MSSP Focus başlığıyla Makine Sanayii  Sektör Platformu çatısı altında her ay gerçekleştirdiğimiz röportajımıza...

MSSP Focus başlığıyla Makine Sanayii  Sektör Platformu çatısı altında her ay gerçekleştirdiğimiz röportajımıza Kazan ve Basınçlı Kap Sanayicileri Derneği (KBSB) ile devam ediyoruz. Kazan vebasınçlı kap sektörünün üniversitelerle yaptıkları işbirliğine ve Ar-Ge projelerine de değindiğimiz röportajımıza Kazan ve Basınçlı Kap Sanayicileri Birliği Yönetim Kurulu Başkanı Ali Eren, EostarGenel Müdürü Cem Özyıldırım ve Yıldız Teknik Üniversitesi Rektörü İsmail Yüksek katıldı.

Kazan ve basınçlı kaplar; ülkemizde daha çok 1950’li yıllarda üretilmeye başlandı. Zaman içerisinde belirli aşamalardan geçerek gelişme gösteren söz konusu sektör, ürünlerini artık Almanya’dan Irak’a kadar geniş bir coğrafyaya ihraç ediyor. Sektörün ilk yıllarından gelişim sürecine girmesine hatta üniversitelerle yapılan işbirliklerine kadar önemli konuları içeren çarpıcı bir söyleşigerçekleştirdik.

Türkiye’de kazan ve basınçlı kap üretimi ne zamana tekabül ediyor?

Cem Özyıldırım (CÖ): Türkiye’de kazan,basınçlı kap ve brülörler 1950’li yıllara kadar ithal ediliyordu. 1950 yılında tek tük üretimler başladı. 1956 yılında Sungurlar ismindeki kazan firması piyasaya ciddi olarak giriş yaptı.Sungurlar Kazan Türkiye piyasasında kazan ve brülör imalatının gelişmesi için çalışmalarını hızlandırdı ve bu konuda birçok firmaya öncülük etti.

1960yılında büyük gelişmelerle yeni firmalarAlman lisansı ile kazan imalatına başladı.Sungurlar da Steinmüller ve ideal standart lisansı alarak kazanlarını,lisanslı olarak üretmeye başladı. 1966yılında Erensan firması, İsviçre YGNISlisansı ile ilk kez yüksek verimli kazan imalatına başladı. 1980 yılında Sungurlar iflas edince buradan ayrılan teknik donanımlı elemanların kendi firmalarını kurarak üretime başlamalarıyla sektör büyüdü. 1980’lerin sonunda yapı kooperatifleri patlaması yaşanırken Türkiye’de kazancıların sayısı 400’ünüzerine çıktı.

Brülörde ise belli başlı dört firma vardı. Standartların ve denetimin olmadığı ortamda küçük ve yetersiz atölyeler halinde çoğalarak büyüyen sektör, sağlıksız bir şişme sürecine girdi. Oysa basınçlı kap sektörü gerek verim, gerek hava kirliliği, gerekse can-mal emniyeti açısından mutlaka belirli standartlar ve denetim altında tutulması gereken bir sektördür.

Dünyadaki uygulaması da bu şekilde oldu. Devletin bu konudaki duyarsızlığı ile bozulma sürecine giren sektörü toparlamak amacı ile 1985 yılında Kazan ve Basınçlı Kaplar Sanayicileri Birliği (KBSB) kuruldu.

Akabinde kazan ve brülörlerle ilgili standartlar TSE kapsamında revize edildi. 1990’larda revizeedilmiş standartlar mecburi hale getirildi.Ancak denetimler gerektiği gibi yapılamıyor, KBSB ise yetkisi olmadığından kalite ve emniyet konusundaki çabalarında etkisiz kalıyordu.

O yıllarda gelişen inşaat ve sanayi sektörleri Ankara ve İstanbul’da dağıtımına başlanan doğal gaz ile ısıtma sistemlerine,kaliteli ve emniyetli kazan ve brülörlere ihtiyaç duymaktaydı.

