Padişah II. Bayezid tarafından 1502 yılında çıkarılan “Kanunname-i İhtisab-ı Bursa”, kalkınmanın temel taşlarından biri olan standartların öneminin Türkler tarafından yüzyıllar önce kavrandığını gösteren...

Padişah II. Bayezid tarafından 1502 yılında çıkarılan “Kanunname-i İhtisab-ı Bursa”, kalkınmanın temel taşlarından biri olan standartların öneminin Türkler tarafından yüzyıllar önce kavrandığını gösteren en eski yazılı belgedir. Boyut, ambalaj, kalite gibi esaslarla narh ve ceza hükümlerine yer verilen belge, dünya standart tarihinde önemli bir yere sahip olmasının yanı sıra çağdaş standardizasyon faaliyetlerine ışık tutmasıyla da öne çıkıyor. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra ülkemizde standardizasyon çalışmaları İkinci Dünya Savaşı’na kadar sürdü. Fakat savaşın ekonomi üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle uzun süreli bir duraklama dönemine girdi. Savaş sonrası tarım ürünlerinde görülen kalite düşüklüğü ve sanayi ürünlerinin ithal mallarıyla rekabet edebilecek nitelikten uzak olması nedenleriyle standardizasyon konusunda çalışmalar yapılmasının önemi anlaşıldı. 1950 yılında standardizasyon işlerinin yeni baştan düzenlenmesi gerektiği konusunda alınan kararla birlikte Birleşmiş Milletler (BM) Teknik Yardım Teşkilatı’na başvuruldu ve konuyla ilgili çalışmalarda yardım talep edildi.

BM’nin teknik desteğiyle standart hazırlama işlerinin, içerisinde üniversitelerin, hükümetin, özel sektör temsilcilerinin bulunacağı bir ekiple yapılması kararı alındı. Böylece bütün standartları hazırlayacak merkezi bir kuruluşun hayata geçirilmesine yönelik ilk adım da atıldı. 1954 yılında Türkiye Ticaret Odaları, Sanayi Odaları ve Ticaret Borsaları Birliği bünyesinde standart hazırlamakla görevli bir birim oluşturuldu. Bu birim 1960 yılında 132 Sayılı Kuruluş Kanunu ile resmi kimliğini kazanarak bugünkü Türk Standardları Enstitüsü’ne dönüştü. Küçük bir kadroyla işe başlayan Enstitü, bir yandan komiteleri faaliyete geçirirken diğer taraftan da uluslararası standardizasyon kuruluşlarına üyelik için harekete geçti. 1955’te Uluslararası Standardizasyon Teşkilatı (ISO), 1956’da Uluslararası Elektroteknik Komisyonu (IEC) üyesi olan TSE daha ilk yılını tamamlamadan dünyadaki gelişmiş ülkelere ait 19 bin standardı toplayarak bugünkü zengin arşivinin temelini attı. TSE son olarak 1 Ocak 2012 tarihinde Avrupa standardizasyon kuruluşları CEN ve CENELEC’e tam üye olarak Türkiye’yi bu kuruluşların hazırladığı standartlara yön ve katkı verebilen bir ülke konumuna getirdi. TSE bu faaliyetlerinin yanı sıra diğer yandan da belgelendirme, test ve muayene gibi uygunluk değerlendirme hizmetleriyle sanayicilerin ihtiyaç duyduğu hizmetleri karşılıyor ve üreticilerimizin uluslararası pazarlara uygun mal ve hizmet üretmelerinin altyapısını oluşturuyor. Enstitü, standardizasyon ve onu referans alan belgelendirme faaliyetleriyle üreticilerin rekabet gücüne katkı sağlarken kurum olarak uluslararası standartların oluşumundaki etkinliğini de her geçen gün artırıyor.

Faaliyetlerine 1954 yılında başlayan TSE, 63 yıldır standardizasyon ve uygunluk değerlendirme alanlarında hizmet veriyor. Türkiye’nin rekabet gücünü artırmak, ulusal ve uluslararası düzeyde ticaretini kolaylaştırmak ve toplumun yaşam düzeyini yükseltmek için; standardizasyon, uygunluk değerlendirme, deney ve kalibrasyon faaliyetlerini tarafsız, bağımsız, etkin ve güvenilir olarak sağlama misyonuyla hareket eden kurum; ulusal, bölgesel ve uluslararası alanda tercih edilen, yönlendirici ve lider bir kuruluş olma vizyonuna sahip. Tüm paydaşların katılımıyla standardizasyon çalışmalarını etkin olarak sürdürmek, uygunluk değerlendirme hizmetlerinde hem Türkiye’de hem de dünyadaki pazar payını yükseltmek amacıyla çalışmalar gerçekleştiren TSE, asli görevi olan standardizasyon çalışmalarında; Türkiye’nin sadece standartlara uyum sağlayan değil, standartları belirleyen ülke konumuna gelmesi yönünde de adımlar atıyor. Uluslararası ve bölgesel standardizasyon kuruluşlarının karar mekanizmalarındaki etkinliğini artıran TSE; ISO, IEC, Avrupa Standardizasyon Komitesi (CEN) ve Avrupa Elektroteknik Standardizasyon Komitesinin (CENELEC) üyesi ve Türkiye’deki tek temsilcisidir. Diğer taraftan kuruluşlarına öncülük ettiği İslam ülkeleri arasında ticaretin önündeki engellerin kaldırılması amacıyla çalışmalar yürüten İslam Ülkeleri Standartlar ve Metroloji Enstitüsü’nün (SMIIC) ve Orta Asya Türk Cumhuriyetleri’nin katılımıyla oluşturulan Bölgelerarası Standardizasyon Birliği Teşkilatı’nın (BASB) dönem başkanlıklarını yürütüyor. TSE, uygunluk değerlendirmede de Türkiye’nin lider kuruluşu olarak; belgelendirme, muayene-gözetim, deney-kalibrasyon, ulaşım-lojistik, bilişim ve eğitim alanlarında hizmet veriyor. Enstitü, ihtiyari alanda makine, elektroteknik, yapı malzemeleri, gıda ve kimya sektörlerinde ürün belgelendirme; yine ihtiyari alanda yönetim sistemleri belgelendirme ve mevzuatla düzenlenmiş alanda ise yeni ve eski yaklaşım yönetmelikleri kapsamındaki işlemleri yürütüyor. Ülkemizdeki en kapsamlı ürün ve yönetim sistemi belgelendirme portföyüne sahip olan TSE bu hizmetleri TÜRKAK akreditasyonuyla veriyor. Avrupa Birliği Yeni Yaklaşım Direktifleri çerçevesinde 11 Direktifte Onaylanmış Kuruluş olarak atanan TSE, son olarak 20 Ocak 2017 tarihindeki yeni atama kararıyla Yapı Malzemeleri Yönetmeliği kapsamında verdiği hizmetlere 80 yeni ürün standardı daha ekledi. Enstitü yapı sektöründe TSE ve TSEK uygunluk belgeleri haricinde, ulusal mevzuat işareti olan G işareti ve Ulusal Teknik Onay faaliyetlerini, elektroteknik sektöründe uluslararası belgelendirme programları olan HAR, CB ve ENEC belgelendirmelerini sürdürüyor.

