OECD’NİN SALGININ TETİKLEMESİYLE ORTAYA ÇIKAN KRİZİ SON 100 YILIN EN KÖTÜSÜ OLARAK NİTELENDİRMESİ BİLE TEK BAŞINA NASIL BİR SÜREÇTEN GEÇTİĞİMİZİ ANLATIYOR. VİRÜSÜN İLK ETKİSİNİ GÖSTERDİĞİ MART AYINDA, GEÇEN YILA GÖRE EK 1,5 MİLYON VATANDAŞIMIZ İŞ ARAMAKTAN VAZGEÇTİ. NİSAN AYINDA 923 BİN VATANDAŞIMIZ İHTİYAÇ KREDİSİ KULLANMAK DURUMUNDA KALDI. BU TABLO KARŞISINDA TÜM DÜNYADA ALINAN EKONOMİK TEDBİRLER BİR YANDAN TALEBİ CANLANDIRMAYA YÖNELİK GELİR TRANSFERİ ŞEKLİNDE OLURKEN, AYNI ZAMANDA VİRÜS SALGININDAN EN FAZLA ETKİLENEN SEKTÖRLERDEN BAŞLAMAK ÜZERE SÖZ KONUSU SEKTÖRLERİN VE KRİTİK OLDUĞU DÜŞÜNÜLEN FİRMALARIN AYAKTA KALMASI İÇİN BÜYÜK BİR ÇABAYA GİRİŞİLDİ.

Türkiye dâhil olmak üzere tüm ülkelerin aldığı tedbirlere rağmen Covid-19, ekonomileri ciddi şekilde etkilemeye devam ediyor. Virüsün etkilerinin ilk ortaya çıkmaya başladığı dönemde iktisatçılar tarafından 2020’de çoğu büyük ekonomide yüzde 2,4’lük azalma meydana geleceği tahmin edilmişti. Bu rakam, dünya genelinde 3,5 trilyon dolarlık bir milli gelir kaybı anlamına geliyor. Ancak bu tahminler dünya genelinde ülkelerin salgınla mücadeleye yönelik geniş çaplı tedbirleri almadan önce gerçekleştirilmiş tahminlerdi. Mevcut durumda pek çok ülke tarafından alınan kapsamlı tedbirler sonrasında ekonomilerde nasıl ve ne boyutta bir daralmanın yaşanacağını tahmin etmek oldukça zor görünüyor. Fitch tarafından son açıklanan raporda, küresel ekonominin yüzde 4,6 daralacağı öngörülüyor. Daha öncesinde bu oran yüzde 3,9'du. Euro Bölgesi’nin yüzde 8,2, İtalya ve İspanya’nın yüzde 9,5 küçüleceği tahminlerini de sıralamalıyım. Yine, ABD’nin yüzde 5,6, Çin’in yüzde 1,7 daralması beklentileri dile getirilmeye devam ediliyor. Aynı raporda Türkiye’nin 
yaşayacağı ekonomik daralmanın ise yüzde 3 olacağı tahmin edilmiş; Dünya Bankası da Haziran 2020 Küresel Ekonomik Görünüm Raporu’nda Türkiye için tahminini yüzde 3,8 daralma yaşanacağı yönünde yenilemişti. IMF’nin Türkiye için daralma tahmini ise halen yüzde 5 olarak açıklanıyor. OECD de Türkiye’nin 2020 yılını yüzde 4,8 daralmayla tamamlayacağını, virüste ikinci dalga olması halinde ise ekonominin yüzde 8,1 küçüleceğini tahmin ediyor. İkinci dalganın yaşanmaması durumunda -Türkiye olarak- en iyi ihtimalle 2020’de yüzde 3 daralacağız. En kötü senaryoya göreyse daralma oranımız yüzde 8’e çıkacak. İlk çeyrekte yüzde 4,5 büyüme rakamıyla pek çok ülkeden daha iyi bir performans sergileyen Türkiye, virüsten ekonomik olarak diğer ülkelere göre daha mı az etkilendi? Bu sorunun cevabını PMI endeksi üzerinden analiz etme imkanına sahibiz. Türkiye’de PMI endeksi imalat sanayisi için virüsten önce 51,3 düzeyindeydi. Aynı seviyede PMI değerine sahip olan ülkeler Fransa, Brezilya, İrlanda, İsrail, Tayvan, Vietnam ve ABD’dir. Virüsle birlikte tüm ülkelerde imalat PMI endeksi geriledi. Bizimle aynı seviyede olan ülkelerden Fransa ve Vietnam’ın PMI düşüşü bizden yüksek gerçekleşirken, Brezilya, İrlanda, İsrail, Tayvan ve ABD’deki düşüş oranının bizden daha az olduğu görülüyor. Bunun anlamı, Türkiye ekonomisinde virüsten kaynaklanan koşulların dünyadaki diğer ülkelerden daha iyi olmadığıdır.  Salgının ekonomik yıkımını değerlendirebileceğimiz son veriler Haziran ayına ilişkin. Haziran ayında iki gösterge, salgın öncesi seviyelerine ulaştı. Bunlardan ilki olan PMI endeksi Haziran ayında 53,9’a yükselerek eşik değer olan 50’nin üzerine çıktı. Yani PMI endeksi salgın öncesi düzeyine döndü ve son 28 ayın en yüksek değerine ulaştı. Tüketici güven endeksi de Haziran ayında ciddi bir yükseliş gösterdi. Tüketici güveni bir önceki aya göre yüzde 5,2 oranında artarken, Mayıs ayında 59,5 olan endeks Haziran ayında 62,6 oldu. Yani tüketici güven endeksi de salgın öncesindeki değerin üzerine çıkmış durumda. “Tüketici güveni neden artmış?” diye baktığımızda, tüm alt bileşenlerde bir iyileşme görüyoruz. En sınırlı yükseliş maddi durum beklentisinde ortaya çıkarken, tüketiciler genel ekonomik durumda iyileşme beklemesine rağmen kendi maddi durumlarında ciddi bir yükselme beklemiyor. Tüketici güvenindeki söz konusu yükselişe rağmen değerin halen eşik değer olan 100’ün altında olması da dikkat edilmesi gereken bir nokta olarak karşımıza çıkıyor. Reel sektör güveni ise Haziran ayında yükseliş göstermesine rağmen halen salgın öncesi değerlerden uzak görünüyor.