Özellikle inşaat sektörü, emniyet ve kalite açısından yerli üretimleri yetersiz bulduğundanithal mallara dönüş başladı. Bu yüzden 1990’lı yıllarda birçok Avrupalı firmanın piyasaya girmesi kaçınılmaz oldu.

KBSB’nin ısrarla üzerinde durduğu regülasyonları çıkartmayarak, denetim ve gözetim otoritesini kuramayan o yıllardaki hükümetler ve bürokrasi tedbirsiz olarak Gümrük Birliği’ne girensektörün zayıflama sürecine yardımetmiş oldu. Pazarın kaliteli ve kalitesizithal mallarının binalarımıza yanlışve sakıncalı uygulamalar ile takıldığı 1990’lı yıllar hem ülke ekonomisi, hemde sektör açısından kayıp yıllar oldu.

Bu süreçte başlayan ithal malı KOMBİuygulaması ile doğal gaz israfı biryana binlerle ifade edilen can kayıpları yaşandı. 2000’li yılların başından itibaren Avrupa uyum süreci içerisinde KBSB’nin inisiyatifi ile kazanlarla ilgili CE direktifleri devreye sokularak, 2002yılında bununla ilgili kanun yayınlanarak yürürlüğe girmesi sağlandı.Uygulama 2004 yılında başlatılarak sektörün kalite, verimlilik, emisyonlar ve emniyet açısından zapt-ı rapt altına alınması sağlandı. Bu yıllardan başlayarak sektördeki firma sayısı hızla azaldı. 2012 yılı itibarı ile üretici sayısı 60 civarına inerken, ihracat rakamı da her yıl rekor seviyede artışlar göstermeye başladı.

Ali Eren Kimdir?

Kazan ve Basınçlı Kap Sanayicileri Birliği’nin kurucularından Mesut Eren’in oğlu Ali Eren, 1956 yılında İstanbul doğdu. Alman Lisesi’nden mezun olan KBSB Yönetim Kurulu Başkanı, Türkiye’deki eğitimini Boğaziçi Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü’nde tamamladı.

Daha sonra ABD’ye geçerek FloridaÜniversitesi’nde ekonomi üzerinelisans ve master yaptı. Aile şirketi olan Erensan Isı Sanayi’de ilk görevi Üretim Müdürlüğü oldu. Şimdi ise aynı firmada Erensan Grup Koordinatörlüğü pozisyonunda çalışmalarına devam ediyor.

Evli ve iki çocukbabası olan Ali Eren, aynı zamanda İstanbul Sanayi Odası Meclis Üyesi,Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyesi, ALKEV Vakfı Başkan Yardımcısı ve EHI (European Heating Industries) Kazancılar Komitesi Üyesi’dir.

Ekonomimizin en kırılgan parametresi olan cari açığın çaresi,yerli katma değerdir.Bu probleme kazan ve basınçlı kaplar sektörü Ar-Ge ve Ür-Geçalışmalarına ağırlık vererek daha hızlı çözüm getirebilir.

 

Türkiye’de kazan ve basınçlı kap sektörünün ülke ekonomisine katkısı nedir?

Ali Eren (AE): Kazan, brülör ve basınçlı kaplar sektörü Türkiye ekonomisinin en önemli lokomotif sektörü olan makine imalat sanayiinin bir kolu olaraks on derece önemli bir yere sahiptir. Bu ifademi şu şekilde açmak istiyorum:Yerli katma değer açısından KBSB gerek tasarım içeriği, gerekse üretim teknolojisi itibariyle mühendislik,nitelikli emek yoğun üretim özellikleri ile katma değeri en yüksek sanayi dallarındandır.Sektördeki ortalama yerli katma değer, yüzde 80’ler civarındadır.

Prof. Dr. İsmail Yüksek Kimdir?