“MUAYENE GÖZETİM ALANINDA ETKİNLİĞİMİZ HER GEÇEN YIL ARTIYOR”

TSE’nin 1985 yılından bu yana İthalatta Uygunluk Değerlendirmesi kapsamında Ekonomi Bakanlığı ve diğer yetkili kuruluşların verdiği görevler çerçevesinde ithalata uygunluk denetimi yaptığını aktaran TSE Başkanı Sebahittin Korkmaz, sanayicileri haksız rekabetten, tüketicileri ise ucuz ve kalitesiz mallardan korumak anlamına gelen ithalat denetimlerinde, 2017 yılında bir önceki yıla göre yüzde 50’nin üzerinde artış olduğunu söylüyor. Korkmaz, 2006 yılında Ekonomi Bakanlığı tarafından uluslararası gözetim şirketi olarak yetkilendirilen TSE’nin bu hizmetler kapsamında bugün itibarıyla uluslararası piyasada tanımlı 97 fasıldan 90 tanesinde uluslararası gözetim şirketi olarak gözetim yapma yetkisine sahip olduğunu vurguluyor. Korkmaz, Enstitü’nün ayrıca TS EN ISO/IEC 17020 kapsamında TÜRKAK tarafından A Tipi Muayene Kuruluşu olarak toplam 17 muayene alanında ve 56 muayene türü/metodunda akredite edildiği bilgisini de veriyor.

TSE’nin muayene-gözetim alanındaki önemli faaliyetlerinden de bahseden Korkmaz, “TANAP projesi kapsamında Çin Halk Cumhuriyeti’nde üretilen 400 kilometrelik doğal gaz borusunun 3. Taraf Muayene-Gözetim hizmeti, Eti Maden İşletmeleri ile 2013 yılından bu yana sürdürdüğümüz gözetim-denetim hizmetiyle BOTAŞ’ın doğalgaz boru hatları projelerinde saha montaj gözetimi hizmeti bunlarda birkaçı” diyor.

Korkmaz, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Yurt dışı muayene gözetim hizmetlerimiz çerçevesinde Suudi Standartlar Metroloji ve Kalite Teşkilatı (SASO), Yemen Standardizasyon ve Metroloji Kalite Kontrol Teşkilatı (YSMO) ile yaptığımız anlaşmalara uygun olarak yükleme öncesi muayene ve gözetim faaliyetlerimiz de devam ediyor. Öte yandan dokuz farklı il ve 11 farklı yerleşkede, 1452 metottan ulusal ve uluslararası geçerliliği olan TÜRKAK akreditasyonuna ve 436 konuda da IEC, CENELEC belgelendirmesi kapsamında akreditasyona sahip en son teknolojiyle donatılmış 100’ü aşkın ihtisas laboratuvarımızda, Türkiye sanayisinin ihtiyaç duyduğu deney ve muayene hizmetlerini de gerçekleştiriyoruz. Deney ve Kalibrasyon Merkezi Başkanlığımız son yıllarda devreye aldığı güneş (solar) enerjisi, elektrik motorları, beyaz eşyaların enerji verimliliği, iklimlendirme, yangın ve akustik laboratuvarları ile birçok alanda Türkiye’de lider konumdadır. Özellikle elektromekanik sanayisinin talep ettiği birçok deney faaliyetini Ankara ve Gebze’de konuşlu elektroteknik ve makine laboratuvarlarımızda gerçekleştirerek, deney ihtiyacı noktasındaki dışa bağımlılığı da azaltıyoruz. Laboratuvar hizmetlerimizle sadece deney ve muayene işlemleri için değil aynı zamanda Ar-Ge faaliyetleri açısından da milli bir üs konumundayız. Dışa bağımlılığımızı azaltan en güzel örneklerden biri de Kablo Yangın Laboratuvarı’dır. 2015-2016 yıllarında yapımı ve akreditasyonu tamamlanan laboratuvarımız 2017 yılı başında CPR kapsamında AB Sistem 1+ ve 3 Onaylı Laboratuvarı olarak atanan, ülkemizin ilk ve tek tarafsız laboratuvarıdır.”

“AR-GE FAALİYETLERİ AÇISINDAN DA MİLLİ BİR ÜS KONUMUNDAYIZ”

