Son yıllarda sıklıkla telaffuz edilen bir kavram olan orta gelir-orta teknoloji tuzağı ile Türkiye’nin bu orta seviye eşiğini atlaması için yapması gerekenler pek çok platformda tartışılıyor ve konu üzerinde...

Son yıllarda sıklıkla telaffuz edilen bir kavram olan orta gelir-orta teknoloji tuzağı ile Türkiye’nin bu orta seviye eşiğini atlaması için yapması gerekenler pek çok platformda tartışılıyor ve konu üzerinde çok sayıda çalışma yürütülüyor. Bu çalışmalar tasarruf oranlarının yükseltilmesi, imalat sanayisinin milli gelir içindeki payının artırılması, eğitim politikasının gözden geçirilmesi, Ar- Ge ve tasarım süreçlerinin geliştirilmesi gibi konuları da beraberinde gündeme getiriyor. Ar-Ge ve inovasyonun günümüzde rekabetin vazgeçilmez unsurlarından biri haline gelmesinden hareketle; etkin Ar-Ge teşvikleri ile sanayisini destekleyen ülkeler “Dünya Rekabet Sıralaması”nda en üst seviyelerde yer alırken, Türkiye’de sürdürülen Ar-Ge çalışmaları da yavaş yavaş ülke ekonomisine katma değer yaratıyor, uluslararası pazarda rekabet gücümüzü artıracak ileri teknoloji içeren ürünler ortaya koymaya devam ediyor.

Diğer yandan, sanayinin rekabet gücüne doğrudan etki eden önemli araçlardan biri olan tasarımlar, son dönemde dünyanın birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkesinde olduğu gibi Türkiye’de de daha fazla gündem oluşturuyor. Tasarımların ürünlere katma değer sağlayarak pazardaki satış değerlerini artırma ve konumlarını güçlendirmedeki rolü, firmaların kârlılık oranları üzerindeki etkisi gibi hususlar tasarıma olan ilgiyi önemli ölçüde artırıyor. Nitekim birçok ülke de sanayilerinin rekabet gücünü yükseltmek amacıyla tasarıma yönelik strateji ve politikalar geliştiriyor ve uygulamaya alıyor.

TÜRKİYE’DE TASARIM KÜLTÜRÜNÜN HUKUKİ ALTYAPISI

Türkiye’de devlet nezdinde tasarım farkındalığı 2000’li yıllardan sonra belirgin bir şekilde artmaya başladı. Türkiye’de Ar-Ge faaliyetlerinin desteklenmesi, tasarımın gelişimine yönelik politika ve stratejilerin oluşturulması amacıyla atılan ilk adım 12 Mart 2008 tarih ve 26814 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile oldu. Özel sektörde tasarım yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması için ürün veya ürünlerin işlevselliğini artırma, geliştirme, iyileştirme ve farklılaştırmaya yönelik yenilikçi faaliyetlerin hız kazanması, tasarım personeli ve nitelikli iş gücü istihdamının yukarıya çekilmesini desteklemek ve teşvik etmek amacıyla hazırlanan bu Kanun’un uygulanmasına ilişkin yönetmelik ise ilk olarak 31 Temmuz 2008 tarih ve 26953 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı. Süreç içerisinde oluşan ihtiyaçlara göre güncellenen son mevzuat da 26 Şubat 2016 tarih ve 29636 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan, Ar-Ge Reform Paketi olarak da anılan, 6676 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ve Bazı Kanun ve Kanun Hükmündeki Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’dur. Bu kapsamda 5746 sayılı Kanun’un adı Araştırma Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun olarak değiştirilirken, Kanun 1 Mart 2016 tarihinde yürürlüğe girdi. Bu Kanun’a ilişkin uygulama yönetmeliği ise 10 Ağustos 2016 tarih ve 29797 sayılı Resmi Gazete’de yayımlandı.

