Makine Sanayii Sektör Platformu çatısı altında gerçekleştirdiğimiz ‘MSSP Focus’ başlıklı röportajımızda bu kez Tekstil Makine ve Aksesuar Sanayicileri Derneği’ni (TEMSAD) ziyaret ettik.



Tekstil Makine ve Aksesuar Sanayicileri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Adil Nalbant, TEMSAD Genel Sekreteri Vural Sağır ve ENTEMA Endüstriyel Tesisler ve Makine San. Ortağı Ömer Gökcan ile tekstil makineleri sektöründe yaşananlar, Halkbank ve Eximbank destekleri ile sektörün 2014 yılı hedefleri üzerine görüştük. Dünya ticaretinin 2009 yılında yaşadığı global kriz sebebiyle daralma yoluna gidilmesi neticesinde tekstil makineleri sektörü 2010 yılında bu etkileri hızlıca atlatarak yüzde 15-20 oranında ihracatta artış yaşadı. Hissedilen olumsuz etkiyi kısa zamanda minimize eden tekstil makine sektörü ise yılların verdiği birikim ile ekonomik anlamda yaptığı manevrayla yaşanan olumsuz atmosferi olumlu hale getirmeyi başardı. Ülkemizde tekstil makineleri sektörü, göçebe yaşadığımız dönemlerde Orta Asya’dan bu topraklara gelirken kendini göstermeye başladı. 3–4 bin yıl öncesine baktığımızda Altay Dağları’ndaki kazılarda Türklerin keçeden bir şeyler ürettiği görülüyor. Bu topraklarda tekstilin zaten var olduğunu; ama Türklerle de belli bir noktaya geldiğini görüyoruz. Belli bir dönem, tekstil kendi çarkında, emek yoğun olarak devam ediyor. Sanayi Devrimi’yle başlayan makineleşme süreci tekstili de etkiliyor. Tekstil makineleri önce buharla, daha sonra elektrik makineleriyle daha verimli hale geliyor. Osmanlı Dönemi’nde 1850’li yıllarda tekstilde makineleşmeye gidildiğini, bu konuyla ilgili temellerin atıldığını görülüyor.

Basitçe ifade edersek tekstil makineleri neleri kapsar?
Adil Nalbant: İnsanoğlunun ihtiyacı olan giyim, ev ve tekstillerin üretiminin yapıldığı makineler şeklinde ifade edebiliriz. Tekstilin alt bölümlerine baktığımız zaman iplikten başladığını görürüz. İplik makinelerinden sonra dokuma ve örme aşamaları yani ipliğin doku haline gelmesi için gerekli olan makineler geliyor. Bir de teknik tekstilde kullandığımız nonwoven dediğimiz dokusuz kumaşlar var. Nonwoven keçeleme makinelerinde üretilen, genelde teknik tekstilde kullanılan makineler dokuma ya da kumaş üretimindeki tekstilleri ifade ediyor. Daha sonra bunların boya, apre ve finisaj işlemlerini yapan makineler geliyor. Bundan sonra da konfeksiyon makineleri var. Bunlar elde ettiğimiz kumaşa ya da tekstil dokusuna uygun şekil verdiğimiz makinelerdir.
Ömer Gökcan:
Tekstil sektörü aslında çok geniş bir yelpazeye sahiptir. Yaralarımızı sarmak için kullandığımız sargı bezlerinden tutunuz da, yüzümüzü kuruladığımız havluya, yere serdiğimiz halıya, otomobil lastiklerimizde bulunan kord bezinden, elektronikte kullanılan özel kablolara kadar şu an aklımıza gelen gelmeyen sayamayacağımız kadar fazla birçok ürünü kapsar. Ürün gamı bu kadar geniş olan bir sektörün üretim makinelerinin de ham madde, yarı mamul ürünler ve bitmiş ürün prosesleri gibi diğer alt başlıkları dikkate alarak ne kadar geniş bir alana MSSP FOCUS yayıldığını ve yeni gelişmelere de ne kadar açık olduğunu anlamaya çalışabiliriz. Türkiye olarak bu kadar geniş bir sahanın tamamında yüksek iddialara sahip olduğumuzu söylemeyiz; ama dünyada tekstil ve makineleri dendiği zaman ülkemizin bulunduğu hali hazır seviyeyi ve gelişmeye müsait olan potansiyelinin hakkını da vermeliyiz.

