DÜNYA EKONOMİK FORUMU TARAFINDAN EN SON AÇIKLANAN “GELECEĞİN ÜRETİMİNE HAZIRLIK RAPORU”NDA, PEK ÇOK DEĞİŞKEN BAZINDA EKONOMİLERİN TEKNOLOJİK ALTYAPISINI ÖLÇMEYE ÇALIŞAN BİR ENDEKS YER ALIYOR. ÇALIŞMAYA GÖRE TÜRKİYE’NİN EN İYİ OLDUĞU İKİ ALAN İSE SAHİP OLDUĞUMUZ GENÇ NÜFUS NEDENİYLE ÖLÇEK VE TALEP YAPISI OLARAK DİKKAT ÇEKİYOR. ANCAK TÜRKİYE’DEKİ GENÇ NÜFUS TEKNOLOJİ TALEBİNİ ORTAYA KOYSA DA ÇALIŞMA SONUÇLARINA GÖRE AYNI GENÇ NÜFUSUN DA İÇİNDE OLDUĞU İNSAN SERMAYESİ NOKTASINDA TÜRKİYE İSTENİLEN NOKTADA DEĞİL. RAPORA GÖRE TÜRKİYE TEKNOLOJİK DÖNÜŞÜME UYGUN BİR ALTYAPIYA SAHİP OLSA BİLE BUNU BAŞARABİLECEK İNSAN SERMAYESİNDE SORUNLAR YAŞAMAYA DEVAM EDİYOR.

Buhar, elektrik, makine, otomasyon, dijitalleşme kelimeleriyle  özetleyebileceğimiz 250 yıllık ekonomi tarihindeki değişim ve dönüşüm hızı, daha önce hiç bugünkü kadar yüksek olmamıştı. Bunda yalnızca insan zekâsının değil artık makine zekâsının da devreye girmesinin çok büyük bir etkisi var. Yapay zekâ olarak adlandırılan sürecin nereye kadar gideceği bilim insanları arasında önemli bir tartışma konusu. Örneğin 10 yıl sonrasında spor, iş dünyası ve siyasetle ilgili çevrim içi haberlerin yüzde 90’ının algoritmalar tarafından yazılmasını bekleyen fütüristler var. Yine, borsalardaki alım-satımın bugün bile en az yüzde 50’si algoritmalar tarafından yapılıyor ve saniyenin binde biri olan 3-4 milisaniye hız farkını bile kazanca dönüştürebiliyorlar.  İnsan beynindeki evreleri taklit edebilen algoritmalar Dr. Richard Granger tarafından “Beyin Mühendisliği Laboratuvarı”nda geliştirilmişti. Hatta Dr. Granger, bu  devasa bilgisayar işlemcisinin patentini de aldı. Söz konusu yapay zekâ algoritmalarının tam anlamıyla çalışmaya başladığında neler olabileceğini hiç kimse kestiremiyor. Ancak yakın zamandaki örnekler neler olabileceğinin sinyallerini apaçık ortaya koyuyor. Hatırlayacaksınızdır, 2010 yılı Mayıs ayında Yunanistan’ın kamu borcunu çeviremeyeceğinden korkan Avrupa ülkeleri Yunanistan’a verdikleri borcu nasıl geri alacaklarının kaygısını yaşıyorlardı. Borç krizi Avrupa’yı zayıflatırken  ABD ekonomisini de kırılgan hale getiriyordu. Tedirgin olan finansal piyasalarda çöküşü tetikleyecek ilk hareket, Avrupa ile bağlantılı 4 milyar dolarlık vadeli işlem sözleşmesi satış emrini veren bir aracı kuruluşla başladı. Bu işlem, vadeli işlem sözleşmelerinin fiyatını dört dakikada yüzde 4 düşürdü. Yüksek frekanslı ticaret algoritmaları bu fiyat düşüşünü kaydetti ve kârlarını sabitlemek için otomatik olarak satışı tetikledi. İnsanların müdahale edebileceğinden çok daha kısa bir  zaman dilimi olan milisaniyeler içerisinde tamamlanan işlemler sonrasında Dow Jones Borsası 1000 puan aşağı geldi ve tüm bu süreç 20 dakikada bitti.

 

