Türk makine sektör sanayi dünya pazarlarıyla rekabet edebilmek için üniversitelerle mutlaka daha fazla işbirliğine gitmek durumunda. türkiye’nin en seçkin makine fakültelerinden itü makina fakültesi dekanı...



Teknoloji ve ürün geliştirme, Türk makine sektörünün gelişimi açısından yaşamsal önemde. Sektör, dünya pazarları nda payını genişletmek için ürünlerinde dayanıklılığa, servis hizmetlerinin kalitesine, yenilikçi olmaya ve en önemlisi çağın gereklerine uygun teknoloji kullanmaya özen göstermek durumunda. Ürünlerde, teknoloji geliştirmek için sanayiye en büyük hizmeti sunan kurumlar ise üniversiteler. Tabi ki üniversite sanayi işbirliğinin istenilen düzeye gelmesi için sanayiye de, üniversitelere de, devlete de önemli görevler düşüyor. Moment Expo olarak, genel olarak Türk makine sektörünün durumunu, ihtiyaçlarını ve izlemesi gereken yolu tartışmak ve üniversite penceresinden sorunlara çözüm aramak için İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Makina Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Taner Derbentli ile bir röportaj gerçekleştirdik.  

Türkiye makine sektörünü genel olarak değerlendirir misiniz? ABD ve AB ülkeleri ile karşılaştırıldığında sektörün izlemesi gereken yol haritası ne olmalıdır?
Türkiye’de makine sektörü aslında kötü bir noktada değil. Bu gün Türkiye’de yapılan birçok makine var. Ama yine de sanayi üretimimizin büyük bir bölümü yurtdışından getirilen makinelerle gerçekleştiriliyor. Bu bakımdan neden bu makineleri biz Türkiye’de yapamıyoruz sorusunu sormamız gerekiyor. Bu soruya değişik yanıtlar verilebilir, ama ilk akla gelen şudur: Üretim bandında kullanı lan makinelerin büyük bölümü, alındı ktan sonraki servis hizmetleri de içinde olmak üzere yurtdışından daha güvenli temin edilebiliyor. Şirketler bu makineleri yurtdışından gelen mühendislere kurdurup, bakımını yaptırıp rahatlı kla kullanabiliyorlar. Türkiye’de makine yapım sanayi henüz tam olarak oluşmadığı için, sanayicilerimiz içeride yapılan makinelere tam olarak güvenemiyorlar. Buna karşılık, ülkemizde bu makineleri yapacak bilgi birikimi, beceri düzeyi mevcut. Eğer Türkiye’de bir araştırma yapılırsa, bu gün yurtdışından ithal ettiğimiz birçok makinenin, burada yapılabileceğini, güvenli bir şe kilde üretimde kullanılabileceğini görebiliriz. Türkiye’de teknoloji geliştirme uğraşına son 5-10 yıla kadar girilmemişti. Sanayimiz, daha çok dışarıdan teknolojiyi getirip, o teknoloji ile bir şeyler üretmek ve o ürünleri dışarıya satmak biçiminde çalıştı. Ancak şimdi yeni yeni, özellikle yüksek cari açığımızı da göz önüne alarak, bunun bu şekilde gitmeyeceğ ini, bizim de teknoloji geliştirmemiz gerektiğini sanayimiz anlamış durumda. Teknoloji geliştirmek için Ar-Ge çalışmalarına sanayimiz kaynak ayırmaya başladı. Doğal olarak bu iş bugünden yarına olmuyor. Her şeyden önce yetişmiş Ar-Ge elemanları gerekiyor. Bu Ar-Ge elemanlarının fabrikalarda, sanayide istihdam edilmeleri, çalışmaları yürütmeleri ve bu çalışmaların sonucunda da bizim kendi teknolojimizi uyguladığı mız ürünlerin ortaya çıkması gerekiyor. Son yıllarda AB ve dünya ile ilişkilerin gelişmesi Türkiye’nin önde gelen sanayi kuruluşlarının Ar-Ge Birimlerini kurmalarına, bu alanda yatırım yapmalarına yol açtı. Ürünlerde kaliteye ve teknolojiye önem verildiği gözleniyor. Ancak gene de Ar-Ge çalışmaları- nın yeni teknolojiler üretecek düzeye vardığını söylemek zor. Bizim asıl yapmamı z gereken, dünyadaki teknolojik gidişi görüp, bunun için temel ve uygulamalı araştırmaları yapmak ve teknoloji üretmek. Bunu yapabildiğimiz ölçüde Türk makine sanayisini daha ileri noktalara taşıyabiliriz. Son yıllarda Ar-Ge’ye kaynak ayrıldığı doğru ancak bu kayna- ğın büyük bölümünü devlet ayırıyor. Oysa bu yükün sanayi tarafından da paylaşılması beklenir, sanayinin üniversitelerle işbirliği içerisinde veya kendi kurduğu Ar-Ge birimleri içinde araştırma geliştirme çalışmaları yapması gerekir. Sadece ürün geliştirme anlamında değil, aynı zamanda şu anda var olmayan ama ilerde var olabilecek ürünleri düşünerek, bir takım temel araştırmalara gidilmesi gerekir. Bence çizilmesi gereken yol haritası budur.  

