Vanalar (valfler) ve armatürler, makine ailesinin çok önemi üyeleridir; borularla aktarılmakta olan sıvı veya gazların akışını durdurmaya ya da serbest bırakmaya...

Vanalar (valfler) ve armatürler, makine ailesinin çok önemi üyeleridir; borularla aktarılmakta olan sıvı veya gazların akışını durdurmaya ya da serbest bırakmaya yarayan aygıtlar olarak tanımlayabileceğimiz vana ve armatürler, bu yetkinliklerinin ötesinde akışkanlara yol veren, onları durduran, karıştıran veya akışkanın yönünü ve/veya miktarını, basınç veya sıcaklığını değiştirebilen cihazlardır. Modern yaşamın nizami bir biçimde işlemesini sağlayan, yer altı ve yer üstünde yüzlerce çeşidi ile 7/24 çalışan vana ve armatürler; dünya ve Türkiye ticaretinde de gizli bir kahraman gibidir. Bu yılın Ocak-Ekim döneminde 1 milyar 344 milyon dolarlık bir ticaret hacmi oluşturan vana ve armatür sektöründe yüzde 18,2 ihracat artışı gerçekleşirken, ithalat ise yüzde 12 oranında daraldı. Ancak sektör ithalatındaki daralmaya rağmen vanalar ve armatürler ihracatının ithalatı karşılama oranı halen yüzde 55,7 seviyesinde ilerliyor. Günümüzde vanalar, akış kontrolü anlamında akış hızını, hacmini, basıncı ve akış yönünü kontrol ederken, büyüklükleri de kullanım amacına göre değişebiliyor. Vana çapı 10 metreye kadar çıkabilirken, üretim metotları ve teknoloji açısından çeşitleriyse yerel marketlerde kolaylıkla bulunabilen basit pirinç vanadan, nükleer reaktörlerde kullanılan ve hassas alaşımlardan üretilen çok karmaşık soğutma sistemi vanalarına kadar değişkenlik gösterebiliyor.

Gazların, yüksek aşındırıcılığa sahip kimyasalların, kızgın buharın, çamur benzeri karışımların ve radyoaktif materyallerin akış kontrolü de vanalarla yapılıyor.

Bununla birlikte, yaşam kalitemizin seviyesinde önemli bir rol oynamasına rağmen birçoğumuz, günlük aktivitelerimizde vanaların ve üstlendikleri önemli süreçlerin farkına bile varmıyoruz. Aslında, lavabolarda kullanılan basit bir su musluğunu açıp kapattığımızda veya aracımızı hızlandırmak için gaz pedalına bastığımızda bir vanadan yararlanıyoruz. Dahası, modern vana sistemleri olmadan evimizin vazgeçilmezleri arasında sayılan sıhhi tesisat ve ısıtma sistemlerinin çalışamayacağını, vanaların eksikliğinde ağaç ve kömürden başka hiçbir enerji kaynağını kullanamayacağımızı ve hatta yaşamın her alanındaki plastiklerin hayatımıza hiç girmemiş olacağını söylememiz de mümkün.

SUYA YÖN VEREN VANALAR UYGAR İNSANLIĞI DOĞURDU

Özetle, vanaların, günümüz modern teknolojik toplumunun en temel ve vazgeçilmez bileşenlerinden biri olduğunu söyleyebiliriz. Tüm üretim süreçleri, enerji üretimi ve temini için gerekli olan vanaların genel anlamda ilk kullanımı ise neredeyse medeniyet tarihinin ilk dönemlerine kadar uzanıyor. Tekerleğin icadı kadar önemli ama o denli meşhur olmayan vana ve armatürlerin doğuşu, insanoğlunun suya yön verme çabalarına dayanıyor. Antik çağlarda insanoğlunun en temel meselesi, suyu biriktirmek ve ona yön vermekti.

Mezopotamya’nın çorak topraklarından verimli tarım arazileri yaratan Sümerlerin, MÖ 2500’lü yıllardan itibaren Fırat ve Dicle nehirlerindeki taşkınları yönlendirdikleri kanallarla geniş arazilerde sulu tarım yapabildiklerini biliyoruz. Dolayısıyla Sümerlerin, su akımının yönünü değiştirmek için basit aparatlar kullandıklarını ve bağlı olarak ilk vana sistemlerini geliştirdiklerini de düşünebiliriz.

