ABD ve Avrupa’da 1930’lu yılların başlarında depolamada ve dağıtımda sunduğu pratik çözümlerle yoğun...

SEKTÖRÜMÜZDE MEVCUT OLARAK ÜRETİM YAPAN FİRMALARIMIZIN İŞ GÜCÜ VE TEKNOLOJİ ANLAMINDA HİÇBİR EKSİĞİ OLDUĞUNU DÜŞÜNMÜYORUM. SADECE İŞ GÜCÜ VE KAPASİTE OLARAK POTANSİYELİMİZİN FARKINDA OLMADIĞIMIZA İNANIYORUM” DİYEN İSDER YÖNETİM KURULU BAŞKANI ENDER AKBAYTOGAN, KATMA DEĞERİ YÜKSEK MAKİNE AKSAM VE PARÇALARINI ÜRETİRKEN, İMALATTA DIŞA BAĞIMLILIĞIN AZALTILMASI VE SEKTÖREL ÜRETİMİN KALİTESİNİN YÜKSELTİLMESİNİN ÖNEMİNE DİKKAT ÇEKİYOR.

ABD ve Avrupa’da 1930’lu yılların başlarında depolamada ve dağıtımda sunduğu pratik çözümlerle yoğun şekilde kullanımına başlanan istifleme makinelerine yönelik talep günümüzde de devam ediyor. Gelişen teknolojiyle birlikte her geçen gün daha çok alana hitap eden istif makinaları sektörünün Türkiye’deki çatı kuruluşu İstif Makinaları Distribütörleri ve İmalatçıları Derneği (İSDER), 2006’da 15 kurucu üyenin bir araya gelmesiyle kuruldu ve bugüne kadar sürdürdüğü çalışmalarla sektör üyelerinin üretim ve satış stratejilerinde köklü gelişmeler yaşanmasına imkân tanıdı.

Yurt içinde veya dışında, ana üretici firma tarafından imal edilen veya ettirilen istif, forklift, kaldırma, yükleme, boşaltma, taşıma, depolama ve raf sistemleri, vinç, kompresör, elleçleme, motor, personel yükselticiler, araç üstü makine ve ekipmanları, lastik, konveyör gibi ürünlerin Türkiye’deki genel distribütörlerini ve ihracatçı, imalatçı, yedek parça, kiralama, ikinci el firmalarını çatısı altında toplayan İSDER, temsil ettiği firmaların öncelikle üretimini, ithalatını, ihracatını, pazarlama, satış ve satış sonrası hizmetler alanını kapsayan ticari faaliyetlerde bulunurken, karşılaştıkları sorunların çözülmesi ve bu alanlarda yapılacak her türlü düzenlemenin oluşturulmasında yardımcı olmayı amaçlıyor.

“Sektörümüzde mevcut olarak üretim yapan firmalarımızın iş gücü ve teknoloji anlamında hiçbir eksiği olduğunu düşünmüyorum. Sadece iş gücü ve kapasite olarak potansiyelimizin farkında olmadığımıza inanıyorum” diyen İSDER Yönetim Kurulu Başkanı Ender Akbaytogan ile sektörün güncel sorun başlıkları ve gelecek beklentilerini konuştuk.

İSDER’i sizin sözlerinizle tanıyabilir miyiz?

İSDER, 2006 yılında ve kurucu 15 firma tarafından kurulmuş ve Türkiye’nin ilk istif makineleri derneği olarak ana üretici firmalarla Türkiye’deki distribütörleri tek çatı altında toplamıştır. Oluşturduğumuz güçlü sinerjiyle kısa sürede istif makineleri sektöründe saygın bir konuma geldik. Depolama, istifleme ve endüstriyel ekipmanlar sektörünün yüzde 80’ini temsil eden İSDER, üye sayısını seçkin firmalarla her geçen gün yükseltmeyi de sürdürüyor. Türk istif makineleri sektörünü ulusal ve uluslararası platformlarda ve organizasyonlarda etkili ve güçlü bir şekilde temsil eden İSDER, yapılanmasını da, üyesi olduğu Avrupa İstif Makinaları Federasyonu (FEM) standartları doğrultusunda oluşturuyor ve sektörle ilgili çalışmalarını bu doğrultuda yürütüyor.

