Tarihin en güçlü sömürgeci devletlerinden biri olan İspanya Krallığı, İber Yarımadası’nın büyük kısmını kapsayan topraklarıyla Avrupa’nın çevre ülkeleri...

Tarihin en güçlü sömürgeci devletlerinden biri olan İspanya Krallığı, İber Yarımadası’nın büyük kısmını kapsayan topraklarıyla Avrupa’nın çevre ülkeleri arasında önemli bir konumda bulunuyor.

Kuzey Afrika’dan Akdeniz ile ayrılan ve Avrupa’nın en eski yerleşim bölgelerinden biri olan İber Yarımadası, Romalılar tarafından “Hispania” olarak adlandırıldı. İber Yarımadası, 5’inci yüzyılda Batı Roma İmparatorluğu’nun dağılmasından kısa süre sonra Germen kökenli Vizigot Krallığı idaresinde yeniden birleşti. Ancak Müslüman Arapların 711-718 yıllarında İber Yarımadası’nın büyük kısmını hâkimiyeti altına almasıyla İspanya tarihinde yeni bir döneme girildi. 718 yılına gelindiğinde sadece İber Yarımadası’nın kuzeyinde küçük bir alanı ellerinde tutabilen Katolik krallar, “Yeniden Fetih/Reconquista” idealiyle yavaş yavaş kontrol ettikleri toprakları genişletmeye başlasalar da, İspanya’nın güneyindeki Endülüs Bölgesi, 15’inci yüzyıl sonuna kadar Müslüman Arapların idaresinde kaldı.

15’inci yüzyılın sonlarına doğru evlilik yoluyla İspanya topraklarının büyük kısmını birleştiren Katolik monarşiler, 1492’de Endülüs’e girerek Müslüman Arap varlığını sonlandırdı. Tarihçiler, İslam kültür ve medeniyetine damga vurmuş ilim adamları ve sanatçıların yetiştiği, dini ve kültürel bir hoşgörü ortamının mevcut olduğu çok kültürlü bir yapıya sahip Endülüs’ün Katoliklerin yönetimine girmesi, İspanya ve Avrupa tarihinin kırılma noktalarından biri olarak değerlendiriyor.

Bu gelişme ile Avrupa Kıtası’nda, Osmanlı İmparatorluğu kontrolündeki Balkanlar hariç, Müslüman varlığı ortadan kalkarken, İspanya da birliğini sağlamış bir devlet olarak tarih sahnesine hızlı bir giriş yaptı.

COĞRAFİ KEŞİFLERLE BÜYÜYEN İMPARATORLUK

15’inci yüzyılın sonlarında Cenovalı denizci Kristof Kolomb’un Hindistan’a giden yeni bir yol bulmayı hedefleyen deniz yolculuklarını finanse eden İspanya monarşisi, bu riskli kararının karşılığını 16 ve 17’nci yüzyıllarda Batı Yarımküresi’ndeki geniş bir alanda hâkimiyet kurarak aldı. Kolomb’un başlattığı bu dönemde, Güney Amerika, Orta Amerika, Meksika ve bugün ABD’ye ait olan toprakların bir bölümü, İspanyol İmparatorluğu’nun parçası oldu. Amerika kıtalarındaki sömürgelerinden gelen altın, gümüş ve diğer yeraltı kaynakları, İspanya’nın bu dönemde ekonomik ve siyasi gücünün zirvesine ulaşmasını sağlasa da, İspanya zamanla ticarette diğer Avrupa devletlerinin gerisinde kaldı ve sanayi devrimine ayak uyduramayarak İngiltere, Fransa ve Almanya gibi merkezi bir güç olmaktan uzaklaştı.

19’uncu yüzyılda Yeni Dünya’daki sömürgelerini ardı ardına kaybetmeye başlayan İspanya’nın elinde, 1800’lerin sonuna gelindiğinde sadece Küba, Porto Rico ve Asya’da Filipinler kalmıştı. 1898’deki İspanya-ABD Savaşı ile İspanyollar, bu bölgeleri ve birçok küçük adayı Amerikalılara teslim etmek zorunda kaldı. Tarihçiler, 1898 Savaşını, İspanya için trajik olarak nitelendiriyor. Çünkü bu savaş sonrasında İspanya’nın hâkimiyetindeki toprakların yeniden İber Yarımadası ile sınırlandırıldığı ve İspanyol İmparatorluğu’nun resmen ortadan kalktığı değerlendiriliyor.

