Makine Sanayii Sektör Platformu (MSSP) çatısının yeni üyesi olan Türkiye Elektrikli Vinç İmalatçıları Derneği (TEVİD) ile...

Makine Sanayii Sektör Platformu (MSSP) çatısının yeni üyesi olan Türkiye Elektrikli Vinç İmalatçıları Derneği (TEVİD) ile MSSP Focus başlığındaki röportajımıza devam ediyoruz. Elektrikli vinç sektörünün gelecek tehdidi olarak görülen Çin’den sektörde yaşandığı söylenen denetimsizlik problemine kadar geniş kapsamda birçok konuya değindiğimiz röportajımıza TEVİD Yönetim Kurulu Başkanı A. Tekin Çelikbilek ve TEVİD üyesi Umur Özarar katıldı. 

Ağır cisimleri kaldırmak için kullanılan vinçler ülkemizde 1950’li yıllardan itibaren üretilmeye başladı. Zaman içerisinde büyük bir gelişme gösteren söz konusu sektör artık ihracatta dünyada ilk 10’un içerisinde bulunuyor. Bu büyük yükseliş trendinin baş mimarları arasında yer alan ve 2010 yılında kurulup MSSP çatısının yeni üyesi olan TEVİD ile sektörü masaya yatırdık.  

TEVİD’in yapılanması hakkında bilgi alabilir miyiz?

A. TEKİN ÇELİKBİLEK (TÇ): Türkiye Elektrikli Vinç İmalatçıları Derneği (TE-VİD) İstanbul’da 2010 yılında kuruldu. Sektörümüzde yaşanan problemleri tek sesli olarak yansıtmakta zorlandığımız için sektörün önde gelen firmalarıyla beraber bir sivil toplum kuruluşu olarak bu derneği kurma kararı aldık.

Sekiz kurucu üyemizle beraber İstanbul’da TEVİD bünyesinde çalışmalarımıza başladık. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Kanunları çerçevesinde ulusal ekonominin gelişmesine, kalkınmasına, verimliliğinin artırılmasına, sosyal, kültürel ve eğitsel yaşam seviyesinin yükseltilmesine katkıda bulunmaya ve bu doğrultuda kaldırma makineleri sektöründe vinç üretimi, kullanımı ve satışına ilişkin sermaye, kuruluş, teknoloji işbirliğini oluşturmaya çalışıyoruz.

Sektörde üretim ve ticarette faaliyet gösteren üyelerimizin görüş ve önerileri doğrultusunda, düşünce ve hareket birliğini, ortak sorunlar karşısında dayanışmayı ve yardımlaşmayı koordine ediyoruz.

TEVİD’i yük kaldırma makineleri sektöründen ayıran nokta nedir?

TÇ: Vinç sektörü çok geniş kapsamlıdır. Hareket kabiliyetlerine göre; sabit, lastik tekerlekli, paletli ve ray üzerinde hareketli vinçler (köprülü, kule vinçler) vardır. Kaldırma kabiliyetlerine göre ise hidrolik vinçler (halatlı, teleskopik, kurtarıcılar) ile halatlı vinçler (açık ka-fesli, sabit, fabrika tipi) söz konusudur.

Bunun yanı sıra kumanda sistemlerine göre de mekanik, hidrolik, hava ve elektrik kumandalı vinçler bulunuyor. Dolayısıyla kendi arasında bu kadar çeşitliliğe sahip olan bu segmentin kendi içinde sektörleşerek ayrılması gerekiyordu. Örneğin; gezer köprü vinçler bizim öncelikli iştigal mevzumuzdur.

Vince daha çok hangi sektörler ihtiyaç duyar?

TÇ: Vincin kullanılmadığı herhangi bir sektörün olduğunu söyleyemem. Genel anlamda her sektörde kullanılmasına rağmen örneğin; bir otel inşası ve turizm sektöründe daha az kullanıyordur. Çünkü bahsettiğim bu sektörlerde de onların yaptığı teleferik hatlarında transportlarda kullanılan vinçler var. Mesela Hill Side’a gittiyseniz orada da bir teleferik vardır; bu da bir vinç sisteminden yararlanmaktadır.  

Türkiye’de yerli vinç imalatı ne durumdadır?

UMUR ÖZARAR (UÖ): Ülkemizde yerli üretim haddinden fazla durumdadır. Türkiye’nin bir birim ihtiyacı varsa buradaki firmalar iki hatta üç birim üretecek kapasitedir, hem de tek vardiyada. Y

alnız şöyle bir durum var;Avrupa’nın sermayesi büyük, firmalarıise çok büyüktür. Almanya’daki yada Finlandiya’daki bir firmanın tekbaşına ürettiğini biz hepimiz toplansak1/10’unu üretemeyiz. İş böyleolunca ‘raf mamulü’ diye tabir edilenstandart işlerde rekabet edebilmek çok zor.