Diğer yandan İSDER, Avrupa Depo ve Raf Sistemleri Federasyonu (ERF) üyeliklerinin yanı sıra Çin Odalar ve Borsalar Birliği (CCPIT), Çin Makine Sektör Meclisi (CCPITMSC), Uluslararası Personel Platform Federasyonu (IPAF) ve ABD İstif Makinaları Derneği (MHI) ile yakın iş birliklerine de devam ediyor. Ayrıca İSDER, FEM logosu kullanabilen ve Türkiye’de yerleşik firmalara FEM logosu kullanma yetkisi verebilen, FEM standartlarını kontrol edebilen ve uygunluk değerlendirmesi yapabilen tek yetkili kurumdur.

Geride kalan yıl sektörünüz ve İSDER için nasıl geçti?

Forklift ve istifleme makineleri ürün gruplarına bakıldığı zaman 2016’da 14 bin 52 olan satış rakamımızın 2017’de 15 bin 102’ye çıkmasına rağmen bu yıl Ocak-Kasım ayları döneminde 10 bin seviyesine gerilediğini söyleyebiliriz. Bu gelişme, bir önceki yıla göre yüzde 33’lük bir gerilemeye de işaret ediyor. Aslında 2018’e 2017’den daha iyi bir başlangıç yapmıştık ancak yıl ortasında yaşanan kur hareketliliği ay bazında daralmaları da beraberinde getirdi. Örneğin, 2017’de yüzde 70 artış yaşadığımız platform grubunda, bu yıl yüzde 70’lere yaklaşan kayıplar yaşadık. Bu yıl, ihracat yapabilen firmalarımızın ticaretlerine devam edebildikleri, sadece iç pazara yönelik satış yapan firmaların ise ihracata yönelme çabalarıyla geçen bir yıl oldu. Üretim olarak bazı ana ürünlerde dışa bağımlılığımız devam ediyor. Diğer yandan, üretimde kullanılan parça ve komponentlerde yapılan ithalatın dövize endeksli olmasından dolayı üretim maliyetlerinde de artışlar yaşanıyor. İç pazardaki daralma ile stok ve maliyet artışları yükselirken, üretimde de yavaşlamalar meydan geliyor. İSDER ve üyelerinin yoğun çalışmaları sonucunda, Türk Parasının Kıymetinin Koruma Hakkında 32 Sayılı Karar’a ek yayımlanan Tebliğ’de iş makineleri ibaresinin çıkarılmasını sağladık ve artık yıl sonuna kadar iç pazardaki ticari hareketliliğin başlayacağını tahmin ediyoruz. 2019 yılında da durdurulan ihale ve projeler sebebiyle sektörümüzde herhangi bir büyüme beklemiyoruz.

Türk makine imalat sektörleri açısından İSDER’in önemi nedir?

İSDER olarak makine imalatının yükseltilmesi için destekleyici ve teşvik edici çalışmalar yapıyoruz. Bunlardan en önemlisi, ikinci dönemine başladığımız ve sadece üretim yapan üyelerimizin katılabildiği URGE (Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesinin Desteklenmesi) projemizdir. URGE projemizde, henüz ihracata yeni başlamış ya da mevcut ihracat kapasitesini geliştirmek isteyen firmalarımızın proje süresince uluslararası pazarlardaki rekabet güçlerini yükseltmeye yönelik gerçekleştirecekleri faaliyetlerinin maliyetini yüzde 75 oranında Ticaret Bakanlığı destekliyor ve karşılıyor. Üç yıl sürecek olan bu projede firmalarımızın mevcut durumlarının tespiti ve ihracatlarını geliştirmeye yönelik gerçekleştirmeleri gereken faaliyetler için yol haritası belirlenebilmesi amacıyla, ihtiyaç analizleri gerçekleştiriyoruz. İhtiyaç analizleri sayesinde firmalarımızın eksik olduğu noktaları dışarıdan bir göz ile görmeleri sağlıyor, düzeltilmesi ve geliştirilmesi gereken kısımları raporlar halinde firmalarımıza sunuyoruz.

Sektörümüzde mevcut olarak üretim yapan firmalarımızın iş gücü ve teknoloji anlamında hiçbir eksiği olduğunu düşünmüyorum. Sadece iş gücü ve kapasite olarak potansiyelimizin farkında olmadığımıza inanıyorum. URGE gibi faydalı örnek projelere katılan imalatçılarımızı, kendilerini imalatçı diye adlandıran ve merdiven altı üretim yapan firmalardan ayırmamız ve korumamız gerekiyor. Avrupa standartlarının örnek ve esas alındığı Türkiye’de üretimde kalitenin yükseltilmesi ve desteklenmesinin önemine inanıyoruz. Katma değeri yüksek makine aksam ve parçalarının üretilmesi öncelikli hedefimiz olmalı. Gelecek stratejisi olarak gördüğüm en önemli konu ise üretimde dışa bağımlılığın azaltılması ve sektörel üretim kalitesinin yükseltilmesidir.

