Finans piyasalarıyla ilgilenmeye başlayınca, ister istemez yüzlerce gösterge, fiyat ve grafikle karşılaşılıyor. Anlık, günlük ya da belirli dönemler içinde...

KÜRESEL PİYASALARIN GELECEKTE NASIL BİR YÖN ÇİZECEĞİNİ KESİN OLARAK SÖYLEMEK İMKÂNSIZ. ANCAK GİDİŞAT HAKKINDA BAZI TAHMİNLER YAPILABİLİR. PİYASALARIN GİDİŞATI HAKKINDA TAHMİN YAPABİLMEK İÇİN DE BİRÇOK ARAÇ KULLANILIYOR.

Finans piyasalarıyla ilgilenmeye başlayınca, ister istemez yüzlerce gösterge, fiyat ve grafikle karşılaşılıyor. Anlık, günlük ya da belirli dönemler içinde güncellenen bu gösterge ve endeksler, aslında gelecek için bir yol haritası işlevi de görüyor. Bu sayımızda Gini Katsayısı ve Satın Alma Fiyat Endeksi’ni tanıtmaya çalışacağız.

GİNİ KATSAYISI

Gelir dağılımı, bilindiği üzere, ekonominin odağıdır. Gelir dağılımının en yaygın ölçüm kriteri de Gini Katsayısı’dır. İtalya istatistikçi Corrado Gini tarafından 1912 de geliştirilen Gini Katsayısı, ekonomik eşitsizliğin bir kıstası olarak gelir dağılımını ölçer. Katsayı 0 ile 1 aralığında yer alır; 0, bir ülkedeki tüm bireylerin eşit gelire sahip olduğu mükemmel gelir eşitliğini tanımlarken, 1’in ifade ettiğiyse tam bir gelir eşitsizliğidir: Bütün gelire bir kişinin sahip olduğu ve geri kalanların hiç gelirinin olmadığı bir ülkede Gini Katsayısı 1 olarak ölçülür. Özetle, Gini Katsayısı’nın düşük olması, gelir dağılımının daha sağlıklı olduğunu gösterir. En yüksek gelir grubu ile en düşük gelir grubu arasındaki uçurum arttığında ise orta gelir grubu zayıflar, Gini Katsayısı artar. Gini Katsayısı gelirin büyüklüğünden bağımsız bir göstergedir. Örneğin 2015 yılı verilerine göre Türkiye ve ABD’nin Gini Katsayıları neredeyse eşitti (Türkiye’de 0,40, ABD’de 0,39). Oysa IMF verilerine göre kişi başına milli gelir aynı dönemde Türkiye’de 11 bin 120 dolarken, ABD’de 61 bin 690 dolardı.

Diğer yandan, Gini Katsayısı, net değere göre değil net gelire göre ölçülüyor. Bu nedenle, kişilerin gelir dağılımı nispeten eşit olsa bile ülkenin servetinin büyük bir çoğunluğu az sayıda kişinin elinde hala yoğunlaşıyor olabilir. Güncel OECD verilerine göre, OECD ülkeleri arasında Meksika ve Şili’den sonra gelir dağılımının en bozuk olduğu ülkeler Türkiye (2015 yılına ait 0,404 endeksi ile) ve ABD (2016 yılına ait 0,391 endeksi ile) iken, dağılımının en sağlıklı olduğu ülke ise İzlanda (2014 yılına ait 0,246 endeksi ile) olarak dikkat çekiyor. OECD üyesi 35 ülke içinde Almanya 2015 yılına ait 0,293 endeksi ile 14’üncü sırada yer alırken, Fransa 2015 yılına ait 0,295 endeksi ile 15’inci sırada, İtalya 2015 yılına ait 0,333 endeksi ile 22’nci sırada, İngiltere ise 2016 yılına ait 0,351 endeksi ile 30’uncu sırada bulunuyor. Türkiye özelinde Gini Katsayısı, batıya gidildikçe düşerken, doğuya gidildikçe de artış gösteriyor. Böylece batıda daha adil dağılan bir ulusal gelirle karşılaşıldığını, buna karşılık doğuda adaletsiz dağılmış ulusal paylaşım gerçekleştiğini söylemek de mümkün.