Sundukları laboratuvar hizmetleriyle sadece deney ve muayene işlemleri için değil aynı zamanda Ar-Ge faaliyetleri açısından da milli bir üs konumunda olduklarına dikkat çeken Korkmaz, “Bu kapsamda değerlendirilmesi gereken bir hizmetimiz; Laboratuvarlar Arası Karşılaştırma & Yeterlilik Deneyleri Programlarıdır. Enstitümüz 2009 yılından bu yana Yeterlilik Deney Programlarımızı ‘TS EN ISO/IEC 17043/Uygunluk Değerlendirmesi-Yeterlilik Deneyi İçin Genel Kurallar’ standardına uygun, akredite olarak yürütüyor. 2010 yılında EPTIS’in Türkiye temsilcisi olarak üyeliğimiz onaylandı. Yine bu kapsamda; TSE-TÜBİTAK işbirliği ile Türkİslam coğrafyasında ilk defa bir Ar-Ge faaliyeti ürünü olarak helal gıda analizleri için referans jelatin geliştirdik. Öte yandan laboratuvarlarımız uluslararası kabul edilebilirliğini artırma noktasında attığı adımlarla ihracatçımıza destek vermeye de devam ediyor. Bu çerçevede IEC (CBTL), HAR, CE CPR ve SASO onaylı laboratuvar hizmetlerimizle kuruluşlarımızın uluslararası kabul edilebilir deney ve muayene ihtiyacını yerli kaynaklar kullanarak karşılıyoruz. Deney kalibrasyon hizmetlerimiz kapsamındaki en yeni faaliyetlerimizden biri de 2016 yılında devreye alınan ‘Deney Sertifikası’ hizmetidir. Bu hizmet kapsamında bilgi güvenliği kriterleri bağlamında ticari sırlarının ve Ar-Ge çalışmalarının gizliliğini korumak isteyen kuruluşlara, yapılan deney ve muayenelere istinaden sertifika düzenlenebiliyor. Bu hizmetle birlikte metot standardına olan uygunluğunu kayıt altına alma isteği veya ‘Enerji İle İlgili Ürünlerin Çevreye Duyarlı Tasarımına İlişkin Yönetmelik (Eco-Design)’ ya da ‘Yapı Malzemeleri Yönetmeliği’ gibi ulusal ve uluslararası mevzuatta karşılığı olan konularda uygunluğun kayıt altına alınması sağlanabiliyor” diyor.

“LOJİSTİK ALANINDA TÜRKİYE’DEKİ TEK YETKİLİ KURULUŞUZ”

TSE’nin ulaşım ve lojistik sektöründe de her geçen gün artan sayıda ve çeşitlilikte belgelendirme ve muayene hizmeti verdiğini ifade eden Korkmaz, ulaşım sektörüne yönelik çeşitli kurum ve kuruluşlar adına yürütülen faaliyetlerle bu alanda bir çatı kuruluş haline gelmeye başlayan TSE’nin nihai hedefinin, Türkiye’de ve yakın coğrafyada kara yolu, demir yolu, hava yolu ve deniz yolunda kullanılan her türlü ekipman ve aracın belgelendirmesini yapabilen kuruluşlar arasında yer almak olduğunu belirtiyor. Bu alanda TSE’nin; Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı’yla 6 Mart 2013’te imzaladığı protokol ile tehlikeli maddelerin kara yolu (ADR), demir yolu (RID), hava yolu (IATA-DGR, ICAO-TI) ve deniz yolu (IMDG-CODE) taşımacılığı konusunda Türkiye’deki tek yetkili kuruluş olarak atandığını hatırlatan Korkmaz, “Ayrıca eşdeğer parça belgelendirmesi, tüm araç kategorilerinde Araç Tip Onay Belgelendirmesi ve ‘Bozulabilir Gıda Maddelerinin Taşınmasında Kullanılan Ekipmanların Muayene, Deney ve Belgelendirmesi’ (ATP) tip testleri TSE tarafından yapılıyor. Öte yandan demir yolu araçlarının test ve belgelendirmeleri alanında Enstitümüze yetki verilmesi konusunda Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı ile uzun süredir devam eden görüşmeler tamamlanarak protokol imzasında son aşamaya gelindi. Bu yetkiyle demir yolu belgelendirmesi alanında üreticilerimizin dışa bağımlılığının önüne geçilmesi yönünde önemli bir adım atılacak. Ulaşım güvenliği konusunda 2018 yılında vermeye başlayacağımız önemli bir hizmet de kara yollarında mobil ve sabit hız ihlal tespit donanımları yani radarların doğruluğunun tespiti ve muayenesi işidir. Bunların yanı sıra Gümrük ve Ticaret Bakanlığı’nın Kasım ayında yayımladığı ‘Sebze ve Meyvelerin Toptan ve Perakende Ticaretinde Uyulması Gereken Standart Uygulamalara İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ’ ile frigorifik araçların yani soğuk zincir araçlarının standartta belirtilen şartlara uygunluğu, Enstitümüz tarafından üç yıllık periyotlarda muayene ve test edilerek belgelendirilecek. Aynı tebliğde yer alan bir başka hükümle soğuk hava depolarına da TSE’den ‘Hizmet Yeri Yeterlilik Belgesi’ alma zorunluluğu getirildi” diyor.

“TÜRKİYE’NİN KALİTE ALT YAPISINI GÜÇLENDİRMEK İÇİN ÇALIŞIYORUZ”

Bilişim teknolojilerinin her geçen gün geliştiğine ve diğer sektörleri destekleyen bir alan olarak ekonomik büyümede etkin rol oynadığına dikkat çeken Korkmaz, TSE’nin, kamunun bilişim ve siber güvenlik alanındaki ürün, personel ve hizmet altyapısında; güvenliğin, devamlılığın, verimliliğin ve kalitenin sağlanmasına yönelik hizmetler yürüttüğünü ve bilişim ürünlerinde verdikleri “Ortak Kriterler Belgesi”nin dünyada 26 ülke tarafından tanındığını sözlerine ekliyor. Korkmaz, “Bilişim Teknolojileri Test Laboratuvarı ve Ortak Kriterler Değerlendirme Laboratuvarı’nın akreditasyon hazırlık çalışmaları 2016 yılı içerisinde tamamlandı. Bu yılsonunda da TÜRKAK tarafından TS ISO/IEC 17025 akreditasyonunu almayı planlıyoruz” değerlendirmesinde bulunuyor. Türkiye’nin kalite altyapısını güçlendirmek, standardizasyon ve uygunluk değerlendirme alanlarında ihtiyaç duyulan insan kaynağını sağlamak amacıyla eğitim ve sertifika programlarına devam ettiklerini de vurgulayan Korkmaz, “200’e yakın konuda düzenlediğimiz eğitim ve sertifikasyon programlarını, uzman ve deneyimli eğitmen kadrosuyla yurt içinde ve yurt dışında gerçekleştiriyoruz. 2016 yılında yurt dışı eğitimleri de dâhil olmak üzere 2015 yılına göre yüzde 33 artışla 1140 eğitim düzenledik ve bu eğitimlerde 31 bin 320 kişiye sertifika verdik. Suudi Arabistan, Azerbaycan, Tunus, Afganistan ve Kazakistan standart ve uygunluk değerlendirme kuruluşlarıyla ikili işbirliği anlaşmaları çerçevesinde eğitimler sunarken ‘Bölgelerarası Standardizasyon Birliği’ (BASB) bünyesinde de eğitimler veriyoruz. Geçtiğimiz günlerde yapılan yetkilendirmeyle Motorlu Araçlar ve Römorkları Tip Onayı Yönetmeliği (MARTOY), Tekerlekli Tarım veya Orman Traktörleri Tip Onayı Yönetmeliği (TORTOY), Motosikletlerin Tip Onay Yönetmeliği (MOTOY) ve Araçların İmal, Tadil ve Montajı Hakkında Yönetmelik (AİTM) kapsamlarında görev yapan yetkili teknik sorumluların, yani takriben 9 bin mühendisin eğitimi, sınavları ve sertifikalandırılmasını gerçekleştirmek üzere çalışmalara başladık” diyor.