Güncel ihtiyaçlar doğrultusunda revize edilen 5746 sayılı Kanun’un ilk yürürlüğe girdiği 2008’den itibaren aslında Türkiye’de çok sayıda akredite Ar-Ge merkezi kurulmuş ve bu merkezlerde geliştirilen projeler, katma değerli üretime de dönüşerek ülke ekonomisine hedeflenen katkıları sağlamayı başarmıştı. Ancak KOBİ ölçeğinde Ar-Ge merkezi kurulmasının zor ve maliyetli olması nedeniyle ortaya atılan “Tasarım merkezleri”nin kurulması fikri ise revize edilen 5746 sayılı Kanun ile gerçekleşti. Kanun’un 10 Ağustos 2016’da yürürlüğe girmesinden kısa süre sonra ilk tasarım merkezi başvuruları alınmaya başlanırken, 2016 yılı sona ermeden iki firma Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’ndan akreditasyon alarak Türkiye’nin ilk tasarım merkezleri olarak çalışmalarına başladı. Haziran 2017 itibarıyla Türkiye’deki tasarım merkezlerinin sayısı 53’e yükseldi. Sektörel değerlendirmede tekstil sektöründeki tasarım merkezlerinin sayısı 17’ye ulaşırken, makine ve teçhizat imalatı ise 11 tasarım merkezi ile ikinci sırada yer alıyor. Otomotiv, otomotiv yan sanayisi, imalat sanayisi, dayanıklı tüketim malları ve savunma sanayisindeki tasarım merkezlerinin makine ve teçhizat sektörleriyle yakın ilişkisi değerlendirildiğinde, toplam tasarım merkezleri içerisinde makine imalat sektörüne yönelik tasarım merkezi sayısının 20’ye ulaştığını söylemek mümkün. Diğer yandan uzmanlar, bu sayının ilerleyen dönemlerde daha da hızlı artacağı konusunda görüş bildiriyor.

“KATMA DEĞER OLMADAN HEDEFLENEN NOKTAYA VARAMAYIZ”

Ar-Ge ve tasarım merkezleri arasındaki temel farklarla ilgili bilgi veren Türkiye’nin Makinecileri Yönetim Kurulu Üyesi Sevda Kayhan Yılmaz, en temel farkın kişi sayısında ortaya çıktığını söylüyor. Yılmaz, “Tasarım merkezi 10 kişi, Ar-Ge merkezi ise 15 kişi ile kurulabiliyor. Ar-Ge’de bilgi dağarcığının artırılması ve üretilen bilginin yeni süreç/sistem/uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması ve bilimsel esaslar, sistematik temel çerçevesinde olması gerekiyor. Tasarımda ise ürünlerin işlevselliğini artırma, geliştirme, iyileştirme, farklılaştırma yaratması gerekiyor. Tabii ki ikisinin de katma değer ve rekabet avantajı yaratma potansiyeli olması gerekli” diyor. Tasarım daha çok modacı veya mobilyacılara hitap ediyor gibi görünse de aslında makine sektörü için de çok uygun olduğuna dikkat çeken Yılmaz, “Sektörümüzde var olan makine elemanları ile tasarım yaparak çözüm üreten firmalar da var. Örneğin sistem tasarlayanlar hidrolik firmaları buna verilebilecek en iyi örneklerden. Ar-Ge ve tasarım merkezlerinin sayısının artması ile bu yönde bir farkındalık oluşuyor” diyerek Türkiye’de katma değerli imalat olmadan hedeflenen yere varılamayacağının anlaşıldığını söylüyor.

