ABD’nin Şikago kentinde 1926’da James O. McKinsey tarafından kurulan ve dünyanın ilk yönetim danışmanlığı şirketi unvanına sahip olan McKinsey & Company, halen dünyanın 44 ülkesindeki 83 ofisiyle küresel ölçekli operasyonlarını sürdürüyor. Türkiye’de de bir ofisi bulunan McKinsey & Company, 1995 yılından bugüne McKinsey Türkiye ismiyle 150’nin üzerinde kamu ve özel sektör kuruluşuna 800’ün üzerinde projede danışmanlık verdi. Yerelden küresele farklı düzeylerde sahip olduğu bilgi ve deneyimleri kullanarak, yönetim alanına yönelik derin araştırmalar ve analizler yürüten McKinsey & Company, uzun vadeli yaratıcı stratejiler geliştirerek iş dünyasının çözüm ortaklarından olmaya devam ediyor. McKinsey & Company analistleri Kevin Sneader ve Shubham Singhal’ın hazırladığı “2021 ve sonrasına yön verecek trendler” başlıklı makale, özellikle “toparlanma yılı” olarak anılan 2021 yılı ve sonrasında iş dünyasına, küresel ekonomiye ve toplumsal yapıya yön verebilecek 13 trendi özetliyor ve “salgın sonrası” için genel bir çerçeve sunuyor.

“BU YÜZYILIN MİHENK TAŞI SALGIN OLACAK”

Salgın şartları tamamen geride kaldığında oluşacak yeni normalin, 2019’un hâkim koşullarına geri dönmek anlamına gelemeyeceğine vurgu yapan McKinsey & Company Türkiye Ülke Direktörü Can Kendi, 2021 yılı ve sonrasına yönelik trendlerle ilgili yaptığı açıklamada; “McKinsey olarak, Covid-19 salgınının, geçtiğimiz yıl Nisan ayında ‘ekonomik ve sosyal düzende ciddi bir yeniden yapılanma’ getirebileceğini belirtmiştik. Bugün aşılama çalışmaları hızla sürüyor. Salgın, bir günde geride kalmasa da yeni normalin bu yıl ya da önümüzdeki yıl oluşacağı konusunda, dikkatli bir şekilde iyimser olmak mümkün. Bu çerçevede, içinde bulunduğumuz yılın ‘dönüşüm yılı’ olması bekleniyor. 20’nci yüzyıldan bahsederken kullanılan ‘savaş öncesi’ ve savaş sonrası’ terimleri gibi salgın da muhtemelen bu yüzyıl için önemli bir mihenk taşı olacak. Gelecek nesiller, tanımlamalarında, ‘Covid-19 öncesi’ ve ‘Covid-19 sonrası’ dönemlerden bahsedecek. Kurumlarda, iyi liderlik, dijital üretkenlik, sürdürülebilirlik, inovasyon, işimizin geleceği ve paydaş kapitalizmi trendleriyle açıkladığımız değişimlerin uzun vadede kalıcı bir temel oluşturması mümkün. Gelecek planlarımızı yaparken içinde bulunduğumuz bu yılın ve ötesinin şekillenmesinde etkili olacağını öngördüğümüz 13 trendi dikkate almamızın önemli olduğunu düşünüyorum.” diyor.

KÜRESEL EKONOMİ TRENDLERİ

1. Güvenin geri dönüşü Tüketicilerin de geri dönmesini sağlayan bu trendle, harcamaların artması bekleniyor. Biriken talebin açığa çıkışı, daha önceki bütün ekonomik krizlerde olduğu gibi, bir “intikam alışverişi” hareketine neden oluyor. Salgından en çok etkilenen hizmet sektörü; özellikle restoranlar ve eğlence mekânlarının, bu geri dönüşte, diğer sektörlere göre öne çıkacağı tahmin ediliyor. McKinsey uzmanları, tüketicilerin geri dönüş sürecinin, ülkeden ülkeye de farklılıklar göstereceğini ortaya koyuyor. 