Devam eden binyıllarda Mısırlı ve Yunanların suyu kamusal alanda yaygın bir biçimde kullanması, uzun mesafelerden şehirlere su taşımaları vana ve armatür sistemlerinin gelişmesini sağladı. Özellikle Roma su sistemlerinde kullanılan çeyrek dönüşlü plug vanalar ve geri akışı önleyici çek vanaların kullanımı oldukça erken tarihlere dek izlenebiliyor. Yine, günümüzde de yaygın vana ve armatür malzemesi olan bronzun, nispeten düşük sıcaklıklarda ergitilebilmesi ve hijyenik üstünlüklerine bağlı olarak ilk kez Romalılar tarafından kullanıldığını tarihi kayıtlardan takip edebiliyoruz. Rönesans döneminde de mucit ve sanatçı Leonardo da Vinci tarımsal sulama için kanallar ve diğer hidrolik sistemler tasarlamış ve bu projelerde vanalardan da yararlanmıştı.

Vanaların modern tarihi ise 1705 yılında Thomas Newcomen’in endüstriyel buhar türbinini icadıyla başlar. Buharın oluşturduğu basıncın korunması ve regüle edilmesi ihtiyacı, vanaların önem kazanmasında büyük rol oynamış; James Watt ve diğer mucitlerin buhar türbinini geliştirmesiyle, tasarımcılar ve üreticiler de modern vana sistemlerinin ilk adımlarını atmaya başlamıştır. Günümüzde artık vana ve armatür sistemlerinin olmadığı bir hayatı düşünmek imkânsız ancak bu gelişimin, pompa ve kompresörlerdeki gelişime paralel sağlandığı da unutulmamalı. Sonuçta akışkana enerjiyi yani basıncı veren pompalar, bunu kontrol eden de vanalardır ve bu iki ürün, endüstriyel tarih boyunca her zaman iç içe olmuştur.

EN ÇILGIN TEKNOLOJİLER VANALARIN KONTROLÜNDE

Bilim ve teknolojideki gelişme, tarihteki yolculuğuna kanallardaki suyu yönetmekte kullanılan levhalar veya kapların tahliye deliklerindeki tıkaç veya basit musluklarla başlayan vanaları, günümüzde endüstriyel ve güncel yaşamımızın çok önemli birer unsuru haline getirmiş durumda. Üstelik bu alandaki icatlar, makinelerin kabiliyet ve kullanım sahalarını da olağanüstü genişletmeye devam ediyor. Vana dediğimizde, artık, sıvılar ve gazlar dışındaki malzemeleri de; beton, çamur, hamur gibi çok viskoz karışımları, hidrolik veya pnömatik olarak aktarılan kül, tahıl, kum, ilaç gibi taneli katıları da yönetebilen şeyleri anlıyoruz. Vanalar açma-kapama, regülasyon, oransal kontrol etme ve hat izolasyonu yapabilir; her türlü çapta, her türlü malzemeden olabilmekle beraber çok karmaşık soğutma sitemlerini kontrol eden veya bir nükleer santralde kullanılan sıra dışı bir alaşımdan yapılmış olabilirler. Günümüzde bir uzay mekiğinde, bir uyduda, hava taşıtlarında, savunma sistemlerinde yani ulaştığımız teknolojinin en üst yansımalarında sayıları ve çeşitleri yüzlerle ifade edilebilen, çok kritik vanalar kullanılıyor. Zehirli gazlar, radyoaktif malzemeler hep vanalar ve pompalara emanetken, yine vanalar çok düşük kriyojenik sıcaklıklardan ergimiş metal sıcaklarına, mutlak vakumdan yüzlerce barlık yüksek basınç şartlarına kadar en sıra dışı koşullarda güvenle hizmet etmeye devam ediyor.