Tekstilin Türkiye’deki gelişimi hakkında neler söyleyebilirsiniz?
AN:
Bakırköy’de pamuk üreten bez fabrikası ve Eyüp Defterdar’daki yünlü bez fabrikası bunlara örnektir. Benim yaştaki tekstilciler yün stajımızı bu fabrikada, pamuk stajımızı da Bakırköy’de yapardık. Bunlar Osmanlı döneminde yapılan başlangıçlardır. Osmanlı, zamanındaki teknolojiyi yakından takip etmeye başlamış. Sarayın ya da ev tekstilinin ihtiyacı olan ipek üretiminin de Hereke’de yapıldığını görüyoruz. Cumhuriyet dönemine gelindiğinde bu kazanımlara sahip çıkılmış. Hepsi “Sümerbank” çatısı altında toplandı. 2. Dünya Savaşı’na kadar çok güzel yatırımlar yapıldı. Malatya’da, Nazilli’de Türkiye’nin bir çok vilayetinde entegre tekstil fabrikalarının kurulduğunu, bunların kendi ihtiyaçlarını karşılayacak donanımda olduğunu görüyoruz. Yani 1950’den önceki dönemde kendi içinde yeten bir tekstil makine sektörü var. Ülkede tekstil sanayii varken tekstilin kendine yetebilirliği de düşünülmüş. Tekstil makineleri ya da o makinelerin çalışması için alt yapı da kurulmuş. 1950’li yıllara geldiğimizde özel sektörün tekstilde yer almaya başladığını görüyoruz. Özel sektör tekstile makine açısından sıcak bakmamış. Tekstilde hazır makineleri alıp tekstil üretme, tekstil ipliği ve kumaşı konfeksiyonunu üretme yoluna gitmiş. Ama buna rağmen yine İzmir Kula’da yünlü dokuma tezgâhlarının yapıldığını, Bursa’da kara tezgâh denilen dokuma tezgâhlarının 8–10 atölyede üretildiğini, Gaziantep’te halı makineleri üretildiğini ve bunların oradaki bölgeye ve bizim tekstilimize yetebilecek şekilde üretildiğini görüyoruz. 2. Dünya Savaşı’ndan sonra hızlı gelişen sanayileşme, makinelerdeki yenilik ve emperyalizm diye tabir edebileceğim sürecin etkisini arttırması dengeleri etkiledi. Gelişmiş batılı ülkelerin makine sanayilerinin, bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin makine sanayilerini baltalamak adına ya da kendi sanayilerini ayakta tutup bizleri pazar ülke halinde bırakmak adına çok müthiş çalışmalar yapılmış. Biz 1980’li yıllarda mekiksiz dokuma tezgâhlarının, iplik tezgâhlarının yapıldığını görüyoruz. Makine Kimya Endüstrisi’nin bir İtalyan firması ile iplik makineleri, Alman firmasıyla da dokuma tezgâhlarını Türkiye’de üretmek için bir takım çalışmalar yaptı. Özel sektörde de bir Fransız firmasının dokuma tezgâhlarının kopyasının üretildiğini gördük; ama bunlar sonuçsuz çabalar olarak kalıyor. Bundan sonra da 1985–1986 yıllarıyla birlikte sınırların açılması ve ikinci el tekstil makinelerinin ülkeye girişine müsaade edilmesi ve Avrupa’dan çok ucuz tekstil makinelerinin ülkemize girmesiyle yeni bir dönem başlıyor. Avrupa’dan da bizim tekstil makinelerinde değil, tekstil üretiminde gelişmemiz için bir yönlendirme oldu. Yani sıfırdan üretimden çok hazır olanı işlemeye yönlendirildik. Günümüzde de aynı şeyleri yaşıyoruz. Avrupalılar makineleşme konusunda taviz vermiyorlar. Kendi sanayilerini ayakta tutabilmek için her türlü çabayı gösteriyorlar. ÖG : Ülkemizde tekstilin tarihine baktığımız zaman, yüzlerce yıl önce atalarımızın üretmenin yanında tekstil ürünlerinin standartlarını da yazdığını görüyoruz. Kalkınmanın temel taşlarından biri olan standardın öneminin yüzyıllar önce Türkler tarafından kavrandığını ve kullanıldığını, bu günkü anlamda boyama, ambalaj, kalite gibi esaslar ile narh ve ceza hükümlerine yer verildiğini 1502 tarihinde zamanın padişahı Sultan II. Bayezid Han tarafından çıkarılan bu gerçeği doğrulayan ve yazılı en eski kayıt olan “Kanunname-i İhtisab-ı Bursa”, isimli belgeden öğreniyoruz. O tarihlerde tekstil ürünlerine standartlar yazan ülkemizin şimdi rakip ülkelerinin teknik ve ticari olarak gerisinde kalmış olması oldukça acı ve düşündürücüdür.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, “Makineleşme çok önemli bir konu ve bunun için gereken her türlü çalışmayı yapacağız” demişti. Bu açıklamalar doğrultusunda makine sektörüne verilen destek hakkında ne düşünüyorsunuz?