Bu örnekten anlıyoruz ki, hiç kimse algoritmaların diğer algoritmaları nasıl etkileyeceğini ve neler olup biteceğini tahmin edemiyor. Risk analistlerinin kimileri bu durumu, finans siteminin bilgisayarlaşması sonrasında kontrol edilemeyen bir canavar ortaya çıktığı şeklinde de yorumluyor.  Bu algoritmalar başta olmak üzere teknolojiyi ötelere taşıyacak olanlarsa günümüz Z kuşağıdır. 2000 yılından sonra doğan Z kuşağının, önceki X ve Y kuşaklarından çok önemli farklılıkları var. Nedir bunlar? Z kuşağını diğer kuşaklardan ayıran en önemli özelliği, dijital yüksek teknolojinin yaygın olarak kullanıldığı bir zaman diliminde dünyaya gelmeleridir. Bilgisayarı ve dijital teknolojiyi çok yoğun kullanan Z kuşağı, metinleri konuşmaya, bilgisayarı da okumaya tercih ediyor. Z kuşağı çevrim içi iletişim kuruyor, bilgisayarsız ya da cep telefonsuz bir hayatı hayal bile edemiyorlar. İnternetin olmadığı bir dönemi hiç yaşamadılar, ödev yaparken Ana Britannica sayfalarından hiç özet çıkarmadılar. Bırakın mektup yazmayı, birbirleriyle telefondan konuşmak hatta posta göndermek yerine sosyal medyadan emojiler, ikonlar ve görüntülerle konuşan bir jenerasyondan söz ediyoruz.  Bununla birlikte, Z kuşağı, sosyal olaylara, çevreye, teknolojiye, ekonomiye, sosyal adaletsizlik ve eşitsizliğe  de daha duyarlı davranıyor. En önemlisi de bu kuşağın, tarih boyunca en fazla eğitim almış kuşak olacağı tahmin ediliyor.  Z kuşağının neredeyse tamamı aktif sosyal medya kullanıcısı ve çoğunluğu alışveriş kararlarında e ticaret sitelerinin sosyal medyadaki reklamlarının etkili olduğunu söylüyor. Her ne kadar para harcamayı sevseler de biriktirmeyi de tercih ediyorlar. Kampanyaları yakından takip ederlerken, fırsat sitelerinin en aktif kullanıcıları da onlar. Z kuşağının en belirgin özelliklerinden bir diğeri de araştırmacı olmaları: Yüzde 80’i alışveriş yapmadan önce araştırıyor, fiyat karşılaştırması yapıyor. Z Kuşağı markayı  seviyor ancak çok kullanılabilir olmasına ve kaliteye de önem veriyor. Peki, Z kuşağı ekonomik büyümede neden önemli? Günümüz ekonomi anlayışında “yüksek ve sürdürülebilir büyümenin” en temel anahtarlarından biri ise hızlı büyüyen teknoloji startup’larıdır. Türkiye’nin de orta gelir tuzağından kurtulması ve belirlenen ekonomik hedeflere ulaşması için öncelikle şu anda içinde bulunduğu orta teknoloji segmentinden yüksek teknolojiye sıçramasını sağlayacak teknoloji girişimlerine ev sahipliği yapması gerekiyor. Günümüzün popüler kavramlarından biri olan “hızlı büyüyen KOBİ” kavramı da buradan türemiştir. Yüz tanıma, siber güvenlik, bulut teknolojileri, nesnelerin interneti gibi pek çok yenilikçi alandaki gelişmelerin temelinde, söz konusu hızlı büyüyen KOBİ’ler yatıyor. Hızlı büyüyen KOBİ’ler üzerine yapılan çalışmalar gösteriyor ki, bu firmaları yenilikçi genç girişimciler kuruyorlar. Dolayısıyla bu noktada hiç kaybetmemeniz gereken iki temel kavram, girişimcilik ve yenilikçilik olarak karşımızda duruyor.  Dünya Ekonomik Forumu tarafından en son açıklanan “Geleceğin Üretimine Hazırlık Raporu”nda, pek çok değişken bazında ekonomilerin teknolojik altyapısını ölçmeye çalışan bir endeks yer alıyor. Çalışmaya göre Türkiye’nin en iyi olduğu iki alan ise sahip olduğumuz genç nüfus nedeniyle ölçek ve talep yapısı olarak dikkat çekiyor. Ancak Türkiye’deki genç nüfus teknoloji talebini ortaya koysa da çalışma sonuçlarına göre aynı genç nüfusun da içinde olduğu insan sermayesi noktasında Türkiye istenilen noktada değil. Rapora göre Türkiye teknolojik dönüşüme uygun  bir altyapıya sahip olsa bile bunu başarabilecek insan sermayesinde sorunlar yaşamaya devam ediyor. StartupBlink tarafından 2022 Küresel Girişim Ekosistemi Endeksi Raporu’nda ise Türkiye, sıralamada bir önceki yıla göre iki basamak gerileyerek 46’ncı sırada yer aldı. Şehir bazında İstanbul’un sırası 66 ve önceki yıla  göre üç basamak iyileşme görünüyor. Türkiye’den ikinci şehir olan Ankara ise 280’inci sıraya gerilemiş durumda. Ankara’nın son bir yıldaki sıra kaybı tam 70 basamak. Diğer iki şehir olan İzmir ve Antalya da sıralamada geriye düşmüşler. Yani ülkemiz insan sermayesindeki sorun coğrafi olarak da farklılaşıyor. Türkiye’de açık olarak, İstanbul üzerinden yürüyen girişimcilik/teknoloji söz konusu olduğunu görebiliyoruz.  Sonuç olarak, ülkeyi geleceğe taşıyacak Z Kuşağının düşünce setlerini dönüştürecek, girişimciliği ülke geneline yayacak bir yapıya ihtiyacımız var. Türkiye gibi hareketliliğin eksik olmadığı bir ülkede, bütünüyle güncele takılıp kalmak, Z kuşağı da dâhil olmak üzere önemli bir kesimin gerçek gündemi kaçırmasına neden oluyor. Türkiye’nin gerçek gündemi ve geleceğini belirleyecek olan yenilikçilik, girişimcilik gibi başlıklar, stratejik önemde olan kavramlardır. Türkiye’de bu kavramlar konuşulmaz ve tartışılmazsa sürdürülebilir manada refah seviyemizi artırmamız mümkün olmayacaktır. Ancak teknolojiyi takip eden, gelişmelere hâkim genç dimağlar ekonomik yaşamda yerlerini aldıkça,  yalnızca firmalarımız rekabetçi olmakla kalmayacak aynı zamanda ekonomimizin genelinde ki rekabetçilik düzeyi de yükselecektir.