“YURT DIŞINDAKİ ETKİNLİĞİMİZ ARTIYOR”

TSE’nin standardizasyon ve uygunluk değerlendirme alanlarında yurt dışındaki etkinliğini her geçen yıl artırdığını kaydeden Korkmaz sözlerini şöyle sürdürüyor: “Sudan Standartlar ve Metroloji Teşkilatı (SSMO) ile 2016 yılı boyunca sürdürülen çalışmalar neticesinde; TSE’den belgeli ürünler hiçbir ek muayene ve deneye tabi tutulmadan Uygunluk Değerlendirmesi (CoC) Belgesi almaya hak kazandı. Böylece söz konusu ürünler Sudan gümrüklerinde test ve muayeneye tabi tutulmadan ülkeye girebiliyor. Enstitümüz, 1 Mayıs 2016 tarihinden itibaren de Sudan’a ihraç edilen pek çok ürün grubunda yükleme öncesi gözetim hizmeti veriyor. Tarım makineleri ve teçhizatlarında Sudan’ın yaptığı ithalatta ise tek yetkili kuruluş olarak atandık. Diğer yandan temaslarımız sonucunda Mısır’ın 16 Mart 2016 tarihinden itibaren yürürlüğe aldığı yeni üretici kayıt sistemine entegre olarak kuruluşlarımızın TSE’den aldığı akredite sertifikalarının tanınmasını sağladık. 2012 yılından bu yana verdiğimiz Suudi Arabistan’a ihraç edilen ürünlerin ülkeye girişi sırasında aranan SASO Uygunluk Belgesi ile ilgili olarak yeni regülasyon şartlarını yerine getirdik ve 2016 yılının Ağustos ayından itibaren Türkiye’de bu kapsamda gözetim yetkisi alan tek kuruluş olduk. Ayrıca 7 Mayıs itibarıyla ‘SASO Quality Mark’ (SASO Kalite İşareti) uygunluk değerlendirmesinde Avrupa’da yetki alan ilk ve tek kuruluşuz. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi ile yürütülen müzakereler sonucunda üye ülkelere ihraç edilecek alçak gerilim ve oyuncak ürünlerinde zorunlu olan ‘G İşareti’nde ülkemizdeki ilk ve tek onaylanmış kuruluş olarak atandık. Enstitümüz Oyuncak Yönetmeliği kapsamında G İşareti uygunluk değerlendirme yetkisi olan Avrupa’daki tek kuruluştur. Afrika Standardizasyon Teşkilatı (ARSO) ile vardığımız mutabakatla da ARSO üyesi 36 ülkenin ulusal standardizasyon kuruluşlarıyla ortak çalışmalar yapmak ve kalite altyapılarını güçlendirilmek üzere anlaşma sağladık. Özetle TSE’nin hizmetlerinin daha geniş kitlelere ulaştırılması, sadece ulusal düzeyde değil uluslararası pazarlarda da aranan, tercih ve itibar edilen bir marka değerine kavuşması doğrultusunda önemli adımlar atıyoruz. Geldiğimiz noktada standardizasyon ve uygunluk değerlendirme alanlarında başta komşu ve çevre ülkeler olmak üzere tüm dünyada aranan bir belgelendirme kuruluşu olma yolunda önemli mesafeler kat ettik. Enstitü’nün gerek ulusal, gerek bölgesel ve uluslararası boyutta sağladığı bu etkinlik ve saygınlığın, ülkemiz sanayicileri, ihracatçıları ve KOBİ’leri için de önemli kazanımlar sağlayacağı inancındayım.”

128 AYNA KOMİTEDE, 1800’DEN FAZLA UZMAN GÖREV ALIYOR

Türkiye’nin küresel pazarda güçlü olabilmesinin yolunun, TSE’nin uluslararası ve bölgesel standardizasyon kuruluşlarında etkin olarak görev almasından geçtiğini hatırlatan TSE Başkanı Sebahittin Korkmaz; Türkiye’nin, gelişmiş ülkelerce belirlenen standartları kendi pazarına tatbik etmekle yetinmeyip kendi üretim ve tüketim ihtiyaçlarına uygun olarak, dünya ticaretinin daha adil ve şeffaf bir ortama taşınmasını sağlayacak küresel standartların oluşmasına da azami derecede katkı sağlaması gerektiğini söylüyor. “Bunun için ISO, IEC, CEN ve CENELEC başta olmak üzere ilgili küresel ve bölgesel kuruluşlarda daha etkin görevler üstlenmek bir gereklilik” diyerek devam eden Korkmaz, TSE olarak söz konusu standardizasyon kuruluşlarının çalışmalarına Türkiye adına katılmaya büyük bir önem verdiklerini vurguluyor. Korkmaz konuyla ilgili şunları söylüyor: “Enstitümüz bu kuruluşlara tam üyelik nedeniyle yıllık 1 milyon euroya yaklaşan bir aidat bedeli ödüyor. Bu üyelikler sayesinde TSE’nin paydaşları; söz konusu kuruluşlar bünyesinde standart hazırlama çalışmalarını yürütmek amacıyla oluşturulan teknik ve alt komite çalışma gruplarına ayna komiteler aracılığıyla katılma hakkı kazanıyor. Ayna komiteler; uluslararası ve Avrupa standart kuruluşlarının standart hazırlama faaliyetlerinin yürütüldüğü teknik ve alt komite ile çalışma gruplarının çalışmalarını izleyen, bu komitelerce hazırlanan ve görüşe sunulan taslak dokümanları inceleyip komite içinde uzlaşarak ülke görüşünü oluşturan ve gerektiğinde ulusal standart hazırlama faaliyetlerine katılan ulusal teknik komitelerdir. TSE, uluslararası standartların hazırlanması sürecine katılmak için gerekli altyapıyı sağlıyor. Bunun için Türkiye’den işletmeler, girişimciler, akademisyenler, tüketiciler ve kamu sektörü gibi ilgili paydaşlardan aldığı görüş ve önerileri bu kuruluşlara ülke görüşü olarak bildiriyor. Ülkemiz sanayicileri, akademisyenleri ile tüm ilgili paydaşlar ayna komite çalışmalarına katılabiliyor ve bu sayede standartları, henüz taslak aşamasındayken ülke menfaatleri doğrultusunda şekillendirme imkânı buluyor. Ülkemizde ayna komitelere ücretsiz olarak dahil olunabiliyor ve gönüllülük esasına dayalı olarak teknik çalışmalar gerçekleştirilebiliyor. TSE bünyesinde 2004 yılında kurulmaya başlanan milli teknik komitelerin (ayna komiteler) sayısı hali hazırda 128 iken bu mecralarda 1800’den fazla uzman görev alıyor.”

