Türkiye, son yıllarda Ar-Ge ve Inovasyon konusunda önemli adımlar attı ve atılım yaptı. Eskiden alması çok zor olan ve birçok kişinin de haberi olmadığı TÜBİTAK, TTGV destekleri daha bilinir ve başvurulur hale geldi.

Yüksek Kurulu) toplantısı sonuçları da son gelinen durumu açıkça özetliyor. Ar-Ge harcamaları 2002-2008 yılları arasında 2,9 katına çıkmış. Bilim ve Teknolojileri Politikaları Uygulama Planı (BTP-UP) 2011-2016 ile Ulusal Bilim ve Teknoloji Stratejisi oluşturuldu. 2011-2014 Türkiye Sanayi StratejiBelgesi Aralık 2010’da oluşturuldu.
Mevcut plandaki politikalar; kamu Ar-Ge ve yenilik programlarının çeşitlendirilmesi ve birbirlerini tamamlayacak şekilde konumlandırılması ve sistem dinamiklerimizi harekete geçiren politika araçlarının oluşturulması olarak belirlenmiş. Bugünkü stratejik amaçlar da: Bilim-teknoloji farkındalığının ve kültürünün geliştirilmesi, bilim insanı yetiştirilmesi ve geliştirilmesi, sonuç odaklı ve kaliteli araştırmaların desteklenmesi, ulusal bilim ve teknoloji yönetiminin etkinleştirilmesi, özel sektörün bilim ve teknoloji performansının güçlendirilmesi, araştırma ortamının ve alt yapısının geliştirilmesi, ulusal ve uluslararası bağlantıların etkinleştirilmesi olarak belirlenmiş durumda.
Tüm bunların yanı sıra 2007’den bu yana Türkiye Bilişim Vakfı (TBV) tarafından yayınlanan Bilgi Çağı aylık dergisi ile Türkiye’nin Ar-Ge ve Inovasyon süreçlerini izleyip öneri geliştirmeye de başladık. İzleme ve değerlendirmede demokratik süreçler oluşmaya başlıyor; ancak sürdürmesi oldukça zor.
AR-GE HARCAMASI ARTTI; AMA İNOVASYONDA HALA GERİDEYİZ
Ne var ki ülkemiz halen bir yenilikçilik atağı yapabilmiş değil. Henüz 2002 yılından bu yana önemini fark ettiği 2008 yılında, 5746 no’lu yasa çıkarıldı, bu yasa ile Ar-Ge ve inovasyon vergi teşvikleri sağlandı. 2002 yılında AB 6. Çerçeve Programı’na katıldık, 4 yıllık program süresince ülke olarak farkındalığımız arttı, 2007’de 7. Çerçeve Programı’na daha hazırlıklı başladık. 4691 no’lu Teknoloji Geliştirme Bölgeleri yasası ile teknoparklar kuruldu, üniversite-sanayi iş birliğinin arttırılması için çaba harcandı.
KOSGEB birçok yeni teknoloji üreten KOBİ’ye işlik ve destek sağladı.
