Türkiye’nin 2008 yılı silah ve mühimmat ihracatı incelendiğinde, sektör ihracatının bir önceki yıla kıyasla yüzde 49,4 oranında artış göstererek 308,9 milyon dolar seviyesinde gerçekleştiği görülüyor. 2009 yılı ocak-mart döneminde türkiye’nin sektör ihracatı, 91,1 milyon dolara ulaştı.Savunma sanayi tek başına kendine özel bir sektör gibi görünse de aslında kimyadan tekstile plastikten bilişime kadar pek çok alanı kapsıyor. Bu nedenle de hem savunma sanayine özel hem de...

Savunma sanayi tek başına kendine özel bir sektör gibi görünse de aslında kimyadan tekstile plastikten bilişime kadar pek çok alanı kapsıyor. Bu nedenle de hem savunma sanayine özel hem de başka alanlarda çalışmaları olan şirketlerin savunma sektörüne yatırım yapmaları ayrıca önemli. Özellikle KOBİ’ lerin belli alanlarda uzmanlaşarak sadece Türkiye’deki savunma sanayine değil dünya sanayine iş yapabilecek atılımlara girmesi gerekiyor. Bunu yapabilmek için pazar şartlarını iyi görebilmek ve belli bir alana odaklanmak yeterli. KOBİ’ler ayrıca TAI, Aselsan, Roketsan, Havelsan ve Otokar gibi Türkiye savunma sanayindeki ana oyuncularla birlikte çalışarak veya çalışma yollarını arayarak da fırsatları değerlendirebilirler. Gelişimde en önemli dinamo olan KOBİ’ler, böylece sanayi alt yapısını geniş bir alana yaymış olurlar. Ayrıca 1998’de Bakanlar Kurulu’nun onayladığı ‘Türk Savunma Sanayii Politikası ve Stratejisi Esasları’ ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın 2007 – 2011 Stratejik Plan’ının savunma sanayinin gelişiminde yeni bir dönem açması bekleniyor. Savunma Sanayii İmalatçılar Derneği (SaSad) Genel Sekreteri M. Kaya Yazgan, TUSAŞ Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş Pazarlama ve Strateji Aykut Alpberk ve Otokar Genel Müdürü Serdar Görgüç Moment Expo’nun sektörle ilgili sorularını yanıtladı.

SEKTORUN TURKİYE’DEKİ DURUMU

Türkiye’nin 2008 yılı silah ve mühimmat ihracatı incelendiğinde, sektör ihracatının bir önceki yıla kıyasla yüzde 49,4 oranında artış göstererek 308,9 milyon dolar seviyesinde gerçekleştiği görülmüştür. 2009 yılı Ocak-Mart döneminde Türkiye’nin sektör ihracatı, 91,1 milyon dolara ulaşmıştır. 2008 yılında Türkiye’nin sektör ihracatı ürün bazında ele alındığında, 66,3 milyon dolar ile birinci sırada ‘tanklar ve diğer zırhlı savaş taşıtları’nın yer aldığı görülmektedir. Sektör ihracatındaki ikinci kalem ise 50,6 milyon dolar ile ?tanklar ve diğer zırhlı savaş taşıtlarının diğer aksam; parçaları’ olmuştur. En fazla ihracat artışı, sırayla ‘tanklar ve diğer zırhlı savaş taşıtlarının diğer aksam; parçaları’nda ve ‘revolver ve tabancalara ait fişekler, aksam; parçalar’da kaydedilmiştir. 2008 yılı Türkiye’nin ülkeler bazında sektör ihracatı incelendiğinde, 45 milyon dolar ile Suudi Arabistan’ın ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Türkiye’nin sektör ihracatında diğer önemli pazarları ise sırasıyla Nijerya (40,5 milyon dolar), ABD ( 28,1 milyon dolar), Hollanda (26,5 milyon dolar) ve Gürcistan (24,7 milyon dolar) olmuştur. Diğer taraftan, Türkiye’nin sektör ihracatındaki ilk 10 ülke arasında en fazla ihracat artışı gerçekleşen ülke Suudi Arabistan olurken, onu Nijerya takip etmiştir. İhracatında düşüş yaşanan ülkeler sırasıyla ise Birleşik Arap Emirlikleri ve ABD olmuştur. Dünya sektör ithalatında ilk sırada yer alan ABD, Türkiye’nin sektör ihracatında ilk 3 ülke arasında yer almıştır.

