Ekonomide hedefler fazlalaşınca destek ve teşvikler gündemden düşmüyor. Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmasında destek ve teşviklerin önemli rol oynayacağı biliniyor. Ardı ardına açıklanan destek ve teşvik...

Ekonomide hedefler fazlalaşınca destek ve teşvikler gündemden düşmüyor. Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmasında destek ve teşviklerin önemli rol oynayacağı biliniyor. Ardı ardına açıklanan destek ve teşvik paketlerine ilginin ne kadar olduğunu, bundan faydalanmak isteyenlerin karşılaştığı zorlukların neler olduğunu ve ayrıca bunun sektörel gelişmeler bağlamında etki analizi üzerine maalesef bir şey söyleyemem, zira elimde fazlaca veri yok. Ama son günlerde sıkça dile getirilen bazı açıklamalar bu konuya değinmeyi ve yeniden tartışmayı zorunlu kılıyor. Acaba teşvik ve destekler ne kadar işlevsel? Türkiye’nin son 20 yılında ihracat miktar ve değer anlamında önemli artışlar gösterirken ihraç ürünlerinin teknolojik seviyesi arzu edilen seviyede olamadı. Halihazırda ihraç ürünleri içerisinde düşük ve orta seviye teknolojik ürün grubu önemli yer tutuyor. Diğer bir deyişle, yüksek teknoloji içeren ürün ihracatımız yok denecek kadar az. Bu durum bugün ve yarın açısından önemli tehlikeler içeriyor. Küresel rekabette artık teknoloji faktörü, yani ürünlerin teknolojik içeriği-seviyesi daha önemli bir noktaya geldi. İhracatta sürdürülebilirlik, rekabet ve pazar çeşitliliği kadar önemli olan diğer bir faktör de şüphesiz ki ihraç edilen ürünlerin teknolojik seviyesidir. Türkiye’nin ihraç ürünlerinin Avrupa Birliği ile imzalanan Gümrük Birliği anlaşmasından sonra daha kaliteli hale geldiği bir gerçektir. Bunca yıllık süreçten sonra bir nevi Gümrük Birliği’nin dolaylı etkisiyle teknolojik seviyede belli iyileştirme sağlandığı yadsınamaz (hatta bu etki detaylı biçimde araştırılmalıdır). Türkiye’nin ihracatında Türkiye’de yatırım yapmış yabancı işletmeler ve bunların ihracatının önemli yer tuttuğu ve söz konusu durumun bilhassa da teknolojik seviye değerlendirmesinde etkin olduğu tahmin ediliyor. Türkiye’nin ihracatı artırmak için geliştirdiği destek ve teşvik modellerinin (fuar, yurt dışı mağaza, depo, marka destekleri) belli bir fayda sağladığı muhakkak. Pazar çeşitliliği için verilen destekler de küçümsenmemeli ama ihracatın teknolojik seviyesini yükseltmek için geliştirilmiş özel bir destek/teşvik mekanizması maalesef yok. Böylesi bir teşvik sistemi kesinlikle olmalıdır. Çünkü Türkiye ekonomisi ihracata dayalı bir kalkınma modelini seçmiştir. Dolayısıyla ihracatın yoğunluğu ve teknolojik seviyesini yükseltecek her türlü destek ve teşvikler yerindedir. Peki, böylesi bir destek ve teşvik paketi nasıl olmalıdır? Çok farklı bir gerçekliğe tekabül etse de bu konuda bilhassa da makine sektörü açısından Almanya’ya bakmak faydalı olabilir.

