Türkiye’de makine imalat sektöründe hidrolik konusunda firmasıyla yapı taşlarından biri olan, ülkemizin makinecilik tarihinde ise saygıdeğer bir isim olan Orhan Yılmaz ile görüştük .

Hidrolik sektörünün tarihsel gelişimine ışık tutacak bu görüşmemiz gerek tarihi belge niteliğini taşıması, gerekse de Orhan Bey’in ülkemizde ilk makine üreticilerinden olması sıfatıyla Moment Expo için önem teşkil ediyor. Görüşmemizi kendi ağzından dökülen kelimelerle birebir aktaracağımız röportajımız; aynı zamanda ülkemizde 1960’lı yıllardan itibaren hidrolik sektöründe yaşananları da gözler önüne sermiş olacak.

‘Tezgâhta adam yapar’
“İstanbul’a, Giresun Bulancak’tan 18 yaşımda geldim. Askerlik dönemimi saymazsak tornacılıkla başladığım sektöre, yani talaşsız imalat sektöründe, teknik yönden 1966 yılına kadar bilfiil çalıştım. 29 yaşında ise Arçelik’te çalıştığım döneme son vererek kendi firmamı kurmaya karar verdim. İmalat yönünden de zaman içerisinde yapılan işleri öğrendim ve kaliteden ödün vermeden yıllardır aynı şekilde ürünlerimi üretmeye devam ediyorum. Yaklaşık 75 yaşıma geldim; sektörle büyüdüm. Türkiye’deki ilk yerli üreticilerden bir olduğum için o dönemlerde teknik ve teknoloji ebetteki gelişmiş değildi.Bizler de araştırarak, deneyerek bir şeyleri geliştirerek öğreniyorduk. Bu nedenle o dönemlerde piyasada tanıdığım tanımadığım insanlar benim için ‘tezgâhta adam yapar’ derlerdi. Bu tabii ki bir işi elime aldığımda y apana kadar uğraştığım için, inadımdan ve kaliteli iş yapma arzusundan kaynaklanıyordu.”

Sektöre nasıl başladınız?
O zamanlar Sütlüce’de kurulu olan Arçelik firmasında işe başladım. 1959 senesinde başladığım Arçelik’teki işime altı buçuk yıl kalıp tornacılığı yaptım. Hans ise 1963 senesinde İstanbul’da Arçelik’te işe başladı. Aynı firmada çalışıyor olmamız kaynaklı tanışıklığımız başladı. O dönemlerde bizim mühendisler pnömatik ve hidroliği hiç bilmiyor ve anlamıyorlardı. Böyle bir gelişme, emare zaten yok, sanayileşilmemiş idi. Arçelik yalnızca masa, sandalye gibi büro malzemesi yapıyordu. Hatta buzdolabı için 1961’den sonraki yıllarda İsrail’den basılmış gövdeler geldi, soğutucular İngiltere’den geldi burada yalnızca montaj ve boya yapıldı. 1963 senesinden sonra Arçelik buzdolabı üretimine girdi. Merdaneli üstten sıkmalı çamaşır makineleri vardı o dönemlerde… Ben oradayken yalnızca altı ay onun şanzımanının denemesi yapıldı. 40 tane yapıldı ve denendi. İlhami Tezulaş isminde bir mühendis vardı,o ilgilendi. Sonrada benim bildiğim kadarıyla patentini aldı ve Arçelik’e sattı. Hans’ta ben Arçelikteyken beni tanıdı. Benim mesleğimi herkes takdir ederdi zaten. Hans ile de hidrolik üzerine kurduğum ve halen devam ettirdiğim Hidropnömak isimli firmama dışarıdan iş getirmesi itibariyle daha yoğun çalıştık.