Avrupa’da işçilik yok. Onlar 70-80 bin üretiyorlar, biz Türkiye’demaksimum 300-500 tane vinç üretebiliyoruz.Bu nedenle ister istemezTürkiye’de işin el emeği kısmı yoğunoluyor. Bir de bizim işçilerimiz çokverimli değildir.

Avrupa ile mukayeseedildiği zaman her ne kadar bizde daha ucuza insanlar çalışıyorsada, emekle çarptığınız zaman,sonuç başa baş oluyor. Hal böyleolunca biz kendimize yetiyoruz; amaAvrupa’dan direk ithal edilenlerleboy ölçüşmemiz zorlaşıyor. Buna dahaksız rekabet demiyorum.

Onlargayet kaliteli, güzel işler çıkartıyor;fakat gelip buradan kendileri proje yürütebiliyor. Bunun önüne geçmeninde pek mümkünü yok.

Biz 53 senelikşirketiz; bunun 30 yılında ben şirketin başındayım. Şu an dahi benimtanımadığım bir sürü vinç imalatçıları var. Bir denetim söz konusu değil. TÇ: Derneğimiz yaklaşık olaraksektörün yüzde 80’ini temsil ediyor.Dernek üyelerinin toplam cirosu yaklaşık100 milyon dolar, istihdam ettiğikişi sayısı da bin kişiden fazladır. Burakamlar her geçen gün gerçekleşen katılımlarla artıyor.

Türkiye’de arz çok fazla, talep yeterli değil. Türkiye, dünya ekonomisi içerisinde 20 büyük devlet arasında. Ekonomide 17’nci sıradayız.Ama vinçte dünyada ilk 10’un içerisindeyiz.Türkiye’de TEVİD standartlarında vinç imalatı yapan yaklaşık 12-13 adetfirma bulunuyor.

Zaten bu firmalar içerisinde sekiz tanesi bizim üyemiz.Şu anda kurucu üyelerimiz arasında bulunan firmalar; seri üretim yapan ve sektörde en çok tanınan firmalardır.Bunun haricinde iki üç adet daha firma var, onlar da seri üretim yapıyorlar;ancak sayı ve üretim olarak onlar bizim kadar üretim yapmıyorlar. Örneğin; Özarar Vinç senede 100 tane vinç yapı-yorsa onlar 10 adet vinç yapıyorlar.  

Vinç sektöründe birinci Finlandiya, ikinci Almanya, üçüncü ise Çin’dir. Türkiye şu an Çin rekabetini çok fazla yaşamıyor, henüz! Ama ayak sesleri duyuluyor.

 

A. Tekin Çelikbilek kimdir?

Sivas’ta 1951 yılında doğan Tekin Çelikbilek, Ankara Üniversitesi İşlet-me Fakültesi’nden mezun oldu. İlk kez iş hayatına 1973 yılında atıldı. İş hayatına ve sanayiye kurduğu KM Kümsan Vinç Sistemleri’nde başlayan Çelikbilek yaklaşık 40 yıldır Yö-netim Kurulu Başkanı olarak görev alıyor. Çelikbilek aynı zamanda 2010 yılında kurulan Türkiye Elektrikli Vinç İmalatçıları Derneği (TE-VİD) Kurucusu ve Yönetim Kurulu Başkanı’dır. Tekin Çelikbilek evli ve üç çocuk babasıdır.

Vincin üretimi dünyada nasıl gündeme gelmiştir?

TÇ: İlk vinçler İÖ 5. yüzyılda vardı, ilk vinç resmi Romalı mimar Vitruvius’un MÖ 10. yıllarında yazdığı bir kitapta görülür. Bu vinç tepesinde makara bulunan ve halatlarla sabitlenen bir direkten oluşuyordu. Makaradan geçen başka bir halat yüklere bağlanıyor ve kölelerin çevirdiği ayak değirmeniyle kaldırılıyordu.

Daha sonra 15. yüzyılda İtalya’da palangalı vinç adı verilen daha kullanışlı bir vinç tasarlandı. Buhar gücüyle çalışan ilk vinci ise 19. yüzyılda İskoçyalı John Rennie (1761-1821) yaptı.

Ülkemizdeki tarihsel gelişiminden bahsedebilir misiniz?

UÖ: Biz Özarar olarak ülkemizde vinç sektöründe bugüne kadar gelebilen tek firmayız. 1950’li yıllarda kurulduk. Bu işi bizden birkaç yıl öncesinde yapan bir iki firma vardı; ancak kapandı.

Özarar Vinç benim rahmetli babamın kurduğu bir firmadır. Biz vinç üretimine 1960’lı yıllarda başladık. O dönemlerde Türkiye’de vinç üreten kimse yoktu. Biz bu işe İstanbul Kartal’da başladık, hatta yerimiz geçen seneye kadar da oradaydı.