Standardizasyon süreçlerine aktif katılan ülkelerdeki sanayicilerin, dünya ticaretine de hâkim olduklarını vurgulayan Korkmaz, “Uluslararası standart hazırlama kuruluşlarında standardizasyon faaliyetlerine ülke başına katılım değerlerine baktığımızda tüm dünya ticaretine hâkim olan ve gelişmişlik seviyesi en üstte yer alan G-8 ülkelerinin bu alanda da ilk sıralarda yer aldığını görüyoruz. Bu durum bir tesadüf olmayıp ülkelerin gelişmişlik seviyesiyle standardizasyona verdikleri önem arasında doğrudan bir ilişkinin varlığını ortaya koyan en net bulgulardan bir tanesidir. Ulusal, bölgesel veya uluslararası standardizasyon kuruluşlarının standart hazırlama faaliyetlerine katılımlarının, hem işletmeler hem de ülkeler açısından önemli faydaları bulunuyor. Standartları hazırlayanlar işletmeler ve ilgili paydaşlardır. TSE gibi standart hazırlama kuruluşları sadece çalışmaları koordine ederek sanayici ve ilgili teknik komiteler arasında köprü vazifesi görüyor. Bu nedenle büyük işletmeler ve özellikle gelişmiş ülkeler, standardizasyon faaliyetlerine aktif olarak katılıyor. Bir şirketin, kendi sektöründe aktif olması suretiyle müthiş fayda kazanabileceği gibi tüm sektörlerin bu seferberliğe katılımıyla ülke olarak bu faydayı çok bariz bir şekilde göreceğiz” diyor.

STANDARDİZASYONDA TÜRKİYE’NİN İLK STRATEJİ BELGESİ

Standardizasyonun özü itibarıyla ekonomik bir faaliyet olduğuna değinen Korkmaz, standardizasyonun makroekonomik etkilerinin anlaşılması ve özellikle küresel ekonomi ile uluslararası ticarette vazgeçilmez şartlardan biri haline gelmesiyle birlikte gelişmiş ülkelerin standardizasyon politikalarında da önemli dönüşümler olduğunu işaret ediyor. Korkmaz, “Almanya, İngiltere, ABD, Fransa, Kanada gibi gelişmiş ülkelerle Çin, Rusya, Brezilya gibi gelişmekte olan güçlü ekonomilerde standardizasyon konusunda yeni politikalar belirleniyor. Ülkeler bu alanda rekabet güçlerini artırabilmek için ulusal standardizasyon strateji belgeleri yayınlıyor veya yetkili kurumlarınca karar vericilerle uygulayıcıların dikkatini çekmek için raporlar hazırlıyor. Dünya ticaretine yön veren ülkelerde olduğu gibi Türkiye’de de standardizasyon strateji belgesi oluşturulması ve ekonomi politikalarının belirlenmesinde bu strateji belgesi ışığında yol alınması gerektiğini savunan Enstitümüz de bu çerçevede Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız ile işbirliği içinde ‘Ulusal Standardizasyon Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı hazırladı. Yüksek Planlama Kurulu’nca kabul edilerek, Resmi Gazetenin 3 Mart 2017 tarihli ve 29996 sayılı nüshasında yayımlanan Ulusal Standardizasyon Strateji Belgesi ve Eylem Planı (2017- 2020), ülkemizin standardizasyon alanında ilk temel strateji dokümanı olma niteliği taşıyor. ‘Tüm paydaşların standart hazırlama sürecine etkin bir şekilde katıldığı, standartları uygulamayı ilke edinmiş, küresel alanda belirleyici ve söz sahibi bir ülke olma’ vizyonuyla hazırlanan strateji belgesinin içerdiği eylemlere yönelik çalışmalar da hızlı bir şekilde devam ediyor” açıklamasında bulunuyor. “Söz konusu strateji belgesi ve eylem planı ile standardizasyonun tanımı, faydaları, Türkiye’deki standart hazırlama süreci, ulusal ve bölgesel standart kuruluşlarıyla Türk standardizasyon sisteminin mevcut durumu ve standardizasyon sistemini daha ileriye taşımak için yapılması gerekenler dört hedef ile bu hedeflere ulaşmak için gerçekleştirilmesi gereken 21 eylem altında toplanıyor” diyerek sözlerine devam eden Korkmaz, “Ulusal Standardizasyon Strateji Belgesi ve Eylem Planı”nın ilk maddesinin, TSE tarafından koordine edilen standardizasyon çalışmalarına işletmelerin, tüketicilerin ve ilgili tüm paydaşların katılımını kolaylaştırmak amacıyla yenilenmesi hedeflenen bilişim altyapısı olduğunu aktarıyor. Korkmaz şöyle devam ediyor: “Böylece standart tasarılarının dağıtımı, bu tasarılara görüş verme süreçleri dâhil her aşamada ilgili tüm paydaşlar için cep telefonu, tablet bilgisayarlar gibi teknolojik araçları kullanarak rahatlıkla erişebilecekleri kullanıcı dostu bir ortam oluşturularak, standardizasyon süreçlerinin uluslararası muadilleriyle aynı seviyeye taşınması mümkün olacak. Belgenin yayımlanma süreciyle birlikte elde edilecek en önemli kazanımlardan biri de özellikle sanayicilerimizin standardizasyon çalışmalarına etkin katılımlarını sağlamaktır. Böylece stratejik bir araç olarak standardizasyon ve standartları kullanarak dünya ölçeğinde ticari olarak rekabette hem kendilerine hem de ülkemize avantaj sağlayabilecekler. Dolayısıyla bu belge Enstitümüzün olduğu kadar ülkemize ait bir stratejik plan ve hedefler bütünüdür. Enstitümüz strateji belgesi ve eylem planı çerçevesinde öncelikle Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ile bir işbirliği protokolü imzaladı. Standart hazırlama süreçlerine en önemli paydaşlarımız olan, ülkemiz sanayicilerinin katılımının artırılmasına yönelik bu protokol bir ilk adım mahiyetindedir. Önümüzdeki dönemde bu adımı takip eden yeni hamlelerimizle Türkiye’nin uluslararası standardizasyon kuruluşlarındaki etkinliğinin artırılmasını sağlayacağız.”