Peki, Gini Katsayısı’nı izlemek nasıl bir fayda sağlayabilir?

Gini Katsayısı’na sadece tek periyot veri olarak bakmak, ülke hakkında düşüncelerimizi şekillendirse de trendi izlemek gidilen yolu daha iyi açıklayabilir. Diğer yandan, Gini Katsayısı’nı gayri safi yurt içi hasıla ile karşılaştırarak da önemli çıkarımlar yapmak mümkün: GSYİH artışıyla birlikte, Gini Katsayısı da aynı oranda yükseliyorsa, nüfusun çoğunluğunun artan gelirden nasiplenemeyeceği, GSYİH artıyorken Gini Katsayısı sabit kalıyor ya da düşüyorsa GSYİH artışının olumlu etkilerinin tüm kesimlere yansıyacağını söyleyebiliriz. Bu anlamda, hükümetler de gelir eşitsizliği durumunda, başta vergilendirme politikaları ve sosyal programlar yoluyla gelir dağılımını yeniden düzenleme eğiliminde olacaktır.

Dolayısıyla Gini Katsayısı, toplumun içinde bulunduğu yönü ölçmek ve izlemek için bir ideal bir gösterge olarak da değerlendirilebilir.

SATIN ALMA FİYAT ENDEKSİ

Kâr marjlarının azalması ve fiyatların piyasa veya müşteriler tarafından belirlenmeye başlamasıyla birlikte şirketlerde satın alma fonksiyonunun önemi de giderek artmaya başladı. Artık, uzun vadede en ucuz fiyatı yakalayabilen ve bunu rakiplerinden daha ucuza elde edebilen satın alma birimleri, şirketlerinin rakiplerine göre önde olmasına büyük destek sağlıyor. Şirketlerin ürettiği ürünlerin satış maliyetlerinin içinde satın alınan kalemlerin maliyetlerinin yüzde 70-90 arasında değiştiği düşünülürse, satın alma fonksiyonunun ne denli büyük öneme sahip olduğu daha kolay anlaşılabilir. Artık şirketler sadece pazarlama ve/ veya satış fonksiyonları ile rekabette öne geçemeyeceklerini görüyor ve satın alma fonksiyonlarına daha fazla yatırım yapıyor.

Satın alma fonksiyonu, uzun vadede birim maliyetleri düşürmeye odaklanır; kısa vadede değil. Uzun vadedeki birim maliyet ise “Kısa vadedeki birim maliyet (tedarikçinin fatura fiyatı + Nakliyeler + Sigortalar + Diğer operasyonel maliyetler) + Kalitesizlik Maliyeti” formülü ile hesaplanıyor. Kalitesizlik maliyeti de ölçülebilir ve ölçülemez olarak ayrılıyor. Üretim kaybı, hasar bedeli, kontrol gideri ile çabuk yıpranma bedeli ölçülebilir grupta ve kısa vadede hesaplanabilirken, müşteri kaybı, pazar kaybı, imaj kaybı, güven kaybı gibi ölçülemez maliyetlerse şirketleri uzun vadede de etkileyebiliyor.

“Doğru Fiyat” olarak da ifade edilebilecek olan “uzun vadede en ucuz fiyata ulaşmak”, elbette kolay değil. Doğru fiyata giden yol “Doğru Malzeme/Hizmet, Doğru Üretim Yöntemi/Teknoloji ve Doğru Tedarikçi” kriterlerinin yerine getirilmesi gibi zorlu ve uzun vadeli süreçlerden geçse de Satınalma Profesyonelleri ve Yöneticileri Derneği (TÜSAYDER) gibi bağımsız kurumların hazırladığı satın alma fiyat endekslerinin güncel takibi, doğru fiyata giden yolda işinizi bir hayli kolaylaştırabilir. Ekonomiye ve güncel yaşama yön veren emtia piyasalarında aylık ve yıllık dönemlerde hangi değişimler yaşandığını açık bir şekilde ortaya koyan satın alma fiyat endekslerinde, dünya ticaretinde alım satıma konu olan emtia piyasalarındaki tüm değişimleri izlemek mümkün.