50 senedir biz hep aynı yerde üretim yaptık. Bizim gibi diğer fabrikalar da sıfır sermayeyle bu işi imal etmeye başlamadı.

İlk etapta bir Alman firmasının mümessilliği ile başladık. İlk 15-20 sene onlardan makine kısmını alıp çelik konstrük-süyon kısmını burada bizim imal etmemizle bu iş yürüdü.

O zamanki Türkiye’nin de ekonomik durumu itibariyle ithalat oldukça zordu. Merkez ve Döviz Bankası gibi bir sürü yerden izinler gerekiyordu, zorlanıyorduk.

Bir yandan sanayicinin güce ihtiyacı var, bir yandan ithalatçıya müşkiliyet var. O zaman biz Alman firmasıyla bir görüşme yaptık. Onlar bize tüm üretimleri, projeleri gösterdiler.

Türkiye’de üretilemeyecek parçayı ancak oradan temin ettik. Bu bugün de böyledir. Mesela bir makinenin yüzde 30’unu hala oraya bağımlı olarak yapıyoruz. Döviz sıkıntısını aşmaya çalışıyorduk. 1980-1990 döneminde ithalat sorun olmaktan çıktı. Daha sonraki senelerde bizi takip eden firmalar oldu. 1970-2000 arasında birçok firma ortaya çıktı.

Umur Özarar kimdir?

stanbul’da 1954 yılında doğan Umur Özarar, eğitimini Fransa’da Paul Sabatier Üniversitesi’nin Makine Mühendisliği bölümünde tamamladı. Daha sonra Türkiye’ye dönerek profesyonel çalışma hayatına başladı. Özarar Kaldırma Makinaları Yönetim Kurulu Başkanı olan Özarar, aynı zamanda Türkiye Elektrikli Vinç İmalatçıları Derneği (TEVİD) üyesidir. Özarar’da ikinci kuşak yönetici olan Umur Özarar evli ve iki çocuk babasıdır.

Türkiye’de vinç sektörünün yapılanması ne şekilde gerçekleşti?

UÖ: Ülkemizde vinç sektörünün kalbi İstanbul ve çevresidir. İstanbul’da bu sektör üzerinde faaliyet gösteren yedi, sekiz adet firma bulunuyor. Bunun haricinde Ankara’da ve İzmir’de faaliyet gösteren firmalar var.

Vinç konusunda standartları belirleyen bir kurum ya da kuruluş var mı?

TÇ: FEM hem standart belirleyen bir kuruluş, hem de FEM üyesi vinççiler var. Türkiye’de FEM üyesi olan bir dernek var; ancak söz konusu dernek çok geniş bir yelpazede hizmet veriyor. Biz FEM’in üyesi değiliz; ancak o standartları uygulamak için üyesi olmamız da gerekmiyor. TEVİD standartlarında üretim yapmak için standart ve kaliteli üretim yapılmalıdır. Vinç konusunda Avrupa’nın kabul ettiği FEM Normu ve Almanların DIN Normu var.

Dünyanın hemen hemen her yerinde bu normlar geçerlidir. Ancak Türkiye’de bu stan-dartlarda bir norm yok. Bu standartlarda imalat yapan herkese TEVİD’in kapısı açıktır. UÖ: FEM’in açılımı Federation Europeenne de la Manutention’dur. Yani Türkiye’de elleçme olarak tabir edilen malzeme taşıma ve kaldırma için kurulmuş bir federasyon.

Sektörde dünya lideri olan ülkeler hangileridir?

TÇ: Vinç sektöründe birinci Finlan-diya, ikinci Almanya, üçüncü ise tam anlamıyla bizim sektörümüz olmamakla birlikte; bir sektörde dünya lideri sayılabilecek olan Çin’dir. Ama bizim sektörümüzde Çin rekabetini çok yaşamıyoruz, henüz! Ama ayak sesleri duyuluyor. Vinç sektöründe elektrikli ve mekanik vinçler vardır.

Mekanik vinçlerde Türkiye’de, eskiden beri üreten bir firmayım, artık üretim yapılmıyor. Bu konuda sıfırız. Eskiden ‘Ceraskal’ diye bir şey vardı. Biz yılda 2 bin, 3 bin adet ceraskal üretirdik.

Şu anda sıfır; çünkü bizim Çin ile rekabet etmemiz mümkün değil. Çin şu anda bütün dünyadaki üretimin yüzde 90’ını gerçekleştiriyor.

Mekanik ceraskal konusunda dünyanın bir numarası Çin. Ama bizim imalatını yaptığımız elektrikli vinçler konusunda henüz dünyanın bir numarası değil. Çin’in çok büyük kapasiteli birkaç firması var; o da fiyatları çok cazip olduğu için.