VANA PAZARINDA EKOLOJİK ÜRÜNLER YÜKSELİŞTE

Vana sektörü esas itibarıyla; kesme vanaları, ayar vanaları ve emniyet vanaları olmak üzere üç ana grupta incelenebilir. Bir başka gruplama ise sıhhi tesisat vanaları, bina içinde kullanılan vanalar ve endüstriyel vanalar şeklindedir. Ancak genel olarak vanaların iki kalite göstergesi vardır: Kaçakları ne derecede engelledikleri ile hangi verimlilikte oldukları. Bu iki kalite göstergesinin hakkını vermek içinse gelişmiş ülke olmak şart değil ki burada asıl önemli olan gelişmeye azmetmektir.

Küresel ölçekte bakıldığında, su temininde, arıtmada ve genel endüstride dünya pazarının yarıdan fazlası gelişmiş ülkelerde yer alıyor. Ayrıca yine gelişmiş ülkelerde vana birim fiyatları, diğer ülkelerin 1,5 katı seviyesinde ilerliyor. Peki, altyapı yatırımlarını yıllar önce tamamlamış gelişmiş ülkeler neden daha pahalı vanaları tercih ediyor? Çünkü artık endüstriyi yönlendiren önemli güdülerden biri de enerji verimliliği ve tüketimi azaltmak, yeni enerji kaynağı bulmaktan daha kolay ve ekolojik bir çözüm olarak görülüyor. Bu kapsamda, sadece üretirken değil, üretilenleri işletir ve hatta bertaraf ederken yer küreye en az zararı vermek için küresel ölçekte topyekûn bir mevzuat dönüşümü de gerçekleşiyor. Bunun neticesinde ise düşük verimli sayılabilecek ürünler pazardan kaldırılırken, yüksek verimli ürünlerin pazarı giderek yükseliyor. Türkiye’de de yapılan araştırmalar gösteriyor ki bina sektöründe yüzde 30, sanayide yüzde 20 ve ulaşımda yüzde 15 olmak üzere önemli düzeyde enerji tasarruf potansiyeli bulunuyor. Enerjide verim artırıcı uygulamaların gerçekleştirileceği alanlar ise fırın ve azan sistemleri, buhar ve kurutma sistemleri, ısıtma, soğutma, havalandırma ve iklimlendirme sistemleri, basınçlı hava sistemleri, pompa sistemleri, elektrik sistemleri, motor sistemleri ve aydınlatma sistemleri olarak sıralanıyor. Dikkat edileceği üzere, vanaların olmadığı bir sistem yok gibi ve bu nedenle vana teknolojilerinde atılacak adımlar ve yaratılacak katma değer sadece yurt dışı ihracat rakamlarının yükselmesini değil, ülke ekonomisindeki önemli tasarruflarla değeri ölçülemeyecek bir kazanıma da işaret ediyor.

Bu bağlamda, vana ve armatür sektörü uzmanları Türkiye’deki en önemli sorun başlığının ölçek olduğunu dile getirirken, firmaların büyümesi, güçlenmesi ve fon yaratır hale gelmelerinin üretim miktarlarıyla yakından ilgili olduğunun altını çiziyor. Dolayısıyla, rekabetçi olabilmek için tedarik maliyetleri ve genel giderlerin azaltılması, işçilik veriminin yükseltilmesi, Ar-Ge ve tanıtıma kaynak ayrılabilmesi, firmaların küçük-orta işletmelerden orta-büyük işletmeler haline gelebilmelerinin şart olduğunu vurgulayan uzmanlar, bunun ise ancak piyasa kurallarının doğru işlediği, rekabetin serbest olduğu bir yatırım ortamında olabileceğini söylüyor. Bu da tüm sektörlerde olduğu gibi kayıt dışı istihdam ve satışın ortadan kaldırılması, piyasa gözetim ve denetiminin etkinliği, fikri mülkiyet hakkı ihlallerinin en sert şekilde cezalandırılmasıyla mümkün olabilir.