Orhan Yılmaz’ı yakından tanıyalım
Giresun, 1936 doğumlu olan Orhan Yılmaz henüz 18 yaşındayken İstanbul’a gelir. İstanbul’da tornacılık öğrenerek sektöre başlar. Asker dönüşünde dahi Giresun’daki ailesini görmeden tekrar İstanbul’a işinin başına dönen Orhan Usta’nın işine olan aşkı o yıllarda başlar. Geçimini tornacılık yaparak sağlayan Orhan Usta kısa zamanda kendini yaptığı kaliteli işlerle gösterir. 1959 senesinde Arçelik firmasında çalışmaya başlar. 6 buçuk yıl aynı firmada çalıştıktan sonra kendi firması Hidropnömak’ı kurar. Halen aynı firmayı 1966 yılından bu yana işleten Orhan Usta hidrolik konusunda müşterilerine hizmet vermeye devam ediyor.

Türkiye’nin ilk hidrolik firmalarından Hidropnömak
“Arçelik’ten 1966 yılında ayrıldım. 29 yaşındaydım o zaman. 12 metrekarelik bir atölye kiraladım. Bir torna tezgâhı, bir masa ile piyasaya Hasköy’de girdik. O zamanlar kimseyi tanımıyorum; ama o an da başladım. O dönemlerde Hans bana sağdan soldan dışarıdan işler getirdi. Parçaları alıp tamir bakım gibi işlemleri yaptık. Tabii beni tanıdığı için nasıl iş yaptığımı da bilirdi. 4 buçuk sene kadar o bana iş getirdi. 70 senesinin ortalarında da iş ortaklığımız son buldu.”

“Milli duygularım kabardı”
“Fahri Toksoy Arçelik’te o zamanlarda satın alma müdürüydü. Bana hidrolik bilip bilmediğimi sormuştu. Bildiğimi söyleyince neden yapmadığımı merak  etti. Bu işte istikbal olduğunu söyledi ve hidroliği yapmam gerektiğini izah etti. Türkiye’de hidrolik ve pnömatikte aşama kaydedileceğini belirtti. Zaten ileri görüşlü, ufku açık bir beyefendiydi. Bana bir gün ‘Damarında zerre kadar Türk kanı varsa bunu yapacaksın!’ diyerek masaya vurmuştu. Hiç unutmam ‘Almanlar Türkiye’de kazandıkları paraları ülkelerine götürüyorlar, kanımızı kurutuyorlar” demişti. Ben nereden bileyim, meğerse kendisi Bill Gates gibi adammış zamanında… Fahri Bey öyle konuşunca benim milli duygularıma dokundu, ‘Yapacağım abi’ dediğimde kalktı, beni alnımdan öptü ve kapıya kadar uğurlamıştı. Allah razı olsun beni o teşvik etmişti.”

“Karaköy’ün esprisi kalmadı”
“1969-1970’li yıllarda Mert Karasaban’dan ayrıldı. Benim de o zamanlar 55 metrekarelik bir atölyem vardı. Armağan Minasyan Mert Teknik’ten gelmişti. Benim küçük bir odam vardı, oturduk orda… 5 tane kumanda kolu, 3 tane emniyet valfi falan derken bana sipariş verdi. Bu şekilde sektöre devam etmiştik. O dönemde yan sanayicilik yapıyorduk. Aynı yıllarda ülkemizdeki ilk üreticiler olduğumuz için sıkıntılar çektik. Çok adetli makineler üretmiyorduk. O zamanki tezgâhlarda universal tezgâhlardı. Şimdiki gibi CNC tezgâhlar yoktu. Dünyada vardı; ama Türkiye’de yoktu. Manuel çalışıyorduk, her şey el yapımı idi. O dönemlerde bütün ham maddeleri genel anlamda Perşembe pazarından toplardık. O dönemde oralarda Osmanlı Çelik vardı, Böhrer vardı, birçok kapanan firma oldu zaman içerisinde. Ancak şimdi Karaköy’ün bir esprisi kalmadı. Her şey sıfıra doğru gidiyor, başka ilçelerde insanlar hizmet vermeye başladı.”

