PLASTİK VE KAUÇUK İŞLEME MAKİNELERİ SEKTÖRÜNDE TÜRKİYE’DEKİ EN GÜÇLÜ ÇATI ÖRGÜTLERİNDEN OLAN PLASTİK SANAYİCİLERİ DERNEĞİ (PAGDER), GEÇTİĞİMİZ MAYIS AYINDA 37’NCİ OLAĞAN GENEL KURULUNU GERÇEKLEŞTİRMİŞ VE SELÇUK GÜLSÜN 2018-2021 DÖNEMİ PAGDER YÖNETİM KURULU BAŞKANI OLARAK SEÇİLMİŞTİ. PAGDER’İN 50’NCİ KURULUŞ YILDÖNÜMÜNÜ DE İÇEREN DÖNEMDE SEKTÖRÜN GELECEĞİ İÇİN ÖNEMLİ ADIMLAR ATMAYA DEVAM EDECEKLERİNİN ALTINI ÇİZEN GÜLSÜN, KÜRESEL REKABETTE TÜRK PLASTİK VE KAUÇUK İŞLEME MAKİNELERİNİN ÖNEMLİ AVANTAJLARA SAHİP OLDUĞUNU SÖYLÜYOR VE “TÜRK MAKİNELERİ BATI AVRUPALI RAKİPLERİN EN GÜÇLÜ ALTERNATİFİDİR. UZAK DOĞU MENŞELİ MAKİNELERDEN İSE KALİTE ANLAMINDA DAHA ÖNDE VE VERİMLİLİK ADINA DAHA İŞLEVSELİZ” DİYOR.

Türkiye plastik sektöründe faaliyet gösteren firmaları tek bir çatı altında toplamak amacıyla 1969 yılında kurulan PAGDER yaklaşık 500 üyesiyle plastik sektörünün en etkin sivil toplum örgütlerinden biri. Plastik ham madde, plastik mamul ve plastik ve kauçuk işleme makineleri alt gruplarıyla 7 bin 354 işletme ile 306 bin 774 kişiye istihdam sağlayan Türk plastik sektörün aktif büyüklüğü ise 37 milyar dolar olarak hesaplanıyor.

1950’li yıllarda gayrı resmi olarak örgütlenmeye başlayan Türk plastik sektörü temsilcileri, 1969’da ise “Plastik Mutbah Eşyaları İmalatçıları Derneği” adıyla bir araya geldi ve resmi olarak sektörün çatı örgütlüğünü üstlendi. 1983’te derneğin ismi “Umum Plastik Sanayicileri Derneği” olarak güncellenirken, 1986 yılında ise ilk yurt dışı fuar katılımı K Fuarı ile başlatıldı.

2004 yılından bugüne PAGDER kısa adı ile faaliyetlerine devam eden dernek, geçtiğimiz Mayıs ayında 37’nci Olağan Genel Kurulu’nu gerçekleştirmiş ve Selçuk Gülsün, derneğin 2018-2021 dönemi Yönetim Kurulu Başkanı seçilmişti. 2008 yılında Avrupa Plastik ve Kauçuk Makineleri Üreticileri Birliği’ne (European Plastics and Rubber Machinery-EUROMAP), 2012’de Avrupa Plastik Mamul Üreticileri Birliği’ne (European Plastics Converters-EuPC) ve aynı yıl Avrupa Plastik Hammadde Üreticileri Birliği’ne (Association of Plastics Manufacturers- Plastics Europe) üye olarak sektörün yurt dışı temsiliyetinde önemli aşamalar kaydeden PAGDER, yine sektörün yurt içi örgütlenmesinde de aktif olarak çalışarak Makine İmalat Sanayii Dernekleri Federasyonu (MAKFED) ile Plastik Sanayicileri Federasyonu’nun (PLASFED) kurucu üyeleri arasında yer aldı.