AN:
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanımız Nihat Ergün’le ve aynı şekilde Eski Bakanımız Zafer Çağlayan’la çok güzel çalışmalar yaptık. Şubat ayında “8 eylem başlığı ve 72 eylem planı” adı altında sanayii stratejisini açıkladık. Buna ek olarak “Hedef 100’de 100” dediğimiz Türkiye makine sektörü, sanayii stratejisi imzalandı. Sadece tekstil makineleri değil, makine üreten sanayicilerle birlikte eylem planımızla, stratejik yol haritamızla gidiyoruz. 2014’e kadar kamu, özel sektör, sivil toplum kuruluşları ne yapacak, hepsi belli bir yol haritası dahilinde çizildi. Biz buna büyük destek veriyoruz. Çünkü gideceği yeri bilmeyen, hiçbir yere varamaz. Bu çalışmalar bizi oldukça heyecanlandırıyor.

Peki, TEMSAD olarak bu stratejik çalışmaların faydalarını görmeye başladınız mı?
AN: Elbette. Müzminleşmiş bir problemin tedavisine başlanıyor. Hasta birden ayağa kalkmıyor, ama iyileşmeye yaklaşıyor. Teşvik alımları daha kolaylaşıyor, bir takım problemlerimiz daha kolay çözülüyor. Yurt dışı fuarlarımıza daha fazla destekler veriliyor. Kendimize daha kolay muhatap buluyoruz. Eximbank MSSP FOCUS kredileri ve Halk Bankası kredileri başlatıldı. Şu an belki o kadar fazla değil; ama yine de başlamış olması planlı hareket etmek adına önemli. Bakanımız da, Adnan Dalgakıran da bize oldukça yakınlar. Aynı şeyleri düşünüyoruz. Hangi sektörden olursa olsun ideoloji, amaç bir. Bütün arkadaşlarım bu dernek çatısı altında sektörüne ve ülkesine tek bir amaç etrafında toplanıp el birliğiyle çalışıyor.
ÖG : Tekstil makine üreticisi bir firma sahibi olarak, şu an pratik neticelerin geri dönüşünü aldığımızı söyleyemeyiz. Ancak üreticiler olarak, hükümet yetkilileri ve devlet ile olan iletişimimizin artmış olması çok önemli ve umut verici. Üreticilerin organize olup dernekleşmelerinin, dernekler ile devletin, üniversitelerin arasında bilinçli ve kararlı bir hareketlenmenin başlamış olması çok sevindirici. Uzun yıllardır birikmiş olan sorunların hemen bu günden yarına çözümünü bekleyemeyiz. Alınan kararların, atılan adımların neticelerinin olumlu veya olumsuz olarak ortaya çıkması için elbette belli bir süre geçmesi gerek; ama önümüzde ki dönemlerde çözümler için daha çok çaba harcanacağına ve olumlu mesafeler alınacağına dair beklenti ve ümitlerimizin fazla olduğunu söyleyebilirim.

Tekstil makinelerine bakıldığında üretim ve ihracat rakamları hakkında neler söyleyebiliriz?
