Son yıllardaki ekonomik göstergeler,Türkiye’nin bir büyümeivmesi içerisinde olduğunu göstermektedir. Sürekli artan nüfusun...

Son yıllardaki ekonomik göstergeler,Türkiye’nin bir büyümeivmesi içerisinde olduğunu göstermektedir. Sürekli artan nüfusun ve bunun getirisi olan iktisadi ve beşeri etkilerin ihtiyaçlarını karşılamak için sürdürülebilir ekonomik büyüme gerekmektedir. Bunun anahtarı ise yatırım yapmaktır. Yatırım da ya öz kaynaklarla ya da (yerli/yabancı-Türkiye’de Sınaî Mülkiyet Hakları) yatırımcıları ikna ile mümkün olabilmektedir.

Her iki olasılıkta da, yatırımcının para kazanabilmesi için bir farklılık yaratması gerekmektedir. Zira tüketim toplumunda ihtiyaçların karşılığındaki malları üretmeniz yeterli olmamakta ve farklılık yaratmamaktadır; çünkü 21. yüzyıl endüstrisinin ana teması üretmek ve ihtiyacı karşılamak değil,ihtiyaç oluşturmak ve tükettirmektir.

Bu da ancak inovasyonla gerçekleşebilmektedir.Şirketleri “büyük ölçekli” yapan da,daha öteye götürecek olan bu yeniihtiyaçları oluşturmak sonra da bu ihtiyaçlara cevap olmaktır. Ekonomi döngüsünde söz sahibi olabilmek için yenilik takipçisi olabilmek gereklidir.Bu bakımdan, geleceği hayal etmekve gelecekteki ihtiyaçları belirlemek,büyük şirketlerin en önemli hedefidir.Başka bir deyişle bunları yapabilenler“büyük” şirket olabilmektedir.

Doğal olarak bu büyük şirketler, yarattıkları bu farklılığın ve onun çözümünün teksahibi olmak isterler ki, yaygın olarak diğer şirketlerce de kullanılıp farklı olmaktan çıkmasın. Ya da kullanılacaksada, yarattığı bu yeniliğin kullanımücretini diğer şirketler kendilerine ödesin. İşte bu noktada artık görev devlete düşmekte, farklılık yaratanların“sınai mülkiyet hakları”nı koruma altına alması gerekmektedir. Zira yenilik haklarının korunmaması veya kullanım haklarının ödenmemesi, yeni yatırımların önünü kapatacaktır; çünkü bir ülkede sınai mülkiyet haklarının etkin biçimde korunması, sağlıklı ve sağlam bir sanayinin ve kararlı ekonominin temel koşullarından biridir.

TÜRKİYE’DEKİ DURUM

Özellikle Dünya Ticaret Örgütü Kuruluş Anlaşması ve eki Ticaretle Bağlantılı Fikri ve Sınai Mülkiyet Hakları Anlaşması’nın yürürlüğe girdiği 1 Ocak1995 tarihinden itibaren fikri ve sınai hakların etkin biçimde korunması konusunda tüm ülkeler, bu konudakidiğer uluslararası anlaşmaların hükümlerini de içerecek mevzuatı yürürlüğe koymakta, uygulamaları eşit biçime getirmekte ve ihlallere karşı etkin yaptırımların yollarını ortaya çıkarmaktadır.

Bugün Dünya Ticaret ÖrgütüKuruluş Anlaşması’na taraf bir ülke  olmanın yanı sıra Avrupa ile Gümrük Birliği yapmış olan Türkiye hem ulusalsanayi ve ticareti, hem de uluslararası ticaret ve rekabette layık olduğu yeri alması ve uluslararası işbirliğine uygun ortam yaratmak için ülke içinde sınai mülkiyet haklarının uluslararası standartlarda ve etkin biçimde korunmasına önem vermiştir. Türkiye’de aynı sektörde birden fazla büyük ve güçlü firmanın varlığını, bunların birçoğunun yabancı firmayla işbirliği yaptığını,bazılarının uluslararası alanda yabancı firmalarla kıyasıya rekabet ettiğini,firmalarımızın sadece yurt içinde değil yurt dışında da birbirleriyle rekabetegirdiğini görüp değerlendirdiğimizde;“Türkiye’nin, taklitçiliğin yaratıcılığadönüşmesi aşamasına gelmiş, kendi özgün çalışmalarını yaparak özgün tasarımlarını ve yeni buluşlarını üretme noktasına ulaşmış bir ülke” olduğunurahatça ifade edebiliriz.