ALMANYA’DA TEKNOLOJİ DESTEKLERİ

Almanya, otomotiv gibi teknoloji seviyesinin yüksek olduğu ürün gruplarında önemli oranda ihracat gerçekleştiren ve bu niteliğiyle dünya ihracat liderleri arasında yer alan ülkelerden biri. Aynı şekilde makine sektöründe de yüksek teknolojili ürün ve çözümler de üretiyor. Diğer taraftan Almanya iletişim teknolojileri hariç diğer sektör ve alanlarda Ar-Ge için oldukça donanımlı bir ekosisteme sahip. Gelin görün ki, mevcut durumu daha da iyileştirmek ve uluslararası rekabette pozisyon kaybetmemek için Almanya’nın araştırma-geliştirme ve inovasyon başlıklarında oluşturduğu destek ve teşvik mekanizmaları örnek olmaya adaydır. Bu konuda izlenen yol ise gayet basit: Eksikliği hissedilen ve/veya daha güçlü olunmak istenen alanlar belirleniyor ve topyekûn bir tartışma başlatılıyor. Ardından da bir strateji belgesi çıkartılarak destek ve teşvikler de bu belgeye göre kurgulanıp şekillendiriliyor. Burada önemli bir noktaya dikkat çekmek gerekiyor. Söz konusu durumlarda işletmelerin ve onların temsilcisi olan örgütlerin talepleri neredeyse birebir karşılık buluyor. Kamunun dikkat ettiği konu, destek ve teşviklerin şeffaf ve adil biçimde yerini bulması. Yüksek teknoloji ile ilgili konuda “Almanya Hightech- Strateji Belgesi” hazırlanarak belirlenen sektör ve alan ihtiyaçları üzerine de destek ve teşvikler kurgulandı. Almanya’da büyük işletmelerin teknoloji projelerini gerçekleştirmek için kendi kaynaklarının (VW şirketinin Ar-Ge yatırımı yıllık 13 milyar euro üzerindedir) olduğu gerçeğinden hareketle bu teknoloji desteğinin orta ve küçük ölçekli işletmeler, startuplar ve üniversite- sanayi işbirliklerini kapsaması şartı konuldu. Hedef, teknoloji liderliğini sanayinin tüm katmanlarında hayata geçirmek. Dev işletmelerin destek ve teşviklerden yararlanamadığı gibi bir yargı çıkmasın, onlar genelde en fazla desteklenenler arasında. Burada önemli olan husus, kendi öz kaynakları kısıtlı büyük bir kitlenin kamu destekleriyle harekete geçirilmesidir. Teknoloji destekleri, merkezi-federal biçimde teknoloji açık ve teknoloji spesifik destekler olmak üzere iki ana başlıkta toplanıyor. Teknoloji açık destekler; küçük ve orta ölçekte işletmelerin kullanabildiği teşvik, hibe ve düşük faizli kredilerden oluşuyor. Bu tür işletmelerin Ar-Ge kurumlarıyla yaptığı ortak projeler daha da fazla teşvik ile ödüllendiriliyor. Çünkü amaç bilimsel alanda oluşturulmuş verilerin, somut ürüne yansıtma gayretini daha çok destekleyip ön plana çıkartmak. Teknoloji spesifik destekler ise ağırlıklı olarak Ar-Ge kurumlarıyla enstitülere verilen karşılıksız hibelerden oluşuyor. Bu programda da işletme ve Ar-Ge işbirlikleri öncelikli olarak tercih ediliyor. Bu her iki federal programın dışında (Destek-teşvik programlarının içeriği için: www.foerderdatenbank. de) her eyaletin de farklı destek/teşvik mekanizmaları bulunuyor. Ayrıca Avrupa Birliği Ar-Ge destekleri de yine Alman işletmelerin kullanabileceği destekleri de içeriyor. Dolayısıyla destek ve teşviklerin merkezinde küçük ve orta ölçek işletmelerin üniversite ve/veya Ar-Ge kurumlarıyla çalışmalarını özendiren hibeler; Ar-Ge çalışmaları yapan işletmelere direkt sunulan hibe ve ucuz proje kredileri; merkezi ve yerel kamu kurumlarının, bilhassa küçük işletmelerin Ar-Ge ve inovasyon konusunda aldıkları yetkin danışmanlık masraflarını üstlenmesi; Ar-Ge çalışmaları gerçekleştiren işletmelere uygulanan vergi indirimleri ve teknolojik ağırlıklı startuplar için risk sermaye kullanım olanaklarının artırılması ve teşviki hususları göz önüne alındığında Alman işletmelerin bir destek ve teşvik cennetinde olduğunu söyleyebiliriz. Türkiye’de de destek ve teşviklerde kaldıraç görevi gören sektörel hassasiyet gözetilmeli ve ilave imkanlar tanınarak teknoloji alanındaki faaliyetler desteklenmelidir.