Trabzon’da, 1963 yılında doğdu.1974 yılında Maraşlı Köyüİlkokulu’nu, 1977 yılında Beykoz Ziya Ünsal Ortaokulu’nu, 1980yılında Paşabahçe Ferit İnal Lisesi’ni bitirdi. Lisans eğitimini 1984 yılındaYıldız Teknik Üniversitesi’nde tamamladı. Aynı üniversitede 1987 yılında yüksek lisans, 1995 yılında doktora derecelerini aldı.

YıldızTeknik Üniversitesi’nde 1986-1994 yıllarında araştırma görevlisi, 1995-1996 yıllarında Öğretim Görevlisi,1996-1999 yıllarında Yardımcı Doç.Dr., 1999-2005 yıllarında Doç. Dr.olarak görev yaptı. Ağustos 2008 yılından bu yana Yıldız Teknik Üniversitesi’nde Rektör’dür. Evli ve iki çocuk babası olan İsmail Yüksek,12 Eylül 2011 tarihinden itibaren TÜBİTAK Bilim Kurulu Üyesi olarak görev yapıyor.

Ar-Ge ve inovasyon süreci aslında bilginin ekonomik bir faydaya dönüştürülmesini ifade eder. Bilgiyi üretip gerekli araştırmaları yapacak olan üniversite,bunu ticari bir ürüne dönüştürecek olan da sanayidir.

 

Bu bakımdan ekonomimizin en kırılgan parametresi olan cari açığın çarelerinden birisi olma adayıdır. İhraç edilen her kazan, ortalama yüzde 80 katma değer ihracı ihtiva ediyor.

Bir karşılaştırma yapmak gerekirse otomotivde buoran yüzde 20’leri geçmez.İstihdama katkısı; nitelikli–emek yoğun bir sektör olduğundan yatırılan her 25bin dolar sermaye başına bir kişilik“nitelikli istihdam”ın sağlanabildiği ender sektörlerdendir.

Tasarrufun ve sermayenin kıt; fakat nüfus artışı nedeniyle istihdam sorunları olan Türkiye ekonomisine bu kadar uygun bir sermaye-istihdam oranı idealdir.

Enerji ve çevre politikaları açısından kazan ve brülörler, hidro-karbon enerjisinin ısıya dönüştürüldüğü birincil cihazlardır. Enerji tasarrufunun verim bağlamında başlangıç noktasıdır. Bu yönden Türkiye’nin Enerji ve ÇevreStratejisi’ne tam uyumlu bir sektörün gelişmesi, Türkiye’nin gelişmesi demektir.

İnnovasyon ve Ar-Ge yoğunluğunda ise enerji verimliliği için ısıyı daha verimli üreten, kayıpları minimumda tutan,baca gazlarının ve özelikle CO2 emisyonlarını azaltan ürünlar yapılması mümkündür.

Sağlıklı ve karlı çalışan,katma değer yaratan sektör, bu tarzürünlerin geliştirilmesi için tasarımkonusuna ağırlık verecektir.

Yakıt türleri içerisinde doğal gazın yaygınlaşmasının üreticilere etkisi ne yönde oldu?

CÖ: Doğal gazın 1990’lı yıllarda gelmesi ile beraber yerli firmaların birkısmı katı yakıtlı kazan üretiminden gaz yakıtlı kazan üretimine geçmek zorunda kaldı.

Yerli firmalar sektördeki regülasyon eksikliğinden yetersiz kalınca 1990’lı yıllarda ithal malı kombiler Türkiye’ye girdi ve kontrolsuz bir pazar gelişmesi başladı. İthal edilen kombi cihazları, konforun tarifi olaraktanıtılıp son derece yanlış uygulamalarlaAnkara’daki apartman dairelerine takılınca gaz kaçakları, yangınlar ve zehirlenmeler nedeniyle binlerce cankaybımız oldu.