Sınai mülkiyet hakları için verilenteşvikler, başta TPE olmak üzereilgili kuruluşların düzenlediği seminer,konferans ve bilgilendirmeler,ödül törenleri, sayıları artış gösterenpatent/marka bürolarının çalışmalarıve yaratıcı şirketlerin verdiği önemsonucu, ülkemizde bu konu hakkında son yıllarda bir algı değişimi / farkındalık oluşmuştur. Bunların sonuçlarıTPE’nin verilerinde de görülmektedir.

Yüzdesel olarak olmasa da adet bazındapatent ve faydalı model başvurularındaülkemizde bir artış olduğu, konununönem kazandığı görülmektedir.Artan sayıların ne kadarının başkalarıtarafından ticari anlamda kullanılmaması için koruma altına alınan buluşlar olduğu, ne kadarının da tekrarkullanım alanları olmayan, şirketlerin prestij algısı yaratmak için koruma altına aldığı buluşlar olduğu irdelenmemiş olsa da sınai ürünlerin; patent,faydalı model ve endüstriyel model ile belgelendirilmesi ülkemizde artmaktadır.Ne var ki, Dünya Fikri HaklarÖrgütünce (World Intellectual PropertyOrganization-WIPO) yayımlanan 2010 istatistiksel verilerine göre Türkiye’nin konumuna baktığımızda, henüz daha alacak yolumuz olduğu görülmektedir.

WIPO yayınlamış olduğu raporundaÇin, Güney Kore, Brezilya’nın yanında,Türkiye’yi de gelişmekte olan ülkelerinarasında göstermiş olsa da, ülkemizinpatent, marka ve endüstriyel tasarım çalışmaları olarak dünya ölçeğinde pekfazla üretken olmadığını görmekteyiz.Grafikte farklı endüstriyel ve sosyalalgı imajlarına sahip, farklı coğrafyalardan bazı ülkeler seçilmiştir. Türkiye,endüstriyel anlamda söz sahibi bazı ülkeleri geride bırakmış olsa da, adetolarak bakıldığında önünde yer alan ülkelerin oldukça arkalarında kaldığı görülmektedir.

WIPO bu üretkenliği sadece adet olarak ele almakta; başvuruadetlerini ülkelerin nüfusuna veyaçalışabilir/çalışan nüfusuna oranlamamaktadır.Grafik bu değerlendirmelerleçizilmiş olsaydı, Türkiye’nin sıralamasındayukarı doğru bir çıkış beklenebilirdi.Grafiğimizi sadece daha popülerve yaygın olan patent konusu bazında ele alırsak, Çin’in yaklaşık 391 bin,Güney Kore’nin 170 bin, Hindistan’ınise 34 bin başvuru yaptığı görülmektedir.2011 yılında tüm dünyada yapılanpatent başvurusu sayısının yüzde10,7’lik bir büyüme ile 181 bin 900’e ulaştığı görülmektedir.

Firma bazlı ele aldığımızda ise IBM geçtiğimiz son 19sene boyunca olduğu gibi 2011 yılını da‘dünyanın en çok patente sahip firması’olarak kapatmayı başarmıştır. Bir numaralı isim toplam 6 bin 180 patent veyıl bazlı yüzde 5’lik büyümeyle IBM’ken;ikinci sırada yüzde 8’lik büyüme vetoplam 4 bin 894 patentle Samsung;üçüncülükte ise 2 bin 821 patent ile Canon yer almaktadır.

YAPILABİLECEKLER NELERDİR?

Şirketlerimiz büyük çoğunlukla halakatma değersiz işlemlerini azaltarak süreçlerini iyileştirmeye, yalınlaşmaya,verimliliklerini artırmaya, böylece kaliteyi ucuzlatmaya ve rekabetçi olmayaçalışmaktadırlar. Aslında kar etmelerive sürdürülebilirliklerini sağlamak için tabii ki bu işlemler kaçınılmazdır.

Ancak belli şartlar çerçevesinde bunlarında erişilebilecek bir limiti olduğu unutulmamalıdır. Aslına bakılırsa şirketlerimizin ulaştığı kalite seviyesive dünya pazarlarıyla mücadele edebilecek endüstrisi, belki de sınırlara artıkçok yaklaştığımızı ve yapılabilecekleriniyice azaldığının bir göstergesidir.

