ÜRETİM KÜLTÜRÜ OLDUKÇA GELİŞMİŞ OLAN TÜRKİYE EKONOMİSİ DOĞAL KAYNAĞA DAYALI BİR EKONOMİ DEĞİLDİR. ENERJİ KAYNAKLARI SINIRLI OLAN VE ENERJİDE DIŞA BAĞIMLI OLAN TÜRKİYE, BÜYÜYEBİLMEK İÇİN BUGÜNE KADAR ÜRETİME BEL BAĞLADI VE ÜRETTİKÇE İMALAT KÜLTÜRÜNÜ DE GELİŞTİRDİ. ANCAK NE YAZIK Kİ TÜRK MAKİNE SEKTÖRÜ, İMALATTA YARATILAN KATMA DEĞERDEN ALINAN PAYDA, RAKİP ÜLKELERİN ÇOK GERİSİNDE KALMAYA DEVAM EDİYOR.

Uretim kültürümüzün gelişmesi çok uzun yıllar aldı. Cumhuriyet ile  başlayan sanayileşme hamlesinin neticesinde Türkiye bugün dünyanın sayılı üretim merkezlerinden biri olmayı başardı.  Ancak bugün geldiğimiz nokta itibarıyla, ekonominin ne kadar ürettiğinin yanı sıra ne ürettiği ve ne derece katma değer yarattığı da çok önemli hale gelmiş durumda. Üretimin ne derece karmaşık olduğundan hareketle yapılan çalışmalarda ise makine sektörü ön plana  çıkan sektörlerin başında geliyor. Özellikle ileri teknoloji alanında sıçrama yapmak isteyen ekonomiler açısından makine sektörü ciddi bir sıçrama basamağı olarak görülürken, makine sektöründe uzmanlaşmadan, rekabetçi avantaj kazanmadan imalatın değişim ve dönüşümü olası görülmüyor. Tarihsel olarak da sanayilerdeki dönüşümde makine sektörü belirleyici olmuş tur. Dünyanın 1700’lerdeki ekonomik kırılımında etkili olan unsur buhar makineleriydi. 1712 yılında “Newcomen Motoru” Britanya’daki kömür  madenlerinden dışarı su pompalamaya başlayınca önemli bir fayda yaratılmıştı. Ne var ki sorun, bu motor üç katlı bir binaya ancak sığabiliyordu. Yine de Newcomen motoru yüzlerce atın yerine geçti ve madencilerin daha da derinlere kazarak üretimin arttırılmasını sağladı. Sonrasında sahneye kömür çıktı. Takip eden yüzyıl içerisinde buhar gücü ve makineleşme arasında ciddi bir etkileşim meydana geldi. Buhar makineleri güçlendi, daha hafif hale geldi, makine imalatı hassaslaştıkça yakıt tüketimi açısından etkinleşti.  1769 yılında James Watt’ın buhar motoru işin içine elektrik gücünü kattı. Kendi kendini besleyen bu sarmal, çok geçmeden yeni bir kilit sanayi yarattı: Takım tezgâhları. Üretimi otomatikleştiren makinelerin maliyeti düştü. O dönemin takım tezgâhları, günümüzün makine öğrenmesi gibi, teknolojinin ilerlemesine ivme katan bir teknolojiydi.  Bu kısa tarihsel perspektif bize “enerji, makine, ulaştırma” üçgenindeki 300 yıllık etkileşimin, insan yaşamını baş döndüren hızda nasıl dönüştürdüğünü gösteriyor.  Makine sektörüne ilişkin son yapılan çalışmalar, önemli birtakım sonuçları gözler önüne seriyor. Türkiye’den ihracatı yapılan bir makinenin, ihracat işlemi dâhil, makineye ilişkin tüm süreçler sonrasında yaratılan katma değer içindeki payı, yani yerli katma değer oranı yüzde 75,9’dur. Ancak Türkiye’de iç tüketime konu tüm makine/ekipman olarak (yani ülkenin nihai tüketimi olarak) ele alındığında, yerlilik oranı yüzde 31,8’e gerilemektedir.

Bunun nedeni, Türkiye’deki ithal makineye olan ilgidir. Yatırım teşvik verilerini analiz ettiğimiz de, 20152020 dönemi için yatırım teşvik belgelerinde öngörülen makine talebinin yüzde 56’sının ithal makinelere olduğunu, ancak yüzde 44 oranında yerli makineye yönelindiğini görüyoruz. Bu da bize, Türkiye açısından iç pazardaki makine/ekipman talebindeki yerliliği artırmanın öncelikli konu olarak ele alınması gerektiğini söylüyor. Bu konuda ciddi çalışmalar da yapılıyor. Sanayi Bakanlığı tarafından 2021 ve 2022 yıllarında yapılan düzenlemelerle birlikte yatırım teşvik sistemi, yerli makine üretimi karşısında ithal makinenin sahip olduğu haksız avantajın ortadan kaldırılmasına yönelik olarak güncellenmişti. 200’den fazla GTİP kodunu kapsayan bu düzenlemeyle birlikte Türkiye’de üretilen makine/ekipmanın ithal rakipleri karşısında maruz kaldıkları dezavantaj da azaltılmıştı. Bununla birlikte, söz konusu düzenleme nin kapsamının dönemler bazında güncellenmeye devam edilmesi gerekiyor. Özellikle Türkiye’de üretimi gerçekleşen ve karşılaştırmalı rekabet avantajına sahip olmaya başladığımız makinelerin kapsama alınması, bu sektörlerde görülen rekabet avantajlarının çok daha hızlı  bir şekilde ortaya çıkmasına imkân tanıyacaktır. Merkez Bankası’nın sektör bilançoları üzerinden yapılan analiz sonuçları da bize, makine sektörünün ülkemizde gelişmesi için ciddi bir alan olduğunu gösteriyor. Buna göre, Türk makine imala tı sektörü, imalat sanayisi geneli içinde olması gerektiği büyüklüğün halen gerisindedir. Özkaynak ağırlıklı bir finansman modeliyle bu noktaya gelen sektörün kaynak tahsisinde öne çıkması, daha fazla büyümesinde gereksinim duyacağı yabancı kaynağa erişime imkân sağlayacaktır. Özellikle büyük ölçekli makine imalatçılarının ölçeği, imalat sanayisi geneliyle karşılaştırıldığında yetersiz kalıyor ve sektörün itici gücü  olan bu ölçeğin büyümesine yönelik özel politikalara ihtiyaç duyuluyor. Bunun en açık örneğini ise Tablo 1’de görebiliyoruz. Worlddataview’in güncel 2019 yılı verilerine göre, makine ve taşıt araçları sektörünün ilgili ülkelerdeki imalat sanayilerinde yaratılan katma değerden aldığı pay ülkeler bazında listelenirken, Türkiye, hesaplama yapılabilen 120 ülke içerisinde ancak 29’uncu sırada kendisine yer edinebiliyor. Listede yaratılan katma değer oranı Türkiye’nin üzerinde olan ülkeler incelendiğinde ise Türkiye’nin göreli konumunun çok daha iyi olabileceği, özellikle makine imalatı özelinde gidecek  çok yolumuz olduğu açıkça anlaşılıyor.