Onun dışında elektrikli vinçlerde bir numara Finlandiya, sonra Almanya, Çin ve bir de Amerika firması var. Bunun dışında Türkiye dünyada ilk 10’da derken arzda çok fazla üretimi olan, kalitede ise o firmalardan hiçbir eksiği olmayan bir ülkeyiz.

Ancak bütün Türkiye’nin merdiven altı üretimi de kattığımızda 5 bin tane monoray dediğimiz (kedi vinç) üretimleri var.

Bize kayıtlı olan firmalar 2 bin adet yapsa kayıt dışı olarak da merdiven altı üretimi de 3 bin dersek hadi toplamda 5 bin üretiliyor diyelim. Yalnızca tek başına Finlandiya bunun yılda beş katını yapıyor. Mesela bir Japon firması vardı, 2011 yılında 40 bin adet yaptı. Böyle olduğunda da seri üretimde bizlerle çok rahat rekabet ediyorlar.

Biz ithalat olmasın diye bağırıyoruz. İki ayda 8 milyon dolar ithalat oldu. Tamamen bu yüzden, adamlar neredeyse bizim fiyatlarımızda mal verebiliyorlar. Ama kalite olarak bizim onlardan bir farkımız yok. Yerli malın kalitesi ‘Tıkır Tıkır’da olduğu gibi duyurulmalı. Buna göre de bizlere bir teşvik verilmeli, desteklenmeliyiz. Sanayicilerimiz bizi desteklemeli.

Vinç sektöründe herhangi bir denetim söz konusu değil. İmalat yapan firmalar ‘Ben yaptım, oldu’ mantığıyla bu işi yürütüyor. 

UÖ: Elektrikli vinç denildiği zaman bunun iki parçası vardır. Genelde bu par-çalar vinç kısmı ve çelik konstrüksiyon kısmından oluşur. Çelik konstrüksiyon kısmını hiçbir devlet, hiçbir devlete pek ihraç edemez. Vinç Almanya’dan geldiği zaman çelik konstrüksiyon kısmı geldiği ülkede yapılır. Firmalar Finlandiyalılar ya da Almanlar olsun işin makine kısmını satıyor, işin kaymak kısmı. Öteki de kaba tabiriyle hamallık kısmını bize yaptırıyorlar. Hatta bize de değil, hiçbir denetimi olmayan beşinci sınıf küçük atölyelerle, taşeronlarla çalışıyorlar.

Dolayısıyla size bir örnek vererek bunu açıklayayım: Mesela ben çok iyi bir araba markasının motorunu aldım ve sanayiye gittim diye düşünün. Arabayı başka malzemeler kullanarak aynı o markanınki gibi yaptırıyorum. Sizce benim sonradan başka malzemeler kullanarak; aynı aynı şekilde üretmeye çalıştığım arabayla söz konusu markanın orijinal arabası aynı olur mu? Olmaz. Neden; çünkü hiçbir denetimi, kontrolü yok. Karşı tarafta çok büyük olduğu için bizim hiçbir şirketimiz, kuruluşumuz ondan hesap soracak vaziyette de değil, cevap da vermezler.

‘Ben yaptım, oldu’ şeklinde bu iş yürüyor. Mesela size başımdan geçen bir anımı anlatayım: Bir kuruluşa biz vinç teklifi verdik. Bu bir rulo sac galvaniz izleme tesisi idi, hatta kuruluşlarında birkaç vinç vermiştik. Sözünü ettiğim tesis bugünün parasıyla 100 milyon dolar civarında bir tesistir. İkinci etap işleri ise bugünün parasıyla 500-600 bin euro değerinde bir paket. Şartna-melerine göre teklifimizi verdik. Sonra biz işi kaybettik, alamadık. Başka bir Finlandiya firması işi aldı. Diğer işlerden tanışıklığım da olduğu için telefon açıp neden böyle bir tercihte bulunduklarını sordum.

‘Sizden çok daha ucuzdu ve de onların isimleri büyük’ dediler. Evet, kalitede bir sorun olacağını zannetmiyorum; ama aynı şartlarda, aynı vinçleri o fiyata vermeleri mümkün görünmüyordu. Onlara şartnamede talep edilenle aynı vinci alıp almadıklarını sordum. Onlarda merak ettiğim için kurulduktan sonra gelip bakmamı söylediler.