Tasarım merkezlerine verilen desteklerle sanayicilerin, katma değerli üretim yolunda daha hızlı ilerleyeceğini ifade eden Yılmaz, “Bu anlamda patent sayılarında artış olmasını bekliyorum. Aslında en az farkın burada olacağını düşünüyorum. Asıl farklılaşma, lisansüstü ve doktora yapan personelin sanayideki sayısının artması ile kendini gösterecek. Böylece, üniversite-sanayi işbirliği olumlu şekilde ilerleyecek. Sempozyumlarda artık sanayiciler de boy gösterecek. Ulusal ve uluslararası kaynaklı projelere başvuran nitelikli firma sayısı artacak” şeklinde konuşuyor. Tasarım merkezleri konusundaki başvurularda genellikle makine sektöründe bilinçli bir ilerleyişin olduğunu dile getiren Yılmaz sözlerine şöyle devam ediyor: “Halihazırda özkaynakla veya ulusal destekle proje yapanlar var. Birçok firma da tasarım merkezi olarak akredite olabileceğini bildiği halde başvuruda bulunmuyor. Bu konuya yatırım gerçekleştirmiş, Ar-Ge ve tasarım yapmakta olan firmalar için istenenler esasında çok basit. Söz konusu kriterlerin çoğunu zaten halihazırda yerine getiriyorlar.”

“ENDÜSTRİYEL TASARIM AĞIRLIĞINI ARTIRIYOR”

Tasarım denildiğinde akıllara moda kavramının geldiğini belirten MAKFED Genel Sekreteri Zühtü Bakır, öyle ki tekstil ve hazır giyim sanayisinin tamamen bu kavram etrafında şekillendiğine dikkat çekiyor. Bakır, “Aynı olgunun endüstriyel tasarım çerçevesinde insanın merkezinde olduğu diğer birçok sanayi dalında da ağırlığını giderek artırdığı görülüyor. Otomotiv, elektrikli ve elektronik aletler ile mobilya gibi sektörler tasarımın teknolojik gelişim kadar önem arz ettiği alanlar arasında sıralanabilir. Bununla birlikte makine sanayisinde de tasarım gittikçe kendine önemli bir yer ediniyor. Sektör için tasarımda öncelikli olarak ergonomi ve iş güvenliği kendini gösterirken artık estetik kaygılar da önem arz ediyor. Otomotiv endüstrisi kadar olmasa da traktör ve iş makinelerinde tasarım kendine önemli bir yer bulmuş durumda. Sadece profesyonel kullanıcılara hitap eden takım tezgâhları ve diğer işleme makinelerinde de üreticiler tasarıma büyük önem veriyor” diyor. Tasarımın günümüzde önemli bir sektör haline geldiğini vurgulayan MAKFED Genel Sekreteri Bakır, bu alanda İtalya ve Finlandiya gibi ülkelerin dikkat çekerken diğer tüm sanayileşmiş ülkelerin de konuya kayıtsız kalmadığını söylüyor. Buradan hareketle, Türkiye’de de Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı başkanlığındaki Türk Tasarım Danışma Konseyi’nin 3 Eylül 2009 tarihli ve 27338 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu Kararı ile kurulduğunu belirten Bakır, bugüne kadar 10 kez toplanan Konsey’de kamu, ilgili sivil toplum ve meslek kuruluşlarının en üst düzeyde temsil edildiğini söylüyor. “Yine, 22/12/2016 tarihinde kabul edilen Sınai Mülkiyet Kanunu’da diğer fikri mülkiyet alanlarda olduğu gibi tasarım konusunun hukuki alt yapısını güçlendirmiştir. Konuya verilen önemden hareketle Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı; özel sektörde, tasarım yoluyla ülke ekonomisinin uluslararası düzeyde rekabet edebilir bir yapıya kavuşturulması için ürün veya ürünlerin işlevselliğini artırma, geliştirme, iyileştirme ve farklılaştırmaya yönelik yenilikçi faaliyetlerin çoğaltılması, tasarım personeli ve nitelikli işgücü istihdamının artırılmasını desteklemek ve teşvik etmek amacıyla 5746 sayılı Araştırma, Geliştirme ve Tasarım Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun üzerinde gerekli düzenlemeleri gerçekleştirmiştir” diyen Zühtü Bakır, böylelikle Bakanlık onaylı ve devlet destekli tasarım merkezlerinin hayatımıza girdiğini vurguluyor.

