücüne etkisi bakımından, ulusal ve uluslararası standart hazırlama faaliyetlerine etkin katılım da büyük önem arz ediyor. Bu alanlarda MAKFED bünyesinde oluşturulacak komitelerle çalışmalar gerçekleştirmeyi amaçlıyoruz. Aynı zamanda Endüstri 4.0 gibi teknolojik dönüşüm trendlerinin iyi anlaşılması gerekiyor. Bu alanda da ülkemizde yürütülen çalışmalara aktif biçimde katılacağız.

MAKFED bünyesinde yer alan paydaşlarınızla ne gibi çalışmalar yürütüyorsunuz? MAKFED ile beraber yapılan çalışmalar sonrasında yaratılan sinerji sektör için ne ifade ediyor?

Örgütlenmenin güçlü olduğu sektörlere baktığımızda kendini sektöre adamış idealist sanayicilerimizin öncülüğünü görüyoruz. Makine sektörünün bu yapıdaki aktörleri MAKFED çatısı ve yönetimi altında bir araya gelmiş durumda. Bizlere düşen görev ise bu öncü ruhun kurumsal alt yapısını oluşturmak ve sürdürmek. Bu anlamda MAKFED üye kuruluşlarının sinerji ve heyecanın üst düzeyde olduğunu rahatlıkla ifade edebilirim. Bununla birlikte başta AB olmak üzere uluslararası sektör kuruluşlarındaki etkinliğimizi artırarak sürdüreceğiz. Federasyon olarak AB makine çatı kuruluşu olan ORGALIME’de yer alırken üye kuruluşlarımız ise 19 uluslararası sektör kuruluşunda ülkemizi temsil ediyor. Bu kuruluşlardan POMSAD, 2015-2017 döneminde EUROPUMP’ın başkanlığını yürütmüş olup geçen ay bu görevi Hollanda’ya devretmekle birlikte yönetim kurulunda varlığını sürdürecektir. Aynı zamanda İSKİD EUROVENT’in, TARMAKBİR ise AGRIEVOLUTION’ın başkan yardımcılığını üstleniyor. POMSAD ayrıca CEIR’in yönetim kurulunda yer alıyor. Ülkemiz sanayisinin yanı sıra tanıtımı için de büyük öneme haiz olan söz konusu platformlarda, etkinliğimizin artırılmasına yönelik Ekonomi Bakanlığımız ile destek ve işbirliklerine dair proje çalışmalarımız da olacak.