TÜRKİYE’DE SEKTÖRÜN KALBİ İSTANBUL’DA ATIYOR

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Sanayi Veritabanı 2017 yılı sonuçları içerisinde, NACE Revize 2 sınıflaması ve 28.14 kodlu musluk ve vana imalatı verilerine göre Türkiye’de kayıtlı 392 imalatçı bulunurken, bu firmalarda bin 118’i mühendis, 781’i teknisyen, bin 159’u usta, 13 bin 99’u işçi ve 2 bin 279’u idari personel olmak üzere toplam 18 bin 612 kişi istihdam ediliyor. Yine aynı çalışmaya göre, firmaların çok büyük bir bölümü, 224 firma ile yüzde 75’i İstanbul’da kuruluyken, Konya’da 37, Kocaeli’de 25, İzmir’de 24, Ankara’da ise 23 firma faaliyet gösteriyor. Bununla birlikte, Türkiye’de vana sanayinde ilk endüstriyel üretimlerin 1950’li yıllarda başladığını söyleyebiliriz. 1980’li yıllarda sulu tarım ve suya kolay/ekonomik erişimin önem kazanmasıyla birlikte vana talebi de yükseldi. Devlet Su İşleri’nin sondaj ve sulama yatırımları bu dönemde talebi güçlendirirken, 1960’lı yıllarda başlayan planlı kalkınma hamleleri içindeki enerji yatırımları da vanalar için ikincil bir ihtiyaç ve talep dalgası yaratmaya devam etti. Yine bu dönemde, Türkiye’de demir çelik sanayisinin gelişimiyle yurt içinden tedarikin yükselmesinin de vana sanayisinin gelişimine ek bir katkı sağladığı söylenebilir.

Vana imalatında 1970’li yıllar sanayi üretiminin çeşitlendiği, 1980’li yıllar dışa açılma ile ihracatın başladığı, 1990’lı yıllar ise yabancı sermaye yatırımlarının yapıldığı dönemler olarak özetlenebilirken, 2000’li yıllar da uluslararası standartlarda ve kalitede, teknoloji temelli ve yüksek katma değerli ürünlerin üretimine geçildiği ve ihracatın önemli sıçrama gösterdiği yıllar olarak önem taşıyor. Bu gelişme sürecinin ardından vana sanayisi Avrupa üretiminde de büyük sıçrama kaydederken, vana imalatında fiyat ve kalite ekseninde rekabet edecek kurumsallaşmış ve ağırlıklı olarak ihracat yapan yerli firmaların yanı sıra küçük ölçekli ve atölye boyutunda firmaların sayısı da hızla artmaya başladı.

KATMA DEĞERLİ ÜRETİME GEÇİŞ YAVAŞ İLERLİYOR

Türkiye’de, vana imalatında üretim çeşitlemesi ve yüksek katma değerli ürünlerin üretimine geçiş eğilimine karşın sanayide halen daha çok standart, orta teknolojili ve düşük katma değerli ürünlerin üretilmeye devam edildiğini de söylemeliyiz. İç pazarda daha çok fiyat rekabeti öne çıkarken, bu anlamda, yüksek katma değerli üretim çabaları da iç pazarda yeterince karşılık göremiyor. Diğer yandan, sanayi ürünlerinin ihracatında önemli bir artış olmasına karşın önemli ölçüde ithalat yapıldığı da görülüyor. Bu büyük ölçekli ithalat içerisinde yüksek teknolojili veya Türkiye’de üretilmeyen ürünlerin ithalatı kadar Uzak Doğu menşeli ve görece ucuz ve düşük standartlı ürünler de önemli bir hacim barındırıyor. İthalatta denetim ve gözetimin yetersiz kalması ile yeterli standart ve sertifikasyon olmaması ise ithalat süreçlerini kolaylaştırıcı iki önemli başlık olarak öne çıkıyor.