Zühtü Bakır, vergi indirimi, sigorta primi desteği, gelir vergisi stopajı desteği, damga vergisi istisnası, gümrük vergisi istisnası gibi destekler sağlanan tasarım merkezlerinde olması gereken temel kriterleri ise şu şekilde özetliyor: Tasarımcı ve teknisyen statüsünde çalışacak en az 10 tam zaman eşdeğer tasarım personeline sahip olunması, tasarım merkezinde tasarım projelerinin bulunması, tasarım ve destek personelinin tasarım merkezinde çalıştığının fiziki kontrolünü yapacak mekanizmalara sahip olunması, tasarım faaliyetlerinin yurt içinde gerçekleştirilmesi ile tasarım merkezlerinin ayrı bir birim şeklinde örgütlenmiş ve tek bir yerleşke veya fiziki mekan içinde yer alması.

Tasarım faaliyetlerinin her safhasını belirleyecek mahiyette ve bilimsel esaslar çerçevesinde gerçekleştirilen ve tasarımcı tarafından yürütülen çalışmanın “Tasarım Projesi” olarak adlandırıldığını belirten Zühtü Bakır, “Tasarım Faaliyetleri ise sanayi alanında ve Bakanlar Kurulu’nun uygun göreceği diğer alanlarda katma değer ve rekabet avantajı yaratma potansiyelini haiz, ürün veya ürünlerin işlevselliğini artırma, geliştirme, iyileştirme ve farklılaştırmaya yönelik yenilikçi faaliyetlerin tümü olarak karşımıza çıkmaktadır” diyor.

AR-GE MERKEZİ Mİ? TASARIM MERKEZİ Mİ?

Tasarım merkezi, işletmenin organizasyon yapısı içinde ayrı bir birim şeklinde örgütlenmiş, münhasıran yurt içinde tasarım faaliyetlerinde bulunan ve tam zamanlı olarak en az 10 Ar-Ge personeli istihdam eden, yeterli tasarım birikimi ve yeteneği olan, aynı bina veya aynı yerleşke içinde yer alan birimler olarak tanımlanıyor. Tasarım merkezlerinde tam zamanlı olarak çalışan en az 10 tasarım/Ar-Ge personeli istihdam edilmesi gerekirken, Ar-Ge merkezi başvurularında bu sayı 15’e çıkıyor. Ancak firmaların Ar-Ge merkezi mi yoksa tasarım merkezi mi olmaları konusundaki ayrım ve karar verme süreçleri çok önemli. Ar-Ge projesine sahip ancak yeteri kadar Ar-Ge personeli olmayan firmalar tasarım merkezi olmak istemeleri durumunda hem başvuruda hem de daha sonraki faaliyet süreçlerinde sıkıntı yaşayabilir. Bu kapsamda, tasarım merkezleri içinde Ar-Ge projelerinin gösterilemeyeceğini; bir işin tasarım kısmının bir ay Ar-Ge sürecinin üç yıl sürebileceğinden hareketle, tasarım merkezlerinde tasarımdan sonraki bu uzun Ar-Ge süreçlerindeki teşvik ve muafiyetlerden faydalanılamayacağını akılda tutmakta yarar var. Eğer projeler tasarımdan başlayıp prototip çıkacak şekilde süreçler içeriyorsa, Ar-Ge merkezine başvuru daha uygun olabilir.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nca öngörülen tasarım merkezi için tam zamanlı Ar-Ge personeli sayısı 30’dan 10’a indirilmek suretiyle KOBİ’lerde Ar-Ge ve tasarım faaliyetlerinin artması da planlanmıştı. Dolayısıyla tasarım merkezlerinde öngörülen yenilik faaliyetleri, Ar-Ge merkezinde olduğu gibi ürün ve süreç yeniliklerini kapsarken, bu merkezlerde sadece teknik personel değil ekonomi, pazarlama, sosyoloji, felsefe gibi temel sosyal bilimler personelinin de istihdamının sağlanabilecek olması Ar-Ge ve tasarım faaliyetlerinde bütünselliği de sağlıyor. Bu alandaki personeller özellikle ihracat yapılacak pazarların ihtiyaç yapısını belirleyerek teknik personele tasarım girdilerini sağlarken, tasarım merkezlerinin yazılım firmaları ile biyoteknoloji, kimya, otomotiv yan sanayisi gibi alanlarda mikro düzeyde pilot ve prototip yapan firmalar için de faydalı olacağı değerlendiriliyor.