AN:
Biz bir tekstil ülkesiyiz. Tekstili de makinelerle üretiyoruz. Çok net bir şey söyleyeceğim. Bugün sadece kendi tekstil sanayimiz için bile makine üretsek yeter. Çünkü 1,5–2 milyar dolara yaklaşık bir tekstil makine pazarı potansiyeli içindeyiz. Bu bizim için büyük bir fırsat. Bunu çok iyi idrak etmemiz ve bütün hedefimizi buraya kilitlememiz gerekiyor. Biz 1996 yılında ihracat kayıtlarımızı almaya başladığımızda 15–20 milyon dolar civarındaydık. Bugün 2010 yılında 300 milyona yakın yani aşağı yukarı yüzde bin 500’lük bir artış yaşanmış. Bu büyüme bizi aldatmasın. Burada bazı noktaları açık ve net olarak söylememiz lazım. 300 milyon dolarlık makinelerin büyük çoğunluğu boya apre tabir ettiğimiz iplik ve dokumadan sonraki makineler. Bu aşamada çalışan arkadaşlarımız çok takdire şayan bir iş çıkarıyorlar. Bugün sadece Türkiye’de değil, dünyanın her yerinde sıfırdan anahtar teslim bir boyahane yapabilecek firmalarımız var. Bu hakikaten övünç veren, örnek alınması gereken bir şey. Batılı makinecilerin dekorktuğu noktalardan biridir. Bu arkadaşlarımız şöyle çalışıyorlar; yurt dışından 850–900 bin euroya gelen makineyi Türkiye’de 3’te 1 fiyatına üreterek aynı kaliteyi hem kendi pazarımıza, hem de yurt dışına sattılar. Avrupalı makineciler de bunun üzerine fiyatları yarıya indirdi. Yani tekstil makinelerimizin olması batılı makineciler için de 2–3 defa düşünme sebebi oluyor. Ben bu duruma vücudun aşısı diyorum. Yani dışarıdan gelecek şeylere karşı savunma mekanizması oluşuyor. Şu anki tekstil makine sektörümüzün ihracatından ziyade ithalata, dışarıdan gelecek makinelerin fiyatı ve kalitesine artı getirdiğine inanıyorum.
Vural Sağır:
12 yıldan beri TEMSAD Genel Sekreteri olarak görev yapıyorum. 2007’den beri ihracatta 250–300 milyon dolar arasına sıkıştık. 2009 global krizinde tekstil makine ithalatımız milyar dolardan 470–500 milyon dolara düştü. O yılki ihracatımız yine 250–300 milyon dolar civarındaydı. Yani ithalatın ihracatı karşılama oranı yüzde 60’lardaydı. Bunun nedeninin Türkiye’de tekstil yatırımları olmaması olduğunu biliyoruz. Bu rakamlar bizi aldatmadı; ama hoşumuza gitti. 2010’daki ekonomimizdeki müthiş büyüme, dünya ikincisi olmamız, tekstil makinelerinde de ithalatta yüzde 136 patlamayla derhal 1,5 milyar dolar seviyesine getirdi. Gerçek rakamlar bunlar. Bunun da sebebi üretim olmaması. Komple iplik tesisi üretemiyoruz. Bir polyester üreten makineyi hala tam anlamıyla üretemiyoruz. Doğru düzgün dokuma tezgâhları üretilmiyor. Yurt dışına bağımlıyız. Bu yüzden ithalat ihracat rakamlarında 2010 yılında ihracatta yüzde 5 artışa karşılık ithalatta yüzde 136 gibi bir artış yaşandı. Üzerinde durmamız gereken en önemli nokta bu. 2011 yılına baktığımızda ilk beş ayda yine ithalatın aynı hızla tam gaz yüzde 85 artışla devam ettiğini ihracatımızın da yüzde 15 civarında bir artış gösterdiğini görüyoruz.

Firma olarak siz bu ilerlemeyi hissettiğinizi söyleyebilir misiniz?