TURKİYE’NİN SİLAH VE MUHİMMAT İTHALATI

Türkiye’nin 2007 yılında 251,1 milyon dolar olarak gerçekleşen silah ve mühimmat ithalatı, 2008 yılında yüzde 20,5 artarak 302,6 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir. 2009 yılı Ocak-Mart döneminde ise Türkiye’nin sektör ithalatı, 81,6 milyon dolara ulaşmıştır.

Türkiye’nin sektör ihracatındaki ikinci önemli kalem olan ‘tanklar ve diğer zırhlı savaş taşıtlarının diğer aksam; parçaları’, sektör ithalatında 239,5 milyon dolar ile ilk sırada yer almakta ve ülkenin toplam sektör ithalatının yüzde 79,2’sini teşkil etmiştir. ‘Av tüfeği için fişekler’, sektör ithalatında 12,6 milyon dolarlık ithalat değeri ile en önemli ikinci ithalat kalemi olmuştur. Diğer taraftan, ‘diğer fişeklerin aksam, parçaları’ ithalatında en fazla düşüş görülen kalem olmuştur. 2008 yılında silah ve mühimmat sektöründe, Türkiye’nin başlıca tedarikçisi, bir önceki senede olduğu gibi İsrail olmuştur. 2007 yılında yaklaşık 142,7 milyon dolar değerinde silah ve mühimmat ithal edilen İsrail’den, 2008 yılında yaklaşık 150,6 milyon dolar değerinde sektör ithalatı gerçekleşmiştir. 2008 yılında sektör ithalatımızda ilk sırada yer alan İsrail’i, 88,9 milyon dolar ile Almanya, 18,2 milyon dolar ile İtalya takip etmiştir. Türkiye’nin sektör ithalatındaki ilk 10 ülke arasında en fazla ithalat artışı gözlenen ülke Avusturya olup, onu Slovakya takip etmiştir.

“100’U AŞKIN UYEMİZ VAR”

Savunma Sanayii İmalatçılar Derneği (SaSad) Genel Sekreteri M. Kaya Yazgan savunma sanayii sektörünün öne çıkan sorunlarını şöyle açıklıyor: ‘Savunma Sanayii İmalatçılar Derneği –SaSaD olarak 100’ü aşkın üyemizle bu konuda sürekli bir iletişim içinde olmaya çalışıyoruz. Sektörün sorunlarını 2008 sonbaharında Milli Savunma Bakanlığı ile yaptığımız kapsamlı bir toplantı da ele aldık. 2009 başında yaptığımız bir anketle de üyelerimizin küresel krizden ne kadar etkilendiklerini belirlemeye çalıştık.

Elde ettiğimiz verilere göre savunma sektörümüz Türk Silahlı Kuvvetlerinden aldığı projeler açısından günümüzde önemli bir zorlukla karşı karşıya değil. Sektörümüzdeki projeler daha uzun vadeli bir yapılanma içinde. Sektördeki ciro, ihracat ve Ar-Ge çalışmaları için kuruluşlarımızın öz kaynaklarından yaptıkları harcamaların artışına baktığımızda, düzenli bir gelişim görüyoruz: Bunları söylerken küresel krizden hiç etkilenmedik demek istemiyorum. Sektörün alt yüklenicilerinin sivil üretimleri vardı. Örneğin savunma alanında çalışan bir üretici otomotiv, makine imalatı gibi sektörler için de önemli boyutta iş yapıyordu. Sivil piyasalardaki daralma ile bu sanayicilerin zorlukla karşılaştıklarını gözlüyoruz. Düzenlediğimiz ankette üyelerimizin yüzde 53’ünün sivil sektördeki daralmadan etkilendikleri yanıtını aldık. Uzun süre sektörümüze başarı ile ürün vermiş alt yüklenicilerin düştüğü bu zorluk kuşkusuz hepimizi etkiliyor. İkinci sorun alanı ise bankalarla ilgili. Sektörümüzdeki nispeten küçük şirketlerin kredi ve teminat mektubu almakta zorlandıklarını görüyoruz. Faizlerin ve banka masraflarının yüksekliği en belirgin şikâyetler. Yine topladığımız verilere başvurursak üyelerimizin yüzde 32’si banka faizlerinin yüksek olduğunu, yüzde 26’sı teminat mektubu giderlerinin yüksek olduğunu belirtti.”