Özel sektör Ar-Ge ve tasarım merkezlerinin kurulum, sürdürme ve denetim alanlarında hizmet sağlayan Prof. Dr. Atila Bağrıaçık’ın gözlemlerine göre, tasarım merkezi kuran firmalar proje bazlı yönetim sistemini benimseyerek daha etkin çalışıyor; müşterileri ve tedarikçileriyle daha yakın tasarım ve Ar- Ge işbirliğine girerek ekonomide ve teknolojide sinerji yaratıyor; üniversitelerle işbirliğine girip yüksek lisans ve doktoralı öğrencilerle iletişime geçmeye ve istihdamına yöneliyor; tasarım personelinin eğitim ve öğretimi ile ödül sistemine daha çok önem vererek, teşviklerin süreye bağlı olması nedeniyle personelin etkin zaman yönetiminin sağlanması için yeni usul ve metotlar da geliştiriyor. Prof. Dr. Bağrıaçık, bu çerçevede, tasarım merkezinin getirisini artırmak için sadece tasarım merkezi kurmayıp süreç içerisinde bağlantılı programlara da başvuruda bulunulduğunun ve böylece ekonomik girdilerin de artırılabildiğinin altını çiziyor.

TASARIM FAALİYETLERİ NASIL TANIMLANMALI?

5746 sayılı Kanun’un 4. maddesinde yer alan tanımlarda, tasarım merkezi ile ilişkilendirilmesi gereken altı temel kavram mevcut. Bu tanımlardan yola çıkarak tasarım merkezi faaliyetleri ile bu faaliyetlerde görev alacak personel nitelikleri tanımlanabilir hale getirilmiş. Örneğin Türkiye’de siparişe dayalı tasarım faaliyetlerinde bulunan veya tasarım projeleri gerçekleştiren şirketler, şayet en az 10 tam zaman eşdeğer tasarım personeli istihdam ediyorlarsa tasarım merkezi olabilmek adına bir yapılanma gerçekleştirebilir. Yapılanma çerçevesinde, tasarım faaliyetlerinin sürdürüleceği tasarım yeteneği ve birikimine sahip birimin, aynı Ar-Ge merkezlerinde olduğu gibi şirketin organizasyon yapısında diğer birimlerden ayrı bir şekilde örgütlenmiş olması gerekir. Her ne kadar Bakanlık tarafından, tasarım merkezi başvuru uygunluğu ve başvuru sonrası elde edilecek olan unvanın sürdürülebilir olabilmesi için en az 10 tam zaman eş değer personel istihdam etme şartı getirilmiş olsa da, bu sayının 12-13 olarak düşünülmesi, özellikle tasarım merkezi unvanının ilerleyen yıllarda da geçerliliğini koruyabilmesi açısından dikkat edilmesi gereken bir husus olarak düşünülmeli.