“Sektör çok değişti”
“Şimdi en büyük zorluk bizim ürettiğimiz malzemeler Çin malının karşısında pahalı kalıyor. O zamanlarda dışarıdan bir valf ya da pompa gelmiyordu. Gelse bile belli başlı firmalar getirtiyordu. O firmaların da bir anlamda yurt dışı kolu olan yüzde yüz yerli olmayan firmalardı. Hele ki bizim yaptığımız işle ilgili neredeyse yok denecek kadar azdı. Benim malzemelerimin boyası daha kurumadan müşteriler kapıda sırada bekliyordu. Oysa şimdi bakan yok. Şimdi adam mecbursa kalkıp alıyor veyahut adama 20 sene önce bir malzeme satmışımdır, onu yenilemek için alıyordur. Genel anlamda çok da zorlayıcı olmasa da eski işler yok diyebilirim. O dönemlerde fatura kestiğimiz zaman müşteri ödemeyi Çarşamba günü yapacağım dediyse Çarşamba günü muhakkak ödeme yapıyordu. Bir ay sonra ödeyeceğim diyorsa bir ay sonra hakikaten de ödüyordu. Ama şimdi adam yarın ödeyeceğim diyorsa biliniz ki vermeyecek. Eskiden sipariş geldiğinde yarısı peşin yarısı iş bitince ödenirdi. Şimdi ödemeyi ne zaman gerçekleştireceklerini sormuyoruz. O kadar açık hesapla mal satan var ki, iki ay, üç ay beş ay sonra ödeyen hatta hiç ödeme yapmayan insanlar var. Artık işler çok değişti.”

Herhangi küçük bir anınız var mı?
Yıllarca yarım parmak valf ürettik. Tabii işin de başlangıcındaydık. Bir parmak valf alt gövde yaptım, bir de 10’luk pilot valf gövde yaptım. Bunun j merkez olması gerekirken o dönemde bilmediğim için kafadan açık merkez vardı. Üzerine taktık. Montajını yaptık, Topkapı’da bir fabrikaya prese gitti, takıldı. Ürünü aldık denemesini yaparken valf iki kere indi çıktı; sonra çalışmadı. Nasıl olur diye düşünüyoruz… Ondan sonra hata yaptığımızı fark ettik ve durumu düzelttik. Yani o dönemlerde tabii tamamen amatör ruhla bir şeyler yapmaya çalıştığımız için deneme yanılma yoluyla işleri hallediyorduk.

“Ticaret kolay değil”
“Şimdiki dönemde şayet bir mühendis alıyorsanız hidrolik bilmiyor, sadece okumuş. Ama uygulamada sıfır. Dolayısıyla bizler hidroliğin ruhunu bilirken, onlar ancak adapte olacak… Ticaret kolay bir şey değil, hele hele elinizde bir şeyler yokken bir şeyi üretmek çok daha zor bir durum. Bu sektörde imalat yapmak kolay bir durum değil. Evvela bu sektöre yeni girecek kişilerin iyi planlama yapması gerekir. X kişisi yapıyor, ben de yapayım diyen çok kişi var. Şimdi herkes hidrolik yapıyor. Boru var, valf de var. Kes boruyu üstüne iki kapak koy… iş bu kadar kolay değil. Hesap bilen yok, kitap bilen yok. Teknolojiyi bilmiyor, normalde ürünün satış fiyatı 10 lirayken onlar gidip 5 liraya satıyor. Durum böyle olunca da müşteri ucuz diye gidip ondan alıyor. Bu şekilde merdiven altı diye tabir edilen firmalar bizlere zorluk çıkarıyor. Onların bir tezgâhı var, bir kaynak makinesi ve testeresi var yanındaki çırağa yaptırıyor. Biz de öyle değil ki… Burada insanların hepsi sigortalı, eğitimli, deneyimli kişiler. Bu maliyetleri de artırıyor.”