Sanayi ve Ticaret Bakanlığı üniversite sanayi iş birliğini destekleyici SANTEZ programını ve girişimcilere yönelik Tekno-Girişim Sermayesi desteğini başlattı. EUREKA ve EUROSTARS programları daha bilinir hale geldi ve bu programlara sunulan projelere ayrıcalık tanınarak eskisinden daha fazla başvuru olmaya ve projeler desteklenmeye başladı.
Sadece AB değil, başka ülkelerle ikili anlaşmalar ile programlar ve çağrılar oluşturuldu. TÜBİTAK İŞBAP İş Birliği Ağı oluşturma programını başlattı.
2005’te TÜSİAD-Sabancı Üniversitesi Rekabet Forumu (REF)’in öncülük ettiği Ulusal Innovasyon Girişimi(UİG) Türkiye’de toplumsal refah için inovasyonu arttırmaya katkı sağlayacak strateji çalışmalarını gerçekleştirdi ve 2006’da akademisyen, sanayici, sektör temsilcisi, uzman ve danışmanlardan oluşan 109 kişinin hazırlamış olduğu Inovasyon Çerçeve Raporu yayımlandı.
Ar-Ge harcamalarının GSYİH’deki payını arttırmak, sanayinin daha fazla Ar-Ge projesi ve bu konuda yatırım yapmasını sağlamak için epey bir çaba harcandı. 22 Haziran 2010’da yapılan en son BTYK (Bilim Teknoloji miz teknolojik Ar-Ge ve son 4-5 yılda da farkındalığını arttırmaya başladığımız inovasyon ile ilgili yatırımlarımızın semerelerini çok çabuk alamayacağımız daha onlarca yıllar olduğu çok açık. Bununla birlikte başarı örneği olarak verilebilecek tek tük güzel sonuçlar ve öyküler var.
Ulusal bir inovasyon ölçüm sistemimiz yok henüz. Bu konuda UİG’nin izleme, değerlendirme ve ödüller ile ilgili önerileri 2006’daki çerçeve raporunda yayımlanmıştı; ancak o günden bugüne bir değerlendirme sisteminin varlığı anlaşılmıyor. Sanayinin ithalatını ve ihracatını ekonomik olarak analiz edebiliyoruz; ancak ne kadar inovasyon yapabildiğimizi, bu alanda ne kadar ilerleyebildiğimizi kendi kendimize ölçümleyemiyoruz. Sadece Ar-Ge harcamalarını ölçmek ile inovasyonu ne kadar gerçekleştirip gerçekleştirmediğimizi bilemiyoruz.
Ar-Ge harcamaları ölçümlemeleri de slında çok detaylı değil, teknoloji ve sanayi alanı bazlı değerlere ulaşmamız şu andaki sistemle çok olanaklı değil. Mevcut Ar-Ge harcamalarını ölçümleme sistemimizin geliştirilmesi gerekli. Ancak uluslararası ölçümleme sistemleri içinde başka ülkeler arasında kaçıncı sırada olduğumuzla bunu ölçebiliyoruz.