İÇ SAVAŞ VE DİKTA REJİMİ İSPANYA’YA 36 YIL KAYBETTİRDİ

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı sırasında tarafsız kalan İspanya, 1936 ve 1939 yılları arasında büyük yıkıcı etkileri olan bir iç savaş yaşadı. Monarşinin devam etmesini savunan, muhafazakâr ve otoriter bir yönetimden yana olan milliyetçi cephe ile reformist liberaller, sosyalistler, komünistler ve anarşistlerden oluşan cumhuriyetçi cephe arasında üç yıl boyunca kanlı çatışmalar yaşandı.

Adolf Hitler’in yönetimindeki Almanya, Benito Mussolini’nin idaresindeki İtalya ve Oliveira Salazar’ın başında olduğu Portekiz gibi faşist devletler İspanyol milliyetçilerine yoğun destek verirken, cumhuriyetçileri ise Sovyetler Birliği, Meksika ve Fransa destekledi. Ayrıca dünyanın dört bir tarafından gelen ve çoğunlukla sosyalist ve radikal komünist eğilimli gençlerden oluşan “Uluslararası Tugaylar” da cumhuriyetçilerin saflarında savaşa katıldı. Avrupa’daki sosyalist hareket üzerinde önemli bir etkisi olan İspanya İç Savaşı, General Francisco Franco’nun liderliğindeki milliyetçilerin zaferiyle sonuçlandı. General Franco’nun, kendisini 1 Nisan 1939’da “Devletin Başı” ilan etmesiyle birlikte İspanya’da diktatörlük dönemi resmen başladı. Yönetimi boyunca “Caudillo de Espana” ve “Generalisimo” sıfatlarını da kullanan Franco, siyasi anlamda otoriter, sosyal anlamda ise koyu muhafazakâr bir yönetim sergiledi. Diktatörlük döneminde İspanya’daki farklı etnik gruplar baskı altına alındı, insan hakları ve demokrasi ihlalleri büyük artış gösterdi. Ülkeyi uzun yıllar demir yumrukla yöneten General Franco’nun 20 Kasım 1975’te ölmesinin ardından demokrasiye barışçıl geçiş süreci başladı.

DEMOKRASİYE GEÇİŞLE EKONOMİ CANLANDI

1978’de kabul edilen anayasa ile Franco döneminin aksine farklı kültürlerin varlığını sürdürmesine imkân tanındı. Katalonya, Bask ve Galiçya gibi bölgelere geniş çapta dil kullanımı hakkı ve yerel siyasi otorite içeren yarı özerk bir statü verildi. Askeri yönetimde görev alan subaylarla insan hakları ihlallerine karışmış devlet görevlileri yargılandı.

Franco sonrasında uzun yıllar ülkenin en önemli sıkıntılarından biri haline gelen mesele, özerk Bask bölgesinde yaşanan gerginlikti. İspanya sınırlarındaki Bask ve Navarra bölgeleri ile Fransa dâhilindeki Kuzey Bask’ın birleşerek bağımsızlığına kavuşmasını savunan ayrılıkçı örgüt ETA’nın 43 yıl süren eylemleri, bölgedeki terör olaylarıyla yıkıcı sonuçlara neden oldu.

İspanya’da demokrasiyle geçişle birlikte yapılan siyasi ve sosyal reformları, ekonomik kalkınma programları izledi. Dinamik ve düzenli bir şekilde ekonomisini geliştirmeyi başaran İspanya, 1986’da AB üyesi oldu. İnşaat sektöründeki canlanma ve sanayi alanındaki yatırımlara, ülkenin adeta patlayan turizm gelirleri de eklendi. 1992 Yaz Olimpiyatları’na Katalonya bölgesinin başkenti Barselona’nın ev sahipliği yapması ise tüm ülke ekonomisine canlılık getirdi.