“DEVLETTEN DEVLETE KREDİ SİSTEMİ YARARLI OLUR”

SaSad Genel Sekreteri Yazgan sektörün gelişimi için yapılması gerekenleri ise şöyle sıralıyor: “Sektörün düzenli bir gelişim içinde olduğunu, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’mızın stratejik planında yer aldığı gibi ‘savunma sanayiini özgün yurt içi çözümler sunabilecek ve uluslar arası alanda rekabet edebilecek şekilde yapılanması’ doğrultusunda ilerlediğimizi düşünüyorum. Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül geçenlerde “Türk Silahlı Kuvvetlerinin savunma sanayii ürünlerinin yurt içi kaynaklardan karşılanma oranının 2008’de yüzde 44’ü aştığını” belirtti. Bu önemli bir gelişim işareti. Gelişmenin hiçbir zaman yeterli olmadığını da biliyoruz. Özellikle silahlı kuvvetlerimizdeki kullanıcı - satın alma makamı – sanayici üçgeninin daha yakın bir güç birliği içinde çalışmasının daha başarılı sonuçlar almamızı sağlayacağına inanıyor ve SaSaD olarak çalışmalarımızı bu amaca yöneltiyoruz. Sektörümüz ihracat potansiyeli açısından da ilginçtir. Birçok büyük ülkede olduğu gibi satış potansiyeline sahip olduğumuz ülkeler için uygun koşullu devletten - devlete kredi sisteminin kurulması çok yararlı olacaktır. Bu konu yalnızca savunma ürünlerinin ihracı açısından değil Türkiye’nin stratejik önemi açısından da değerlendirilmesi gereken bir konudur.”

Sanayinin küresel bir kriz içinde olduğunu ve çok ivedi sorunlarının bulunduğunu söyleyen Kaya, “Ama biraz da ha uzun vadeli bir değerlendirme yapmamız gerektiğine de inanıyorum” diye konuşuyor. Kaya şöyle devam ediyor: “İlk olarak son yıllarda üretime yeterince önem verilmediğini; daha çok ticaretin, hizmetlerin, finansmanın öne çıktığını gözledik. Unutmayalım ki gayrı safi yurtiçi hasıla artışının yavaşlaması, sanayi üretim indekslerinin, kapasite kullanımının, verimliliğin azalması veya işsizliğin artması kriz öncesinde de olumsuz gidişe ilişkin işaretler veriyordu. Küresel kriz bir yana bu konuda daha uzun vadeli düşünmeli ve bir ‘üretim kültürü’ geliştirmeliyiz. Yine stratejik açıdan ele almamız gereken bir konu da Ar-Ge ve yenilikçilik konusu. Kendi markalarımızı oluşturamadığımız, ürettiğimiz üründe yenilik yapıp beyin gücümüzü, yerli katkımızı arttıramadığımız bir ortamda küresel dalgalanmalar ülkemizdeki üretimi çok daha derinden etkiliyor. Örneğin otomotivde yurt dışı firmaların siparişlerini kıstığı ortamda onlardan aldığı siparişlerle üretim yapan sanayici zor duruma düşüyor. Örnek verdiğim otomotiv alanında bir marka yaratmanın zorluğunu düşünebiliyorum. Uluslararası sert rekabet ortamında yan sanayiciye bırakılan küçük kâr paylarıyla Ar-Ge yapmanın zorluklarını da anlıyorum. Yine de ulusal boyutta öncelik vereceğimiz yatırım alanları, teknolojiler ve özendirmelerle; ama her şeyden önemlisi bir ‘yenilikçi kültür’ geliştirerek bir şeyler yapabileceğimize inanıyorum.”