“CEN VE CENELEC’TE ÜÇ TEKNİK KOMİTENİN SEKRETERYASINI YÜRÜTÜYORUZ”

Uluslararası standartların yüzde 70’inin ISO ve IEC tarafından hazırlandığı bilgisini paylaşan Korkmaz, Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yarısını gerçekleştirdiği Avrupa’daki bölgesel standardizasyon kuruluşlarının önde gelenlerinin ise CEN ve CENELEC olduğunu vurguluyor. ISO’nun, 1947 yılında kurulan ve ulusal standart kuruluşlarının üye olduğu bir federasyon olduğunu sözlerine ekleyen Korkmaz, “ISO’nun amacı uluslararası ürün ve hizmet değişimini hızlandırmak, entelektüel, bilimsel, teknolojik ve ekonomik faaliyetler alanında işbirliğini geliştirmektir. Uluslararası seviyede etkinliği sağlamak ve karışıklığı önlemek maksadıyla ISO, IEC’nin çalışma alanına giren elektrik, elektronik ve ilgili teknolojiler dışındaki konuların tamamında çalışmalarda bulunuyor. TSE, ISO bünyesinde ISO/TC 126/SC2 ‘Tütün ve Tütün Ürünleri-Yaprak Tütün’, ISO/ TC 34/SC3 ‘Gıda Ürünleri -Taze, Kuru ve Kurutulmuş Meyve ve Sebzeler’ alt komitelerinin sekretaryasını yürüterek bu teknik komiteleri yönetiyor. Enstitümüz, ISO’nun toplam 20 üyesi bulunan ve üst düzey karar organlarından ISO Konsey’inde 1963-1965, 1969-1971, 1974-1976, 1986-1991, 1998-1999, 2003-2004 ve 2015-2017 dönemlerinde görev yaptı. Öte yandan 1968-1970 yılları arasında Enstitümüzün eski başkanlarından Faruk Sunter ISO’nun başkanlığını da üstlendi. 1956 yılından bu yan üyesi olduğumuz IEC ise 1906 yılında elektrik, elektronik ve ilgili teknolojiler konusunda uluslararası standartları hazırlamak amacıyla kuruldu. TSE burada ‘Elektroteknik Ekipman ve Bileşenler İçin Uygunluk Değerlendirme Sistemi/Belgelendirme Yönetim Komitesi’ üyeliğini yaptı ve ulusal belgelendirme kuruluşu oldu. CEN ve CENELEC’te ise TSE halen, üç teknik komitenin sekretarya hizmetini yürütüyor. Bu sayı Almanya, Fransa gibi gelişmiş diğer ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça düşüktür. Bu kurumların yönetiminde daha fazla söz sahibi olmak için yoğun bir biçimde çalışmalarımızı sürdürüyoruz” diyor.

“MAKİNE SEKTÖRÜNDE STANDARDİZASYON BİLİNCİ GELİŞMELİ”