SEKTÖRÜN KÜRESEL HACMİ OCAK-EYLÜL DÖNEMİNDE 133 MİLYAR DOLARA YAKLAŞTI

BM İstatistik Bölümü verilerine göre vana ve armatür sektörünün küresel ölçekte yarattığı ekonomik hacim, bu yılın Ocak-Eylül döneminde 133 milyar dolara yaklaşırken, geçtiğimiz yıla göre yüzde 10,4 oranında artış yakalayan sektörün küresel ihracatında da yüzde 10’a ulaşan bir yükseliş izleniyor. 2016 yılının aynı döneminde 58,7 milyar dolar olan sektörün küresel ihracatı 2017’nin aynı döneminde 61,7 milyar dolar olarak gerçekleşirken, bu yıl ise 67,9 milyar dolara ulaştı. Benzer şekilde, sektörün küresel ithalatında da yüzde 11’lik bir iyileşme yaşanıyor. 2016 yılının Ocak-Eylül döneminde 56,8 milyar dolar olan sektörün küresel ithalat hacmi, 2017’nin aynı döneminde 58,4 milyar dolara yükselirken, bu yıl ise 64,9 milyar dolar olarak gerçekleşti. Vana ve armatür sektörünün ülkeler bazında küresel ihracatı incelendiğinde ise Çin’in liderliği göze çarpıyor. BM İstatistik Bölümü verilerine göre, bu yılın Ocak- Eylül döneminde 11,2 milyar dolarlık ihracat gerçekleştiren Çin, geçen yıla göre ihracatını yüzde 5,8 yükseltirken, Çin’i, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 14,7’lik artış ve 10,9 milyar dolarlık ihracatıyla Almanya izliyor. Sektörün küresel ihracat listesinde üçüncü sırada ise 9,4 milyar dolarlık ihracat rakamıyla ABD yer alıyor. ABD’nin bu dönemdeki ihracat artışı ise yüzde 8,8 olarak açıklanmış durumda.

Sektörün küresel ihracatında ilk 10 ülke içerisinde yer alan diğer ülkeler ise İtalya, Japonya, İngiltere, Fransa, Meksika, Güney Kore ve İsviçre olarak sıralanırken, ilk 10 ülke listesinde İngiltere hariç tüm ülkelerin 2017’nin aynı dönemine göre ihracatlarını yüzde 4 ila yüzde 15 aralığında yükseltmiş olması ise dikkat çekici bir veri olarak öne çıkıyor. Benzer şekilde, Türkiye de 2017’nin aynı dönemine göre sektör ihracatını yüzde 17,4 yükseltirken, Türk vana ve armatür sektörünün 2018 yılı Ocak- Eylül dönemindeki ihracatı ise BM İstatistik Bölümü verilerine göre 428 milyon dolar olarak ölçülüyor. Bu rakamla Türkiye, halen dünya sıralamasında 26’ncı sırada yer alıyor.

KÜRESEL İTHALATTA ABD AÇIK ARA LİDER

Vana ve armatür sektörünün ülkeler bazında küresel ithalatında ilk 10 ülke verileri incelendiğinde ise ABD’nin açık ara lider olduğu görülüyor. BM İstatistik Bölümü verilerine göre, bu yılın Ocak-Eylül döneminde 12,5 milyar dolara yaklaşan ithalat gerçekleştiren ABD, geçen yıla göre ithalatını yüzde 12,3 yükseltirken, ABD’yi, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 6,6’lık artış ve 6 milyar dolara yaklaşan ithalatıyla Çin izliyor. Sektörün küresel ithalat listesinde üçüncü sırada ise yüzde 14,8’lik artış ve 5,4 milyar dolarlık ithalat rakamıyla Almanya yer alıyor. Sektörün küresel ithalatını içeren ilk 10 ülke içerisinde yer alan diğer ülkeler ise Kanada, Meksika, Fransa, İngiltere, Japonya, Güney Kore ve İtalya olarak sıralanırken, tıpkı küresel ihracatı içeren ilk 10 ülke listesinde olduğu gibi burada da Güney Kore hariç tüm ülkelerin 2017’nin aynı dönemine göre ithalatlarını yüzde 8 ila yüzde 15 aralığında yükseltmiş olması dikkat çekiyor. Bununla birlikte, küresel ithalat sıralamasında 24’üncü sırada bulunan Türkiye ise bu dönemde ithalatını yüzde 10,7 daraltmasına rağmen, Türk alıcılar 786,1 milyon dolarlık alımlarıyla neredeyse ihracatın iki katı oranında ithalat gerçekleştirmiş durumda.

TÜRKİYE’NİN SEKTÖR İHRACATI YÜZDE 18,2 YÜKSELDİ

Türkiye özelinde detaylı ihracat ve ithalat rakamları incelendiğinde ise en çok Almanya’ya ihracat yaparken, en yüksek ithalatı ise İtalya’dan gerçekleştirdiğimizi söyleyebiliriz.

