HERHANGİ BİR ANI DAHA ÖNCE DE YAŞADIĞINIZI SANDIĞINIZ DURUMLARLA KARŞILAŞTINIZ MI? ARAŞTIRMALARA GÖRE İNSANLARIN YÜZDE 50’SİNDEN FAZLASI HAYATLARINDA EN AZ BİR KERE “DÉJÀ VU” DURUMUNU YAŞADIKLARINI SÖYLÜYOR. ANCAK ÇOĞUMUZ BİR SÜRE SONRA, EN SON NE ZAMAN DÉJÀ VU YAŞADIĞIMIZI UNUTUVERİYORUZ.

Fransızca; déjà (daha önceden) ve voir (görmek) kelimelerinden oluşan “Déjà vu”, basit olarak, “anı daha önceden yaşamışlık” hâlidir ve yaşanılan bir olayı daha önceden yaşamışlık veya görülen bir yeri daha önceden görmüş olma duygusunu ifade eder.  Bu olayın nedenleri, halk arasında birçok farklı şekilde izah edilir: Kimisi reenkarnasyon, müneccimlik, geleceği görme gibi bilim dışı ve sahte bilimsel konulara bağlarken, popüler kültür bunu “Evrenin dinamiklerindeki bozulma, hata” olarak da tanımlayabiliyor. Peki, işin aslı nedir? Bilim, déjà vu hakkında bize neler söylüyor? Déjà vu duygusunun baş aktörü beynimizdir. Bilim insanları beynimizin, yorgunluk hissi veya başka nedenlerden dolayı bir görüntü, ses gibi herhangi bir girdiyi, giriş anı sırasında algılayamadığı durumlarda déjà vu duygusunun oluşabileceğini söylüyorlar. Ancak Dr. Robert Efron gibi kimi bilim insanları ise déjà vu’nun iki beyin lobu arasında verinin işlenme hızındaki mikrosaniyelik farklardan kaynaklanabileceğini ileri sürüyor. Bir veriyle karşılaştığımızda, beynimizin sol lobu da sağ lobu da bu veriyi kendi bünyesinde işliyor. Ancak gelen verilerin sıralanması işi, sol beynin temporal lobunda yapılıyor. Normalde beyin, sol beyne doğrudan  giren sinyallerle sağ beyin üzerinden geçerek gelen sinyaller arasındaki zaman farkını (gecikmeyi) düzeltiyor. Yani sinyalleri senkronize ediyor. Ancak bunu kusursuz olarak yapamadığı zaman, sinyal ler arasında senkronizasyon bozukluğu oluşuyor ve bu da déjà vu duygusunu oluşturuyor. Beynimizin iki lobunu birbirine bağlayan “corpus callosum” isimli köprüdeki nöral ağlarda meydana gelen aksama, iki tarafın verilerinin zamansal olarak birbiriy le örtüşmemesine neden olabilirken, bu da esasında aralarında 10 mikrosaniye fark oluşacak iki sinyalin arasında 15 mikrosaniye fark olmasına neden olabiliyor. Beyin, bunun 10 mikrosaniyesini düzeltse de geriye kalan 5 mikrosaniyelik fark, déjà vu’yu oluşturuyor ve birey, aynı olayı iki kez yaşadığı sanrısına kapılıyor.  2004 yılında yapılan bir araştırma, her üç insandan ikisinin déjà vu duygusunu hayatlarında en az bir kez yaşamış olabileceklerine dikkat çekiyordu. Yani, bir anıyı yeniden yaşayan bir tek siz değilsiniz. Ancak aynı araştırmalara göre, çoğumuz déjà vu duygusunu hemen unutuyor ve en son ne zaman déjà vu yaşadığımızı anımsayamıyoruz.

İLK KEZ 1928'DE TANIMLANDI

Bilim literatüründe déjà vu ilk kez 1928 yılında Edward  Titchener’ın “Bir Psikoloji Kitabı” isimli çalışmasında şu sözlerle tanımlanmıştı: “Beyin, bir deneyime yönelik olarak tam bir algı üretmeden önce, kısmi bir algı yaratır. İşte bu kısmi algı, daha önce deneyimlenmiş bir olay olduğu hissini de yaratır.” Yani déjà vu, aslında bir hafıza hatası olarak da yorumlanabilir. Dolayısıyla kült film serisi The Matrix’in bu konudaki açıklamasının gerçeğe en yakın açıklama olduğunu da söyleyebiliriz. Hatırlayacaksınızdır, filmde CarrieAnne Moss tarafından canlandırılan Trinity karakteri, déjà vu’yu şöyle açıklıyordu: “Déjà vu, genellikle Matrix’te bir hata oluştuğu anlamına gelir. Bir şeyler değiştirdiklerinde meydana gelir.”

KISMİ BİLİNÇ KAYBI DÉJÀ VU YARATABİLİR Mİ?

1941 yılında yapılan bir araştırma, déjà vu’nun nasıl oluştuğunu güzel bir şekilde gösteriyor: Dr. Banister ve Dr. Zangwill, deneklerine bazı materyaller gösterdi ler ve onları öğrenmelerini istediler. Sonrasında, hipnoz yöntemiyle hipnozsonrası bilinç kaybı hali yaratan Dr. Banister ve Dr. Zangwill, böylece hipnoz öncesi gösterilen materyallerle olan hafıza bağlantılarını zayıflattılar. Ardından da deneklere hipnoz öncesinde gösterdikleri materyalleri yeniden göstererek, ne hatırladıklarını  sordular. Dr. Banister ve Dr. Zangwill’in raporlamaları na göre, 10 denekten üçü bu materyalleri daha önce gördüğünü ancak nerede gördüğünü hatırlayamadıklarını ve “déjà vu yaşadıklarını” söylediler.  Artık çok iyi biliyoruz ki, beynimiz kusursuz değil. Dolayısıyla, ara sıra hatalar yapabiliyor ve hafızada var olan bilgiler bozulabiliyor, çarpıtılabiliyor ya da silinebiliyor. Diğer yandan, bilim insanları, kimi zaman hafızamızda yer eden bilgilerin, şifreli bilinç kaybı (cryptoamnesia) denen bir şekilde silinebileceğini de söylüyor: Bu anılar büyük oranda silinse de bir kısmı halen beyin içinde korunabiliyor. Sonradan, bu anıya benzer durumla karşılaştığımızda, bu silik anıyı yeniden hatırlamaya çalışıyoruz. Anı, o an yaşadığımıza çok benzer olduğu için de aynısı olduğunu düşünüyoruz.

PEKİ, YA RÜYALAR?

Bir diğer olası açıklama, rüyalarda oluşturulan silik anıların, gerçek hayatta benzerleriyle karşılaşmamız halinde sahte anılar yaratıyor olmasıdır. Alan Brown tarafından 2004 yılında yapılan bir çalışmada, katılımcıların yüzde 20’sinin déjà vu deneyimlerinin rüyalarıyla, yüzde 40’ının ise hem rüyalar hem gerçek hayattaki deneyimlerle örtüştüğü tespit edilmişti.