Bu noktada tasarım merkezi tanımını daha iyi yapabilmek adına yine yönetmelikten yola çıkarak “tasarım faaliyeti” ve “tasarım projesi” ile “siparişe dayalı tasarım” tanımlarını dikkate almak, başvuruda bulunmak isteyen işletmelerin uygunluğunu belirlemede etkili olacaktır. Yönetmelikte yer alan tasarım faaliyeti ile ilgili tanım dikkate alındığında, “sanayi alanında” ve “Bakanlar Kurulunun uygun göreceği diğer alanlarda” ifadeleri, tasarım merkezi olabilme uygunluğu açısından oldukça önemli ve yoruma açık kavramlar. Buradaki “sanayi” sözcüğüne odaklanırsak, en temel tanımıyla sanayi, “Ham maddeleri işlemek, enerji kaynaklarını yaratmak için kullanılan yöntemlerin ve araçların bütünü” olarak ifade edilebilir. Bu tanımdan yola çıkarak, sanayi taleplerine yönelik endüstriyel tasarım faaliyetlerinde bulunan veya son kullanıcıya hitap edecek nitelikte özgün tasarıma sahip ürünlerin imalatını gerçekleştiren şirketlerin de tasarım merkezi olabilmeleri mümkün kılınıyor.

KİMLER TASARIM PERSONELİ OLABİLİR?

Mevzuat çerçevesinde en az 10 tam zaman eş değer nitelikli personel istihdam etmesi gereken tasarım odaklı işletmeler için uygun personel tanımları; tasarımcı ve teknisyen olarak belirtilmiş ve bu kapsamda tasarım projelerinde görev alacak personeller “tasarım personeli” olarak ifade edilmiş durumda.

Tasarımcı, üniversitelerin; mühendislik, mimarlık veya tasarım ile ilgili bölümlerinden mezun en az lisans derecesine sahip kişiler ile tasarım alanlarından herhangi birinde en az lisansüstü eğitim derecesine sahip diğer kişiler olarak belirtilirken, teknisyen ise yine başvuru sahibinin tasarım konusuyla ilişkili olabilecek meslek lisesi veya meslek yüksek okulu mezunlarını içeriyor. Tasarım merkezinde görevlendirilecek diğer kişiler ise “destek personeli” olarak tanımlamış. Destek personeli ile tasarıma katkı sağlayan veya tasarım faaliyetleri ile doğrudan ilişkili; yönetici, işçi gibi kişiler tanımlanıyor.

Tasarım merkezinde görev alacak ve bu tanımlar dâhilinde üç gruba ayrılmış personellerin yapıdaki dağılımları da sayıca önem arz ediyor. Mevzuata göre, tasarım merkezinde yer alan destek personellerinin sayısı, tasarım personeli olarak tanımlanan tasarımcı ve teknisyen sayılarının toplamının yüzde 10’unu geçmemeli. Diğer bir deyişle, 13 tam zaman eşdeğer çalışana sahip bir Ar-Ge merkezinde yalnızca 1 tam zaman eş değer destek personeli için vergi indirimlerinden faydalanılabilir.

TASARIM MERKEZİ OLMANIN AVANTAJLARI NELER?

Tasarım merkezi, Türkiye’de ticari ve sınai faaliyetlerde bulunan şirketlerin markalaşma faaliyetlerini artırmak adına markalaşma sürecinde tasarımın önemini ön plana çıkarırken, kurulacak tasarım merkezlerine önemli vergi avantajları ve destekler de sağlanıyor. Örneğin, “Tasarım İndirimi” başlığında, tasarım faaliyetleri sonucunda oluşan harcamaların tamamı kurum kazancının tespitinde indirim konusu yapılırken, “Gelir Vergisi Stopaj Teşviki” başlığında ise doktoralı ve temel bilimler konusunda yüksek lisans derecesine sahip personeller için yüzde 95, yüksek lisans veya temel bilimlerde lisans mezunu personel için yüzde 90, diğer personeller için yüzde 80 gelir vergisi stopajı, personellerin Ar-Ge faaliyetlerinde ayırdıkları süre oranında istisna ediliyor. “Sigorta Prim Desteği” başlığında Kanun kapsamında çalışan araştırmacı, yazılımcı ve Ar-Ge personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri üzerinden hesaplanan sigorta primi işveren hissesinin yüzde 50’si teşvik kapsamına alınırken, “Damga Vergisi İstisnası” başlığında da Kanun kapsamında çalışan araştırmacı, yazılımcı ve Ar-Ge personelinin Ar-Ge faaliyetlerine ayırdıkları süre oranı üzerinden hesaplanan damga vergisinin tamamı teşvik kapsamına alınmış durumda.

