Türkiye ekonomik anlamda büyük bir değişimin eşiğinde bulunuyor. belki bu değişim, ağrılı ve sancılı olacak ama hiç şüpheniz olmasın bu değişimin olumlu anlamdaki itici gücü makine sektörü olacak.

Neler oluyor?

Bir yanda krizden söz edenler, bir yanda Türkiye’nin

büyüyen gayrisafi milli hâsılası.

Birbiri ardına kapanan şirketler, yanında yatırımlarını katlayan

firmalar.

Kan ağlayan küçük esnaf, öte yandan sayıları gün geçtikçe

artan süpermarket zincirleri.

Büyük bir hızla artan ihracat aynı hızla artan ithalat, ihracat

açığı ve cari açık.

Büyüyen sektörler, küçülen sektörler bir yandan ödenmeyen

çek ve senetler öte yandan rekor kıran banka karları.

Bir yandan artan işsizlik, öte yandan çalıştıracak eleman

bulamayan şirketler.

Bu tespitlere daha birçoğunu eklemek mümkün.

Birbirine tezat gibi görülen bu tablo neyi ifade ediyor?

Tek kelimeyle ifade etmek gerekiyorsa DEĞİŞİMİ.

Peki değişen ne?

Değişen TÜRKİYE.

Sancılı, ağrılı, acılı bir doğum yaşanıyor.

1980’li yıllarda kişi başı milli gelirimiz 1.000 dolar seviyesinde,

ihracatımız 2 milyar dolar civarındaydı.

2008 de ise bu rakam 10 bin dolar kişi başı milli gelir seviyesine,

ihracatımız ise 120 milyar dolara yükseldi. 1.000 dolar

kişi başı milli gelire sahip olduğumuz dönemde

oluşturduğumuz ucuz işgücüne dayalı ekonomik sistemimiz

kişi başı milli gelirin 10 bin dolara yükselmesiyle kökten bir

değişimle karşı karşıya.

Küresel ekonomi, uzak doğuda patlayan ucuz işgücü, açılan

yeni pazarlar, artan enerji fiyatları bize dönüşüme mecbur

eden katalizörlerdir.

Nereye gittiğimize gelince, ucuz işgücüne dayalı üretim yerine

nitelikli işgücüyle yapılan üretime.

Kayıt altına alınmış bir ekonomik sisteme.

Katma değer üretimine.

Ölçek ekonomisine.

Ar-Ge’ ye.

Güçlü finansal yapıya sahip şirketlere.

Organizasyon zincirlerine…

Sevgili okuyucular, değerli meslektaşlarım,

Hiç şüpheniz olmasın bu değişimin ana motoru makine sektörü

olacaktır.

BİZ BAŞARIRSAK

ÜLKEMİZDE BAŞARACAKTIR.

Saygılarımla