Gittim, baktım. Vinçlerde şöyle bir şey vardır, grup nosyonu. Şu şekilde düşünün: Yolda giden normal hala bir kamyonla madende yük taşıyan bir kamyon aynı mantıkta yapılmaz. Çünkü birinin çalışma şartları çok ağır. Birinin fiyatı beş liraysa diğerinin fiyatı 55 lira-dır. Vinçlerde de aynı mantık yürür. Siz vinçten bir hizmet beklediğiniz vakit, üreticiye hangi hizmetleri beklediğinizi söylersiniz. Üretici bu hizmetleri baz alır ve ona göre ürününü fiyatlandırır. Benden madendeki gibi değil de, yolda gördüğünüz gibi kamyon isteseydiler ona göre fiyat verirdim; hatta belki de daha uygun fiyat verirdim ve işi alırdım.

Ben kendisine bunu söylediğim zaman ‘Onlar işini bilir’ dediler. Ben de çekildim kenara. Ancak sonra bir sürü sorun çıktı. Adam belki pişman olmuştur; ama 300-600 bin euro’luk işlerde sonradan pişman olsanız ne olur… Neticede atıp yenisini alacak durumunuz yoktur. İte kaka onu çalıştırmak zorundasınızdır. Ancak bilinçsiz müşteriyi kandırıyorlar. ‘Çok ciddi firma yapmaz’ diye düşünürsünüz; ama bilinç bu noktada çok önemlidir. İşin detayını bilmeyen müşteriyi yanlış yönlendiriyor.    

Bir berber dükkanı açmak isteseniz açamazsınız, öncelikle Berberler Federasyonu’ndan kalfalık belgesi almanız lazım; ama vinç üretmek isterseniz üretirsiniz. Çünkü bunu soran yok. Öncelikle imalatçının denetlenmesi gerekiyor. 

Türkiye’de vinç talep eden firmalar yeterince bilinçli mi?

TÇ: Türkiye’deki müşterilerin yüzde 95’i vinç almayı bilmiyor. Sektörde pek çok imalatçı bulunuyor bunların çoğunluğu uluslararası standartlardan ve kaliteden uzak merdiven altı faaliyet gösteren şirketler. TEVİD öncülüğünde yapacağımız çalışmalarla sektörü bilinçlendirmeyi amaçlıyoruz. Vinç imalatı yapan şirketlere kılavuz olma hedefiyle ‘Vinç imalat kitapçığı’ hazırlıyoruz. TEVİD öncülüğünde bir ilki gerçekleştirdiğimiz, imalatçılara ve kullanıcılara önemli bir kılavuz olacağına inandığımız bu kitapçığı çok yakında sektörle paylaşacağız.

UÖ: Ben size başımdan geçen başka bir anımı anlatayım. Bir firma vinç istiyor, biz de kendisinden bilgi alarak ne istediğini anlamaya çalışıyoruz. Söz konusu vinci nasıl, nerede kullanacaklarını soruyoruz. Onlar da bize haftada bir kullanacaklarını söylüyor. Bu adam tekstilciymiş, parti mal geldikçe ambarına ürünleri boşaltıyor. Bu nedenle onlara çok hafif, yani o rejime dayanacak kadar bir şey verebilirsiniz. Verdik, götürdük, taktık. Aradan bir hafta geçti, firma bizi vinç çalışmıyor diye çağırdı. Biz de servis gönderdik, olur ya belki bir hata vardır. Gittik bir de baktık ki, firma vinci haftada bir defa kullanıyor; ama o kullandığı zaman 48 saat hiç aralıksız kullanıyor.

Neticede o vinç buna dayanmaz ki… Vinç o gün nefes almadan çalışıyor. Yani müşteri o bilinçte dahi değil. Bize vinci ne için, nasıl kullanacağını anlatsa biz de ona göre vinç söyleyeceğiz. Bu durum bizim için de iyi değil, zaman kaybı. Çünkü sonra müşterilerle akraba olunuyor, sürekli bir grup elemanı oraya bağlıyorsunuz.

Türk makineleri ‘Tıkır tıkır’ işliyor sloganına can veren önemli bir sektörüz. Yerli malın kalitesi ‘Tıkır Tıkır’da olduğu gibi duyurulmalı. Sonuçta diğer ülkelerin kalitesiyle aramızda herhangi bir fark yok.  

 

Elektrikli vinç sektörünün ihracatı ne durumda?

TÇ: Vinç sektörünün geçen yılı 2010’a göre daha başarılı bir yıl olarak geçti. Ülkede istikrar ve yatırım olduğu zaman sanayinin görünmeyen kahramanları olan vinç sektörünün de önü açılıyor. Türkiye’de yabancı marka bağımlılığı nedeniyle geçen yıl yaklaşık 60 milyon dolar civarında ithalat yapıldı.

2010’da 47 milyon 573 bin dolar ihracat gerçekleştirilirken 164 milyon dolarlık yurt dışına vinç gönderildi. 2011’de ise 98 milyon 700 bin dolar ihracata karşılık 204 milyon dolar ithalat söz konusu oldu. Türkiye’den 60 ülkeye ihracat yapılıyor. Yalnızca TEVİD üyelerinin 2011 yılı ihracatı 30 milyon dolardır. En fazla ihracat ise Irak, Rusya, Almanya, Güney Afrika, Mısır ve Azerbaycan’a yapılıyor.