Türkiye’nin sektör ihracatı ülkelere göre incelendiğinde, TÜİK verilerine göre, Türkiye, bu yılın Ocak-Ekim döneminde yüzde 18,2 artışla 481,1 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirirken, en çok ihracat gerçekleştirdiğimiz ilk 10 ülke listesinin birinci sırasında yüzde 12,5 artışla 76,7 milyon dolarlık ürün ihraç ettiğimiz Almanya yer alıyor. Bu ülkeyi, yüzde 34,5’lik artış ve 34,3 milyon dolarlık ihracatla Irak izlerken, listenin üçüncü sırasında yer alan Mısır’a ise yüzde 7,9’luk yükselişle 24,2 milyon dolarlık ihracat gerçekleştirilmiş durumda.

Türkiye’nin sektör ihracatında ilk 10 ülke içerisinde yer alan diğer ülkeler ABD, Fransa, İngiltere, Çin, İran, Azerbaycan ve İtalya olarak sıralanırken, Fransa ve Çin’e yüzde 50’nin üzerinde, İngiltere’ye ise yüzde 34’e ulaşan oranlarda ihracat artışı yaşanmış olması dikkat çekiyor.

Yine TÜİK’in açıkladığı verilere göre, bu yılın Ocak-Ekim döneminde Türk vana ve armatür imalatçıları, en çok 848180 GTİP numaralı “Diğer muslukçu eşyası” ürün grubunda ihracat gerçekleştirmiş durumda. Bu ürün grubunda, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 11’lik bir değer artışı yaşanırken, sektör ihracatı da 287 milyon dolar oldu. Listenin ikinci sırasında yer alan 848190 GTİP numaralı “Musluklar, valfler gibi cihazların aksam ve parçaları” ürün grubunda yüzde 34,6’lık bir artış görülürken, sektör ihracatı 82,2 milyon dolar oldu. Üçüncü sıradaki 848120 GTİP numaralı “Yağlı hidrolik/pnömatik transmisyon valfleri” ürün grubunda ise geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 42,6’lık artış yaşandı ve 55,2 milyon dolarlık ihracat değerine ulaşıldı.

İTHAL BAĞIMLILIĞI DEVAM EDİYOR

Bununla birlikte, TÜİK’in açıkladığı verilere göre, bu yılın Ocak-Ekim döneminde Türkiye’nin sektör ithalatı da yüzde 12’ye ulaşan değerde daralma yaşıyor. Ancak Türkiye’nin en çok ithalat yaptığı ilk 10 ülke listesinin ilk üç sırasındaki toplam ithalat tutarının neredeyse Türkiye’nin sektör ihracat toplamına eş değerde olması, Türkiye’deki ithal bağımlılığını bir kez daha ortaya koyuyor. Bu kapsamda, Türkiye’nin en çok ithalat yaptığı ilk 10 ülke listesinin ilk sırasında yer alan İtalya’dan yüzde 27 düşüşle 160 milyon dolarlık ithalat yapılırken, ikinci sıradaki Çin’den yüzde 22 düşüşle 154,3 milyon dolar ve üçüncü sıradaki Almanya’dan da yüzde 4,5 düşüşle 151 milyon dolarlık ithalat yapıldığını söyleyebiliriz. Bu dönemde Türkiye’nin gerçekleştirdiği vana ve armatür ithalat toplamı ise TÜİK verilerine göre 863,1 milyon dolar olarak ölçülüyor.

Ürün bazında ithalat rakamlarını detaylı incelediğimizde ise TÜİK verilerine göre bu yılın Ocak-Ekim döneminde en çok 848180 GTİP numaralı “Diğer muslukçu eşyası” ürün grubunda ithalat gerçekleştirildiğini görüyoruz. Bu ürün grubunda, geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 22’lik daralmayla 491,2 milyon dolar değerinde ürün ithal edilirken, bu tutarın sektörün toplam ihracat tutarından yüksek olması dikkat çekiyor. Listenin ikinci sırasında yer alan 848120 GTİP numaralı “Yağlı hidrolik/pnömatik transmisyon valfleri” ürün grubunda ise yüzde 7,6’lık artışla 132,7 milyon dolar değerinde ürün ithal edilirken, üçüncü sıradaki 848190 GTİP numaralı “Musluklar, valfler gibi cihazların aksam ve parçaları” ürün grubunda da geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 16,3’lük artışla 111,2 milyon dolarlık ithalat değerine ulaşıldığı söylenebilir.