DİJİTALLEŞME VE YAPAY ZEKÂ UYGULAMALARI HEMEN HEMEN HER ÜLKENİN ANA GÜNDEMİ OLMAYA DEVAM EDİYOR. BU SÜRECİ DİNAMİKLEŞTİREN ABD’Yİ DIŞARIDA TUTARSAK, ÇİN, JAPONYA VE...

DİJİTALLEŞME VE YAPAY ZEKÂ UYGULAMALARI HEMEN HEMEN HER ÜLKENİN ANA GÜNDEMİ OLMAYA DEVAM EDİYOR. BU SÜRECİ DİNAMİKLEŞTİREN ABD’Yİ DIŞARIDA TUTARSAK, ÇİN, JAPONYA VE ALMANYA’NIN YAPAY ZEKÂ İÇİN AYIRDIĞI BÜTÇELER DUDAK UÇUKLATICI BÜYÜKLÜKLERİNİ KORUYOR. ÇİN’İN YAPAY ZEKÂNIN TÜM ALANLARINDA DÜNYA LİDERİ OLMA HEDEFİYLE BİRLİKTE, ALMANYA VE JAPONYA’NIN YAPAY ZEKÂ AJANDALARINDA SOMUT BAZI ALANLARIN BELİRLENDİĞİNİ GÖRÜYORUZ. BURADA BELİRLEYİCİ OLAN, BU ÜLKELERİN GEÇMİŞ DÖNEMDE LİDER OLDUKLARI OTOMOTİV, MAKİNE VE ROBOTİK ALANLARINDA DA YAPAY ZEKÂ UYGULAMALARINI ÇOĞALTMAK, DERİNLEŞTİRMEK İSTEMELERİ.

Günümüzde sıklıkla duyduğumuz yapay zekâ kavramına biraz farklı bir perspektiften, aktüel tartışma ve yaklaşımların sunduğu zeminden bakma ihtiyacımız olduğuna inanıyorum. Dijitalleşme sürecinde yapay zekâya atfedilen aşırı önem, doğal olarak abartılı gelecek senaryoları ve bunlara vizyon diyenlerin sayısını da arttırdı. Negatif ya da pozitif yaklaşımlar, oldukça kafa karıştırıcı bir nitelikte sunuluyor. Umarım bu yazıyla bu karışıkları önleyebilir, yeni bir bakış açısı getirebilirim. Siyasette de olduğu gibi aslında her alanda “Yeni Dönem” tespiti, çok subjektif bir tanımlamadır. Tanımlama sahibine, sahibinin ideolojik yaklaşımı ve donanımına göre değişir. Mutlaka düne göre değişen, hatta radikal değişim gösteren alanlar, disiplinler de vardır. Değişimleri görüp ona göre hareket etmek, pozisyon almak insanlık tarihinde çok sık görülen, normal bir durumdur. Bugünkü dönemi “Dijital Çağ” olarak adlandırıyoruz: Analog verilerin dijitalleşmesi... Dijitalleşmenin sade hali, sandığımızdan çok daha önce, endüstrileşme tarihiyle başlamıştır. Mekanik süreçlerin matematiksel yorumu, anlamlandırılması ve bu yönüyle yeniden dinamikleştirilmesi, bugünkü dijitalleşmenin ilk adımları olarak kabul ediliyor. Matematikçi ve filozof Gottfried Leibniz’in (1646-1716) Hannover Leibniz kütüphanesinde gördüğüm “İkili Birim Sistemi”, bugünkü bilgisayar iletişimini anlamama yardımcı olan ilk çizelgedir. Üstelik, araştırmacılar, Leibniz’den daha önce bu sistemin Thomas Harriot (1560-1621) tarafından geliştirildiğini de söylüyor. Yani dijitalleşmeyi, “Endüstrileşme sürecinin bugünkü adı” diye tanımlarsak pek de yanılmış olmayız. Çünkü bütün araştırmalar, uygulamalar bildiğimiz endüstri zemininde gerçekleşiyor.