Sektörünüzün Ar-Ge yetkinliği ve kapasitesi için görüşünüz nedir?

Üyelerimizin fabrika merkezlerinin bulunduğu şehirlerde kurdukları Ar-Ge merkezleri bulunuyor. Bizler de zaman zaman bu üyelerimizi ziyaret ettiğimizde, Ar-Ge merkezlerindeki gelişmeleri görme şansını elde ediyoruz. Ar-Ge bölümü büyüdüğü için fabrikasının tek bir yerine sığdıramayan ve yeni alanlar yaratmaya çalışan üyelerimizin olduğunu duymak da bizler adına gurur verici. Ar-Ge aslında üretim yapılan her fabrikada olması gereken temel bir yapı taşıdır. Bu açıdan, KOSGEB tarafından açıklanan Ar-Ge ve inovasyon destek programlarını önemsiyor, bu programları yakından izleyerek üyelerimizi de önemli başlıklarda bilgilendirmeye devam ediyoruz.

Benzer şekilde sektörünüzün kalite yönetimi yaklaşımı için neler söyleyebilirsiniz?

Üründe kalite, üyelerimiz ve müşterilerimiz için önem verilen bir husus. Kaliteyi, ancak belli standartlara sahip üretimle yakalayabilirsiniz. Bunu çoğunlukla Avrupa menşeli ürünlerde görüyoruz. Kullanıcı tarafından tercih edilmek, yerel ve küresel pazarda marka olmak istiyorsanız, rakiplerinizden hep bir adım önde olmalısınız. Bu yüzden tüm markalar kalite anlamında her zaman rekabet halindedir. Artık kullanıcılar marka ve kalitenin yanında servis ağı, garanti belgesi ve satış sonrası hizmetlerle de ilgileniyorlar. Üretimin önemi her zaman vurgulanıyor ve konuşuluyor. Bu görüşe İSDER olarak bizler de katılıyoruz. Fakat hepimiz için önemli olan bir konu olan üretimde kalitenin maalesef göz ardı edildiğini de görüyoruz. Küresel rekabette kalıcı yer edinmek ve güvenilir bir marka olabilmek için bazı özverileri göstermemiz gerekiyor. Bunların başında üretimde kalite, garanti verme ve ardından satış sonrası hizmetlerle desteklenmesi gelmeli.

İSDER Yönetim Kurulu olarak görev süreniz içinde odaklanacağınız önemli başlıklar neler olacak?

İhracat odaklı üretimin yükseltilmesine katkıda bulunmak ve uluslararası doğrudan yatırımları ülkemize çekmek için kamu ve özel sektör iş birliğinde projeler geliştirmeyi hedefliyoruz. Yapacağımız çalışmalarla amacımız iş ve istihdam imkânlarının yaratılmasına fayda sağlamak, rekabet gücünü çoğaltarak daha kaliteli bir piyasa oluşturulmasına yardımcı olmaktır. İstif makineleri sektörünün yurt içinde ve dışında daha etkin bir şekilde tanıtılabilmesi ve imajının geliştirilmesi için de çalışmalar yürüteceğiz ve üyesi olduğumuz MAKFED ile birlikte ortak tanıtım çalışmalarının organize edilmesi için projeler geliştireceğiz. Uluslararası etkinliklerin yanı sıra sektörel çalıştaylar gibi ulusal etkinlikler de gerçekleştirerek, kamu kurum ve kuruluşlarının temsilcileri ile üyelerimizin bir araya gelmesini sağlayacağız. Yurt içinde ve yurt dışında üyelerimizin tanıtımı ve ihracatın yükseltilmesine yönelik tanıtım, reklam ve iletişim faaliyetlerimiz de devam edecek. Her ne kadar dijital dönüşüm çağında olsak da yüz yüze iletişim halen çağımızın en etkili iletişim yolları arasında yer alıyor. Fuar kültürü oturmuş olan sektörümüzde, uluslararası paydaşlarımızla bir araya gelebildiğimiz en iyi platformun fuarlar olduğu aşikârdır. Bu doğrultuda İSDER olarak istif makineleri sektörü ile ilgili en önemli ve pazar açısından üyelerimize en faydalı olabilecek yerlerdeki nitelikli fuarlara katılmaya özen göstereceğiz. İlerleyen dönemlerde, iki üst kuruluşumuz olan FEM ve ERF’nin yıllık toplantılarının İSDER ev sahipliğinde düzenlenmesini ve İSDER’in uluslararası arenadaki en önemli paydaşı olan bu kurumlar için merkezi bir konuma sahip olmasını amaçlıyoruz. Sektörümüzün hem günümüz hem de geleceğimiz için stratejik bir sektör olduğu açık; bizler de istif makineleri sektörünün dokunduğu her alandaki değişime liderlik etmeye ve sektörün gelişmesine yönelik yatırımlarımızla Türkiye’nin ve istif makineleri sektörünün geleceğine katkıda bulunmaya devam edeceğiz.