World Economic Forum 2009 ve Inno Policy Trend Chart 2009 ve Pro-Inno European Innovation Scoreboard 2009 raporları ile kendi inovasyon düzeyimiz hakkında somut bir fikrimiz olabiliyor. Peki bu durumda ne kadar ilerlemişiz, dünyada nerede yer alıyoruz, kaçıncı sıradayız, eksiklerimiz neler diye baktığımızda; Türkiye global innovation index (küresel yenilikçilik endeksi)’e göre hızlı büyüme gösteren ülkeler arasında yer alıyor ve Dünya Ekonomik Forumu Küresel Rekabetçilik 2009-2010 Raporu’nda da 61. sırada yer alıyor. Burada Türkiye için en öne çıkan konular; inovasyon kapasitesinin geliştirilmesi, iş dünyasının daha fazla Ar-Ge ve iş birliğine odaklanması, bilimsel ve yeni fikir üreten insan kaynağının arttırılması, sanayi-akademi iş birliğinin arttırılması ve patent sayılarının arttırılması olarak yer alıyor. Inno Policy Trend Chart 2009 Raporu’nda da, Dünya Bankası kaynaklarına göre alınan verilerde, FDI dediğimiz katma değerli yabancı yatırımın Türkiye’ye yapılması konusu bizim en eksik olduğumuz konu. GSYİH içindeki FDI’ın yeri şu anda yüzde O. Bir başka zayıf olduğumuz konu da imalat ihracatının içinde High-Tech yani yüksek teknolojili ürünlerin ihracatının yine çok düşük olması. Fikri ve Mülkiyet Hakları’nın alınması ve bunların kullandırılmasına yönelik alınan Royalty ve lisans ücretleri de sıfıra yakın bir yerde, Risk Sermayesi’nin varlığı da yok denecek bir boyutta yer alıyor.
Ar-Ge yapmaya henüz başlamış ve bunu halen kültürünün içine sindirmeye başlamamış; ancak bunun için de çaba harcayan ve hızla ilerleyen bir ülke gözümüze çarpıyor. Inovasyon sözcüğü ülkemizde son birkaç yılda çok yayılmış ve hatta yeni bir akım yaratmış olmasına karşın, bu konuda fırsatçı birkaç çalışmanın ya da bu kavramın reklam amaçlı kullanımı dışında gerçekten bu yönde çalışan kurum sayısı fazla değil. Ar-Ge ve Inovasyon bağlantısını belirli bir sistematik ile kurmuş ve bunu da etrafına yaygınlaştırmaya çalışan ve bizim de aday ülke olarak AB ile bütünleşme sürecinde olduğumuz bugünlerde, Ar-Ge ve Inovasyon ile ilgili AB’nin önümüzde sunduğu hibe ve destek fırsatlarından çok az yararlanıyoruz.
6. Çerçeve Programı’na kıyasla 7. Çerçeve Programı’nda daha başarılı bir tablo çiziyoruz; Avrupa Komisyonu’nun 2009 istatistiklerine göre, Türkiye’nin başvuru başarısı 2007’de yüzde 12,6 iken, 2009’da yüzde 20,3’e yükselmiş. Ancak, Avrupa Komisyonu hibe tutarı katkısı 2007’de yüzde 8,8 iken 2009’da yüzde 8,3’e düşmüş. 2009’da başvuran 156 projenin sadece 19,9’u desteklenmiş.
Her bir başvuru sahibi kuruma sağlanan hibe de 178,4 bin Avro’dan 127 bin Avro’ya düşmüş. Avrupa Birliği olarak baktığımızda da proje başvurusu başarı oranları yüzde 20,8; ancak proje sayıları çok daha yüksek.
Örneğin; küçücük bir ülke olan Belçika’dan 2009’da 629 proje başvurusu arasından 163,5 proje fonlanmış.
Bizim gibi büyük bir ülkenin 2002 yılından bu yana, son 8 yılda 19 proje değil, en az 200 proje içinde yer almış olması gerekirdi.
Bu değerlendirmeler ışığında, ülkemizin hala teşvik ve desteklerini arttırmaya, bunların kullanımlarını kolaylaştırmaya, iyileştirmeye ve farklı yaklaşımları da uygulamaya gereksinimi olduğu apaçık. 2013 yılında Ar-Ge harcamalarının GSYİH’ya oranını yüzde 2’ye çıkarmak gibi bir hedefimiz var; ancak bu hedef 2010’da da böyleydi ve bunu 2013’e erteledik.
Şimdi 2011 yılındayız, hala yüzdeler mertebesine erişemedik, bindeler mertebesindeyiz. 2011’de yüzde mertebesine çıkmamız zor görünüyor; çünkü 2002 – 2008 yılları arasında, yani 6 yılda ancak 2,9 katına çıkarak binde 6’dan binde 7,9’a yükselen Ar-Ge harcamasının, son 3 yılda binde 9’a çıkması yalnızca sevindirici bir haber olur.
Bunun çok ötesine geçebilmek, hem Ar-Ge harcamalarını arttırabilmek, hem de inovasyonu gerçekleştirebilmek için daha hızlı, verimli ve engelsiz hareket edebilmemiz gerekli.
Devletimizin politikalar, stratejiler ve hedefleri oluşturmak için sarf ettiği gücün karşılığını verecek yapıda bir sistem geliştirilmesi, tüm teşvik ve esteklerin de buna uyarlanması gerekiyor.