Bu parlak tabloya rağmen İspanya, 2008’de başlayan küresel ekonomik krizden en fazla etkilenen ülkelerden biri oldu. Önce Jose Luis Rodriguez Zapatero liderliğindeki dönemin sosyal demokrat hükümeti, sonra da Kasım 2011 seçimleriyle iktidara gelen Mariano Rajoy liderliğindeki muhafazakâr hükümet, ülkenin mali yapısını düzeltmek ve durgunluğa giren ekonomiyi kalkındırmak için radikal kararlar almaya başladı. 2014’e dek süren bu ekonomik durgunluk 2015’teki yüzde 3,2’lik büyüme ile aşılsa da ekonomik durgunluk döneminde yükselen ve halen yüzde 20 olarak açıklanan genç işsizlik oranı, İspanya ekonomisinin kırılgan noktalarından biri olmayı sürdürüyor.

ÇOK KÜLTÜRLÜ YAPI AVRUPA’YA ÖRNEK OLUYOR

İspanya, 1978’de kabul edilen anayasaya göre parlamenter monarşi ile yönetiliyor. “Devlet Başkanı” unvanına sahip Kral’ın görevleri sembolik olsa da Kral, yasama organını feshetmek ve İspanya Anayasası’na uygun koşullarda olmak kaydıyla halkoyuna gitmek hakkını halen elinde bulunduruyor. Bununla birlikte ülkede asıl yürütme yetkisi, Kral’ın atadığı başbakan ve “Hükümet Başkanı” sıfatıyla başbakanın kurduğu hükümette bulunuyor.

Ülkenin idari yapısı ise merkezi hükümet, 17 özerk yönetim ve Kuzey Afrika’daki özerk yönetime sahip iki şehir, Ceuta ve Melilla’dan oluşuyor. Anayasa, özerk bölgelerin kendilerine ait özerklik yasası, parlamento ve yürütme organlarına sahip olmasına izin veriyor. İspanya’nın 47 milyonluk nüfusu çok sayıda etnik yapıyı da bir arada barındırıyor. Ülke nüfusunun yüzde 74’ü İspanyolca (Kastilyaca), yüzde 17’si Katalanca, yüzde 7’si Galiçyaca ve yüzde 2’si Baskça konuşuyor. Nüfusun yüzde 67,8’i Katolik, yüzde 18,4’ü inançsız, yüzde 9,1’i ateist, yüzde 3,6’sı İslam dinini takip ederken, en kalabalık şehirler arasında başkent Madrid 5,7 milyon ve Barselona ise 5 milyonluk nüfusuyla göze çarpıyor.

2008 KRİZİNİN ETKİSİ BÜYÜK OLDU

İspanya 2008 yılına kadar Avrupa’nın en dinamik ekonomilerinden birine sahipti. Fakat 2008 sonbaharında ABD ve İngiltere’nin mali piyasalarını alt üst eden gelişmelerin tetiklediği ekonomik krizden çok yoğun biçimde etkilendi ve ülke, Yunanistan, İrlanda ve Portekiz’in ardından AB’den kredi yardımı almak durumunda kalan dördüncü ülke oldu. Dış ticaretinin büyük kısmını AB üyesi ülkelerle yapan İspanya’nın ihraç ettiği kalemler arasında motorlu araçlar, eczacılık malzemeleri ve tarım ürünleri ilk sıralarda yer alıyor. İthalatta ise petrol ve yan ürünleri, kimyasallar, gıda ürünleri, tıbbi cihazlar gibi kalemler ön plana çıkıyor. Ülkenin asıl itici gücü ise yüzde 75’e ulaşan payla hizmet sektörlerinden kaynaklanıyor.

İspanya’da altı yıllık durgunluğun ardından, 2014’ün ikinci yarısında başlayan toparlanma 2015 yılında da devam etti ve yüzde 3’ü geçen bir büyüme oranına ulaşıldı. İç talep ve deflasyon, iyileştirilmiş kredi koşulları, düşük petrol fiyatları, Avrupa’daki toparlanma, euronun değerlenmesi, yeni reformların devreye sokulması yabancı yatırımcının güvenini kazandırarak büyümeye destek olurken, iç talepteki yükseliş, 2016 ve 2017 yıllarında da ekonomik büyümede tetikleyici unsurlar olarak öne çıktı.