Türk plastik sektörünün ham madde sorununa yönelik projeler geliştirmek, sektörün katma değer üretecek yapıya kavuşturmasına yönelik çalışmalar yapmak, haksız rekabet uygulamalarına karşı tedbirler geliştirmek, sektörün kamuoyunda doğru algı ile bilinirlik kazanmasına yönelik projeler geliştirmek, ağ ilişkilerini geliştirmek, sektöre yönelik iç ve dış ticareti artırıcı organizasyonlar yapmak, eğitim kurumları ile sanayi arasında işbirliğinin sağlanmasında öncü adımlar atmak ve sektör standartlarının belirlenmesi ile etik değerlerin geliştirilmesine yönelik çalışmalar yapmak ana hedefleriyle çalışmalarına devam eden PAGDER’in bugünü ve gelecek projeksiyonlarını, PAGDER Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Gülsün ile konuştuk.

PAGDER ve Yönetim Kurulu Başkanı olarak sizi kısaca tanıyabilir miyiz?

PAGDER, Türkiye’nin ilk sivil toplum kuruluşlarından biri olarak en deneyimli iş dünyası örgütlerinin önde gelenlerindendir. Günümüzde sanayinin bütün kolları ve sektörler/alt sektörler olağanüstü karmaşık bir yapıda iş süreçlerini sürdürüyor. Dolayısıyla olağanüstü detaylı bir sektörel yapılanmadan da söz etmek mümkün. Doğal olarak talepler, yönetilmesi gereken süreçler, sorunlar da aynı oranda farklılık gösteriyor. Bizler de sektörümüzün küresel ölçekte daha fazla söz sahibi olması adına bürokrasiyle, paydaşlarımızla ve en önemlisi sektör temsilcilerimizin katılımı ile faaliyetlerimizi yarım asırdır sürdürmeye devam ediyoruz. 2013 yılından bu yana yönetiminde yer aldığım PAGDER’in 2018 yılı Mayıs ayından bu yana Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı üstleniyorum. Uludağ Üniversitesi İktisat Fakültesi Maliye Bölümü’nden mezun olduktan sonra, özel sektörde üç yıl kadar finans ve muhasebe birimlerinde görev aldım. 2001 yılından bugüne plastik sektörü içerisindeyim ve Tisan Mühendislik Plastikleri firmasının Yönetim Kurulu Üyeliği görevini yürütüyorum.

Geride kalan yıl sektörünüz ve PAGDER için nasıl geçti? Bu yıla ilişkin üretim, iç satış ve ihracat beklentileriniz nedir? Sektör, hangi ülkelere hangi hacimde ihracat yapabiliyor?

2017’de plastik ve kauçuk işleme makineleri ihracatımız bir önceki yıla göre yüzde 15,7 artarak 169 milyon dolar olarak gerçekleşti. Aynı dönemde ithalatımız ise yüzde 0,4 artışla 583,1 milyon dolar oldu. Burada irdelememiz ve üzerinde çalışmamız gereken, 400 milyon doları aşkın bir dış ticaret açığı söz konusu. Yine ihracat rakamlarına baktığımızda, yüzde 7 pay ile en büyük pazarımızın Rusya olduğu öne çıkarken, Rusya’yı İran ve Cezayir takip ediyor. Cezayir’de bazı plastik mamullerin ithalatında getirilen kısıtlamalar sebebiyle, ülke kendi içinde üretim yapmaya yöneldi. Dolayısıyla da Cezayir, plastik sektöründe yeni makine yatırımlarını artırmaya başladı. Bu anlamda Cezayir pazarını, Türk plastik ve kauçuk işleme makinesi üreticilerinin daha fazla yer almasına olanak sağlayacak bir pazar olarak değerlendirmemiz gerekiyor. İthalat tarafına baktığımız zaman ise toplam plastik ve kauçuk işleme makineleri ihracatının yüzde 63’ünü Çin, Almanya ve İtalya’nın karşıladığını söyleyebiliriz.

PAGDER’in Türk makine imalat sektörleri açısından önemini sizin cümlelerinizle dinleyebilir miyiz? Türk makine imalat sektörlerinin güncel durumu ve gelecek stratejileri için neler söyleyebilirsiniz?