Bu doğrultuda, küresel inovasyon ölçüm değerlerinde geliştirmemiz gereken her bir konu başlığı altında ne yaptığımız ve ne yapmamız gerektiği, ülkemizin bu konudaki stratejik hedeflerini de öne çıkararak görüş ve öneriler irdelenebilir:

1. Sanayinin harcamalarını arttırması için 5746 sayılı yasa ile 50 Ar-Ge personeli ve üzerinde olan kurumlara Ar-Ge Merkezi kurma yetkisi, kurumlar vergisi ve personel gelir vergisi stopajı indiriminden yararlanma olanağı sağlandı. Şu ana kadar 65 Ar-Ge Merkezi kuruldu. Büyük sanayi kuruluşları Ar-Ge Merkezleri’ni kurup, proje yapsalar da yapmasalar da Ar-Ge teşvikinden yararlanmayı sürdürüyorlar. 5746 no’lu Ar-Ge teşvikleri ile ilgili yasanın çıkartılması sırasında ilettiğimiz tüm eleştiri ve öneriler bugünkü ortamda geçerliliğini koruyor. Zira start-up (filiz şirket) ve KOBİ’ler için bu yasadan yararlanmak o kadar da kolay değil. Sadece proje yapıp bin bir zorlukla AB ya da ulusal fondan fonlattıktan sonra yararlanabilecekler.
Oysa büyük şirketler bir kere başvuruyu yapıyor, iş bitiyor. KOBİ hem her proje için ulusal ya da AB destek sistemine başvuruyor, hem de Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’na. Uygulamada olan gene KOBİ’ye, küçük ve yenilikçi şirketlere oluyor. Yani yeni fikir, yeni bilgi, yeni ürün üretmede en çok öncü olacak olan, gerçek inovasyonun oluşmasını sağlayacak olan kurumlar büyük sanayiciler kadar teşvik edilmiyor. Devletin stratejisi, sanayinin Ar-Ge payını daha fazla arttırmanın ötesine gidebilmeli, gerçek inovasyonun nereden çıktığını ölçümleyip bakarak küçükleri de desteklemeli ve teşvik etmeli. Maalesef bugünkü durumuyla bu yasa küçükleri değil büyükleri teşvik
ediyor.

2. Sanayi Ar-Ge projesi hibe desteklerinde de, sanayiye sağlanan bu teşvik nedeniyle, destek oranlarının azaltılmaya başlandı. Amaç; sanayinin kendi yapacağı Ar-Ge yatırım oranını arttırması. Sonuç olarak; devletimiz artık büyük sanayi kuruluşlarının tek başına yürümeyi öğrendiğini öngörerek, desteğini azalttı. Ne var ki destek yönetmeliğinde, ‘Sanayi kuruluşu bu kadar başarılı oldu; artık bundan sonra tek başına ya da daha az destekle devam edebilir’ gibi bir madde yok. Dolayısıyla bu destekten yararlanan şirketler Ar-Ge deneyimine sahip olsa da olmasa da, kendi başlarına yürümeyi bilemeseler bile, tüm sanayi kuruluşları aynı şekilde destekleniyor. Tüm bunlara ek olarak; destekleme süreci başladığında AB projelerinde olduğu gibi bir avans ödemesi yapılmadığından, hele ki başvuran zaten nakit sıkıntısından projesine başlayamayan bir KOBİ ise proje yapmaya teşvik olmadığı gibi, projenin 1. yılından sonra ödemeyi ancak görebiliyor.