“SAVUNMAYA AYRILAN KAYNAKLAR KATMA DEĞER YARATMALI”

Otokar Genel Müdürü Serdar Görgüç’a göre ise savunma sanayinin sorunları şöyle: “Türkiye’nin savunma sanayiini genel olarak değerlendirdiğimizde, maalesef henüz sanayileşmesini tamamlayamadığını ve bazı özel mamuller dışında, yaygın olarak rekabet edebilir üretici ülkeler kategorisine giremediğini görüyoruz. Dünyanın en büyük ordularından birine sahip olan Türkiye, orta gelir düzeyinde gelişme halindeki bir ülke olması sebebiyle savunma sanayiinin önde gelen ülkelerinden biri haline gelemiyor. Bu nedenle, savunmaya ayrılan kaynakların; daha büyük katma değer yaratabilmesi gerekiyor. Bu kaynaklar ile ülkenin genel teknolojik altyapısı ve endüstriyel üretim ve rekabet potansiyeli daha kuvvetli bir şekilde geliştirilmelidir. Bu durumda da karşımıza çıkan gerçek; savunma sistemlerinin mümkün olan en uygun ve katlanılabilir ömür devri (ekonomik) maliyetleriyle tedarik edilmesi zorunluluğudur. Bugün gerek etkin kaynak kullanımı ve gerekse teknolojiye hâkim olma anlamında, Savunma Sanayii Müsteşarlığı’nın (SSM) öncülüğünde ‘millileştirme - yerli katkı’ vizyonu çerçevesinde konulan 2010 yılı sonuna kadar savunma sistem ihtiyaçlarının yurtiçinden karşılanma oranının yüzde 50’lere çıkartılması hedeŞ sektörümüz adına umut veren gelişmelerdir. Öncelikli olarak savunma sanayii alanında faaliyet gösteren şirketler, milli imkanlarla hizmet verebilmek için araştırma geliştirme çalışmaları na ağırlık vermek, kullanıcı beklenti ve ihtiyaçlarına uygun ürünleri maliyet etkin olarak ortaya çıkarmak ve özgün çalışmalar ile sektörde varlığını sürdürmek zorundadır. Devlet ise varlığını sürdüren sektörün geliştirilmesi konusuna odaklanarak, sektörün büyümesi ve rekabetçi yapılara kavuşması için yön verici olmalı; ‘millileştirme’ çalışmalarına ek olarak bazı destekleme çalışmalarını da gündeme getirmelidir. Yerli katkı vizyonu ile hareket ederken, dikkat edilmesi gözden kaçırılmaması gereken en önemli nokta; stratejik olduğu kadar maliyet etkin hareket edilerek sektörün sağlıklı büyümesinin sağlanması ve sektörün varlığının sürdürülebilirliği için gerekli alt yapıların hazırlanmasıdır.”

“İÇ PAZAR ODAKLI OLMAMALIYIZ”

Savunma sanayiinde bir diğer önemli konunun da ihracat olduğunu vurgula yan Görgüç şöyle devam ediyor: “Savunma sanayiinin iç pazar talebi odaklı olarak tek müşteri için çalışmasıyla varlığını sürdürmesi günümüz koşullarında ekonomik olarak mümkün değildir. Savunma sanayii şirketleri varlığını idame ettirebilmek için devlete muhtaç olmamalı, devlet de şirketlerin devletin üzerinde yük olacak yapılara dönüşmelerine izin vermemelidir. Kârlı ve kredibilitesi yüksek şirketler sektörün gelişimine her zaman pozitif katkı sağlayacaktır. Bu nedenle sektördeki şirketlerin, tek kullanıcı veya kaynağa bağlı olmadan, kendi ayakları üzerinde durabilen, dünya çapında rekabetçi yapılar olma hedefine odaklanması gerekmektedir. Şirketlerin, varlıklarını idame ettirebilmesi için teknolojiye hakim ve sahip olması; yıllık ve dönemsel ekonomik dalgalanmalara karşı durabilecek, tek ürüne ve tek kullanıcıya dayalı olmayan, sivil / ticari ve askeri mamuller üretebilen yapılar kurması önemlidir.