Geride bıraktığımız Haziran ayında ekonomideki gidişatı gösteren bir diğer önemli gösterge olan ihracat verisi de yüzde 15,8 oranında anlamlı bir yükseliş gösterse de bu artışın nedenlerinin dikkatli incelenmesi gerekiyor. İhracat yılın ilk iki ayındaki zayıf artışların ardından Mart, Nisan ve Mayıs aylarında sert düşüş göstermişti. Haziran ayındaki artışın iki nedeni görülüyor: Takvim etkisi ve küresel talepte başlayan canlanma. Haziranda yedi gün ek çalışma süresiyle takvim etkisi ortaya çıkarken, Temmuz ayında ihracatta benzer bir artış beklenmiyor. Ekonomideki canlılığın önemli bir göstergesi olan elektrik tüketiminin düzeyinin de takip edilmesi gerekli. Salgının başladığı Mart ayında binde 2 gibi sınırlı bir oranda gerileme sergileyen elektrik tüketimi Nisan ayında yüzde 15,4, Mayıs ayında yüzde 16,7 oranında azaldı. Haziran ayında bu daralma yüzde 2,6’ya gerilemiş gözüküyor. Bu yönüyle ekonomik faaliyetin göstergesi olan enerji tüketiminin, Haziran ayında iyileşmeye işaret ettiğini ancak mevcut seviyenin yetersiz olduğunu söyleyebiliriz. Son olarak, kapasite kullanım oranı da Haziran ayında bir önceki aya göre yüzde 5 artış göstererek 66 seviyesine çıktı. 2019’un aynı döneminde 77, salgın öncesinde 75 seviyesinde olan kapasite kullanım oranının mevcut düzeyi hem salgın öncesi hem de geçen yıla göre yetersiz görünmeye devam ediyor. Diğer göstergeler gecikmeli açıklandıkları için Haziran ayını bu göstergelerden takip edemiyoruz. Ancak bu göstergeler açıklandığında iyileşmenin sinyallerini yine göreceğiz. Örneğin Mayıs ayında 50.936 olan konut satış rakamı Haziran ayında 100 bine yaklaşabilecektir. 

Kamu bankalarında yıllık yüzde 9,50 düzeyinde, özel bankalarda yüzde 11,5’lerden başlayan kredi faiz haddinden kullandırılan konut kredilerine ciddi bir ilgi söz konusu. Kamuoyu ile paylaşılan; Haziran ayının 20 gününde 100 bin kişinin üzerinde tüketicinin kamu bankaları üzerinden konut kredisi kullandığı bilgisi de bu yönelimi doğruluyor. Talepteki bu patlama arz tarafına da olumlu yansırken, inşaatların hız kazandığı bilgileri paylaşılıyor. Bu anlamda, yedi çeyrektir daralma gösteren inşaat sektörü üzerinden yılın ikinci yarısında istihdam ve büyüme politikası güdüleceği net bir şekilde anlaşılabilir. Bu noktada, Türkiye’nin sanayi sektörleri özelinde ne türden yeni tedbirler alması gerektiği, sanayideki olası gelişmelere bağlı olarak büyümenin sanayi kanalından gerçekleşip gerçekleşmeyeceğinin değerlendirilmesi; pozitif ayrımcılık yapılması gereken sektörlerin gözden geçirilmesi gerekiyor. Bugün imalat sanayisinin 735 milyar TL, inşaat sanayisinin 271 milyar TL nakdi kredi borcu bulunuyor. Son bir yılda imalat sanayisinin kredi borcu yüzde 29 artış gösterdi. Mart ayında yıllık bazda yüzde 2 daralan sanayi üretimi, Nisan ayında yüzde 31,4 geriledi. Bu koşullar altında tek başına yeni istihdamı destekleyerek ya da kısa çalışma ödeneğinin süresinin uzatılmasıyla sanayinin desteklenmesi mümkün görünmüyor. Sorunun teşhisi doğru ancak başlanan tedavinin ciddi bir süre daha genişleyerek uygulanması gerekiyor. Türkiye’nin uzun yıllar boyunca üretimde kurmuş olduğu altyapının korunması, ihracat ve iç pazar kapılarının her ikisi birden yüzüne kapanmış olan sanayicinin korunmasına bağlı.