3. BTP-UP stratejilerinde uluslararası iş birliklerinin desteklenmesi hedefi var. Bu doğrultuda, EUREKA ve EUROSTARS gibi AB ülkeleri ile Ar-Ge iş birliğini destekleyen programlara şirketlerin ve KOBİ’lerin katılmasına öncelik tanınıyordu. TÜBİTAK bu konuda özel bir ekip kurup çok iyi destekliyor ve süreci de hızlandırıyor. Ancak bu destek finansal olarak her ülkenin kendi ulusal fonundan karşılandığı için, zaten İngilizce hazırlanmış bir başvuru formu, tekrardan Türkçe’ye çevrilerek (tam çeviri olması da mümkün değil, bu nedenle üstünde yeniden bir çalışma yapılması gerekiyor) yeniden başvuruluyor. Bu tip projelerin yönetmeliği gereği de, EUREKA ya da EUROSTARS kurallarına uygun olarak başvuran şirketin destekleneceği belirtiliyor. Ancak bir bakıyorsunuz ki bu şirket de olağan sanayi Ar-Ge desteği programı statüsüne girmiş, desteği kesilmiş bir şekilde kuşa dönüyor. Nerede kaldı ayrıcalık, nerede kaldı AB iş birliği için özel teşvik? AB kurallarına göre KOBİ olan bir şirket Türkiye’de KOBİ olmayabiliyor, o zaman KOBİ olarak alması gereken yüzde 75 desteği de kaybetmemesi gerekiyor

4. AB destekleriyle paralel sistem
kurma ile ilgili bir başka konu da araştırma, tasarım, geliştirme, prototip üretme ve pilot uygulama dışında, Ar-Ge projelerinin taşıyıcısı olan proje yönetiminin de desteklenmesidir. Ülkemizde zayıf olan Ar-Ge proje yönetiminin teşvik edilmesi ve desteklenmesi gerekirken, bu konuda da desteğin kaldırılmış olduğunu öğrendik. Yaygınlaştırma desteği zaten yok, yeni bir ürün ve bilgiyi ülke genelinde aygınlaştırıp, bilgi düzeyini arttırma konusuna teşvik edilmiyor. Genel giderlerin de AB destekleri ile karşılaştırması bir başka eksik konu. Bu konuda da yeni çalışmalar yapıldığını duyduk, umarız bu çalışmalar uygulamada işe yarar bir hale gelir.

5.Bir başka eksik olduğumuz konu da yeni fikirlerin ve girişimlerin desteklenmesinin, risk sermayesi şirketlerinin ve kuluçka sistemlerinin yokluğu. Dolayısıyla yenilikçi fikirlere özel teşvik ve destekler sadece 100 bin TL’lik Tekno-Girişim Sermayesi ile kısıtlı. Inovasyonu tetiklemenin en önemli noktalarından biri de yenilikçi bireyleri, ‘Start-Up’ları desteklemektir.
Risk Sermayesi şirketlerini ülkemize çekebilmek, yabancı yatırımcıya cazip hale getirebilmek ve yeni iş fikirleri için kuluçka sistemleri kurabilmektir.
Sadece bilimsel anlamda insan kaynağını arttırmanın yanında yenilikçi düşünen, iş fikri olan, bunu gerçekleştirmek isteyen insan kaynağının da sayısını arttırmaya odaklanmak gerekli. 2004’te 25 milyon TL, 2005’te 16 milyon TL olan KOSGEB destekleri 2009’da 6 milyon TL’ye düştü. Destek uygulama ve işletim sistemini yenilemesi gereken KOSGEB de çok geride ve hantal kaldı. Şimdi bu yıl yine atağa kalktı, umarız KOSGEB daha çağdaş ve destekçi bir yaklaşımla hizmet sağlar.

6. Fikri mülkiyet hakları ve patent konusunda da çok gerideyiz. Bunun tamamen kültürel ve toplumsal bir olgudan kaynaklandığı görüşündeyim.
Genel olarak baktığımızda kendine ve yaptıklarına inanmayan, bunu değerli görüp bunu korumak istemeyen, korusa da nasılsa çalınacağını düşünen, adalet sistemine inanmayan bir toplumun üyelerinin bu konuda ilerlemesi gerçekten çok zor olsa gerek. Bu konuda sanayicimizin de KOBİ’lerin de çok sıkı teşvik ve bilgi desteğine ihtiyacı var.