Bu konuda sektöre ve üniversiteye düşen görevler nelerdir?
Öncelikle sektör ve üniversitenin bir arada çalışması gerekir. Üniversitede belli bir teorik birikim var. Öğrenci altyapı sı ve insan kaynağı var. Sanayinin de maddi kaynakları ve teknoloji bilgisi var. Sanayi, teknoloji bilgisini ve maddi kaynaklarını, üniversitelerin yetişmiş insan kaynakları ile birleştirerek Ar-Ge çalışmalarını yürütebilir. Sektöre ve üniversiteye düşen görev, iki tarafın kaynaklarını birleştirmek ve ortak çalış- malar yürütmektir. Ancak sanayicilerimiz olaya çok kısa vadede bakıyorlar. Yaptıkları yatırımın sonucunu çok kısa sürede almayı düşünüyorlar. Sanayicilerimizin, ürün geliştirme veya iyileştirme çalışmalarının ötesinde ileriyi görerek, bir takım temel araştırmalara kaynak ayırmaları ve bu araştırmalara üniversiteleri de ortak etmeleri gerektiğini düşünüyorum.  

Somut olarak Türk makine sektöründe faaliyet gösteren firmalara ne gibi hizmetler sunuyorsunuz, olanaklarınız nelerdir? Firmalar eğer arzu ederlerse, bizim öğ- retim üyelerimizle birlikte, birtakım Ar- Ge çalışmalarına girebiliyorlar. Bu çalışmaları Teknokent’lerde, Kosgeb’lerde yapabilirler veya döner sermaye aracılı- ğıyla, bizim öğretim üyelerimizi kuruluşları nda danışman olarak çalıştırabilirler. Yüksek lisans ve doktora çalışma larında üniversiteler ile ortak projeler düzenleyebilirler. Bunun ötesinde laboratuarları mızdan yararlanabilirler. Bu laboratuarlarda bazı standart deneyleri yapabiliyoruz. Bu laboratuarların bir bölümü uluslararası akreditasyon almış durumda, böylece alınan deney ve test raporları tüm dünyada geçerli oluyor. İTÜ Makina Fakültesi olarak bizim en gelişmiş laboratuarımız otomotiv laboratuarı. Burada, emisyon, taşıt dinamiği, akustik ve motorlar konusunda her türlü deneyi yapabiliyoruz. Ayrıca, mekanik titreşimler ve akustik laboratuarımız var. Burada da özellikle titreşim ve akustik alanında sanayinin karşılaştığı sorunları çözecek uzman birikimimiz var, gelişmiş, güncel deney cihazlarımız var. Yeni bir pompa deney standı yapı- yoruz. Türkiye’de üretilen bütün pompaları n ve aynı zamanda küçük su tribünlerinin standart deneylerini burada yapabileceğiz. Mekatronik alanında iyi laboratuarlarımız ve deneyimli uzmanları mız var. Sanayiye bu konuda da yardı mcı olabiliriz. Mikro elektronik ve mekanik sistemler konusunda yeni laboratuarlar kuruldu. Biyomekanik laboratuarı mız oldukça gelişmiş bir laboratuar ve burada tıp fakülteleriyle olsun, diğer kamu kuruluşlarıyla olsun ortak çalışmalar yapılabiliyor. İTÜ Makina Fakültesi’nin en deneyimli olduğu konulardan biri de mukavemet ve hasar analizi. Isıtma, havalandırma, iklimlendirme ve yangın tesisatlarının tasarımı ve denetimi konularında deneyimli öğretim üyelerimiz var. Özetle, biz sanayiye çok farklı alanlarda hizmet verebiliriz. Birincisi, laboratuar olanaklarımızla verebiliriz. İkincisi, deneyimli araştırmacıları- mızla verebiliriz. Üçüncü olarak ise, yüksek lisans ve doktora öğrencilerimize sanayinin problemleri üzerinde araştı rmalar, tezler yaptırabiliriz.  