Belki de hem üretim yöntemimizi, hemde ürettiğimiz ürünlerimizi farklılaştırmanınzamanı yaklaşmaktadır.Ar-Ge faaliyetlerimizle yeni buluşlaryaratamazsak, sınai mülkiyet haklarımıza özen göstermezsek, başkalarının buluşları sonucu oluşan ürünleri gayetbaşarılı şekilde üretmeye devam ediyor olacağız. Buluş sürecinin başarılı birşekilde patentle sonuçlanabilmesi içinfirmalarımızı, Ar-Ge çalışmalarıyla tek başına bırakmak, onlardan buluş yapmalarını beklemek elbette doğru bir yöntem olmaz. Yapılacak olan buluş sadece firmaya değil, topluma da birçok fayda sağlayacağından, koordineli bir çalışma yöntemi elbette en doğrusu olacaktır.

Cari açık dengesini bozan,en çok ithal edilen kalemler bellidir.Bunların Türkiye’de üretilmesi için Sanayi, Teknoloji ve Bilim Bakanlığı’nın eşgüdümü gerekmektedir. Buluş sahiplerine hem Ar-Ge faaliyetlerini yürütebilmeleri,hem de patent harçlarının altında ezilmemeleri için devletin şimdi sağladığı teşviklerden çok daha fazlasını sağlaması gerekmektedir. Teşvikler,sadece incelemeli patentler için değil,incelemesiz patent ve faydalı modelleriçin de uygulanmalıdır.

Firmalar, Ar-Geteşviki alabilmek için bünyelerindebelirli sayıda teknik eleman çalıştırmakzorunda bırakılmamalı, ayrıca Ar-Geteşvikinden küçük ve orta ölçekli firmalarında faydalanabilmesi için bu rakam aşağıya çekilip, farklı yatırımlarla desteklenmelidir. Devletin yanında üniversitelerimizede büyük iş düşmektedir.Üniversitelerde kurulması gereken patent ofislerince hem öğretim görevlilerine,hem de öğrencilere destek sağlanıp,onları buluş potansiyeli yüksekolan üretim yöntemlerine ve ürünlere yönlendirmesi gerekmektedir.

Ayrıcaüniversitelerde yapılan buluşlar içinpatent almak kolaylaştırılmalı, patent harçları kaldırılmalıdır. Üniversitelerle sanayicilerin buluştuğu “buluş günleri”düzenlenerek, onları iletişim ve süreklibilgi alışverişi içinde tutmalıyız. Patentofisleri ve vekillerince, öğrencilerpatent hakkında aydınlatılmalı, buluşyapmak için teşvik edilmeli ve firmalaraürettikleri ürünlerle ilgili dünyadayapılan buluşlar hakkında bilgiler verilmelidir.

Üniversitelerin mühendislikfakültelerinde veya ilgili yükseklisans programlarında inovasyon vepatent içerikli seçmeli dersler konmalıdır.Yeni teknolojik ürünler üzerindeçalışacak ve bunların sınai haklarını elegeçirecek doktora çalışmalarına önemve devlet tarafından özel destek verilmelidir.2011’de Türkiye’de Ar-Ge’yeayrılan para 7 milyar doları buldu.Gayri Safi Milli Hasıla’nın (GSMH) yüzde1’i olan bu oranın, 2013’te yüzde 2’yeçıkarılması hedefleniyor.Bir projenin gerçek hayatta karşılığıyoksa bunun ekonomiye katkı sağlamasınıbekleyemeyiz.

Bu nedenle özgünlüğü ve ekonomik karşılığı olanfikirlerin desteklenmesine öncelik verilmelidir. Çok büyük ölçekli projeler desteklenmeden önce mutlaka patent araştırmasından geçirilmeli ki,özgün olmayan bir yenilik getirmeyen projelere boşuna kaynak aktarılmasın.Sınai mülkiyet haklarında patent kavramı,yarattığı değer anlamıyla daha öne çıkmakta ve önem taşımaktadır.Örneğin “marka” ile karşılaştırıldığında,buluşun ağırlığı ve yarattığı katmadeğer öne çıkmakta, yapılan buluşun tüm toplumla paylaşılması ve başkalarınada fayda sağlaması, başkalarınında bilgi sahibi olması, kullanabilmesibüyüyerek yayılan bir etki yaratmaktadır.Bu bakımdan firmaların patentçalışmalarına yönlendirilmesi devlettarafından özendirilmelidir. Patentalabilmek için gerekli ücretler, orta veküçük ölçekli firmalar için hala ciddirakamlar boyutundadır.