7. Çerçeve Programı ve CIP gibi diğer destekleyici uygulama programlarına katılma konusunda eskisinden daha iyi olsak da, henüz AB stili iletişim, proje yapma ve çalışma yöntemlerine alışamamış ülkemiz insanı için biraz daha fazla teşvik ve yakın desteğe ihtiyaç var. TÜBİTAK Çerçeve Programları Koordinasyon Birimi bu konuda çok iyi çalışıyor. Bununla birlikte bu sadece birimin yapacağı bir iş değil; yetişmiş uzman kişiler ve danışmanların destekleri de, sektör temsilcileri ve STK destekleri de çok önemli. Bu nedenle AB’deki toplantılara ve konferanslara katılımın desteklenmesinin sağlanmasını her yazımda olduğu gibi burada da bir kez daha vurgulamak istiyorum. Sadece proje yapanların değil; proje yapma potansiyeli olan, bunun için ağ oluşturmaya çalışan, çaba gösteren ve işin başında olan kurumların da desteklenmesi gereklidir. Özellikle KOBİ ve ‘Start-Up’ların alacağı danışmanlıkların da desteklenmesi gereklidir.

8. İş birlikleri konusunda hala biradım atamadığımız da ortada. KOBİ’lerin bir araya gelmesi zaten kültürel olarak zorken, bu konuya yönelik bir teşviğin henüz çıkmamış olması da oldukça düşündürücü. Sanayi ve Ticaret Bakanlığı’nın özellikle iş birliği ağlarının oluşturulmasına destek sağlaması son derece kritik bir durumdur. TÜBİTAK’ın sağladığı İŞBAP desteği maalesef bunun için yeterli değil. Doğrudan strateji oluşturma ve koordinasyon çalışmalarını desteklese de yüzde 50’si destek, kalan yüzde 50’si KOBİ tarafından önceden hesaba yatırılmak koşuluyla verilen bir desteği kullanmak isteyen KOBİ sayısı sıfır. İŞ-BAP desteği, Teknoloji Platformları’nın kurulması için kullanıldı, aslen hedeflenen buydu, bu anlamda anlamlı ve işe yarar bir destek oldu.

9.Bölgesel kalkınmayı sağlamak üzere tüm ülkede DPT’ye bağlı 26 adet Kalkınma Ajansı kuruldu. Bu ajanslar KOBİ, sanayi, STK ve yerel yönetimler olmak üzere her alanda birçok kurumu gölgesel stratejilere göre desteklemek ve kalkındırmak için çalışmaya başladılar. Proje teklif çağrıları yayınlamaya başladılar.
Ar-Ge, teknoloji transfer merkezlerinin kurulması, üniversite-sanayi iş birliğinin sağlanması ve ileti teknoloji üretim merkezlerinin kurulması ile tüm bunları destekleyici faaliyetler destekleniyor. Kalkınma ajansları sistemi henüz çok yeni, çağrılara yeni yeni başvurular oluyor, değerlendirme ve izleme sistemleri kuruluyor. Bu modelin ülkeye faydalı olacağını umuyoruz. Özellikle KOBİ’lerin iş birliği ağları kurma konusunda teşvik edici olması açısından bu programlar kritik önem taşıyor.

10.UİG’nin de daha önce önerdiği gibi şeffaf (neyin nasıl hesaplandığı belli ve tüm veribelgeleri açık) bir izleme ve değerlendirme ile ulusal bazda kendi inovasyon ölçüm sistemimizin kurulması gerekli. Bununla birlikte kendi ülkemizde yapmadığımızı AB için yaparak, Avrupa Komisyonu’na ülkedeki tüm paydaşlardan görüş toplayarak bugünden 8. Çerçeve Programı için önerileri TÜBİTAK Türkiye adına gönderdi. Daha kendi ulusal fonlarımız için bile böyle bir sistemimiz yok; ama AB’ninkini gayet güzel uyguluyoruz. Kendi sistemlerimizi kurmada zorluklarımızı aşmamız gerekli.