“Gümrük Vergisi Teşviki” başlığında tasarım projeleri ile ilgili araştırmalarda kullanılmak üzere ithal edilen eşya, gümrük vergisi ve her türlü fondan, bu kapsamda düzenlenen kâğıtlar ve yapılan işlemler damga vergisi ve harçtan müstesna tutulurken, “Siparişe Dayalı Ar-Ge ve Tasarım Faaliyetleri İstisnası” başlığında ise tasarım merkezleri siparişe dayalı olarak yaptıracakları Ar-Ge ve tasarım faaliyetleri için 5746 sayılı Kanun’da belirtilen indirim, teşvik ve istisnalardan yüzde 50 oranında faydalanabiliyor. Faaliyetleri gerçekleştiren Ar-Ge ve tasarım merkezleri tüm istisnalardan faydalanabilirken, siparişi veren firma Ar-Ge ve tasarım indirimi ile damga vergisi indiriminden faydalanabiliyor.

SEKTÖR NE DİYOR?

Makine imalat sektöründe, özellikle mermer makineleri imalatı alanında faaliyet gösteren KONMAK, kuruluşundan bugüne Ar-Ge ve tasarım faaliyetlerine önem veriyor. Uzun yıllardan bu yana gerek kendi öz kaynakları, gerekse kamu destekleriyle farklı projeler üreten KONMAK, 16 Mart 2017 tarihinde Türkiye’nin 18’inci tasarım merkezi olarak tescil edildi. KONMAK Tasarım Merkezi, aynı zamanda faaliyet gösterdiği Denizli’de makine imalat sektöründe açılan ilk tasarım merkezi unvanının da sahibi konumunda bulunuyor. KONMAK Yönetim Kurulu Başkanı Hilmi Konyalıoğlu, tasarım merkezi olarak akredite olmakla, Ar-Ge ve tasarıma bakış açılarını da farklı bir platforma taşıdıklarını söylerken, “Tasarım merkezinin yönetim sistemi, şekli ve sağladığı önemli teşviklerle çok sayıda kazanımımız oldu. Örneğin mühendis kadromuz her geçen gün genişlerken, tasarım merkezi olmanın verdiği yetkinlikle kamu destekli projelerin onay süreçleri kısaldı ve kolaylaştı; firmamızın yıllık bütçe planında bulunan Ar-Ge ve tasarım harcamalarına ayrılan bütçe arttı; fikri mülkiyet hakları konusundaki farkındalığımız yükseldi; proje izleme, değerlendirme, bilgilendirme, raporlama ve arşivleme sistematiğimiz gelişti. Diğer yandan orta ve uzun vadede stratejik planlar yapmaya başladık. Yine benzer şekilde, tasarım merkezimiz bünyesinde periyodik eğitim ve seminerler düzenlenmeye başlarken, Türkiye’de ve dünyada düzenlenen fuar, kongre ve konferans gibi organizasyonlara katılımımız sunulan teşviklerle daha da aktif hale geldi. Son olarak da KONMAK ismi, bölgemizde bir tasarım noktası haline gelmeye başladı” diyor.