2. Tatil amaçlı seyahatlerin yeniden başlaması Uluslararası seyahatte, salgına bağlı sınır kısıtlamaları nedeniyle kriz sürse de Çin’de otel doluluğu ve yurt içi uçuşlardaki yolcu sayısı, geçtiğimiz Ağustos ayında bile salgın öncesi dönem olan 2019 yılı seviyelerine yaklaşmıştı. Yine, geçtiğimiz Ekim ayındaki “Altın Hafta” tatili sırasında ise 2019 yılına oranla yüzde 20 düşüşle, 600 milyondan fazla Çinli seyahat etmişti. Lüks yurt içi seyahat eski düzeyini geçerken, tatil amaçlı seyahatler hızla geri dönüyor. Ancak McKinsey uzmanlarının kaleme aldığı makalede; iş seyahatlerinde toparlanma sürecinin, daha önceki kriz dönemlerinde olduğu gibi farklı olacağı belirtiliyor. Salgın sırasında teknolojinin etkin bir şekilde kullanımı ve çoğu şirketin önümüzdeki yıllarda yüzleşeceği ekonomik kısıtlamalar, McKinsey uzmanlarına göre iş seyahatlerinde uzun dönemli yapısal bir değişimin başlangıç işareti olabilir.

3. İnovasyon dalgası ve yeni girişimciler nesli İhtiyaçlar, icatları doğuruyor ve kaos girişimciler için alan açıyor. Daha önce yaşanan ekonomik krizlerin tersine, bu kez yeni açılan küçük işletmelerin sayısında önemli oranda artış görülüyor. Örneğin ABD’de, sadece 2020 yılının üçüncü çeyreğinde 1,5 milyon yeni işletme başvurusu yapıldı. Bu sayı, 2019 yılının aynı döneminin iki katıydı. Bunların yanı sıra girişim sermayesi aktivitesi de 2020 yılının ilk yarısında çok az gerileme gösterdi.

4. Endüstri 4.0’ın hızlanması Bu hızlanmanın temelinde, dijital destekli verimlilik artışının yer aldığı vurgulanıyor. Makalede; ABD’de verimliliğin 2020 yılının ikinci çeyreğinde yüzde 10,6 ve takiben üçüncü çeyreğinde de yüzde 4,6 arttığına dikkat çekiliyor. Geçmişte çığır açan teknolojilerin verimliliği artırmaya başlaması 10 yıldan uzun sürüyordu. Covid-19 krizi, yapay zekâ ve dijitalleşme gibi alanlarda bu geçişi birkaç yıla indirdi. Şirketlerin yoğun baskı altında aceleyle yeni teknolojilere uyum sağlamaya çalışırken hatalar da yaptığını belirten McKinsey uzmanları, liderlere, şu ana kadar yapılan iyi şeyleri yapılandırmalarını ve kurumsallaştırmalarını öneriyor.

İŞ DÜNYASI TRENDLERİ

McKinsey, iş dünyasında yaşanan değişimde belirleyici rol oynayan tüketici davranış ve tercihlerini anlamak için yaptığı küresel bir anketin sonuçlarını da makalede paylaşıyor. Bu anketin uygulandığı 13 büyük ülkeden dokuzunda, tüketicilerin en az üçte ikisi yeni alışveriş şekilleri denediklerini söylüyor. Ayrıca, ankete katılanların yüzde 65’inden fazlası buna devam etmeyi düşündüklerini belirtiyor.

1. Çevrim içi perakende Makalede, çevrim içi perakendeye geçişin hızla devam edeceği ve kalıcı olacağı vurgulanırken, ABD’de henüz 2019 yılındayken, e-ticaretin 2024 yılına gelindiğinde yüzde 24’lük bir yaygınlığa ulaşacağı öngörüsü de hatırlatılıyor ve bu tahminlerin ötesindeki gerçekleşmeye dikkate çekiliyor. ABD’de e-ticaret, geçtiğimiz yıl Temmuz ayında toplam perakende satışlarının yüzde 33’üne ulaşmıştı. Küresel olarak değerlendirildiğinde de 2020 yılının ilk yarısında görülen e-ticaret artışı, önceki 10 yıla eşitti. Bu gelişmenin detaylarına inildiğinde bazı noktalara dikkat etmek gerekiyor: Çevrim içi alışveriş yapan tüketicilerde marka sadakatinin az olması, bu noktaların başında geliyor. Diğer bir nokta da yakın zamanlı bir McKinsey anketinde tüketim malları şirketlerinin sadece yüzde 60’ının, e-ticaret büyüme fırsatlarını yakalamaya kısmen bile olsa hazırlıklı olduğunu söylemesi. Şirketlerin bu yönde hareket etmesi ve hazırlıklarını hızla tamamlamaya çalışması büyük önem taşıyor. Çünkü yönelim açık: Çoğu tüketici çevrim içi alışverişe kayıyor ve şirketlerin hazırlıklı olması tüketicinin marka sadakatinde rol oynayabiliyor.