Almanya’dan vinç aldığımız kadar ihraç ediyoruz.  Üyelerinizin ihracat çalışmalarına katkınız oluyor mu?

TÇ: TEVİD üyesi firmaları detaylı olarak incelediğinizde hepsinin kendi sektörlerinde öncü firmalar olduğunu görüyoruz. Üye firmalarımız uzun yıllardır yurt dışı piyasalarda Türk vinç sektörünü en iyi şekilde temsil etmiş ve etmeye devam ediyorlar. Oluştur-duğumuz ortak platform sayesinde dış pazarlarda yaşadığımız bürokratik ve diğer sorunları birlik olarak daha kısa zamanda çözebiliyoruz. Makine imalatı konusunda Türkiye büyük bir potansiyele sahip. Vinç imalatçıları olarak biz de bu potansiyeli en iyi şekilde kullana-rak ülke ekonomisindeki katkımızı her geçen gün artırma gayreti içerisinde olacağız.

Vinç sektöründe ne gibi problemler yaşanıyor?

TÇ: Çok büyük problemlerimizden birisi Çalışma Bakanlığı’nın 40 yıl evvel çıkarttığı iş güvenliği ve iş prosedürleriyle ilgili bir yönetmeliktir. Bu yönetmeliğin dünyada eşi yok. Hem imalatçılar, hem de tüketiciler açısından çok ters bir yönetmelik. Vinçlerde test yükü denetimi, dünyanın hiçbir yerinde yok.

Ülkemizdeki firmalar bu teste yüzde 150 gibi bir orana tabii tutuluyor. Bu durum öncelikle üreticiler açısından haksız rekabeti doğuruyor. 10 tonluk bir vincin normal şartlarda 2M ya da 3M klaslarında kullanılacaktır. 2M sınıfında kullanılan motorun gücü 7,5 kilowatt’tır. Eğer siz bunu 24 saat boyunca 10 ton daimi kullanacaksanız, bu motorun gücü 10-20 hatta 30 kilowatt olur. Bakın kaldırma kapasitesi 10 ton; ama motorun gücüyle arasındaki rezonansa bakın.

Gruba ve hıza göre değişir. Bir de bunu yüzde 150 ile test etmeye kalktığınızda 10 ton değil, 15 ton yükü kaldırmayı hedefleyen bir motor seçmeye çalışırız. Bu da haksız rekabeti doğurur. Bugün Avrupa’da örneğini verdiğimiz firmalarda minimu-mu seçerler; çünkü rekabet derindir. Yani o vinci 1,2 yani 12 tonla dener-ler. O zaman 4,5-7 kilowattla o yükü kaldırır.

Ama biz kaldıramayız. Oysa bizim bakanlığımızda kabul edilen değer yüzde 140 ve 150’dir. TSE şimdi bunu yeni yönetmelikte yüzde 120’ye indirdi. Biz de TEVİD olarak geçtiği-miz sene bir dosya hazırlayıp Çalış-ma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’na verdik. Tabii prosedür işliyor. Biz de takip ediyoruz, bu sistemi değiştirmemiz lazım.UÖ: Denetimsizlik önemli bir sorun, çok az kullanıcı denetleniyor.

Burada hem imalatçının, hem de kullanıcının denetlenmesi gerektiğini vurgulamak isterim. Öncelikle imalatçının denet-lenmesi lazım. Bu hep verdiğim bir örnektir: Bir berber dükkanı açmak isteseniz açamazsınız, öncelikle Berberler Federasyonu’ndan kalfalık belgesi almanız lazım; ama vinç üret-mek isterseniz üretirsiniz. Çünkü bunu soran yok. Hepimizin başına gelmiştir bizden ayrılan ustabaşılar vinççi oldu.

Adamın hiçbir bilgisi yok, sadece bizde ne gördüyse. Bir başka örnek durum anlatayım: Biz 2006-2008 yılları arasın-da Ereğli Demir-Çelik ve İskenderun gibi önemli yerlerden çok işler aldık. Fakat üretim alanımız kısıtlı olduğu için çok yakın bir yerdeki atölyeyi kiralayıp üretimimizin bir bölümünü orada gerçekleştirmek istedik. Vinci o alanda kurduk ve bitirdik.

Sonrasında bizim üretim için kiraladığımız o atölyenin sahibi vinç üretimine başladı. Bizi orada bir tane vinç üretirken görmesi uzmanlık kazanması için yeterli oldu (!) Sonuç olarak vinç üretmek ve sektörde yer almak işte bu kadar kolay. TÇ: Mesela Umur Bey’in bahsettiği firmayla bir iş ortamında biz de bir araya geldik. Bizim fiyatımız 800 bin euro iken onların verdiği fiyatın 400 bin euro olduğunu şaşkınlıkla gördük.