Bunun üstüne ithalat rakamları yıllık 500 milyon euro seviyesine yükseldi. Hesaplarımıza göre ısınmada doğal gaz israfı yıllık 300 milyon euro seviyesine çıktı. Yani şu anda Türkiye’de ısıtma kombi yerine merkezi ısıtma kazanları ile yapılmış olsaydı heryıl en az 300 milyon euro daha az doğalgaz sarfedilmiş olacaktı.Bu, ısıtma sektöründeki kontrolsuzluğun Türkiyeekonomisi ve tüketici sağlığı açısındanfaturasıdır. Bunun yanında kazan imaleden yerli imalat sektörü de gelişemediğinden sektör güdük kaldı.

Ancak şimdi, 2010 yılında yürürlüğe giren BEP yönetmeliğiyle yeni binalarda kombikullanımına getirilen kısıtlama ilesüreç kontrol edilmeye başlandı ise de çalışan mevcut kombilerle doğal gaz israfı ve bu kombilerin yenileme talebi ile ithalatı maalesef devam ediyor.Mevcut bireysel sistemlerin (KOMBİ) mutlaka zaman içerisinde merkeziye dönüştürülmesi lazımdır. Avrupa’da kitrend de bu yöndedir.

Cem Özyıldırım kimdir?

İstanbul’da, 1964 yılında doğdu.Haydarpaşa Lisesi’ndeki eğitiminden sonra lisans eğitimi için ABD’ye gitti. Syracuse Üniversitesi Elektrik/Elektronik Bölümü’nden mezun oldu. Ardından iş hayatına Termo Isı Sistemleri’nde başladı. Söz konusu firmanın üretim bölümünde çalıştı.Şu an aynı firmanın Ecostar isimli markasının Genel Müdürü pozisyonunda,aynı zamanda da Yönetim Kurulu Üyesi olarak çalışmalarını sürdürüyor.

Avrupa’daki trende uygun olarakülkemizde de mevcut bireysel sistemlerin mutlaka zaman içerisinde merkezi sisteme dönüştürülmesi lazımdır.

 

Kazan sektörünü dünyayla kıyaslandığında ülkemiz nedurumdadır?

CÖ: Dünyada kazan ve brülör kullanımıçok yaygın. Avrupa’da da trend merkezisistem hatta daha büyük çaptamahallelerin tek merkezden ısıtıldığı sistemler gündemde. Bunların kullanımında hem gaza bağımlılık daha az ve daha ekonomik alternatif yakıtların kullanımı söz konusu olabilmekte,hem de bireysel ısıtma sistemlerindeki bireysel ayar ve haneye göre konfor ve ısındığın kadar ödeme imkanları mevcut.

Türkiye’de 1990’lı yıllardaki yanlış uygulamalarla domestik kazan ve brülör piyasasında pazar rakamları olarak azalma olsa da, sanayideki proses ısısı için kazan ve brülör kullanımı değişmedi. Şu anda sanayi ağırlıklı olarak kazan ve brülör kullanımı devam ediyor.

Domestik kazanlardada toplu konutların günümüzde rağbet görmesi ve BEP Yasası’nın çıkmasıyla 2 bin metrekare ve üzerindeki mahallerin ısıtılmasında kazan ve brülör kullanmak mecburi tutulduğu için kazan ve brülör sistemi piyasadayeniden artış göstermeye başladı. Budurum, talebin gelişmeye başlamasıyla yeni teknolojilere yönelimi hızlandırdı.

Özellikle yoğuşmalı kazan teknolojilerive alternatif yakıtlı sistemlere yatırım yapılmaya başlandı. Bu da ihracat imkanlarımızı artırdı. Son beş yılda kazan ihracatı yıllık ortalama yüzde 20 artış göstererek devam ediyor.

Sektörde dünya lideri olan ülkelerhangileridir?

CÖ: Kazan ve brülör sektöründe dünyada en büyük firmalar ABD’de bulunuyor.Ancak ABD standartları farklı olduğu için bizim o pazarlarda olmamız öngördüğümüz süreçte mümkün görünmüyor. Avrupa standartlarına bağlı olan Türkiye’nin hinterlandında Almanya ve İtalya başta olmak üzereHollanda, Fransa ve merkezi ısıtma sistemlerinde özellikle Kuzey Avrupa ülkeleri sektörde başı çekiyor.