Bu alanda devlete düşen sorumluluk dünya çapında rekabet gücü olmayan ürün ve projelerle sektörün varlığını sağlamak değil; kendi çalışmaları ile ayakta duran şirketlerin gelişimine destek olmaktır. Bu anlamda en rasyonel desteklerden biri, ülke savunma sanayiinin yurtdışında da tanıtılması ve ihracatının desteklenmesi olacaktır. Bir ikinci destek ise kuşkusuz maliyet etkin ve kullanıcının isteklerini karşılayan yerli ürünlerin ülke içinde kullanımının teşviki olacaktır.”

Otokar Genel Müdürü Görgüç ayrıca savunma sanayiinin büyük emek, kaynak gerektiren ve uzmanlık alanları yaratılması gereken bir alan olduğuna değinerek, “Dünyadaki savunma sanayiinde aynı alanda faaliyet gösteren şirketlerin konsolidasyon trendini göz önüne alarak, sektörün ulusal kalabilmesi için uzmanlaşmanın stratejik öneme sahip olduğunu söyleyebiliriz” diyor. Görgüç şöyle devam ediyor: “Sektörün sağlıklı gelişimi açısından, devleti savunma sanayiini bir bütün olarak değerlendirilmeli, her alanda bir uzman yaratılması ve şirketlerin kendi aralarında rekabet ve çekişmeye sürüklenmeden desteklenmesi ve yönlendirilmesi gereklidir. Sektör kendi içinde rekabet yerine, global ölçekte rekabete özendirilmelidir.”

“BÜYÜK PROJELERDE DESTEKLENMELİYİZ”

Kendi ayakları üzerinde duran şirketlerin daha büyük projelerde görev alabilmek için desteklenmeleri gerektiğini aktaran Görgüç şöyle devam ediyor: “İç rekabetten uzak bir ortamda uzmanlık alanlarında gelişimi ve büyümesi için korunmalıdır. Şirketlerin üstlendikleri görevlerde daha etkin ve başarılı olabilmeleri için şirket büyüklüklerinin üstlendikleri proje büyüklüğü ile uyumlu olması gereklidir. Sektörde teşvik edilen ve desteklenen uzmanlaşma ile bu mümkün olabilecektir. Şirketler, bu sayede gelişerek sürdürülebilir büyümeyi yakalayacaktır. Teknolojiye sahip olarak fikri ve sanayii mülkiyet hakları kendisine ait ürünlerle yurtiçinde en iyi hizmeti verirken; yurtdışında da başarıya ulaşan şirketler yeni ve farklı müşteriler ile kendini geliştirerek ulusal savunmaya daha farklı bakış açıları ve daha yeni ürünler getirebilecektir.

Millileşen savunma sanayii, ihracat potansiyeli yüksek bir alan olarak ülke ekonomisine de pozitif katkı sağlayacaktır. Uzmanlığı artan ve gelişen şirketler, maliyet etkin projelerle sektöre daha iyi hizmet verebilecek; özellikle kullanıcıyla ve kendi alanlarında ihtisas sahibi alt yüklenicilerle işbirliği içinde olanlar sektörün gelişimine de olumlu katkı sağlayacaktır.”

“İNSAN KAYNAĞI ÖNEMLİ BİR SORUN”

TUSAŞ Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TAI Turkish Aerospace Industries INC.) Pazarlama ve Strateji Aykut Alpberk, savunma sanayinin sorunlarının TOBB Savunma Sanaii Sektör Meclisi tarafından ele alındığını aktararak, aynı zamanda Savunma Sanayi İmalatçı ları Derneği’nin de bu konuda sektör adına çalışmalarını bulunduğunu ve TAI olarak bu çalışmalara katıldıklarını söylüyor.