PAGDER, sanayicinin temsili için kritik bir rol oynuyor. MAKFED’in de kurucu üyeleri arasında yer alıyoruz. PAGDER’de diğer pek çok sivil toplum kuruluşuna nazaran sadece üretici üyelerden oluşan bir yapı var ve üreticinin, sanayicilerin çıkarları adına çalışıyoruz. Türk makine sektörünün daha fazla yerli üretime ve daha fazla ihracata ihtiyacı var. Mevcut ekonomik konjonktür iç piyasaya çalışmak adına olumlu bir çizgi çizmiyor. Bu kapsamda, genel makine imalat sektörünün yaşadığı sıkıntılardan plastik ve kauçuk işleme makineleri sektörünün de muzdarip olduğunu söyleyebilirim. Örneğin demir çeliğe gelen gümrük vergileri, yerli makine imalatını önemli oranda sekteye uğratıyor.

Sektörünüzün Ar-Ge yetkinliği ve kapasitesi için görüşünüz nedir? Sektör temsilcilerinin Ar-Ge çalışmalarına PAGDER’in katkısı hangi aşamalarda gerçekleşiyor?

Sektöründe dünyanın yedinci, Avrupa’nın ise ikinci büyük üreticisi durumundaki bir ülke için Ar-Ge kültürümüzü yeterli bulduğumu ifade edemem. Oysa bizim sektörümüzde Ar-Ge, en küçük işletmede dahi bazen harcıâlem de olsa kodlarımızda yer alır. Türk işletmecisi rasyoneldir ve çevredeki yenilikleri adapte etmeyi bir fırsat olarak görür. Ar-Ge ile işletme kültürü olarak büyük bir sorunumuz olduğunu düşünmüyorum. Ancak Ar-Ge bir ekosistemdir, daha okullarda bu kültür kazanılır. Bu yönlerden daha çok eksiğimiz olduğunu söyleyebilirim. Diğer tarafta ise Ar-Ge merkezleri farklı bir kavramı ifade ediyor. Devletin mevzuatı ile çizdiği bir tanımdır Ar-Ge merkezi. Gerçeği ne kadar yansıttığı ise tartışmaya açıktır. ‘Ar-Ge yalnızca 15 kişi ve üstü ile yapılır’ diye bir kural gerçeğe ne kadar uygun olabilir ki? Ya da ‘yalnızca üniversite mezunu, doktoralı kişilerce yapılır’ demek gerçeğe ne kadar uygundur? Bu kurallar yerine devletin kontrol mekanizmalarını artırması daha doğru bir yaklaşım olacaktır. Baştan ‘sen 14 kişisin Ar-Ge yapamazsın’ demek yerine ‘seni izleyeceğim, aldığın patentleri göreceğim, sıklıkla denetim uygulayacağım’ diyerek Ar-Ge desteklerini artırabilecek metotlara yönelmeliyiz.

Sayılarla ilgili sorunuza dönecek olursak, Türkiye’deki toplam Ar-Ge merkezi sayısı bine yaklaşmış durumda. Plastik ve kauçuk NACE’si dışında sınıflandırılanları, yani otomotive, beyaz eşyaya, ambalaja ürün veren plastik sektörünü hesaba katarsak, sektörde 84 Ar-Ge merkezi olduğu görülüyor. Yalnızca 22 No’lu NACE itibarıyla hareket edersek ise 16 Ar-Ge merkezi olduğunu görüyoruz. Plastik ve kauçuk işleme makineleri sektörümüzde de yeni yeni Ar-Ge merkezi olmaya hak kazanan üyelerimiz olduğu haberlerini almaya başladık ki bu atılımlar sektörümüz adına sevindirici gelişmelerdir. Biz, bir sivil toplum kuruluşu olarak doğrudan sanayi Ar-Ge’si yapmıyoruz. Ancak sektörün Ar-Ge ekosistemini etkileyebilecek her konuda varız. Öncelikle, okul-sanayi işbirliğinin güzide modellerinden birini sürdürüyoruz. Geçen yıl İstanbul Bayrampaşa İnönü Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi’nin Plastik Teknolojisi Bölümü’ne 600 bin TL değerinde yeni makine bağışı organize ettik. Mesleki yeterlilik sertifikalandırılması çalışmalarında da aynı okul ile işbirliğimiz var. Oradaki çocuklarımıza üyelerimizin fabrikalarında staj imkânları sağlıyoruz. Daha birçok ortak projeyi hayata geçirdik. Benzer şekilde, eğitim ve seminer faaliyetlerimiz kapsamında, uluslararası saygınlıkta eğitmenlerimizi sektör üyelerimizle buluşturuyoruz. Bu etkinlikler, üyelerimize, özellikle üretimde ve Ar-Ge tarafında vizyon katıyor.