Sektörün ihtiyacı olan makine mühendislerini yetiştirebiliyor musunuz?
Bu kapsamda fakültenizin ver- miş olduğu eğitimden bahseder misiniz? Öncelikle biraz Fakültemizden söz etmek istiyorum. Fakültemiz, makine mühendisliğ i alanında Türkiye’nin belli başlı 3-4 fakültesinden biridir. Programları mız ABET akreditasyonundan geçti, böylece bütün dünyada geçerli sayılı- yor. Mezun olan öğrencilerimiz her yerde hem eğitimlerini sürdürme, hem de sanayide çalışma olanağı bulabiliyorlar. Öğrencilerimize vermiş olduğumuz program, standart makine mühendisliği eğitim programı ama son sınıfta öğrencilerimizin değişik konularda uzmanlaşmaları na olanak tanıyoruz. Bu kolların arasında konstrüksiyon ve imalat, enerji, tesisat, sistem dinamiği- kontrol ve otomotiv bulunuyor. Bu beş koldan birini seçen öğrencilerimiz, bu alanlardaki uzmanlık derslerini alabiliyorlar. Oldukça iyi donanımlı öğrenci laboratuarları- na, bir staj atölyesine, bir model atölyesine ve çok iyi bir kütüphaneye sahibiz. Öğrencilerimiz, ÖSS’ye giren 2,5 milyon gençten ilk 10 binlik dilimde bulunuyor. Dolayısıyla öğrencilerimizin düzeyleri de oldukça yüksek. Ancak öğrencinin buraya hangi düzeyde girdiği çok önemli değil. Önemli olan, buraya girdikten sonra neler kazanabildiği, fakültemizden hangi bilgi ve becerilere sahip olarak çıktığı ve meslek hayatında başarı lı olup olamayacağı. Bu konuda da gerek sanayi ile olan anket çalışmalarımızdan, gerek öğrencilerimizi izleyerek onlardan edindiğimiz bilgilerden, mezun olan öğrencilerimizin Türkiye’nin en iyi mühendislik öğrencileri arasında oldu- ğunu söyleyebilirim.  