2. Tedarik zincirinde yeniden dengelenme Salgın, çoğu şirketin uzun ve karmaşık tedarik zincirlerindeki zayıf noktalarını açığa çıkardı. Tek bir ülke, hatta tek bir fabrikanın kapanması, şirketlerin küresel üretimini durma noktasına getirince, “tedarik zincirindeki yeniden dengelenme” başladı. McKinsey uzmanları, bu trend sonucunda küresel mal ihracatının dörtte birinin 2025 yılına kadar yön değiştirebileceğini öngörüyor. Bu, yaklaşık 4,5 trilyon dolarlık bir ihracat hacmi anlamına geliyor. Makaleye göre, bu dönemde şirketler tedarik zincirlerini incelemeye başladıklarında üç şey fark etti. Bunlar; aksamaların normal olması, Endüstri 4.0 sayesinde üretimde ülkelere bağlı maliyet farklarının daralması ve tedarik zincirindeki şirketlere üretim yapan alt tedarikçilerle ilgili bilgi eksikliğiydi. Şirketler, bunları dikkate alarak hem otomasyon hem de yapay zekâ, veri analitiği alanlarındaki gelişmelerden faydalanarak tedarik zincirlerini yeniden dengeliyor.

3. “İşimizin Geleceği” beklenenden önce geliyor Salgın, farklı endüstrilerdeki on milyonlarca insanı, bir günde evden çalışmaya geçmek zorunda bıraktı. Böylece, önündeki kültürel ve teknolojik bariyerler yıkılan uzaktan çalışma modelinin kısıtları ve faydaları, geçen kısa zaman içinde daha da netleşti. Bu konuda McKinsey Global Institute (MGI) tarafından gerçekleştirilen bir çalışmaya göre, çalışanların yüzde 20’si haftanın üç ila beş günü uzaktan çalışarak verimliliklerini koruyabiliyor. Bu trend, sadece salgından dolayı değil, otomasyon ve dijitalleşmedeki ilerlemeler de bunu mümkün kıldığı için gerçekleşiyor. Makalede, ofisten uzakta çalışmaya geçişle ilgili iki önemli zorluğa dikkat çekiliyor: Bu süreçte hem ofisin organizasyona tam olarak ne getirdiğinin sistematik değerlendirilmesi hem de iş gücünün otomasyon, dijitalleşme ve diğer teknolojilere uyum sağlaması için desteklenmesi gerekiyor. McKinsey uzmanları, çalışanlara eğitimlerle yeni beceriler kazandırmanın maliyetler üstünde fayda sağladığını belirtiyor. Ayrıca bu yatırımın; çalışan bağlılığı, müşteri memnuniyeti ve olumlu marka algısı üzerindeki etkileri de hatırlatılıyor.

4. Biyofarma devriminin güçlenmesi Salgın, genel olarak iş dünyasında süreçleri hızlandırdığı gibi medikal inovasyona da ciddi bir ivme kazandırabilir. Zorunluluk söz konusu olunca bunun mümkün olduğu görüldü. Covid-19 genom sekanslaması birkaç haftada gerçekleşmekle kalmadı, aşılar da bir yıldan kısa sürede geliştirildi. McKinsey uzmanları, daha büyük bir değişim potansiyelinin; biyomühendislik, genetik dizileme, programlama, veri analitiği, otomasyon, makine öğrenimi ve yapay zekâ gibi çeşitli becerilerin bir araya gelmesiyle ortaya çıkacağını belirtiyor. McKinsey Global Enstitüsü (MGI) bu gelişmeyi “Biyo-Devrim” olarak adlandırıyor. Henüz küresel salgının başlangıcında, geçtiğimiz yıl Mayıs ayında yayınlanan bir raporda MGI, “küresel hastalık yükünün yüzde 45’inin, bugün bilimsel olarak mümkün olan becerilerle çözülebileceğini” açıklamıştı. Örneğin; genom düzenleme teknolojileri yılda 250 bin kişiyi öldüren sıtmaya çare bulabilir. Hücresel terapiler, zarar görmüş hücre ve dokuları onarabilir, hatta yenileyebilir. Yeni çeşit aşılar kanser ve kalp hastalıkları gibi bulaşıcı olmayan hastalıklara da uygulanabilir. Biyo-devrimin potansiyeli, sağlığın ötesine de uzanıyor. MGI raporlarına göre, küresel ekonominin fiziksel girdilerinin yüzde 60’ını biyolojik olarak üretmek teoride mümkün. Biyo-devrim, önümüzdeki 10 yılda trilyonlarca dolarlık ekonomik etki yaratabilir.