Şu andaTürkiye’de üretim yapan bazı yerli firmalarımızda bu ülkelerin pazarlarında yerini almaya başladı.

Üniversitelerin verdiği eğitimi yeterli buluyor musunuz?

CÖ: Üniversitelerde eğitim genel olarak akademik seviyede yapılıyor. Geçtiğimiz süreçte yerli sanayi-üniversite ilişkisinin gelişmemiş olması nedeniyle Avrupalı firmalar üniversitelerimizle kurdukları ilişkilerle etkin olmuşlar, yeni mezun bir makine mühendisi genellikle yabancı kazan ve brülör firmalarının ürünlerinin seçimi konusunda bilgi sahibi oluyor ve meslek hayatlarına başladıklarında da bu ürünleri kullanmak gibi bir eğilime sahip oluyorlar. Bu bizim geriye çevirmek istediğimiz bir gelişmedir.

Bu sıkıntılarla doğru orantılı olarak üniversiteler neler yapmalı?

CÖ: Bu sıkıntılarla doğru orantılıüniversitelerde, sık sık seminerlerverilmesi gerekiyor. Yeni makine mühendisleri,kazan ve brülör imal eden firmalarla kol kola olmalı, yeni projeler üretilmeli ve üniversitelerde kazan ve brülörleri uygulamalı olarak görmelilerdir.

Ar-Ge konusunda üniversitelerin sanayilerden ayıran görevler nelerdir?

İsmail Yüksek (İY): Üniversitelerin görevi, eğitim ve öğretim hizmetleri vermenin dışında, temel ve uygulamalı alanlarda araştırma yapmaktır. Üniversitelerde yürütülen uygulamalı araştırmalarile sanayinin problemlerine pratik çözümler getirmek de amaçlararasındadır. Sanayi ise ülkedeki mevcut bilimsel ve teknolojik potansiyeli harekete geçirerek araştırma sonuçlarını üretime dönüştüren kesimdir.21. yüzyılın yapılanmasında “sanayi”,“Ar-Ge” ve “yenilikçilik” üretimin vazgeçilmez başarı faktörleri haline geldi.Bu faktörleri zekice kullanan, hızla ve esneklikle şekillendirebilen kişiler oyunun kurallarını belirleme hakkına sahip oluyor.

Bilimin mutfağı olarak değerlendirilen üniversiteler akademik bilginin teknolojik ürünlere dönüşmesini sağlayan ve böylece üretimi tetikleyen ortamlardır. Teknolojinin bu kadar hızla değiştiği ve geliştiği bir ortamda üniversitelerin mevcut teorik ve pratik bilgi ihtiyaçlarının değişmesi ve çeşitlenmesi sanayi ile işbirliğini kaçınılmaz bir hale getirdi.

Size göre sanayi ve üniversite işbirliği nasıl olmalıdır?

İY: Üniversite ve sanayi işbirliği, bilgi ve kaynağın bir arada kullanılmasıdır.Ülkemizde sanayi ve üniversitelerin ortak çalışmalar yürütebilmesi amacıyla önemli projelere imza atılıyor.TÜBİTAK, SANTEZ, KOSGEB ve teknopark projeleri, bu işbirliğini kurumsal bir platforma taşımak için devletimiz tarafından atılmış önemli adımlardır.

Ülkenin Ar-Ge ve inovasyon sisteminin sanayi, devlet ve üniversite olmak üzere üç ana unsuru bulunuyor. Bu üç unsur arasında öylesi bir sistematik ilişki kurulmalıdır ki, yeni teknoloji öğrenilip özümsenebilsin; bu teknolojinin bütün ekonomik faaliyet alanlarına yayılması sağlanabilsin; dahası, edinilen teknolojinin bir üst düzeyde yeniden üretme ve geliştirme yeteneği kazanılabilsin ve geliştirilen teknoloji yeni ürünlere,yeni üretim yöntemlerine dönüştürebilsin.Ar-Ge ve inovasyon süreci olarak tanımlanan bu süreç aslında, bilgininekonomik bir faydaya dönüştürülmesini ifade ediyor.