Bununla birlikte, ülkede çalışan nüfusun azalmasına karşı geçici işlerin artması işsizlik oranını düşürmüş görünse de yüzde 20 gibi yüksek bir seviyede ilerliyor. Yine 2008 krizinin etkisiyle ülkede gelir seviyesinin azalması da toplumsal huzursuzluğun artmasına neden olurken, Katalonya’nın bağımsızlık referandumu da bu gelişme ile ilişkilendiriliyor.

EKONOMİNİN DÖRTTE ÜÇÜNÜ HİZMET SEKTÖRLERİ KARŞILIYOR

İspanya’da tarım sektörü GSYİH içinde yüzde 2,5’lik bir paya sahip olsa da Avrupa’nın en güçlü tarım ekonomilerinden biri olmayı sürdürüyor. Elverişli iklim koşulları ile meyve sebze üretiminde, özellikle seracılıkta önemli bir gelişim gösteren İspanya, halen dünyanın en büyük zeytinyağı, dünyanın üçüncü şarap üreticisi konumunda bulunuyor. Ayrıca ülke içi balık tüketiminin yüksek olması ve limanlarının elverişliliğine bağlı olarak balıkçılık filosu ve ilgili sanayileri de gelişmiş bir görünüm sergiliyor. Bununla birlikte İspanya tarım sektöründeki verimlilik, halen birçok Avrupa ülkesine göre daha düşük düzeyde ilerliyor. Ülkenin kuzey ve doğu bölgelerinde tarımsal işletmelerin çoğu çok küçük; güney bölgelerde, özellikle de Endülüs’teki çok geniş araziler ise mal sahiplerinin ilgisizliğinden dolayı kullanılamıyor. İspanya’daki toplam tarımsal üretim değerinin yarısını oluşturan bitkisel üretim, AB üretiminin yüzde 12’sinden fazlasını oluştururken, ülkenin değişik bölgelerinde hüküm süren farklı iklim şartları ve toprak özelliklerine paralel olarak tarım ürünleri de çeşitlilik gösteriyor. Başta narenciye olmak üzere hemen her tür meyve ve sebzenin üretildiği İspanya’da üzüm bağları ve zeytinlikler de üretim miktarı ve kapladıkları alan bakımından tarımsal üretimde önemli pay sahibi olmayı sürdürüyor.

İspanya’nın sanayi üretimi ise hizmetler sektörünün ancak üçte biri büyüklüğüne sahip olsa da ülke ekonomisi için önemli bir güç olayı sürdürüyor. En güçlü sanayi sektörleri tekstil, endüstriyel gıda işleme, demir ve çelik, makine sanayi ve tersane mühendisliği iken, elektronik bileşenlerin dışarıda üretilmesi, bilgi teknolojileri ve telekomünikasyon gibi yeni sektörler de büyüme potansiyeli sunmaya devam ediyor. İspanya sanayisinin merkezi, geleneksel olarak, metalürji sanayisinin geliştiği Bask ile endüstriyel gelişime öncülük eden tekstil sektörünün geliştiği Katalonya bölgeleriyken, Bask’ın, giderek önemini yitiren bazı sektörlere bağımlı kalarak yakın zamana kadar ekonomiye dinamizm katmakta başarısız olmasına rağmen bu alanlar halen ülkenin geleneksel sanayisinin çekirdeğini oluşturuyor. Diğer yandan, İspanya, 1986 yılında Avrupa Topluluğu’na katılmasının ardından yabancı yatırımlarda da büyük bir artış kaydetti. Özellikle sanayi sektörlerine gerçekleşen bu yabancı yatırımlar sonucunda İspanya’da çok sayıda rekabetçi alt sektörler oluştu. Ancak Asya pazarlarının gelişmesi ve AB’nin doğuya doğru genişlemesi, İspanya’nın yabancı yatırım stokunda önemli gerilemelere de neden olmaya başlamış durumda. Özellikle otomotiv sektörünün çok güçlü olduğu İspanya, Avrupa’nın üçüncü, dünyanın da yedinci en büyük otomobil üreticisidir. Ancak sektördeki büyük firmaların hiçbiri İspanyollara ait değildir.

İspanya’nın asıl ekonomik gücü ise hizmet sektörlerinde kaynaklanıyor. Ülke, 2015 yılında ağırladığı 68 milyon turist ile Fransa ve ABD’den sonra dünyanın en çok turist çeken üçüncü ülkesi olmuş ve 67 milyar euroluk turizm geliri elde etmişti.