Biz alıcıya iki ay önce aynı üründen vermiş olmamıza rağmen, o ihaleyi bizim verdiğimiz fiyatın yarısını veren firmaya verdiler. Fakat biz biliyoruz ki bizim yaptığımız işin minimum maliyeti 500-600 bin euro. Sonra bu firma piyasada tutunamadı, ürettiği bir vinç devrildi. Bu kötü olay karşısında da söz konusu firma sektörden silindi gitti. Sonuç ola-rak böyle şeylerin yaşanıyor olmasının sebebi tamamen denetimsizliktir. UÖ: Çünkü biz vinç üretiyoruz, o vinçler yukarıda tavanda hareket ediyor. Altında yüzlerce, binlerce insan çalışıyor. Burada insan hayatı söz konusu, 50-100 tonluk araçlardan söz ediyoruz, bu çok riskli bir şey.

Denetimsizlik sektörü başka ne yönde etkiliyor?

TÇ: Denetimsizlikle paralel yürüyen bir diğer önemli konu ise bakımdır. İki yıl-lık garanti demek, bu garanti süresinin sonunda bakım yapılacağı anlamına gelmez. Söylediğim gibi vinçler büyük ve devamlı çalışan makinelerdir. Bir vinci bugün kurup çalıştırdıysanız, erte-si gün bakımını yapmak zorundasınız.

Vinçlerde mutlaka her gün, her hafta, her ay ve üç aylık periyotlarda bakım yapma mecburiyeti var. Çünkü risk çok büyük, otomobilde bu kadar risk yok. Otomobilde bakımı aksatırsanız motor yanar, lastiği değiştirmezseniz kaza yaparsınız. Vinçlerin lastiği de halatlar ve zincirlerdir. Operatör fark etmeden zinciri vurdurur, kesilmesine sebep olur. Bunu çoğu zaman operatör fark etmez; fakat biz bakım yaptığımızda bunu görürüz.

Aksi durumda bir kop-ma veya kazada çok kötü sonuçlarla karşılaşılabilir. Biz bakım konusunun önemini, böylesine ciddi olmasına rağ-men kimseye anlatamıyoruz. Nerdeyse aynı iş kolunda olmamıza rağmen asansörcüler bu bakım konusunun önemini anlatabiliyor, biz anlatamıyoruz. Türkiye’de firmaların yüzde 5’i vinci yaptırdığı firmadan periyodik bakım alıyor, geri kalan firmalar almıyor. Asansör için periyodik bakım yaptırmamanın bir yaptırımı var; çünkü canınızı emanet ediyorsunuz vinç için de aynı durum geçerliyken, biz bir yaptırımdan bahsedemiyoruz.

UÖ: Bakım konusun haricinde aslında her üç ayda bir kontrol uygulaması var. Makine Mühendisleri Odası’ndan herhangi bir mühendisin onayıyla denetim uygulanmış sayılıyor. Aslında bu bir denetim olmuyor, denetleyen kişi belki de hayatında ilk defa vinç görüyor olsa da, makine mühendisi sıfatını taşıyor olması, onu bu işte denetimde uzman kılıyor. Yapılan denetim sonuç olarak göstermelik, ‘imza var’ demek için yapılan bir uygulamadır.

Kalifiye eleman konusunda neler söyleyebilirsiniz?

TÇ: Ara eleman sıkıntısı genel anlamda Türkiye’de imalat yapan tüm sana-yicilerin ortak sorunudur. Elektrikçi, tesisatçı, boyacı, tornacı, kaynakçı gibi sıralayabileceğimiz ara eleman sıkıntısı had safhadadır.UÖ: Bizim firmamızda çalışan ara elemanlar bir sürü mühendisten daha iyi bir ücretle çalışıyor. Bugün gençler daha akıllıca düşünse ve meslek lise-leriyle ilgili sorunlar aşılıp imkan yara-tılsa bence mühendis olmaya hiç gerek yok.

Tabi burada kişinin başka özel meslek tercihleri de yoksa ve meslek liseleri sonrası mesela iki yıllık yüksek tekniker okulları gibi okullara devam edebilseler bu durum bizim açımızdan gayet olumlu olur. Mühendislik masa başında kravatla oturmak değildir. Teknik deneyim, tecrübe hatta deyim yerindeyse biraz ‘yağapasa bulaşmış olmayı’ gerektirir. Bu açıdan bakılınca ara elemanlar bahsettiğim özellikleri taşıyan elemanlardır.

Biz bu anlamda ara elemanlarımızı da kendimiz yetiştirmek göreviyle de karşı karşıya kalıyoruz. Tabi bir de bizimle çalışarak burada işi öğrenen eleman biraz da sermaye bulabilirse kendi başına işler yapmaya niyetleniyor.