1988 yılında İzmir’de kurulan Birim Makina da gelişen teknoloji ve kullanıcı taleplerini önce yerel pazarlarda, ardından da dünya pazarlarında tüm kullanıcıların hizmetine sunma stratejisi doğrultusunda hem Türkiye ekonomisi için katma değeri yüksek ürünleri artırmak hem de ek istihdam yaratmak ve bunları sistematiğe sokabilmek adına tasarım merkezi olmaya karar veren firmalardan biri. Birim Makina Genel Müdürü Aykut Karahan, ürettikleri makinelerin yüzde 60 ila yüzde 80 oranında ihracata konu olduğunu söylerken, Türkiye’nin 34’üncü tasarım merkezi olan Birim Makina Tasarım Merkezi ile devlet desteklerinden faydalanarak elde edecekleri faydayı yine imalat ve insan kaynağına yapacakları yatırımlara yansıtacaklarını; bu döngü ile yeni ve teknolojik ürünlerle makinelerin marjinal faydasını da artırarak imalat maliyetlerini düşürebileceklerini ifade ediyor.

REKABETÇİLİĞE BÜYÜK KATKI SAĞLIYOR

İzmir ve Manisa Salihli’de kurulu dokuz ayrı üretim tesisi ve beş farklı pazarlama şirketine sahip olan Norm Grup şirketlerinden Norm Somun ise Ar-Ge ve tasarım çalışmaları eşliğinde uzun yıllardır faaliyetlerini yürüten bir firma. Norm Somun Mühendislik Hizmetleri Müdürü Burç Benli, geçtiğimiz yıl hayatımıza giren tasarım merkezi kavramının aslında Norm Somun faaliyetleri ile birebir örtüştüğünü ve bu nedenle hızla başvuru süreçlerini tamamlayarak Türkiye’nin 41’inci tasarım merkezi olarak akreditasyon almayı başardıklarını söylüyor.Tasarım merkezi olmanın, halen yaptıkları tasarım ve geliştirme faaliyetlerinin daha iyi organize olmasına ve daha detaylı kayıt altına alınmasına hizmet edeceğini ifade eden Benli, “Zaman içerisinde artırmayı hedeflediğimiz işbirlikleri ve akademik çalışmalarla tasarım faaliyetlerimizin katma değerini yükseltip, Grup stratejimize uygun ürün ve hizmet gamına daha hızlı ve rekabetçi bir şekilde ulaşmamızı sağlayacağına inanıyorum” değerlendirmesinde bulunuyor.

15 yıldır parçacıklı köpük, sert köpük olarak adlandırılan

EPS’ye ait üretim makinesi ve ekipmanlarını üreten Ege Proses de Ar-Ge Reform Paketi açıklanır açıklanmaz mevcut dizayn ofisinin bilgi birikimi ve mühendislik deneyimleriyle tasarım merkezi başvurusunda bulunmuş ve Türkiye’nin 45’inci tasarım merkezi olarak akredite olmuş bir firma. Ege Proses

Genel Müdürü Ufuk Yercan, halihazırda yıllardır uyguladıkları tasarım süreçlerinin, tasarım merkezi olmalarıyla birlikte daha düzenli bir yapıya kavuştuğunu söylerken, “Tasarım merkezi statüsü, bizim için daha fazla çalışan ve daha fazla yeni ve inovatif tasarımlar anlamına geliyor.

Bu konudaki vergisel avantajlar da büyümemize çok olumlu destek olacak. Açıkçası pazarlama ve satış bölümümüz yine farklı KOBİ desteklerinden faydalanarak uluslararası pazarlara ulaşma, teknolojiyi takip etme ve küresel marka oluşturma konularında fuar ve pazar araştırma desteklerini çok iyi kullanıyor. Hala çok ciddi bir tanıtım bütçemiz de var ancak satışın hızlı gittiği bir yerde imalat ve tasarımın da bu hıza ayak uydurması gerekiyor. Bu nedenle tasarım merkezi olmak, sürdürülebilir büyümemizde çok bütünleyici olacaktır” değerlendirmesinde bulunuyor.