SALGININ YARATTIĞI ÜRETİM KRİZİNDEN HIZLI ÇIKAN TÜRKİYE, ÖNEMLİ BİR ATILIMIN EŞİĞİNDE DURUYOR. TÜİK VERİLERİNE GÖRE YILIN İLK ÇEYREĞİNDE MAKİNE VE TEÇHİZAT YATIRIMLARI YÜZDE 30 ARTARKEN, YILIN İLK YARISINDAKİ MAKİNE ÜRETİM ARTIŞI İSE YÜZDE 45’E ULAŞTI. PEKİ, SALGIN SONRASI TÜRKİYE’NİN ÜRETİM YOLCULUĞUNDA, ÖZELLİKLE TÜRKİYE’NİN SANAYİ ÜRETİM ÜSLERİ OLAN OSB’LERDE NASIL BİR YOL İZLENMELİ? OSB’LERİN BEKLENTİLERİ NEDİR? BU SORULARI VE DAHA FAZLASINI, ORGANİZE SANAYİ BÖLGELERİ ÜST KURULUŞU (OSBÜK) YÖNETİM KURULU BAŞKANI MEMİŞ KÜTÜKCÜ İLE KONUŞTUK.

Türk sanayisinin en büyük yapısal problemlerinden biri, yeterli düzeyde katma değer üretememek. Yerli sanayide yeni bir niteliksel dönüşüm hamlesi başlatılması için neler yapılmalı?

Türkiye, özellikle geçtiğimiz 30 yılda gerçekten çok güzel başarı hikâyeleri yazdı. Bugün, kendi sektöründe küresel iddialar ortaya koyan sanayi işletmelerimiz var; ülkemizin dört bir tarafı planlı sanayi üretimleriyle dünyaya örnek olan OSB’lerle donatılmış durumda. Yani bu süreçte; üretimi, ihracatı, dünya ile iş birliği içinde çalışmayı öğrendik. Bugün İtalya ile Çin arasındaki en büyük sanayi ülkesi haline geldik. Ancak, artık bizim yeni başarı hikâyeleri ortaya koymamız gerekiyor. Biliyorsunuz imalat sanayimizde yüksek teknolojili ürünlerin payı sadece yüzde 3,7; orta-yüksek teknolojili ürünlerin payı ise yüzde 25,4 seviyesinde ilerliyor. Mevcut üretim teknikleri ve teknolojilerle geldiğimiz bu noktadan daha ileri gitmek, orta gelir tuzağından kurtulmak için teknoloji üretimini önceleyen ve insan kaynağına odaklanan yeni yatırımlara ihtiyacımız var. Hem özel sektörümüz hem de kamu, bu konuda gerçekten çok istekli. Yakın zamanda Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından, Türkiye’de katma değerli üretimin artırılması amacıyla Teknoloji Odaklı Sanayi Hamlesi Programı hayata geçirildi. Buradaki ana hedeflerden biri de Türkiye’de orta-yüksek ve yüksek teknoloji seviyeli, katma değeri yüksek ürünlerin üretiminin artırılması ve yeni üretim imkân ve kabiliyetlerinin ülkemize kazandırılmasıdır. Yine, özel sektörümüz de kurduğu Ar-Ge ve tasarım merkezleriyle, yaptığı teknolojik yatırımlarla yüksek ve orta-yüksek teknoloji ürünlerin üretimine hız vermeye başladı. Özel sektörün bu istekliliği, kamunun destekleriyle Türkiye’nin bu konuda yeni başarılar ortaya koyacağına inanıyorum. Bunu başaran sektörlerimiz de var. Örneğin, savunma sanayisinin kilogram başına ihracatı 51 dolar, makine sektörümüzün kilogram başına ihracat değeri 6 dolar seviyelerinde ilerliyor. Türkiye ortalaması ise 1,04 dolar. Yani, savunma sanayisi ve makine sektörü örneklerindeki yapıyı, tüm sektörlerimizde hayata geçirdiğimizde hem çok daha yüksek katma değer üretmiş hem de çok daha yüksek ihracat rakamlarına ulaşmış olacağız.

Türkiye’deki sanayi üretim alanları sizce potansiyelimizi karşılıyor mu?