Düşünceme göre, yeni bir çağdan bahsedeceksek cevaplamamız gereken soru şu olmalı: Dijitalleşmeden sonra ne gelecek? Günümüzde birçok dinamik gelişme bize bu soruyu sorduruyor. Bir bütün olarak dijitalleşme ve buna şu an ivme kazandıran yapay zekâ araştırma ve uygulamaları, fizik biliminin bize sunduğu imkânlar çerçevesinde gerçekleşiyor. Farklılığı anlatmak için bahsedilen “Derin Öğrenme”, “Nöral Ağlar” bile hala bu kapsamda değerlendirilebilir. Yeni dönem diyorsak, o zaman klasik fiziğin dışında, kuantum fiziğinin bize ne tür olanaklar sunduğunu da konuşmalı, araştırmalıyız.

YAPAY ZEKÂYI ABARTIYOR MUYUZ?

Alman sosyolog Niklas Luhmann’dan ödünç olarak belirtmem gerekirse, kavram olarak yapay zekâ, kategorik olarak yanlıştır! Temelde iki değişik kategoriden bahsediyoruz: Zekâ ve bilinç! Stratejik herhangi bir sorunun çözümünü zekâ olarak tanımlıyor; karışık ve karmaşık dünyayı kreatif, yeni yaratıcı düşünceler ve duygularla anlama yeteneğine ise bilinç (Bewusstsein) diyoruz. Hisler, duygular, algılar, dokunuşlar öz bilincin bir parçasıyken, bunlar bizim dünya ve kendimizle ilişki kurmamıza da yardımcı oluyor. Peki, yapay zekâya yüksek anlamlar yükleyenler, bilinçle bilgisayarın arşiv kapasitesini karıştırıyor olmasın? Bir makine olarak bilgisayarlar birçok işlev görebilir; otomobili yönlendirebilir, satranç oynayabilir, robot olarak hizmet sunabilir ve hatta savaşabilir ama hissedemezler. Ağrı, sızı, sevinç gibi bir şeyi hissedebilmeleri için etten, kemikten olmak zorundalar ve tabii bir de ölümlü olmaları gerekir! Eğer bir makine bunu yapabilecek bir konuma gelirse, bizim anladığımız makine olmaktan çıkarak bir organizmaya dönüşmüş olur! Yapay zekâ ile biyoteknoloji bulaşmasından medet umanlar “İlerde makineler de bir tür organizma olacak” dese de bu önerme de doğru değildir. Dolayısıyla kullandığımız kavram ve içerikleri doğru kullanmak zorundayız ki amacımızın ne olduğu ve/veya klasik fizik sınırları içinde neyin mümkün olup olmadığı iyi anlaşılabilsin.

GELECEĞİ BİLMEK Mİ? GELECEĞİ TAHMİN ETMEK Mİ?

Yapay zekânın en büyük ustalığı, geleceğe yönelik varsayımlarda bulunmaktır. Milyonlarca olasılık içinde en muhtemel olasılığı hesaplayabilir, milyonlarca imgeyi bir öngörü ya da varsayıma göre tarayabilir, sistem ve makinelerin hangi şartlarda ve nasıl devreden çıkabileceğini yine bir varsayım ya da bir senaryoya dayanarak söyleyebilir. Bu yetenekleriyle de günlük hayatımızda mega şehirlerdeki trafiği rahatlatabilir, ham madde döngüsü ve ihtiyacını optimize edebilir, inovasyon süreçlerini daha iyi yönetmemizi sağlayabilir, veri tabanlı standart rutin işleri yapmamızı kolaylaştırabilir. Böylece, sanayinin ilk evrelerinde gerçekleşmiş iş bölümleri ve mesleklerini de ortadan kaldırmış olur! Sayısız başka marifetler sıralayabilir, örnekleri çoğaltılabiliriz ama yapay zekâ, varsayımlara dayalı bir gelecek öngörüsünden fazlasını yapmaz, yapamaz!

Özetle, yapay zekâ konusu ve alanını insan yaşamını kolaylaştırmak, insanın düşünce ve yeteneklerini arttırmak faydası dışında düşünenler ya insana alternatif bir şeyin peşindeler ya da bizimle bol miktarda kafa buluyorlar.