“Nüfus yoğunluğumuzla orantılı olacak şekilde standart tasarılarının kabulündeki oylamalarda puan ağırlığımızın büyüklüğü, bizi bölgemizdeki standardizasyon faaliyetlerinde doğrudan etkili ilk beş ülke arasındaki konuma taşımasına rağmen ülkemiz sanayicileri, ayna komitelere güçleri oranında katılmıyor. Bu durum da özellikle Avrupa standartlarının hazırlık aşamalarında ülke görüşümüzün doğru yansıtılamamasına ve sanayicilerimizin ekonomik pazardaki pastadan hak ettiği payı alamamasına sebep oluyor” diyerek değerlendirmelerini paylaşan Korkmaz, Türkiye’nin ihracatının yaklaşık yüzde 20-25’ini karşılayan ve istihdamda da önemli bir payı olan makine imalat sektörünün küresel pazarlarda fırsat bulabilmesi ve varlığını sürdürebilmesi için uluslararası standardizasyon çalışmalarına katılımının artması gerektiğinin altını çiziyor. Korkmaz, “Böylesine büyük öneme sahip bir sektörün küresel düzeyde daha güçlü olmasının en önemli aşamalarından birisi, standardizasyon bilincinin gelişmesi ve bölgesel ve uluslararası standardizasyon çalışmalarına en üst düzeyde katılımın aktif sağlanmasıyla mümkün” diyor. Makine imalat sektöründe küresel standardizasyon sisteminin oldukça geniş bir yelpazede hizmet verdiğini de vurgulayan Korkmaz şöyle devam ediyor: “Bu alanda özellikle ISO’nun yayımlamış olduğu standartlar ülkemiz özelinde daha önemli bir yere sahipken gerektiği durumlarda başka standardizasyon kuruluşlarının standartları da ülkemize kazandırılabiliyor. Bölgesel olarak CEN ve CENELEC’te bu alanda yayımlanmış bulunan standartları, milli standart olarak kabul etme zorunluluğumuz var. Sadece ISO bünyesinde makine mühendisliğinin çalışma alanlarına giren -ki bu konular makine ve imalat sektörünün önemli bileşenlerini oluşturuyor- toplam 662 adet teknik komite, alt teknik komite ve çalışma grubu bulunuyor. Mevcut ayna komitelerimiz aracılığıyla bu teknik komitelerin yaklaşık 50 tanesinin çalışmaları takip etmeye çalışıyoruz. Ayrıca ISO’da 2016 yılı sonu itibarıyla yürürlükte bulunan 21 bin 500 adet standardın yaklaşık yüzde 50’sini mühendislik ve malzeme bilimine ait standartlar oluşturuyor. Bu standartların makine imalat sektörüyle direkt ilişkisi bulunduğunu göz önüne aldığımızda, söz konusu standartların bu alanda ihracat/üretim yapan sektör temsilcilerinin karşısına engel olarak çıkmaması adına sektörün uluslararası standardizasyonu yakın takibinin ve yönlendirmesinin önemi ortaya çıkıyor. Ülke olarak tam üyesi olduğumuz ve bu anlamda standardizasyon çalışmalarına tam katılım hakkımız olan ISO, IEC, CEN ve CENELEC komite listesine ve bu komitelerin iş programındaki konulara TSE’nin resmi İnternet sitesinden ulaşılabilir. Halihazırda ayna komitemizin olmadığı konular için talep halinde ayna komite kurularak çalışmalara dâhil olunabilir”. Sanayicilerle işbirliği içerisinde bir takım gibi çalışmak istediklerini vurgulayan Korkmaz, sözlerine şöyle devam ediyor: “Biz, Türk sanayisinin kalitesini, verim ve rekabet gücünü artırmak istiyorsak bu işbirliğini kurmak, üretim ve kalite altyapısını oluşturmak zorundayız. Bu noktada et ve tırnak gibi bir bütün halinde hareket etmek zorundayız. Bizim arzumuz, sanayicilerimizin, özellikle de makine imalat sanayisi alanında faaliyet gösteren sanayicilerimizin standardizasyon faaliyetlerine daha fazla katılması, özellikle de uluslararası standartların lehlerine ve ülkemiz lehine oluşması için gayret göstermesidir. Enstitümüz makine sektörüyle ilgili konularda yaklaşık 800 Türk standardı kapsamında; 10 binin üzerinde Türk Standardına Uygunluk Belgesi ile uygunluk değerlendirme hizmeti veriyor. Bu hizmetin ürün gamı otomotiv endüstrisi, çelik endüstrisi, ısıtma soğutma sistemleri, sıhhi tesisat sistemleri, enerji üretim sistemleri gibi alanları kapsıyor. Ayrıca son dönemde ülkemizin enerji politikaları çerçevesinde yenilenebilir enerji kaynakları (Hidroelektrik Santrali, Rüzgâr Enerjisi, Jeotermal Enerji) konusunda belgelendirme çalışmalarımız da devam ediyor.”

“DÖRDÜNCÜ SANAYİ DEVRİMİ’NE YÖNELİK ÇALIŞMALARIMIZ SÜRÜYOR”

Sanayinin gelişimine tarihsel bir perspektifte bakıldığında karşımıza üç dönem çıkıyor” diyen Korkmaz, söz konusu dönemlerin teknolojik gelişmelere bağlı olarak üretim şekillerini belirleyerek tüm toplumları ve dünya tarihini derinden etkilediğini belirtiyor. Korkmaz sözlerini şöyle noktalıyor: “Şimdi, adını daha sık duyduğumuz yeni bir dönemden, Dördüncü Sanayi Devrimi’nden bahsediyoruz. Dördüncü Sanayi Devrimi ile akıllı makinelerden, 3D yazıcılardan, Nesnelerin İnterneti ve Bulut Bilişim gibi adeta gelecek dönemin habercisi olan olgulardan bahsediyoruz. Çokça konuşulan Dördüncü Sanayi Devrimi’nin verimlilik, büyüme, nitelikli işgücü istihdamı ve yatırım gibi olumlu yanları yanında, düşük nitelikli işgücünde işsizlik gibi olumsuzluklar da oluşturacağı öngörülüyor. Bunu her toplum kendi içerisinde, kendi ekonomik şartlarına göre yaşayacaktır. Üretim süreçlerini, ekonomilerin yapısını ve niteliğini radikal bir şekilde etkileyen Dördüncü Sanayi Devrimi konusunda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız, kamu kurumları, özel sektör ile STK’lar politika geliştirmeye ve farkındalık oluşturmaya çalışıyor. Özellikle katma değerli, yüksek teknolojili üretimi artırma ve bilgi tabanlı ekonomiye geçiş hedefimiz de Dördüncü Sanayi Devrimi ile entegre edilerek, ülkemiz lehine güzel sonuçlar elde edilebilir. TSE olarak biz de standartlar aracılığıyla ülkemizin bu sürece geçişi ve buna yönelik altyapının oluşması için çalışmaya hazır olduğumuzu söyledik. Ülkemiz Dördüncü Sanayi Devrimi’ni kaçırmamalı ve bu konuda gerekli altyapıyı ve üretim sürecini oluşturmalı. Türkiye gibi dinamik bir ekonomiye sahip, uyum yeteneği ve gelişim kapasitesi güçlü bir ekonominin Dördüncü Sanayi Devrimi’ne geçişi güçlü bir şekilde gerçekleştireceğine inanıyorum. Dördüncü Sanayi Devrimi verimliliği, büyüme, yatırım ve istihdamı artırarak ekonomimizin niteliğine, gelişimine ve rekabet gücüne katkı sağlayacaktır. Firmalarımızın, sanayici ve iş insanlarımızın bu yeni döneme ayak uydurabilmeleri ve küresel rekabette geride kalmamaları için ilgili teknik dokümanların ve standartların oluşturulmasında TSE’nin öncülüğüne ihtiyaç olduğuna inanıyoruz. İlgili teknik düzenlemeleri ve standartları teknik kurul gibi platformlarda sanayici ve iş insanımızla birlikte yapacak, Dördüncü Sanayi Devrimi’ne yönelik standardizasyon ve uygunluk değerlendirme altyapısını birlikte oluşturacağız. Oluşturduğumuz bu altyapıyla birlikte, sanayici ve is insanlarımız uluslararası ticaretin ortak dili olan standartlara uygun üretim yapacak, kalite ve rekabet gücünü oluşturacak. Bu çerçevede TSE olarak Dördüncü Sanayi Devrimi’ne yönelik, gerek teknik dokümanların ve altyapının oluşturulması gerekse de diğer çalışmalarla ilgili Enstitümüzün elinden geleni yapmaya hazır olduğunu bir kez daha altını çizerek vurgulamak isterim.”