Türkiye’nin yeni sanayi alanlarına ihtiyacı var. Pek çok OSB salgın döneminde bile yoğun bir yatırımcı talebi yaşadı. Bu yatırım iştahı dağılmadan, yatırımcılarımıza sanayi parseli tahsis etmemiz ve bu iştahı hızla üretime yönlendirmemiz gerekiyor. Burada birkaç rakam vereyim; Türk sanayisinin rekabet ettiği Almanya’nın Türkiye’den 15 kat, İtalya’nın ise 7 kat, Fransa’nın ise 5 kat daha fazla sanayi alanı var. Yani sanayi alanı bakımından, rakiplerimizin gerisindeyiz. Bunun için yeni planlı sanayi alanları üretmeli, bu sürecin önündeki bürokratik engelleri kaldırmalıyız. Türkiye’de güçlü bir yatırım iştahı var ve bu iştahı sürekli olarak zinde tutmak için yatırım ortamını da iyileştirmek durumundayız. Salgına rağmen makine ve teçhizat yatırımlarının yüzde 30 artmış olması, yüksek yatırım iştahının en güçlü göstergesidir. Yatırım iştahını şöyle bir örnekle somutlaştırmak isterim; bakın, Konya OSB’nin 5’inci kısım genişleme alanı, salgın öncesinde tahsise açılmış ve burada sanayiciler için 143 parsel oluşturmuştu. Bu 143 parselin tahsisi salgın döneminde tamamlandı ve yatırımlar başladı. Hatta önemli bir kısmı üretimlere de başladı ama yatırım yeri talebi halen devam ediyor.

OSB’lerde üretim yapan sanayicilerin temel sorun başlıklarını sıralamanızı istersek, ilk üç sırada hangilerine yer verirsiniz?

Burada ilk sırada enerji konusunu söyleyebilirim. Sanayicilerimizin enerji maliyetleri çok yüksek. OSBÜK olarak bu konuyu çok yakından takip ediyor, ilgili bakanlıklarımızla, kurumlarımızla sürekli olarak görüşüyoruz. Benzer şekilde, ham maddeye erişim ve ham maddedeki maliyet artışları ile konteyner kaynaklı lojistik sorunları yaşamaya da devam ediyoruz.

Sanayide Yeşil Dönüşüm konusunda ne düşünüyorsunuz?

Yeşil Dönüşüm konusu ve Avrupa Yeşil Mutabakatı son dönemde gündemimizin ilk sıralarında yer alıyor. Avrupa Yeşil Mutabakatı, sera gazı emisyonlarının azaltıldığı, ekonomik büyüme ile kaynak kullanımının birbirinden ayrıştırıldığı yeni bir ekonomi ve üretim modeli ortaya koyuyor. Bu süreç, Türk sanayisi olarak önümüzdeki dönem gündemimizde daha çok yer alacak. Biz de OSB’lerimize bu sürecin getireceği değişimleri, dönüşüm sürecini sürekli anlatıyoruz. OSB’lerimiz, ülkemizin sanayi üretiminin yüzde 40’ını gerçekleştirerek Türk sanayisine lokomotiflik ediyor. OSBÜK olarak OSB’lerimizin sanayideki bu rolünün artarak devam etmesi için yeşil dönüşüm konusunu çok önemsiyoruz. OSB’lerimizde de bu konuda çok yüksek bir farkındalık olduğunu memnuniyetle görüyoruz. Bunun en somut örneği, yenilenebilir enerjide bölgelerimize yapılan yatırımlardır. Şu anda OSB’lerimizde güneş enerjisi santrali, rüzgâr enerjisi santrali, biyokütle ve jeotermal santrallerden oluşan 693 yenilenebilir enerji üretim santrali var. Bu yenilenebilir enerji santrallerinin kapasitesi ise 1.000 MW’a yaklaşmış durumda. Yine OSBÜK olarak, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Yeşil OSB Projesi üzerinde çalışmaya da devam ediyoruz. OSB’lerimizi belli ölçütlerde değerlendirerek, Yeşil OSB sertifikasıyla sertifikalandırmayı hedefliyoruz.

Sizce, salgın sonrası dönemde Türkiye sanayisinin odaklanması gereken en temel strateji ne olmalı?

Türk özel sektörü olarak bizim en önemli görevlerimizden biri, üretimde sürdürülebilirliği sağlamaktır. Salgın döneminde bile çalışanlarımızın sağlığını korumak için gerekli tüm tedbirleri alarak üretimimize devam ettik. Salgın döneminin, bizlere gösterdiği en önemli başlık ise ihracat oldu. Gördük ki, ihracat odaklı çalışan firmalarımız bu dönemi en az hasarla atlattı. Ancak iç piyasa ağırlıklı çalışan firmalar, salgının etkilerini biraz daha fazla hissetti. O yüzden bizim, işletmelerimizi daha fazla ihracat yapar hale getirmemiz gerekiyor.