Bilgiyi üretecek, bununiçin gerekli araştırmaları yapacak olan üniversite, bunu ticari bir ürüne dönüştürecek olan da sanayidir. Temelar aştırmaları yapan üniversitelerin veuygulamalı araştırmaları yapan büyük ölçekli kamu araştırma laboratuvarlarının oluşturduğu Ar-Ge sistemi inovasyonun kaynağı olarak görülüyor.

Sektör olarak üniversitelerle ilişkileriniz nasıl?

AE: Olayı yukarıdan bir bakışla değerlendirelim.Bir tarafta KBSB’nin üretim imkanları var. Pazardaki ihtiyaçlara nitelik ve nicelik olarak vakıf. Ancak elindeki zaman para ve insan kaynakları gerekeni yapmak için kısıtlı. Teknolojiye pratik olarak vakıf olmakla birliktebilimsel dünyanın dışındadırlar. Diğertarafta üniversitelerde insan ve zaman kaynağı mevcut, pazara yakın değiller,ihtiyaçları nitelik ve nicelik olarak bilemiyorlar;ancak bilimsel dünyanın ve tekniğin içerisindeler.

Akademik insan kaynaklarına, zamana sahip, araştırma yöntemlerine vakıflardır. Onların da parasal kaynakları mevcut değildir.Bu durumda her iki camianın parasal kaynak sorununu çözerek bir araya gelmesinde güçlü bir kazan-kazan durumu kendisine sunar.Bu kazan-kazan durumu şimdiye kadar maalesef yaratılamadı. Bunda en başta bürokrasi ve parasal kaynak sorunu etkili olmuştur.

Ancak son zamanlarda hükümetin, özellikle Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın inisiyatifi ile bazı programlar geliştirilerek bu sorunlara çözüm üretilmeye başlandığını gözlemliyoruz.Kazan–kazan durumuna bir kazan da sektörü tarif etmek için ekleyebiliriz. Söz konusu ürün kazan olunca bu bağlamda üniversitelerleoluşturulacak bir kazan-kazan durumu daha da anlamlı olur. Şaka bir yana,bu durumun oluşturulabilmesi için her iki tarafın da bu işten maddi ve manevi fayda görecekleri ortamı yaratmak önemlidir. Hükümetin ve bürokrasinin bu yönde cömert ve organize edici olması ile işler hızlanabilir.

Üniversitelerle sanayinin işbirliği yapması ne gibi artı kazanımları ortaya çıkarır?

İY: Sanayi kuruluşlarının kalkınmasında,gelişmenin sürdürülebilirliği ve Ar-Ge faaliyetleri çok önemli rol oynuyor. Bu sürdürülebilirliği destekleyebilen en önemli unsurlardan biri deüniversite-sanayi işbirliğidir. Üniversite-sanayi işbirliğinde bir diğer önemlik onu ise ortak yürütülen projelerdir.Karşılıklı fayda temelinde yürütülenbu projelerin birçok faydasının olduğu yadsınamaz. İş çevrelerinin üniversiteler ile işbirliğini artırmaları gerekiyor.

Özellikle rekabetin arttığı bir dönemdebilimsel faaliyetlerden uzak üretimdebulunmak firmalara çok şey kaybettirir.Bu işbirliği sonucunda sanayiciler ürünçeşidini sürekli artırmak, yüksek kaliteliürün üretmek ve üretim maliyetini düşürebilmek için gerekli çalışmalarda bulunabilirler. Üniversite-sanayi işbirliği,özellikle üniversitelerin mühendislik eğitiminde pratik uygulama imkanları doğurur. Yapılan bu karşılıklı işbirliği,ülkelerin bilimsel, teknolojik ve ekonomik gelişmesini hızlandıracaktır.