Diğer yandan, gerçekleştirdiğimiz uluslararası nitelikteki seminerler ise hem sektör firmalarının vizyonlarını genişletiyor hem de onlara güncel teknolojiler hakkında kapsamlı bilgiler sağlıyor. Söz konusu seminerler kapsamında bugüne kadar ekstrüzyon teknolojileri alanında kitapları üniversitelerde okutulan ABD’li Dr. Chris Rauwendall’ı, enerji verimliliği ve maliyet yönetimi alanında İngiliz Dr. Robin Kent’i, enjeksiyon uygulamaları alanında uzman İngiliz Andy Routsis’i ülkemizde plastik sanayicilerimizle buluşturduk. Bunlardan bir yenisini de 8 Kasım’da gerçekleştireceğiz ve özellikle ko-ekstrüzyon konusunda yaptığı çalışmalarla tanınan İngiliz danışman Dr. Peter Cox’u ağırlayacağız.

Benzer şekilde sektörünüzün kalite yönetimi yaklaşımı için neler söyleyebilirsiniz? Sektör temsilcilerinin yerel ve küresel rekabetteki pozisyonlarında “kalite”nin önemi nedir?

Küresel rekabette Türk makineleri Batı Avrupalı rakiplerin en güçlü alternatifidir. Uzak Doğu menşeli makinelerden ise kalite anlamında daha önde ve verimlilik adına daha işlevseliz. Plastik ve kauçuk işleme makineleri sektörümüz fiyat/performans kıyasında da öne çıkıyor. Bugünlerde birçok pazar, Avrupa’dan daha ekonomik, Çin makinelerinden ise daha kaliteli ürün arayışında ve Türkiye, bu kapsamda, bu arayışlara cevap verecek bir pozisyonda bulunuyor. Bizim de gerek gerçekleştirdiğimiz fuar katılımları gerekse farklı platformlardaki bağlantılarımızla sektörümüzü tanıtıcı girişimlerimizi sürdürme çabamız devam ediyor.

PAGDER Yönetim Kurulu olarak görev süreniz içinde odaklanacağınız önemli başlıklar neler olacak? Halen devam eden ve projelendirilecek çalışmalarınız hakkında bizi bilgilendirebilir misiniz?