TAI Pazarlama ve Strateji Alpberk sektörün önüne çıkan sorunları şöyle sıralıyor: “Şu anda savunma sanayinin genelinde en önemli sorunun insan kaynağı olduğunu düşünüyorum. Savunma projeleri kabuk değiştirdi. 2000’li yılların başından itibaren artık sanayinin rolü hem teknolojik katkısı açısından hem de projelerin ortaya koyduğu iddialar açısından farklılaştı. Projeler ciddi bir nitelik değişimine uğradı ve bu durumda bu nitelik değişimini karşılayacak insan kaynağının kısa zaman içinde hazırlanması ciddi bir sorun haline geldi. Ancak bugün tabi bu sorun önemli bir anlamda aşılmış durumda. Bundan sonra da sektör yine büyüme dinamiğini sürdürecek. Bu büyüme temposuna ayak uydurmak üzere değişik çalışmalarımız devam ediyor. Bunun dışında bir diğer öne çıkan sorun olarak da, bunlara sorun derken aslında sektörün büyümesinden kaynaklandıklarını vurgulamak isterim. Aslında içinde sorun ama kendi içinde de pozitişiği olan şeyler bunlar. Dünyada savunma sanayindeki değişim giderek daha hızlı olmaya başladı. Bu hız tabiî ki bizim silahlı kuvvetlerimizin tedarik planlarını da etkiliyor doğal olarak. Onların planlarına ayak uydurabilecek bir hıza erişmemiz gerekiyor. Çünkü bugün dünyada uygulanan bir sistemi, 3-5 yıl içinde Türkiye’de geliştirmek teknik olarak mümkün değil. Daha uzun vadeli planlamalara ihtiyaç var. Bu da bir sorun değildir. Düzeltilmeye çalışan bir konu olarak söyleyebilirim.”

“ODTÜ İLE İŞBİRLİĞİ YAPIYORUZ”

Ayberk çözüm önerilerini ise şöyle sıralıyor: “İnsan kaynağını çözmek üzere biz TAI şirketi olarak ODTÜ (Orta Doğu Teknik Üniversitesi) ile bir anlaşmamız var. Cooperation (işbirliği) programı adı adlında seçilen buradaki öğrencileri ikinci sınıftan itibaren havacılığa ısındırıyoruz. ODTÜ Teknokent’te tasarım çalışmalarına, yine Akıncı’daki tasarım çalışmalarına part-time olarak katılıyorlar. 4. sınıfa kadar bu arkadaşlarımız stajlarını da burada yapmış oluyorlar. Diğer taraftan da belli bir ödeme yapıyoruz. Bu arkadaşlarımız mezun olduklarında artık yeni mezun değil de, tasarım yapabilecek hale gelerek mezun oluyorlar. Havacılıkta kariyerlerine diğer emsallerine göre 3-4 yıl gibi önden başlama şansını yakalıyorlar. Bizler de tabi öğrencilik dönemlerinden itibaren kendi kültürümüze ve tasarımlarımıza uygun olarak yetiştirdiğimiz bu arkadaşlarımızla doğrudan tasarım yapabilme şansını yakalıyoruz.

Bu bir çözüm yolu. Yine tekniksel anlamda kompozit gelişen bir alan. Sosyal sorumluluklarımızı yerine getirmek üzere ciddi bağışlarda bulunuyoruz. Şirketimizin de yer aldığı Kazan bölgesinde bulunan Anadolu Endüstri Meslek lisesindeki müfredat bizim kompozit alanındaki ihtiyaçlarımıza göre şekilleniyor. Oradaki teknik lisedeki öğrenci arkadaşlarımızda havacılıkta çalışabilecek yeterlilikte bir eğitim alt yapısına kavuşmuş oluyorlar. Stajlarını şirketimizde yapıyorlar ve mezun olduklarında doğrudan iş bulma garantisi yakalıyorlar ya da işe alınma potansiyeli en yüksek kişiler arasına girmiş oluyorlar.

Diğer konuda uzun vadeli planlama. Bu konuda da çözüm önerileri olarak birlikte çalışma söylenebilir. Bu çok önemli. Özgün projelerin bize getirdiği avantajlar var. Kullanıcı yani Türk Silahlı Kuvvetleri ile onların ihtiyaçlarını karşılamak için bu şirketler kuruldu. Özgün projelerde onlarla doğrudan çalışma ve ihtiyaçları birlikte tanımlayabilme şansını yakaladık. Birlikte çalışabilme örnekleri arttıkça birbirimizi anlama ve gelecek planları birlikte sanayinin de kabiliyetini geliştirme yönünde önemli adımlar atıyoruz.