Üniversitelerin sanayi ile işbirliği beklentileri nelerdir?

İY: Öncelikli olarak üniversitelerin araştırma bütçelerinin sanayi desteğisayesinde artmasına ihtiyacımız var.Bunun yanı sıra herhangi bir sanayi kuruluşuyla gerçekleştirilecek Ar-Ge projesinin öğrencilerimizin mesleki gelişimine mutlak suretle katkıda bulunulmalıdır.Ayrıca söz konusu Ar-Ge projesi aynı zamanda ülke ekonomisine fayda sağlamalıdır.

Size göre bu noktada sanayininbeklentisi ne yöndedir?

İY: Pazara yönelik teknolojik bilgiihtiyacının karşılanması, karşılaşılan problemlere kısa sürede çözüm bulunması,ürün kalitesinin iyileştirilmesiile ekonomik büyüme sağlanması içinçalışmalar yapılmasını sıralayabiliriz.

Ar-Ge ve sanayi işbirliği konusunda negibi önerileriniz olabilir?

İY: Türkiye’de araştırma-geliştirmekonusunu sistem yaklaşımıyla ele alma gerekliliği vardır. Ar-Ge sisteminin parçalarını zorunlu olarak tek tek ele alırken, parçalar arasındaki etkileşimi ve dolayısıyla da sistemin bütününü görmek gereklidir. Türkiye’de Ar-Gealanında ilk yapılması gereken iş, mevcut Ar-Ge kaynaklarının (finansal veinsan gücü) etkili ve verimli kullanılmasına yönelik olarak sistem içinde bilgi akışı, koordinasyon ve denetimi artıracak mekanizmaların tesis edilmesidir.Burada öncelikli olarak oluşturulması gereken proje ve Ar-Ge personeline ilişkin herkesin kolayca ulaşabileceği bir veri tabanıdır.

Bu veri tabanında şimdiye kadar yapılmış bütün projelerle ve projeler için uygun uzmanlığa sahip elemanlara ilişkin bilgiler bulunmalıdır.Üniversite-sanayi işbirliği kapsamında,üniversite ve sanayinin ayrı ayrı yatırımlar yapması yerine birlikte teknolojiyi üretime dönüştüren çalışmalar yapmaları ile kaynakların verimli ve doğru kullanılması sağlanmışolacaktır.

Bu işbirliği sayesinde hem sanayinin, hem de üniversitelerin bilim ve teknolojiyi yakından takip etmesi ve sorunlarına birlikte çözümler üretmesi sağlanacaktır.

Araştırmacı yetiştirmeninhem sanayi, hem de akademik dünyaiçin hepsinin üzerinde bir ülkenintoplumsal ve ekonomik refahı için çokönemli bir anahtar olduğu bilinen bir gerçektir. Araştırmacıların artırılmasına ilişkin Türkiye’de de özellikle YÖKve TÜBİTAK kanalıyla yapılan önemli çalışmaların artırılması gerekmektedir.Ar-Ge ağırlıklı faaliyetlerle bölgeselve yerel ekonominin yeniden yapılanmasını sağlayan ve üniversite-sanayi ilişkilerinin somut işbirliğine dönüşmesini sağlayan teknopark oluşumlarınadestek devam ettirilmelidir.

Sektörünüzün diğer problemleri nelerdir?

CÖ: Sektörün en büyük problemi finansmanve buna bağlı olarak firmaların Ar-Ge ile Ür-Ge çalışmalarına çok ağırlık verememeleridir. Sektördeki bazı firmalar birlik kurmalarına rağmen istenilen çalışmaları yapamamakta ve piyasada rekabet halinde oldukları için kendilerini geliştirememektedirler.

Kazan ve basınçlı kap imalat sanayi sektörünün 2011 yılı değerlendirmesine yöndedir?

CÖ: 2011 yılı ikinci yarısında, inşaat piyasalarının hareketlenmesi ile beraber hızlandı. Endüstride de hareketlenme kazan ve brülör piyasasını canlandırdı.