ÖG :
Tekstil makinelerinin bazı çeşitlerini üretebilmek için daha ileri teknoloji ve pahalı tesis ve tezgâh yatırımları gerektiriyor. Maalesef ülkemizde bunu yapacak mali güçte firma sayısı az olması ve desteklerin de yeterli olmaması gibi nedenler ile yükte hafif, pahada ağır olan bu tür üretimlere pek girilemedi. Tekstil terbiye makineleri denilen ve bizim de firma olarak içinde bulunduğumuz üreticiler grubu yaklaşık son 15 sene içerisinde ciddi mesafeler kat etti. Kumaş boya, apre ve finishing olarak adlandırılan sektörün ülkemizde ki hızlı gelişimi, doğal olarak bu proseslerde kullanılan ve konstrüktif özellikler taşıyan, nispeten daha düşük sermayeler ile hareket kazanmaya müsait olan bu sektör makinelerinin üretim kapılarını araladı. Kazanılan bilgi birikimiyle artan cesaret Ar-Ge ruhunu geliştirdi. Yurt dışından gelen makinelere benzetilerek yapılan ilk modellerin sonrasında ülkemizde finishing makineleri anlamında çok ciddi teknolojik gelişmeler yaşandı ve yaşanıyor. Kendi ürettiğimiz kumaş kurutma makineleri konusundan örnek verecek olursak gerek üretim kapasiteleri, gerek proses kaliteleri ve en önemlisi enerji tasarrufu anlamında tüm dünyada ki rakiplerimizin ürünleri ile aralarında lehimize olmak üzere ciddi farklar bulunan makineler geliştirdik. Fiyatlar konusunda geçmişte Avrupalı rakiplerimizin her zaman gerisinde kalma becerisine sahiptik. Halen de onlar ile fiyat anlamında rekabetçi olabiliyoruz; ama tekstil gibi makine üretiminin de batıdan doğuya kayması ve bazı Uzak Doğulu üreticilerin kalitesiz taklitler ve ucuz ürünler ile piyasalara girmesi bizlerin pozisyonunu özellikle Asya ve Asya-Pasifik ülkelerinde sarstı. Daha sonraki yıllarda özellikle kriz ortamlarında yeni çıkış yolları aramak için yeni üretim teknolojileri üzerine düşünmeye başladık. Kalıpların dışarısına çıkmaya zorladık kendimizi. Bu anlamda yine kendimizden örnek verecek olursak, son üç yıldır üzerinde çalıştığımız ciddi bir proje var. Yıllardır bilinen aynı metotlar ile yapılan kumaş yumuşatma, hacimlendirme prosesleri için çok farklı metotla çalışan yeni bir makine tasarlayıp dünya genelinde patentledik. Şu anda bilinen makinelerin kullandığı enerjinin yarısını hatta yüzde 75’i oranında daha düşük bir enerji kullanarak çalışan bu yeni makinemizi 22-29 Eylül 2011 tarihleri arasında Barselona’da düzenlenen ITMA Fuarı’nda ki standımızda dünya tekstil piyasalarına tanıtmayı planlıyoruz. Bu projemizde devletimizin vermiş olduğu Ar-Ge desteklerinden de istifade etmiş olduğumuzu söylemeliyim. Bu tür desteklerin bizler çok büyük mali ve moral katkıları oluyor. Bu arada şunu da önemle söylemeden geçemeyeceğim, ihracat yapan firmalara kullandırılan altı ay vadeli USD bazlı bir KOSGEB desteği var ve bu desteğin ne zaman açık, ne zaman kapalı olduğu belli olmuyor. Bizlere ve ülkemize ciddi anlamda ihracat artışı sağlayan bu desteğin ihracat yapan üreticiler için kesintisiz olarak açık tutulmasının ve hatta miktar olarak arttırılmasının, geri ödeme olarak da, defaten yerine parçalı ödeme haline getirilmesinin şu günlerde had safhalarda olduğu söylenen cari açığımızın kapatılmasında kendi boyuna göre çok büyük katkılarının olacağı görüşündeyim.


Beklenen bir kriz var. Bunu da
fırsata çevireceğinizi düşünüyor musunuz?
ÖG : Biz bu sektöre girdiğimizden beri krizlerle mücadele ediyoruz. Bunun bize faydası krizle yaşamayı öğrenmiş olmamızdır. Avrupalı üreticiler aşırı büyüyerek neredeyse devletleşmiş bir şirket yapısına sahip olduklarından ardı ardına gelen kuvvetli kriz fırtınalarına dayanamadılar ve bazıları dev ağaçlar gibi köklerinden yıkıldılar. Onlarla kıyasladığımız zaman bizler de saz misali fırtına varken esnek yapımız sayesinde eğildik, fırtına geçince tekrar ayağa kalktık. Belki bir ağaç kadar büyüyemedik; ama krizle mücadelemize ve memleketimize hizmetlerimize inatla devam ediyoruz.
