COVID-19 SALGINININ ETKİSİYLE DİJİTALLEŞMENİN ÇOK DAHA HIZLANDIĞI SÖYLENİYOR. TABİİ BU TESPİT GERÇEKLİĞİN SADECE BİR KISMINI GÖSTERİYOR. SALGIN ETKİSİYLE DİJİTAL İLETİŞİM PLATFORMLARI DAHA ÇOK KULLANILIR HALE GELDİ VE KULLANICI SAYISININ ARTMASI OTOMATİK OLARAK DİJİTALLEŞMENİN HANESİNE YAZILIRSA, EVET ÖNEMLİ BİR MİKTARDA ARTIŞ SÖZ KONUSU. ELBETTE DİJİTALLEŞME ÖLÇÜTÜMÜZÜ SADECE BİRKAÇ DONANIM İLE DİJİTAL İLETİŞİM KANALLARININ KULLANILABİLİRLİĞİ, ERİŞİMİ VE KULLANICI SAYISIYLA SINIRLANDIRACAK OLURSAK, YANILTICI SONUÇLARA ULAŞIRIZ.

Tekrar sormakta fayda var; Dijitalleşme nedir? En yalın haliyle dijitalleşmeden bahsettiğimizde, aslında yüzlerce yılda oluşturduğumuz analog verilerin, değerlerin dijitalleştirilmesinden; bunların farklı bir “fiziki” ortama aktarılmasından bahsediyoruz. Bu veri/değer toplama, analiz etme ve verilerin dönüşümü, dijitalleşmenin ilk adımlarıdır. Sonrasında süreç kendi dünyasında üstel bir gelişim izler ve bağımsızlaşır. Hemen her ülkenin, sektörün dijitalleşme stratejisi, yol haritası var. Müthiş bir belge havuzu oluşmuş durumda. Değişik dillerde yayımlanmış stratejilere, tanımlara, hedeflere baktığınızda sanki tek bir kalemden çıkmış gibi yüksek oranda benzerlikler taşıdığını da görebilirsiniz. Birçok ülkenin dijitalleşme stratejisi birbirine o kadar benzer ki, sanki ortak bir endüstriyel tarihe, benzer bir teknik gelişmişlik seviyesine, birbirine çok benzeyen insan topluluğuna sahip olunduğunu düşünebilirsiniz. Tabii ki bu durum ülkelerin, sektörlerin gerçeklikleriyle uyumlu değil! Bu nedenle birçok ülke ve sektör ya yerinde saymaya devam ediyor ya da kendine “dayatılan” dört başı mamur dijital stratejiyi uygulamaya çalışıyor. Dijitalleşmenin tarihine bakıldığında (başlangıç olarak ya 1930-1940’lı yılları alabilir ya da dijitalleşmenin tarihini, Avrupa’da anlatılan haliyle, Leibniz’in 17’nci yüzyıldaki ikili sistemine kadar götürebiliriz) ilginç olaylarla karşılaşıyoruz. Öncelerde sadece devletlerin egemenlik alanı olan verilerin, sonrasında kişisel bilgisayarlar, internet, akıllı mobil telefonların yaygınlaşmasıyla devasa dijital platformlara ve bir elin parmaklarıyla sayılabilecek dev teknoloji şirketlerinin egemenlik alanına evirildiğini görüyoruz. Hepimizin bir çırpıda adını söyleyebileceği bu şirketlere ‘teknoloji’ üreten değil de gelişmiş teknikleri kullanarak veri toplayan, değerlendiren, veri depolama hizmetleri sunan şirketler demek daha doğru olacaktır. Güçlerinin sınırsızlığından artık sağır sultanın bile haberdar olduğu bu dev şirketleri tehlikeli kılansa denetimsiz ve kontrolsüz olmaları! Ayrıca dijitalleşmenin yönünü bu dev şirketler belirliyor ki bu durum da tabii ki büyük bir risk taşıyor. Türkiye’nin dijitalleşme seviyesi aktüel olarak ölçülse, azımsanmayacak bir değerle karşılaşacağımızı düşünüyorum. Bazılarımız bundan gurur duyup ne kadar gelişmiş olduğumuz sonucuna bile varabilir. Fakat hangi alanlarda dijitalleştiğimize bakıldığında durumun o kadar da olumlu olmadığı hemen anlaşılacaktır. Evet, tüketim, finans ve hizmetler alanında dijitalleşmede belli bir seviyeye ulaşmış durumdayız ama üretim alanı için aynı şeyi söylemek mümkün mü? Türkiye için en önemli sektörlerin başında makine ve otomotiv sektörü (yan sanayi dâhil) geliyor. Bu sektörlerde dijitalleşme oranımız nedir? Bildiğim kadarıyla, bu konuda sektörel bir ölçüm henüz yapılmadı. Araştırma başlığı ilginç olan -dijital dönüşüm gibi- okuduğum bir ya da iki saha araştırmasında da “ölçüm yapılmalı” sonucuna ulaşılmış. Evet, ölçüm yapılmalı ancak hemen ardından da bu ölçüm sonuçlarına uygun, sektörel işletmelerin kullanabileceği bir “Dijital Kılavuz” kitabı ya da konuya uygun halde belirtmek gerekirse “Dijital Kılavuz Uygulamaları” yayımlamak gerekiyor. Makine ve otomotiv sektörlerinin dijitalleşmesinde dikkat edilmesi gereken temel unsur, bence teknolojideki güncel eğilimlerdir. Makine sektörünün her alt grubu ve otomotiv yan sanayisinin tüm alt segmentleri için teknoloji haritaları yayımlanmış durumda. “Gelecekte bir makineden, bir üründen, ürün bileşiminden beklenen nedir?” ve “Bunu hangi tekniklerle yapmak mümkündür?” gibi bilgilere açık kaynaklardan ulaşabilecek durumdayız. Ancak makine öğrenmesi konusunda büyük eksikliklerimizin olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle de makine ve otomotiv sektörleri için acilen makine öğrenmesi olarak tercüme ettiğimiz “Machine Learning” ile ilgili çalışmalara odaklanılmasını tavsiye ediyorum. Bunun için gerekli programlama dillerini (Phyton, C++, C#, Java gibi) açık kaynaklardan elde etmek mümkün. Yazılım için de Phyton ve MATLAB birçok işi görecek yetkinliğe sahip. Meraklısı için belirtmek gerekirse, bu alanda birçok uluslararası tanınmış üniversitenin salgın nedeniyle çevrim içi kurslar verdiğini de söyleyeyim. Yarının iş dünyasında bizi bekleyen görevler, teknoloji trendlerini iyi anlayarak ve işletmenize uygun dijitalleşme stratejisiyle başarılabilir.