Yerli üretim makine kullanımının çoğalması için neler yapılmalı? Bu konuda İSDER’in stratejisi nedir?

Yerli üretim makine kullanımının yükselmesi için farkındalıklar yaratılmalı ve algısal olarak güven oluşturulmalı. Kalitenin gösterilmesi ve ispat edilmesi gerekiyor. Üretilen ürünlerin sayıca kapasitesinin çoğalması, Türkiye’de üretilmeyen ve ihtiyaç olunan ürün gruplarının belirlenerek üretim teşvikleri verilmesi önem arz ediyor. Bu kapsamda İSDER, yerli üretime güvenin ve kalitenin yükselmesi için Avrupa standartlarının zorunlu hale getirilmesine yönelik çalışmalar yapmaya devam ediyor. Diğer yandan, İSDER, uzun yıllardır üyesi olduğu çatı kuruluşu FEM’in Eylül ayında düzenlenen Genel Kurul Toplantısı’nda Yönetim Kurulu’na seçildi. Yönetim Kurulu üyesi olarak katılacağımız ilk toplantı da 6 Aralık’ta Brüksel’de düzenlenecek. Avrupa kapsamında böylesine güçlü bir çatı kuruluşta Yönetim Kurulu’na seçilerek İSDER’in federasyon içerisindeki yerinin güçlendiğine inanıyoruz ve bu üyeliğin, İSDER üyelerinin Avrupa’daki paydaşlarıyla ilişkilerini de güçlendirmesini amaçlıyoruz. Aynı zamanda İSDER, FEM’e yeni bağlanan ERF’de de Yönetim Kurulu Üyeliğine de aday olarak gösteriliyor.

Sektörünüzün insan kaynakları için neler söyleyebilirsiniz?

İnsan kaynağı eğitimle doğru orantılıdır. Kalifiyeli elemanların yetişmesi için sürekliliği olan, her bölgemizde eşit ve düzgün bir eğitim sisteminin olması gerekli. Kişilerin, gördükleri eğitim neticesinde doğru işlerde ve doğru pozisyonlarda görevlendirilmesi de sektörümüz açısından oldukça önemli. Sektörel nitelikli eğitimi geliştirmek ve desteklemek amacıyla; İMDER ve İSDER olarak, Milli Eğitim Bakanlığı ile imzalanan “7 Bölge 7 Okul” protokolü çerçevesinde sektörümüz, kendi insan kaynağını yetiştirmede yardımcı bir rol üstleniyor. Eğitime ve okullarımıza verilen desteklerle sektörümüze farkındalık oluşturma çalışmalarımız devam edecek. Kardeş kuruluşumuz İMDER ile birlikte “7 Bölge 7 Okul” projesi kapsamında bugüne kadar, projede yer alan okulların dışında da birçok farklı okulda, mesleki teknik lise ve yüksek okullarda eğitimler verdik; üyelerimizin desteğiyle okullara forklift, platform ve çeşitli makinelerin hibesini gerçekleştirdik. Bu anlamda, mesleki ve teknik liselere verilen desteklerin ve kaynakların çoğalması gerektiğine inanıyorum. Aksi halde sektörümüzde gelecek dönemlerde uzun süreli istihdam edebileceğimiz kalifiyeli çalışanları bulmakta zorlanacağımızı düşünüyorum.

Sektörel tanıtımların genç yaşlardan itibaren okullarımızda sergilenmesi için kariyer günleri de düzenliyoruz. Sertifikasyon programları ve mesleki eğitimlerle ilgili çalışmalar yapmak da hedeflerimiz arasında yer alıyor. Çünkü makine sektörü, gelişmiş ülkelerin kalbidir. Kalbi besleyecek olan ise kan, yani istihdamdır. Bu istihdamı sağlayacak genç nüfus ise Türkiye’de yeterli sayıdadır. Üreten toplumlar her zaman gelişir. Tabii üretimde kalite ve denetim olmazsa olmazımız olmalıdır. Kontrollerin sıklaşması ve standartların zorunlu hale getirilmesi önem arz ediyor. Gücümüzün farkına varmalı ve kendimizden emin olmalıyız.