AN:
Biz tekstil makinecileri, genelde makinelerimiz krizin olduğu batılı ülkelere değil, doğulu ülkelere satıyoruz. Onun için krizlerde grafikteki eğrimizi hep sabit tuttuk. Bizim en büyük makine alıcımız Hindistan, Pakistan, Mısır, Etiyopya, İran ve Suriye’dir. Bunlar batıda yaşanan krizden haberleri yok. Bazı batıya mal satan firmalar bir takım sıkıntılar çekti. Ama o ülkelerin kendi içindeki döngüsü bozulmadı ve biz de makine satabildik. Batıda sürekli haber pompalayan insanlar var. ‘Yunanistan battı, kriz geliyor’ gibi haberleri yayarak moral bozuyorlar. Ama biz korkmuyoruz. Krizlere girsek de, yine ayakta kalırız. Çünkü tekstilden başka kurtuluşumuz yok. Benim 3T dediğim bir şey var. Tekstil, turizm ve tarım. Bunlardan vazgeçemezsiniz. Bu kadar insanı başka bir sektörde yaşatamazsınız. İrlanda’da dokuma MSSP FOCUS tezgâhları 25–30 yıl önce törenlerle kırıldı. Model ülke olarak bize gösteriliyordu. Siz de tekstil makinelerinizi kırın, yüksek teknolojili, yüksek katma değerli teknolojiye geçin deniyordu. Bugün krizi en güçlü yaşayan ülkelerden biri İrlanda’dır. Üretme disiplini olmayan bir dünyada yaşıyoruz. Herkes tüketime yönelik yaşıyor.
ÖG :
Ülke olarak elimizdekilerin kıymetini bilmemiz lazım. Dışarıdan buraya yatırımcı çekmeye çalışıyoruz. Oysa içeride tekstil gibi bir sektörümüz var ki, en az yatırımla en çok istihdam sağlayan sektörlerden biridir tekstil sektörü. Basit bir örnek verirsek, bir konfeksiyon atölyesi açtığınız zaman bir dikiş makinesinin başına en az üç kişi koymanız gerekiyor, düşünün bu işe yatırılan rakamın getirdiği istihdama oranının azlığını. Geçmiş dönemlerde maalesef tekstilden ‘çaput sektörü’ diye bahsedilen zamanlar oldu. Bu gün yine maalesef irili ufaklı tekstil firmalarımız Türkiye dışında yaşam sürdürme çareleri arıyorlar. Mısır’a, Suriye’ye, Bulgaristan’a gidenler oldu; ama aradıklarını bulamadılar. Belki sonradan pişman oldular; ama ok yaydan çıkmış oldu. Neticede o yatırım ülkemiz dışına kaçmış oldu. Önemli olan elimizde ki varlıklarımızın değerini onları kaybetmeden bilebilmek ve onlara sahip çıkmaktır.

Sektörde yaşanan sıkıntılara dair ne gibi önlemler alınmalı?
ÖG : Öncelikle her şey iyi etüt edilmeli, sorunlar sıkıntıları yaşayanlar ile konuşulup tartışılarak tespit edilmeli ona göre de ortak çözüm önerileri oluşturulup, kararlı bir şekilde uygulanmalı. Tabii bunların yıllar öncesinden yapılması gerekiyordu; ama hala çok geç değil diye düşünüyorum.
AN: Tekstilde maliyet yükseldi, girdi maliyetleri arttı. Buradaki yatırımcı da bu sebeple dışarıya gitmek istiyor. Öncelikle bunun önüne geçilmeli ve ekonomik anlamda devlet sektör oyuncularına bir takım desteklerde bulunmalı.


TEMSAD’ın 2011 hedef ve
projeleri nelerdir?
AN: 2011 yılında dernek olarak bizim en büyük etkinliğimiz 4 yılda bir yapılan İTMA’ya geniş bir katılım. İTMA’da sektörümüzü ve ülkemizi en iyi şekilde temsil ediyoruz. İTMA, 1952 yılından beri dünyan en büyük tekstil makinesi fuarıdır. Tekstil yatırımı yapacak dünyadaki bütün firmalar ve şahıslar bu fuarı ziyaret ediyor ve ondan sonra karar alıyor. Yani tekstilin olimpiyatları gibi bir durum var. Biz de sektörümüzün dünyadaki en büyük organizasyonu olan bu fuara TEMSAD olarak 100’ün üzerinde Türk üreticiyi götüreceğiz. Bu kişi sayısının yarıdan fazlası üyemiz. Onlarla birlikte ülkemizi tanıtmak,sektörümüz daha da geliştirmek adına bir takım etkinliklerde bulunacağız. Burada da yine Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği’nin bir kurumu olan Makine Tanıtım Grubu ile ortak hareket ediyoruz. Ayrıca İstanbul Ticaret Odası ve Türkiye’nin en büyük tekstil sanayicilerinin içinde bulunacağı Türkiye Tekstil İşverenleri Sendikası (TÜRKSİS) ile birlikte dörtlü bir oluşum içerisindeyiz. Barselona’da 22-29 Eylül tarihlerinde yapılacak tekstil sektörünün bu en büyük organizasyonunda Türkiye ve tekstil makinelerini en iyi şekilde temsil etmek adına birlikte yürüttüğümüz bir takım çalışmalarımız var. Bunları da yakında duyuracağız. Türkiye böyle bir organizasyonda ilk kez dört tarafın birliği içerisine girdi. Güzel bir dayanışmayla iyi şeyler yapacağımızı düşünüyorum. 100 yılda 100 milyar hedefindeki tekstil makine sektörüne çok büyük katkısı olacağına inanıyorum.