37’nci dönemin, yarım asırlık bir çınarın devir alındığı bir dönem olması nedeniyle oldukça önemli olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle titizlikle hazırlanmış, sektörün reel sorunlarını ele alan projeleri dikkate alacağız. Bu bağlamda, dört ana eksenin plastik sektörünün geleceği için stratejik olduğunu düşünüyorum. Bunların ilki ham maddede dışa bağımlılığımızı azaltacak petrokimya yatırımlarıdır. İkincisi, şehir içine sıkışmış ya da dağınık alanlarda üretim yapan sektörün kümelenme çalışmalarını hızlandırılarak modern üretim üslerine kavuşturulması; üçüncüsü kamuoyu nezdinde plastik sektörüne ilişkin doğru algı yönetimi; sonuncusu ve nihai hedef ise sektör ticaretinin geliştirilmesine yönelik projeleri layıkıyla yürütebilmek için sizler gibi değerli paydaşlarımız dâhil herkesin destekleridir. PAGDER, sektör firmalarının yurt dışı fuarlara katılımı noktasında önemli çalışmalar yapsa da fuar etkinlikleri ile yetinmememiz gerektiğinin bilincindeyiz. Otomotiv, beyaz eşya, elektrik-elektronik, küçük ev aletleri gibi daha birçok sanayiye tedarik sağlayan sektör mensuplarımızla daha fazla ticari etkinlik yapma gayesindeyiz. Bu kapsamda, Ticaret Bakanlığı’nın URGE, alım heyeti ve ticaret heyeti desteklerinden sanayicilerimizi daha fazla yararlandıracağız. İstanbul Ticaret Odası ve İstanbul Sanayi Odası’nı da yanımıza alarak, 2020 yılında sektörümüzde dünyanın en önemli alıcılarını Fransız B2B organizasyonları şirketi ABE ve işbirlikçimiz Karibu Turizm ile birlikte İstanbul’a getireceğiz. Dünyada birçok ülkede gerçekleştirilen bu etkinlik, Türkiye’de ilk kez “Türk Plastik Buluşmaları-Turkish Plastics Meeting” adıyla İstanbul’da gerçekleştirilecek. Öte yandan 35’inci dönemimizde, PAGDER-ASLAN Plastikçiler İhtisas Özel Organize Sanayi Bölgesi’nin (PAOSB) temellerini atmıştık. 37’nci dönemde ise PAOSB projemizde müjdeli gelişmeler olacak. İlk etabın altyapısı tamamlanmak üzere ve ikinci etabın satışlarına başladık. Bu proje ile şehir içine sıkışmış, altyapısı yetersiz alanlarda üretim yapmaya çalışan sanayicimize en başta ucuz arsa temin ediyoruz. Elektrik iletimine direkt bağlı olan bölgemizde ayrıca daha ucuz enerjiye ulaşma imkânı da sunuyoruz. Satışlarda kuru da sabitledik. Bu projenin yüksek talep görmesi nedeniyle, PAOSB’nin hemen yanında MAKFED’in öncülüğünde bir de Makine İhtisas Organize Sanayi Bölgesi hayata geçecek ve Türk imalat sanayisi için önemli bir sinerji yaratılmış olacak.

Yerli üretim makine kullanımının artması için neler yapılmalı? Bu konuda PAGDER’in stratejisi nedir?

Sektörü ve ülkemizi kendi üretim kabiliyetlerimiz konusunda bilinçlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum. Geçmişteki standart dışı üretimlerden dolayı sektörün ve ülkenin kendi malına olan inancı kırılmış durumda. Bu etki günümüze kadar geldiği için algıyı pozitife çevirecek çalışmalarda bulunulması gerekiyor. Türkiye çok kaliteli makineler üretiyor ve bu makinelerin ihraç pazarlarında ilk sırayı her zaman Almanya alıyor. Almanlar Türk makinesine güvenip alırken Türkiye’de makine imalatının söz konusu olmadığı veya nitelikli ürünler ortaya koyamadığımız söylenemez. Yerli kullanımı destekleyen destek mekanizmalarının sürekli olması gerekirken, makine kullanıcılarının da doğru makine seçimi ve ihtiyaçları noktasında bilinçlendirilmesi gerekiyor. Öte yandan, yerli mamul üreticisinin ne kadar yerli makine kullanımını desteklesek bile yerli makine üretimi de belli bir noktada sıkışıp kalıyor. Yılda ülkemize ortalama 2 bin 500, 3 bin adet enjeksiyon makinesi ithal ediyoruz. Oysa sektörümüzde sadece iki yerli enjeksiyon makinesi üreticimiz var ve bu firmaların yıllık kapasiteleri de 250 adet civarında. Gönül ister ki daha fazla üretici pazara girsin ve ithalatın önüne geçecek yatırımlar olsun. Ancak kimse günümüzde üretimle uğraşmak istemiyor. Girişimcilere, yurt dışından makine getirip satmak daha kolay geliyor. İthalatta da kaliteli servis hizmeti sağlayan bilinçli distribütörlere ihtiyaç var.

Sektörünüzün insan kaynakları için neler söyleyebilirsiniz?

Nitelikli insan kaynağı sorunu hala önemli bir sorun alanı olarak öne çıkmaya devam ediyor. Özellikle mavi yaka pozisyonunda makine teknisyeni, tornacı gibi çok temel alanlarda eleman bulabilmek çok zor. Bu da yıllar boyu süregelen eğitim sisteminden kaynaklı sorunların sonucudur. Ne yazık ki hala meslek liselerine teşvik yok ve meslek liseleri de pazarımıza nitelikli öğrenci veremiyor.