Teknolojiyiüreten yerler, üniversiteler ve Ar-Gemerkezleridir. Patent/marka kanunundayapılacak bir değişiklikle bu kurumlarada patent/marka lisanslama rolüverilmelidir. Bu düzenleme, tek merkezin yükünü azaltacağı gibi lisanslama süresini kısaltacak ve bu kurumlarda gelir elde edebileceklerdir.

Üniversitelerde sınai mülkiyet bilgisinin yaygınlaştırılması projesi için bölge koordinatörleri ve TÜSİAD’ın Fikri Haklar Çalışma Grubu, TPE ile çalışmalar yürütmekte, hazırladıkları önerileriniaktarmaktadırlar. TAYSAD ve OSD gibilokomotif sanayi olan otomotiv sanayiyan ve ana sanayi kuruluşları ve diğersanayi sektörlerine de hitap edenTMMOB, TPE ile bu konuda ilişkileriniartırmalıdır. TMMOB’de kurulacak olan Sınai Mülkiyet Hakları ve Yaygınlaştırılmasıuzmanlık komisyonları, bubilincin tabana yayılmasında etkili çalışmalaryapabileceklerdir. Ülkemizde patent sayısını artırmak için yapılması gereken en önemli çalışmalardan biriside mevzuat değişikliğidir.Ülkemizde halen bir patent kanunumevcut değildir. 1995 yılında çıkartılan 551 Sayılı Patent Haklarının Korunması Hakkında Kanun Hükmünde Kararname,yeni şartlara uyarlanarak patent kanunu çıkartılmalıdır.

Aynı paralelliktekieksiklikten dolayı gerekli düzenlemeyapılmadığından, patent taklitçilerihakkında ceza davası açılamamakta,sadece hukuk davası açılabilmektedir.Açılan maddi ve manevi tazminat davalarınınbazılarında ise taklitçilerdengerekli tazminatlar alınamamaktadır.Yapılacak yeni kanuni düzenlemelerdehem cezai, hem de maddi ve manevitazminatlar yönünden yaptırımlar ağırlaştırılmalıdır. Patenti veya faydalı modeli taklit edilen şahıs veya firmalartaklit dolayısıyla uğradıkları zararı daha kolay bir şekilde tazmin edebilmelidir.

Örneğin marka cezalarında takliteden kişiye 2.000.000 TL’ye varan para cezaları verilebileceği belirtilmektedir;ancak tazminat davalarındaki ispatzorlukları nedeniyle cezadaki kadartazminatların alınabilmesi çok zorgözükmektedir. Burada verilen ceza devlete ödenecek bir cezadır. Halbuki zarar gören marka sahibidir (veya yeni düzenlemelerde patent sahibi olacaktır).Burada ceza davasında verilecekmaddi cezaların en az yüzde 50’simarka-patent-tasarım sahibine verilecekşekilde bir düzenleme yapılmalıdır.Uygulamaya ilişkin olarak ise bukonularda, hakim ve savcı eğitiminin ve ihtisas mahkemelerinin sayısının artırılması, sınai mülkiyet davalarının ihtisas mahkemelerinde ya da özel yetkili sulh ceza mahkemelerinde görülmesi sağlanmalıdır.

Öncelikle büyük sanayicilerimizin yılda en az 20adet patent-faydalı model hedeflemelerigerekmektedir. Sanayicilerimiz buhedefi de yazılı hale getirerek, diğer üstyönetim hedefleri gibi yakından takip etmelidirler. Bu şekilde en üst yönetimden alt kademe çalışanlara kadar şirket için patent bilinci yerleşmiş olacaktır.

SONUÇ

2011’in en değerli 500 global markası açıklandığında, dünyanın gelişen pazarları olarak bilinen BRIC (Brezilya,Rusya, Hindistan, Çin) ülkelerinin gelişim başarıları bir kez daha görüldü.Çin’in 25, Brezilya’nın 9, Rusya’nın 8, Hindistan’ın ise 6 marka ile temsil edildiği listede Türk markası yer almadı.