Üniversitelerin sanayi ile iş birliği yaptığı söylenebilir mi?
AN:
Hayır bizce söylenemez. Biz tekstil makinecileri olarak herhangi bir üniversite ile proje yürütemiyoruz. Bizim tekstil makinelerinin akademi ayağı yok. Bu çok önemli bir açık. Tekstil sektörünün lokomotif olduğu bir ülkede tekstil makine eğitimi veren bir eğitim kurumumuz yok. Ne ön lisans, ne de lisans… Bu İtalya’da, Almanya’da, İngiltere’de bütün tekstil makinesi üreten ve tekstilde söz sahibi olan ülkelerde var; ama bizde maalesef tekstil makine mühendisliği ya da tekstil makine eğitimi veren bir kurum yok. Tekstil mühendisliği var. O da hazırı al üret mantığında. Yeni sıfırdan bir üretim yok. Tekstil makine sektörünün olmadığı bir ülkede hangi akademik çalışmayı yapabilirsiniz ki? Alman makine sanayini Japonlar kurmadı. İtalyan makine sanayisini Almanlar kurmadı. Biz bekliyoruz ki biri gelsin, Türk makine sanayisini kursun. Türk makine sanayisini Türkler kuracak. Milli ruh olmadan, milli makine sanayii olmaz. Bugünkü tekstil makine sanayisinin gelişmesinde tekstilcilerin çok büyük katkısı var. Sipariş veriyorlar, bizimle çalışıyorlar; birlikte büyüyoruz.

Adil Nalbant kimdir?1959 yılında Malatya’da doğdu. İlköğrenimine Yeşilyurt’ta başlayan Adil Nalbant; ilk orta ve yüksek öğrenimini İstanbul’da tamamladı. Marmara Üniversitesi Teknik Eğitim Fakültesi Tekstil bölümünü bitiren Adil Nalbant; 1982 yılında kardeşleri ile birlikte Ekoteks AŞ’yi kurdu. 2007’de TEMSAD’ın 3’üncü başkanlığına seçilen Adil Nalbant; aynı zamanda İstanbul Ticaret Odası 48 no’lu Makine ve Ekipmanları Komite Başkanlığı, Sanayi İhtisas Komite Üyeliği görevlerini devam ettiriyor.

Ömer Gökcan kimdir?1960, Akçakoca doğumlu olan Ömer Gökcan; Yıldız Teknik Üniversitesi Makine Mühendisliği mezunudur. Askerlik görevini tamamladıktan sonra kurmuş olduğu serbest makine mühendisliği firması ile Çorlu bölgesinde 1992 yılına kadar konut ve fabrika inşaatlarına yönelik mekanik tesisatlar konusunda proje, taahhüt ve teknik malzeme ticareti faaliyetlerini yürüttü. Ömer Gökcan 1992 yılında, Hakan Gürel ile ENTEMA Endüstriyel Tesisler ve Makine’yi kurmuş ve faaliyetlerine yeni konular katarak birlikte devam etmişlerdir. İlerleyen zaman içerisinde bölgede ve ülke genelinde tekstil yatırımlarının çoğalması kendilerini tekstil makineleri konusunda üretime yöneltmiş ve firmaları ENTEMA özgün dizaynları, tekstil makine sektörüne kazandırdığı patenli yeni ürünleri ile uluslararası pazarlarda da yerini almıştır. Ömer Gökcan halen firma içerisinde ki görevlerini sürdürmektedir.