Üniversite sanayi işbirliğini geliştirmek ve üniversitelerimizdeki eğitimin düzeyini artırmak için sektörden beklentileriniz neler?
Herhangi bir sanayi kuruluşuna gidip sorduğunuzda, size yetişmiş eleman bulmakta zorluk çektiklerini söylerler. Mezun olan öğrencilerin sanayiye gittiklerinde uygulamada yeterli olmadığı- nı söylerler. Evet, böyle bir durum var. Ama her şeyden önce biz fakültemizde öğrencilerimize temel mühendislik eğitimi veriyoruz. Buna bir miktar uygulama bilgisi de katmaya çalışıyoruz ama bizim fakültede asıl olarak verdiğimiz temel mühendislik bilgisidir. Bu bilgiye sahip olan mezunumuzun bir işyerine girdiğinde orada yapacağı çalışmalarla bu teorik bilgileri, uygulama becerilerine dönüştürebileceğini düşünüyorum. Bu uygulama, gelişmiş ülkeler de içinde olmak üzere tüm dünyada böyledir. Dolayı sıyla biz mezun ettiğimiz öğrencilerimizin sanayinin bütün isteklerine cevap verebileceğini düşünmüyoruz. Son zamanlarda staj konusuna özel bir önem vermeye çalışıyoruz. Stajlar, öğ- rencinin yaz aylarında bir sanayi kuruluşunda çalışarak sanayi deneyimi kazanması na yöneliktir. Şu anda ki uygulamada birinci yılın sonunda atölye stajı var. Bu staj öğrencinin talaşlı imalat yöntemlerini, kaynak yöntemlerini öğ- rendiği, üç haftalık bir çalışma. Öğrenci sonraki yıllarda biri proje diğeri üretim ağırlıklı ve her biri yirmi iş günü süren iki staj daha yapmak durumundadır. Ancak bu stajlara, gerek sanayinin, gerek öğrencilerin gereken önemi verdiğini düşünmüyorum. Şöyle ki bazı sanayi kuruluşları staj yapmak için gelen öğ- renciyi sanki bir yükmüş gibi görüyor. Oysa bu sanayi kuruluşlarının, staj yapmak için gelen öğrenciye ileride istihdam edecekleri bir mühendis gibi bakmaları ve bu öğrencileri, pratik bilgilerle mümkün olduğunca geliştirmeleri gerekir. Bunu yapan sanayi kuruluşları- mızın sayısı çok az. Bizim geliştirmek istediğ imiz bir başka staj yöntemi daha var. Öğrenci üçüncü sınıftan dördüncü sınıfa geçerken on hafta sürecek bir staj uygulamasından geçsin istiyoruz. Öğ- rencinin, bu on haftanın birinci haftası nda fabrikayı tanımak için geçireceği oryantasyon sürecinin ardından sekiz hafta deneyimli bir mühendisle birlikte bir mühendislik problemini, proje anlayı şı çerçevesinde çözmesini ve son haftada da yaptığı çalışmayı rapor haline getirmesini ve raporu bir topluluk önünde sunmasını istiyoruz. Şu anda öğrenci sayımızın yaklaşık olarak yüzde 10’una uygulayabildiğimiz bu programı bütün öğrencilerimize yaymayı planlı- yoruz. Bu konuda işbirliği yaptığımız sanayi kuruluşları var. İlerleyen yıllarda bu sayıyı artırmaya çalışacağız. Sektör uzun dönemli staj yaptırma konusunda bize yardımcı olursa, biz de tüm öğrencilerimize bu olanağı sağlamış oluruz ve böylelikle hem bizim hem de sektörün gelişimi açısından önemli bir adım atılmı ş olur. Öğrencilerimiz bu stajlarını ta- mamladıktan sonra dördüncü sınıfa geldiklerinde, bitirme tasarım projesi yapı- yorlar. Bu projede, belki de yazın staj yaptıkları firmanın karşılaştığı bir probleme, mühendislik anlayışı içerisinde, buradaki danışmanlarının ve firmadaki deneyimli mühendisin yardımıyla çözüm üretmeye çalışabilirler. Bu şekilde çalışmak, sektör ve öğrencilerimiz açı- sından daha faydalı olur. Sektörden bir diğer beklentimiz ise, yüksek lisans ve doktora çalışmalarımızda bizi hem maddi olanaklarla desteklemeleri, hem de bizim yüksek lisans ve doktora öğrencilerimizin tezlerini sanayiyle birlikte yapmaları na olanak sağlamaları. Bunun için üniversite ile sanayi arasında bir diyalogun kurulması, sanayi kuruluşları- nın isteklerini üniversiteye iletmeleri ve üniversitenin de gerekli altyapıyı oluşturması gerekli. İstanbul Sanayi Odası ve bazı sanayi kuruluşlarıyla bu konuda çalışmalarımız oldu.  