5. Portföylerin yeniden yapılanması hızlanıyor Salgınla birlikte bazı endüstriler yükselişe geçerken bazıları da ciddi şekilde düştü. Ekonomi yeni normaline oturunca, yaşanan sektörel farklılıkların daralması ve endüstrilerin kriz öncesine yakın pozisyonlarına dönmeleri beklenebilir. Bununla birlikte, sektörler içindeki dinamiklerin nasıl değişeceğini öngörmek daha zor olabilir. Bundan önceki krizlerden, kuvvetliler daha kuvvetli çıktı. Zayıflarsa daha da zayıfladı, tümden kapandı ya da satın alındı. McKinsey uzmanları, salgın döneminde de dayanıklılığı yüksek, sağlıklı bilançolara sahip şirketlerin yeni fırsatlar arayışında olacağını ve ciddi boyutlu portföy değişimi görmeyi beklediklerini belirtiyor. Bu duruma ek olarak, küresel özel sermayenin elinde bulunan yaklaşık 1,5 trilyon dolarlık yatırıma hazır kaynağın da portföy değişiminde belirleyici rol oynaması bekleniyor. Küresel krizlerde yapılan özel sermaye yatırımlarının geri dönüşlerinin, iyi dönemlerde yapılanlara göre daha yüksek olduğu biliniyor. Bu nedenle makalede, özel sermaye endüstrisinin önümüzdeki dönemde yeni yatırım imkanlarını takip edeceği tahmini yer alıyor.

6. “Yeşil İyileşme” 2008-2009 döneminde, finansal krizle başa çıkmak için çok sayıda devlet teşvik programı uygulamıştı ama bunların çok azı iklimsel ya da çevresel hareketleri içeriyordu. Salgının ekonomik etkileriyle mücadelede ise durumun farklı olduğu görülüyor. Tüm ülkeler değilse de büyük çoğunluğu, toparlanma planlarını var olan çevresel politika önceliklerini ilerletmek için kullanıyor. Avrupa Birliği 880 milyar dolarlık Covid-19 kriz planının yüzde 30’unu iklim değişikliğiyle ilgili tedbirlerde kullanmayı planlıyor. Kanada, toparlanmayı iklim hedefleriyle birleştiriyor. Kolombiya 180 milyon ağaç ekiyor. Japonya ve Güney Kore 2050’de, Çin ise 2060 yılında, net karbon emisyonunu sıfıra indirme sözü verdi. Bütün bunlar, sürdürülebilirliğin hükümetler düzeyinde yeni normalin öncelikli konusu olduğunu gösteriyor. Şirketler tarafına bakıldığında da sürdürülebilirlik konusunda tüketici beklentilerinin arttığı görülüyor. McKinsey uzmanları, tüketici beklentilerinin yanı sıra yeşil ekonominin sunduğu büyüme imkanlarını öne çıkarıyor.

TOPLUMSAL YAPI TRENDLERİ

1. Sağlık sisteminin yenilenmesi Salgınla mücadele sürecinden alınan dersler, daha kuvvetli sağlık sistemleri inşa etmeye yol açabilir. Halk sağlığı altyapısının iyileştirilmesi ve sağlık sisteminin dijital dönüşümün sunduğu imkânlar kullanılarak modernleştirilmesi, bu konuda, üzerinde çalışılması gereken iki alanı oluşturuyor. İşletmeler açısından bakıldığında da iş verenlerin yeni normalin sağlıklı iş ortamını tasarlamaya odaklanmaları ve çalışanlarının sağlığına yatırım yapmaları bekleniyor.

2. Ülkelerin normalleşme süreci Salgının etkileri azaldıkça, ülkelerin mali sıkıntılarla nasıl başa çıkacaklarını düşünmeleri gerekecek. McKinsey uzmanları, uzun vadeli ve etkili cevabın büyüme ve verimlilik olduğunu belirtiyor.

3. “Paydaş kapitalizmi” İşletmeler ve parçası oldukları toplum arasında bir köprü görevi üstlenen paydaş kapitalizmi, salgında daha da önemli hale geldi. Paydaş kapitalizminin; şirketlerde kâr amacı güdülmemesi olarak anlaşılmaması gerektiğini vurgulayan McKinsey uzmanları, önemli olanın, zaten değerlendirilebilen bir ölçüt olan kâra bir “amaç” kazandırmak olduğunu söylüyor.