İSPANYA’NIN MAKİNE İTHALATI

İspanya, 2016’da 302,5 milyar dolar tutarında mal ve hizmet ithal ederken, bunun 30,5 milyar dolarlık bölümü makine ve aksamlarına aitti. İspanya’nın 2016 yılı makine ithalatında Almanya, Çin ve İtalya ilk üç sırayı paylaşırken, Türkiye, İspanya’nın makine ithalatı gerçekleştirdiği ülkeler içerisinde 520,2 milyon dolarlık makine ihracatıyla 13’üncü sırada yer alıyor.

BM İstatistik Bölümü verilerine göre, ülkeler açısından İspanya’nın makine ithalatı incelendiğinde ise ilk 10 ülke içerisinde Fransa, Hollanda, İngiltere, ABD, Çekya, Japonya ve Macaristan’ın yer aldığı görülüyor. Bu çerçevede İspanya, 84’üncü fasılda 2016 yılı verilerine göre en fazla 8471 GTİP kodlu “Otomatik bilgi işlem makineleri, üniteleri” ürün grubunda ithalat yaptı. 2016 yılında söz konusu ürün grubunda yüzde 2,6’lık düşüşle 3,2 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirilirken, bu rakam 2015 yılında 3,3 milyar dolar olarak gerçekleşmişti. Listenin ikinci sırasında ise 8408 GTİP kodlu “Dizel, yarı dizel motorlar (hava basıncı ile ateşlenen, pistonlu)” ürün grubu bulunuyor. İspanya, 2016 yılında söz konusu kalemde yüzde 3,4’lük artışla 2,2 milyar dolar değerinde makine ithal etti. İspanya’nın 2016’da 84’üncü fasılda en fazla ithalat gerçekleştirdiği üçüncü kalem ise 8411 GTİP kodlu “Su türbinleri, çarklar için regülatörler” ürün grubu oldu. Söz konusu ürün grubunda da yüzde 20,9’luk artışla 1,6 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirilirken, bu rakam 2015’te 1,4 milyar dolar seviyesindeydi.

İspanya’nın makine ithalatındaki ilk 10 ürün grubu içerisinde en yüksek düşüş ise 8407 GTİP kodlu “Alternatif-rotatif kıvılcım ateşlemeli, içten yanmalı motorlar” ürün grubunda oldu. Bu ürün grubunda 2016’da yüzde 10,7’lik düşüş yaşandı ve 1,6 milyar dolarlık ithalat gerçekleştirildi. 2015’te bu rakam 1,8 milyar dolar seviyesindeydi.

Diğer yandan, BM İstatistik Bölümü verilerine göre Türkiye, İspanya’nın makine ithalatında 502,2 milyon dolarla 13’üncü sırada yer almaya devam ediyor. TÜİK rakamlarına göreyse 2017 yılında 84’üncü fasılda Türkiye’nin İspanya’ya ihraç ettiği makine ürünleri 421,9 milyon dolar olarak gerçekleşti. Bu ürünler içerisinde ilk sırada 8418 GTİP kodlu “Buzdolapları, dondurucular, soğutucular, ısı pompaları” ürün grubu yer alırken, söz konusu kalemde İspanya’ya 2017’de 80,6 milyon dolar değerinde makine ihraç edildi. Listenin ikinci sırasında bulunan 8450 GTİP kodlu “Ev veya çamaşırhane tipi yıkama makineleri (yıkama ve kurutma bir arada)” ürün grubunda ise 79,2 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirildi.

2017’de Türkiye’nin İspanya’ya makine ihracatında en yüksek artış yüzde 21,4 ile 8451 GTİP kodlu “Dokuma maddelerini yıkama, kurutma, ütüleme makine ve cihazları” ürün grubunda yaşanırken, en yüksek kayıp da yüzde 67,1 ile 8411 GTİP kodlu “Su türbinleri, çarklar için regülatörler” ürün grubunda yaşandı.

Türkiye’nin İspanya’ya toplam ihracatı içinde makine ve aksamları sektörlerinin payı da halen yüzde 6,7 seviyesinde ilerliyor ve yükseliş potansiyelini korumaya devam ediyor.