“SEKTÖR AÇISINDAN STANDARTLARIN ÖNEMİ VE DEĞERİ BÜYÜK”

Makinelerin, değişik konularda işlev gören ve yaratıcı tasarımlara sahip sanayi ürünleri olduğunu hatırlatan Makine İmalat Sanayii Dernekleri Federasyonu (MAKFED) Yönetim Kurulu Üyesi ve Asansör ve Yürüyen Merdiven Sanayicileri Derneği (AYSAD) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Sefa Targıt, bu geniş yelpazeyi kavrayan ortak ve zorunlu özelliğin de “temel emniyet gereklerini karşılamak” şeklinde belirlendiğini söylüyor. Targıt sözlerini şöyle sürdürüyor: “Temel emniyet gerekleri, bizim de teknik mevzuatımızı uyumlu hale getirdiğimiz Avrupa Birliğinde, Konsey Direktifleri ile zorunlu kılınmıştır. Bu gerekler ve karşılama usulleri standartlarla tarif edilmiştir. Yeni yaklaşıma göre standartlar zorunlu olmamakla beraber, direktiflere ya da bizdeki adıyla yönetmeliklere uygun ürünler tasarlamanın, üretmenin ve uygunluk değerlendirmenin en kestirme ve de kolay yolu. Bu, harmonize standartlara uymaktır. Rekabet gücünü artırmaktan öte, piyasaya ürün arz edebilmek için izlenmesi şart olan yolu gösteren kılavuzlar olarak, standartların önemi ve değeri büyük. Bugün itibarıyla bir makineyi piyasaya arz etmek için, onun direktife uygun güvenli ürün olması gerekir. Bu da, ‘Makine Emniyeti Yönetmeliğine’ veya bizim özelimizde ‘Asansör Yönetmeliğine’ uygun olmak demektir. Bunun dışındakilere biz makine değil, ‘merdiven altı ürün’ diyoruz. Yasa dışı bu ürünlerin piyasa payının, kayıt dışı ekonomiye benzer bir büyüklükte olduğunu düşünüyorum. Bu da, makine sektörünün, ‘iyi çocuklar’ için uygun bir iklim olmadığını gösteriyor”. Asansör yapımının, standardizasyonun en yaygın ve yerleşik olduğu endüstri dallarından biri olduğunu aktaran Targıt, asansörlerin halka açık alanlarda çalışması ve her insanın kullanıma açık olması nedeniyle yüksek riskli ürünler olduğunu belirtiyor. “Bu nedenle, hem emniyet aksamının hem de bitmiş ürünün uygunluk değerlendirme süreçlerinden geçmesi ve uygunluğunun belgelendirilmesi gerekiyor. Asansörlerin diğer pek çok makineden farkı, hem aylık periyodik bakımlarının hem de A tipi muayene kurulularınca periyodik muayenesinin, sağlam bir yasal altyapıyla düzenlenmiş ve zorunlu kılınmış olmasıdır” diyen Targıt, asansörlerin piyasaya arz aşamasında ve tüm ömrü boyunca standartlarla ve belgelendirmeyle ilişkisinin bitmediğinin altını çiziyor. Sefa Targıt, Türk makine sektöründe standardizasyon ve belgelendirme süreçlerinde yaşanan zorluklar hakkında ise şu değerlendirmede bulunuyor: “Standardizasyon ve belgelendirme konusunda muhtelif zorluklar olmakla beraber, bunlar da tıpkı makine imal ederken olduğu gibi önümüze çıkan vasıflı insan kaynağı sorunundan kaynaklanıyor. Bir bakıma, sorun aynı. Standartların yazımı ya da tercümesinden başlayan bu sıkıntılar, standardı yorumlayacak, ürünü değerlendirecek teknik elemanların sayıca ve mesleki nitelikçe yetersizliği nedeniyle yaşanıyor. Standarda göre değerlendirme yapacak kişiler, bir standart dâhilinde benzer değerlendirmeler yapamıyor. STEM eğitimi sorunları ve PISA testi sonuçları bizi bu gerçeklerle yüz yüze bırakıyor.”

“STANDARDİZASYON REKABET GÜCÜNÜN ÖNEMLİ UNSURLARINDANDIR”

Küreselleşen dünyada ürünlerin sınır tanımayan bir dolaşım halinde olduğunu ifade eden MAKFED Genel Sekreteri Zühtü Bakır, Gümrük Birliği (GB), EFTA ve NAFTA gibi bölgesel işbirlikleri ve diğer serbest ticaret anlaşmalarıyla ticaretin daha da kolaylaştığını söylüyor. Dünya Ticaret Örgütü’nün de benzer bir misyon üstlendiğini aktaran Bakır, sözlerini şöyle sürdürüyor: “Bütün bunlar olurken malların üretim esaslarını belirleyen standardların da ortaklaşması kaçınılmaz bir gerçek. Küresel düzeyde ISO ve IEC ile AB örneğinde bölgesel düzeyde olan CEN ve CENELEC gibi kuruluşlar, tüm tarafların kabul edeceği standardları hazırlıyor. Dolayısıyla bu standardlara uygun olmayan malların pazara arzı neredeyse imkansız. Türkiye ile AB arasında 1995 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması ile 2000’li yıllarda AB teknik mevzuatı bütünüyle ulusal mevzuatımız haline geldi. Bugün makine sektörü olarak ihracatımızın yarıdan fazlası AB ülkelerine ve bunun sadece yüzde16’sı Almanya’ya gerçekleştiriliyorsa bunda sektörümüzün teknik mevzuata uyum sürecinde gösterdiği başarının da önemli bir rolü bulunuyor.”