Buradan çıkarımımız, ülkemizindeğer üretebilme kabiliyetinin, küresel ölçekte günümüz itibarıyla yeterli olmadığı yönündedir. Enerjimizi bu kabiliyet yönüne çevirmemiz gerekmektedir.Türkiye, yukarıda belirtildiği gibi sık hatırlanan global markaları olmadığı için ihracatında ve dolayısıylaekonomik büyümesinde gerekli sıçramayı yapamamaktadır. Türkiye son10 yıldaki büyümenin yaklaşık yüzde 75’ini iç talep sayesinde yakalamıştır.Gelecek yıllardaki ekonomik büyümehedeflerinin içerisine Ar-Ge’ye dayalı,sınai mülkiyet haklarından doğmuş,inovatif ürünlerin ihracatı konmalıdır.

Bu oran günümüzde yüzde 20 civarındagezmektedir ki yeterli olmadığı görülmektedir.Bu anlamda, Ar-Ge’dekibüyümeyi ve dolayısıyla buna dayalıihracatı artırabilmek için bir önemlifırsat da nanoteknolojidir. Bu ürünlerin2004’te 13 milyar dolar olan pazar payının,2014’te 2,5 trilyon dolara çıkacağı beklenmektedir.Türkiye’de bu konuda faaliyette olan kurumlar vardır; ancak sayıları ve devlet destekleri artırılmalıdır. Türkiye’de2011 yılı sonu itibarıyla toplam patentve faydalı model başvuru sayısı 13bin 485, toplam marka başvuru sayısı yaklaşık 118 bin ve toplam endüstriyeltasarım başvuru sayısı 36 bin 429olarak gerçekleşmişti. Patent özeline indiğimizde, 4 bin 87 patent ve 3 bin175 faydalı model olmak üzere, toplam7 bin 262 yerli başvuru gerçekleşti ki,bu sayı bir önceki yıla göre yüzde 25oranında bir artışa karşılık gelmektedir.

Öte yandan, yine 2011 için TürkiyeAvrupa’nın en fazla marka başvurusuyapılan ülkesi durumuna gelmiştir.Tüm bu olumlu yönlere rağmen markalarımızınglobal anlamda tanınmamasıve ihracat kalemlerimizde katmadeğer yaratan teknolojik ürünlerin yeralmaması, bu konularda önemli birpotansiyele sahip olan üniversitelerin ve Ar-Ge merkezlerinin yeteri kadarüretken olmamasından kaynaklanmaktadır.Örneğin; 2011’de üniversitelerden yapılan başvuruların, yerlibaşvuruların sadece yüzde 4,3’üne karşılık geldiği görülmektedir. Anılan kurumların katma değer yaratma,teknoloji ihraç etme ve patent hakkıkullandırma konularında daha aktif rol oynaması, bu kavramlardaki başarıları kadar ölçeklendirilmesi veya teşviklerden yararlandırılması gerekmektedir.

Ekonominin büyümesi, teknolojikdönüşüm, verimlilik, yatırım eğilimi veözellikle dış yatırım çekme potansiyeli ile sınai mülkiyet haklarının korunmasının etkinliği arasında yakın ve doğrudanbir ilişki bulunmaktadır. Özellikle,çokuluslu firmaların kuvvetli birsınai mülkiyet koruma rejimine sahipolmayan ülkelere, Ar-Ge veya yüksekteknolojiye dayalı süreçleri taşımaktançekindikleri görülmektedir.

Dolayısıyla daha değerli ve teknoloji içeriğidaha zengin olan yatırımları çekmek istiyorsak sınai mülkiyet hakları rejiminigüçlendirmemiz gerekmektedir.Eğer Türkiye’de sınai mülkiyet haklarıgüçlendirilirse milli gelir artışı, ihracatve istihdam potansiyeli artışı ve yabancısermaye stokunda artış elde edilebilecektir.

Günümüzde her ülke başka birülkenin pazarı haline geldiği için, dahaönce bahsedilen hamlelerle dışarıya yapılacak açılımları, iç pazarda da bubakış açısıyla yabancı yatırımcılar içinyaratmalıyız.Ekonomik büyümenin hem yurt içinde,hem de ihracatta yakalanabilmesi için Türkiye’nin sınai haklar konusundahamleler yapması ve katma değerli buluşlar yaratması gerekmektedir.

Amabunların da inovasyon çerçevesi içindeyer alıp, ülkemizi “taşeronluktan”“işverenliğe” taşıması gerekmektedir.Önümüzdeki hedef, “söylenenleri farkyaratarak yapan” değil, “fark yaratacaklarısöyleyen” bir ülke olmalıdır.