Bu çözüm önerisi kısaca birlikte çalışma tabanının genişletilmesi diye söyleyebiliriz.” Ayberk sektörün gelişimi için yapılması gerekenleri ise şöyle sıralıyor: “Savunma sektörü tek başına kendine özel bir alanı olan bir sektör gibi algılanabiliyor ancak bildiğiniz diğer tüm sektörlerle kimyasından plastiğe ve tekstile kadar her alanla ilgili olan bir sektör. Bu alanda savunmaya özel veya hali hazırda başka alanlarda yatırım yapan şirketlerin yatırım yapmaları çok önem kazanıyor. KOBİ’lerin de belli alanlarda uzmanlaşarak sadece Türkiye’deki savunma sanayine değil dünya sanayine iş yapabilecek atılımlara girmesi gerekiyor. Bunlar çok çok büyük şeyler değil. Pazar şartlarını iyi görebilmek ve belli bir alana odaklanmak yeterli. Türkiye savunma sanayindeki ana oyuncularla TAI, Aselsan, Roketsan, Havelsan, Otokar ve buna benzer şirketlerle birlikte çalışarak onlarla çalışma yollarını arayarak o fırsatları da görebileceklerini düşünüyorum. Gelişimde en önemli dinamonun KOBİ’lerde olacağına inanıyorum. Sanayi alt yapısı da oldukça genişlemiş bir tabana yayılmış olacak. Bu da önemli bir gelişim sağlayacaktır.”

 

SİLAH VE MUHİMMAT İHRACATI

Birleşmiş Milletler (BM) İstatistik Bölümü verilerine göre 2007 yılında savunma sanayii için silah ve mühimmat ihracatı, bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 17 artış göstererek 9,7 milyar dolar değerini aşmıştır.

Dünya sektör ihracatında ilk sırada ABD yer almakta, bu ülkeyi Kanada ve İtalya takip etmektedir. Türkiye, 2007 yılında, silah ve mühimmat ihraç eden ülkeler arasında 15. sırada yer almıştır. Sektör ihracatı yapan ilk 10 ülke arasında en fazla ihracat artışı yüzde 50,6 ile Brezilya’da gözlenmiştir. Söz konusu ülkenin dünya sektör ihracatındaki içerisindeki payı yüzde 2,06’dir.

 

SİLAH VE MUHİMMAT İTHALATI

2007 yılında sektör ithalatı, bir önceki seneye kıyasla yaklaşık yüzde 6,7 oranında artarak 9,4 milyar dolar olarak gerçekleşmiştir. 3 milyar dolar ithalatı ile ABD, dünya genelinde silah ve mühimmat ithalatı yapan ülkeler arasında lider konumunda yer almıştır. ABD’yi Kanada, Suudi Arabistan, Avustralya ve Mısır takip etmiştir. Türkiye, 2007 yılında dünya sektör ithalatında 36. ülke konumunda yer almıştır

 

SAVUNMADA YENİ DÖNEM

Daha önce sivil ürünler için kurulan Otokar, Mercedes, BMC ve Nurol Makina gibi şirketlerin 1985 sonrasında savunma ürünlerine yöneldiğini ve Roketsan (1988) örneğinde olduğu gibi özel girişim öncülüğünde yeni şirketler kurulduğu görülüyor.

Ayrıca bu dönemde bir Avrupa ortak üretim projesi olarak örgütlenen Stinger hava savunma füzelerinin ortak üretimine Türkiye’nin de katılması, hem Milli Savunma Bakanlığı, hem de savunma sanayinin yetenekleri açısından önemli kazanımlar sağladı.

1998’de Bakanlar Kurulu’nun onayladığı ‘Türk Savunma Sanayii Politikası ve Stratejisi Esasları’ ve Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın 2007 – 2011 Stratejik Plan’ının savunma sanayinin gelişiminde yeni bir dönem açması bekleniyor