Toparlayacak olursak, üniversite sanayi işbirliğinde doğru işleyen ve eksik olan noktalar nelerdir?
Öncelikle diyalog eksikliği var. Üniversite ve sanayi kuruluşlarının daha sık bir araya gelip ortak sorunları nasıl çözeriz diye konuşmaları gerekiyor. Genel olarak şirketlerle ilişkilerimizi şöyle yürütüyoruz: İlgili şirketlerle belli dönemlerde toplantılar yapıyoruz ve onlar bize hangi konularda projeleri olduğunu, hangi konularda bizim yüksek lisans, doktora çalışmalarımızı destekleyebileceklerini, hangi konularda bizim lisans öğrencilerimizin son sınıf çalışmalarının kendi kuruluşlarında yapılmasını istediklerini belirtiyorlar. Biz de gelen bilgiler doğrultusunda buradaki öğretim üyelerimizi ve öğrencilerimizi o sanayi kuruluşlarına yönlendiriyoruz. Tabi ki bunu şu anda bir ölçüde hayat geçirebiliyorsak da çok eksik olduğunu düşünüyorum. Bizim bütün sanayiye erişmemiz aynı şekilde sanayinin de bize erişmesi ve işbirliği olanaklarını zorlamamız gerekiyor. Bence sanayinin her şeyden önce teknoloji üretme amacını öncelikli hedef olarak benimsemesi gerekiyor. Sanayi bu şekilde davranırsa işbirliği kendiliğinden gelişecektir diye düşünüyorum. firmalarımızın Ar-Ge’yi mutlaka yapmaları gereken bir çalışma olarak görmeleri ve kaynak ayırmaları gerekiyor. Şu anda Ar-Ge çalışmalarına ayrı- lan kaynakların büyük bölümünü devlet sağlıyor. Sanayi kuruluşlarının da bu alana kaynak aktarmaları ve bu sorumluluğ u devletle paylaşmaları gerekiyor.  

İTÜ Makina Fakültesi’nin şu anda yürüttüğü faaliyetlerden ve gelecek vizyonundan bahseder misiniz?
Şu anda fakültemizde yürütülen dört tane DPT projesi var. Bu projelerden bir tanesi Uçak ve Uzay Bilimleri Fakültesi’yle birlikte yürüttüğümüz yerli ticari helikopter yapım projesi. 19 tane TÜBİ- TAK projemiz var. Mekatronik alanında yürüttüğümüz bir AB projesi var. Otomotiv sektörüyle yürüttüğümüz çok sayı da sanayi projesi var. Firmalara hem laboratuar hizmeti veriyoruz hem de Ar-Ge sorunlarını çözmeye çalışıyoruz. Nanoteknoloji ve mikro elektronik mekanik sistemler konularını fakültemiz bünyesinde geliştirmeye çalışıyoruz. Bu konularda üniversitemizin diğer fakülteleri ile de işbirliği yapıyoruz. İleriye dönük bakışımızdan söz edersek, bizim asıl hedefimiz, ülkemizin mühendislik ve teknoloji alanlarında karşılaştığı sorunları çözebilecek araştırma gücünü ve insan kaynağını yaratmaya yardımcı olmak. Bunun dışında yetiştirdiğimiz mühendislerin dünyanın genel sorunları nı kavramış, sorunlara bilimsel yöntemlerle yaklaşan, aydın insanlar olmaları nı istiyoruz. Bu bizim en önemli görevimiz.  

Prof. Taner Derbentli İTÜ Makina Fakültesi Dekanı Fakültemiz sanayiye hizmet verecek alt yapıya sahiptir.     

“ Mezun ettiğimiz öğrencilerimizin sanayinin bütün isteklerine cevap verebileceğini düşünmüyoruz. Çünkü biz her şeyden önce fakültemizde öğrencilerimize temel mühendislik eğitimi veriyoruz. Buna bir miktar uygulama bilgisi de katmaya çalışıyoruz ama bizim fakültede asıl olarak verdiğimiz temel mühendislik bilgisidir.”  

“ Sektörden beklentimiz yüksek lisans ve doktora çalışmalarımızda bizi hem maddi olanaklarla desteklemeleri, hem de bizim yüksek lisans ve doktora öğrencilerimizin tezlerini sanayiyle birlikte yapmalarına olanak sağlamaları.”   

İSTANBUL TEKNİK ÜNİVERSİTESİ MAKİNA FAKÜLTESİ NE YAPIYOR?
>> Yerli ticari helikopter yapım projesi yürütülüyor.
>> 19 tane TÜBİTAK projesi sürdürülüyor.
>> Mekatronik alanında yapılan bir AB projesi mevcut.
>> Otomotiv sektörüyle çok sayıda sanayi projesi yürütülüyor.
>> Firmalara hem laboratuar hizmeti veriliyor hem de Ar-Ge sorunlarına çözüm üretiliyor.
>> Nanoteknoloji ve mikro elektronik mekanik sistemler konularında gelişmiş araştırmalar yapılıyor.
>> Ürün geliştirme konusunda Türkiye’nin diğer Makine Fakülteleri ile ortak projeler yürütülüyor.