Eğitim anlamında TEVİD herhangi bir çalışma düzenliyor mu?

TÇ: İstanbul Teknik Üniversitesi Trans-portasyon bölümü ile bir akademik danışmanlık işbirliği projemiz var. Öğrencilere bizim firmamızda iş garantili staj imkanı sağlıyoruz. Bu geçtiğimiz yıldan bu yana devam eden bir birlikteliktir.

Bu projeyle biz TEVİD üyesi firmalar olarak üçüncü, dördüncü sınıf öğrencilerine işi mutfağında öğrenme ve sonrasında da bunu sürekli bir iş olarak sürdürme imkanı veriyoruz.

Böylece onlar iş sahibi olurken, biz de istediğimiz nitelikteki elemanlara ulaşabiliyoruz. Bu sadece üniversiteler açısından sağladığımız bir imkan değil, ben kendi bölgemizdeki meslek liselerinde okuyan öğrencilere firma olarak aynı staj imkanını sağlıyorum.

Toplam büyüklüğü 300 milyon dolar olan elektrikli vinç sektöründe son rakamlara göre yaklaşık 4 bin kişi çalışıyor. Bunlardan sadece bin kişi kayıt altında. Sektöre eğitimli, teorik ve teknik bilgilerle donatılmış, uygulamasını almış yeni kişiler kazandırmayı amaçlıyoruz.

Bu bölümden mezun olan gençler Özarar, Viçsan, Kümsan, Cemak, Bülbüloğlu, Güralp, Temomakine ve Elektro-Mak gibi TEVİD üyesi şirketlerde iş garantili staj imkanı bulacak.

Bu olumsuzluklara rağmen Türkiye’de vinç üretimi 2011 yılına kıyasla ne durumda?

2013 yılından beklentileriniz nelerdir?UÖ: Ülkemizde uzun vadeli hedefler belirlemek maalesef çok zor; ama şimdilik istikrarlı bir gidişten söz edebilirim. Fakat bu 2012’nin çok iyi gittiği anlamına gelmiyor. Biz sektör olarak yatırım malı imalatı yapıyoruz. Vinç evlerde tüketimde kullanılamaz; ancak yeni bir fabrika, yeni bir tesis ve yeni işleme kuruyorsanız vinç ihtiyacı doğar. Türkiye’de bu açıdan bakıldığında çok büyük yatırımlar yok.

Bütün üyelerimiz tüm kapasitelerini kullanarak çalışıyor, bu yüzden dünyanın ilk 10 ülkesinden biriyiz. Size anlattığım diğer firmalar iki üç vardiya çalışıyor. Adet bazında fazla üretimle karlılığı artırıyorlar. Oysa bizim üyelerimiz arasında bu şekilde iki, üç vardiya çalışan firma yok. Bu anlamda 2012’nin de 2011’den farklı olacağını sanmıyorum. Ama biz sektör olarak dünyada geleceği olan bir sek-törüz ve tüm yatırımlarımız da ona göre düzenliyoruz.

2013 şimdiden öngörebileceğimiz bir süreç değil. Şöyle ki eğer Avrupalı üreticiler kendi pazarlarında işlerini sürdürmekte zorlanırlarsa en yakın pazarlara yani Türkiye’ye ve bizim iş yaptığımız yakın coğrafyalara da ayakta kalmak için girmeye çalışacaklar. Onlardaki mevcut sermaye gücü de dikkate alınırsa çok rekabetçi fiyatlarla burada bizim pastamıza ortak olacaklar. Dolayısıyla Avrupa’daki mali durum düzelmezse 2013, 2014 hatta daha sonrası zor ve sıkıntı olacaktır.

TÇ:  Ama bizim sektörümüz mutlaka ve mutlaka ayakta kalmalı. Türkiye’nin sanayileşme hamlesinde biz çok önemli bir sektörüz. Türk makineleri ‘Tıkır tıkır’ işliyor sloganına can veren çok ana bir sektörüz. Yani düşünün bir fabrika çok muazzam bir makine yapacaksa bu vinç olmadan yapılamaz. Ağır sanayide vinci olmayan bir tesis olamaz.

Bu yüzden sanayileşeceksek vinç sektörü mutlaka ayakta kalmalı. Bu konuda bize hiçbir teşvik de verilmemesine rağmen, biz Türk sanayicileri olarak tamamen kendi özverimizle çalışıyoruz. Memleketimizi ve işimizi sevmemiz bizim en büyük avantajımız. Başka sektörlerle kıyaslandığında büyük karlardan filan söz edemeyiz. Yurt içi ve yurt dışı üreticilerle çok keskin ve büyük bir rekabet içindeyiz.