HALİHAZIRDA VAR OLAN ENDEKSLERİ İNCELENDİĞİMİZDE, BUNLARIN HİÇBİRİNİN ÜLKELERİN BÜYÜMELERİNİN NİTELİĞİNİ KARŞILAŞTIRAMADIĞINI GÖRÜYORUZ. DİĞER BİR İFADEYLE, ÖRNEĞİN, “TÜRKİYE Mİ YOKSA POLONYA MI DAHA NİTELİKLİ BÜYÜME VE DOLAYISIYLA MAL/HİZMET ÜRETİMİ GERÇEKLEŞTİRİYOR?” GİBİ BİR SORUYA DOĞRUDAN CEVAP VERECEK BİR GÖSTERGE BULUNMUYOR. BU SAYIDA, KISACA, DÜNYANIN 19’UNCU BÜYÜK EKONOMİSİ OLAN TÜRKİYE’NİN DÜNYA İLE KIYASLANDIĞINDA İHRAÇ ETTİĞİ ÜRÜNLERİN NİTELİKLERİNE BAKACAK VE ASLINDA DOLAYLI DA OLSA “GELİŞMEDE” KAÇINCI EKONOMİ OLDUĞUMUZU İNCELEMEYE ÇALIŞACAĞIM.

Massachuset- ts Teknoloji Enstitüsü (MIT) Profesörü Cesar Hidalgo tarafından geliştirilen “Ekonomik Karmaşıklık Endeksi”, ülkelerin gelişmişlik düzeylerini karşılaştırmalı olarak açıklamaya çalışan bir endekstir. Bu endeksin iki önemli özelliği bulunuyor: İlki, endeks bugüne kadar geliştirilen diğer endekslerle karşılaştırıldığında, ülkelerin kişi başına gelir farklılığını en iyi açıklayan endekstir; ikinci olarak, bizim açımızdan da önem arz eden şekliyle, bu endeks ülkelerin gelişmişliğini, ihraç ettikleri ürünlerin niteliğine bakarak hesaplar. Yani bir ülke, diğer ülkelerin ihraç etmediği sofistike ürünleri ihraç ettikçe endeks değeri yükselir, buna karşılık sıradan ürünleri ihraç ettikçe -ne kadar ihraç ettiğine bakmaksızın- endeks değeri düşer. Grafik 1’de, ilk olarak Türkiye’nin Ekonomik Karmaşıklık Endeks (EKE) değerini, 1964-2018 yılları için görebiliyoruz. 2002-2018 yılları arasında Türkiye’nin EKE değerleri incelendiğinde ise ilginç bir tablo karşımıza çıkıyor: 2002-2008 yılları arasında Türkiye’nin EKE değerinin net bir şekilde yükselme trendi içinde olduğu görüyoruz. 2009- 2012 arasında da yine yukarı yönlü bir ivmelenme göze çarpıyor. 2012-2018 arasında ise endeks değeri ya sabit kalmış ya da azalma göstermiş.

Bu yönüyle endeks verisinin olduğu son yedi yıldır Türkiye’nin ihracatının niteliğinde olumlu bir değişiklik olmadığını söyleyebiliriz. EKE değerinin dışında bir diğer önemli gösterge de EKE sıralamasıdır. Grafik 2’de, Türkiye’nin yıllar bazında EKE değerine göre ülkeler bazında sıralamasını görebiliyoruz. Sıralama 1’e yaklaştıkça ülkenin pozisyonu iyileşirken, ülkenin sıra sayısı arttıkça pozisyonu da kötüleşiyor. Türkiye, son veri yılı olan 2018’de sıralamada 40’ıncı sırada bulunuyordu. Yani, ekonomik büyüklük olarak dünyanın 19’uncu büyük ekonomisi olan Türkiye’nin dünyaya rekabetçi bir şekilde üretip ihracatını yaptığı ürünlerin niteliğine bağlı olarak sıralaması bir anda 40’a düşüyor. 2000’lerin başında 56’ncı sırada olan Türkiye, 2008 yılında 42’nci sıraya kadar yükselmiş ve 2008 yılından itibaren bu sıralamada kayda değer bir iyileşme gerçekleştirememişiz. İki grafiğin bize gösterdiği sonuç, ne yazık ki, değer olarak 2012 yılından sonra, ülkeler bazındaki sıralamaya göreyse 2009’dan, yani küresel finansal kriz sonrasından itibaren Türkiye’nin üretip ihraç edebildiği ürünlerin niteliğinde bir değişiklik olmadığıdır. Bunun anlamı ise oransal olarak her yıl büyüyen Türkiye’nin büyümesinin arkasında “niteliksel gelişmenin” etkisinin sınırlı olduğudur. Ulaştığımız sonuç, aynı zamanda, ekonomik büyümenin göstergesi olan katma değer artışının nedenlerinin ciddi şekilde araştırılması gerektiğini de bize söylüyor. Yapılan çalışmalar, Türkiye’de olması gereken sermaye stokunun mevcut düzeyin en az yüzde 50’si nispetinde daha yüksek olması gerektiğini ortaya koyuyor. Ancak teknoloji, verimlilik, personelin niteliği gibi kritik değişkenlerde yol almaksızın yalnızca daha çok üreterek, günümüz rekabet anlayışında göreli pozisyonumuzu ne yazık ki iyileştiremiyoruz.