Ha-Joon Chang’ın ‘Sanayileşmenin Gizli Tarihi’ adlı kitabı sanayiciler, bürokratlar ve siyasetçiler tarafından mutlaka okunmalı...

Ha-Joon Chang’ın ‘Sanayileşmenin Gizli Tarihi’ adlı kitabı sanayiciler, bürokratlar ve siyasetçiler tarafından mutlaka okunmalı. Çünkü Koreli iktisatçı Chang bu kitabında, gelişmişülkelerin bugünkü konumlarına nasıleriştiklerini son derece çarpıcı örneklerleyalın bir dille anlatıyor. Türkiyede sanayileşmek istiyor.

Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana aldığımızmesafenin büyüklüğü göz kamaştırıcıolsa da, sanayileşmiş ülkeler arasınakatılabilmek için önümüzdeki yol uzun.Üstelik biz ilerlerken, benzemek istediğimizülkeler yerlerinde sayıp kendilerine yetişmemizi beklemiyorlar; onlarda ilerlemeyi sürdürüyorlar. Yine deşansımız var; doğru politikaları uygulamak kaydıyla tabii. Yoksa sanayileşmesüreci kendi akışına bırakılamayacakkadar karmaşık ve zorlu bir konu.

Ülkemizde sanayileşme ve teknolojipolitikalarına ilişkin tartışmalaryoğunlaşıyor. Tüm dünyanın içindengeçtiği böylesine derin bir iktisadi kriz döneminde, bu tür tartışmalarkrizin bile bir fırsata çevrilebilmesinin yollarını aramak bakımından büyükönem taşıyor.

Dünya ekonomisinintarihi bir kırılma yaşadığı bu dönemde sanayileşmiş ülkeler, belki de dahaönce benzeri görülmemiş bir sarsıntıiçinde kendi çıkış yollarını bulmaya çalışırlarken, iktisat tarihi okumak bizim gibi ülkeler için son derece faydalı olabilir. İktisat tarihi sadece iktisat öğrencilerini değil, ekonomik sistemin işleyişinde rolü olan herkesi; elbette bürokratları, siyasetçileri, iş adamlarınıve profesyonel yöneticileri de yakından ilgilendiriyor.

İlgilendirmeli de! İlgilendirmeli;çünkü iktisat tarihinin karanlıkdehlizlerinde bugüne ışık tutabilecekve yarın için gerçekçi bir vizyon oluşturulmasınakatkı sağlayabilecek yığınladers çıkarmak mümkün.Türkiye bir yandan küresel krizin etkileriniasgariye indirebilmek için gayretgösterirken, bir yandan da sonrakiaşamada öne geçebilmek, atılım yapabilmekiçin ne yapabileceğini tartışıyor;tartışmalı! Örneğin; yerli otomobil veya girdi tedarik sistemi projeleri gündemdeki konulardan bazıları. Girditemininde dışa bağımlılığın aşılması,kronikleşen cari açık sorunun çözümüiçin şart. Yerli otomobil üretimi ise birbakıma Türkiye ekonomisindeki yapısal dönüşüm kaygısının sembolü olarakkamuoyunun gündeminde. İşte bütünbu konular ele alınırken başkalarınıntecrübelerinden yararlanmak hayatiyet kazanıyor.

NASIL BİR SANAYİLEŞME?

Pekala, başkalarının tecrübelerinedair bilmemiz gereken nedir ohalde? İşte bu önemli soruya ce -vap arayanlar arasında CambridgeÜniversitesi Ekonomi Fakültesi’ndenKoreli Kalkınma İktisatçısı Doçent Dr. Ha-Joon Chang da var. Ha-JoonChang son yirmi beş yılını sanayi -leşme, kalkınma ve küreselleşme konuları üzerinde ders vererek veyazarak harcamış bir akademisyen.

Bu konular üzerinde düzinelerce makalesi ve 13 kitabı bulunan Dr.Ha-Joon Chang’ın orijinal adı BadSamaritans, yani ‘Kötü Samiriyeliler’olan kitabı, sanayileşerek kalkınmak isteyen gelişmekte olan ülkeler için ufuk açıcı nitelikte.

Bu kitabı İngilizceaslına erişimi olmayanların da okuyabilmesiiçin Sanayileşmenin GizliTarihi adı altında Türkçe’ye çevirdim.Sanayileşmenin Gizli Tarihi’ni sanayicilerin,özellikle de son derece sınırlı kaynaklarına rağmen çok büyük işleri başarma azmine sahip küçük ve ortaölçekli işletmelerin başındaki girişimcilerin ve yöneticilerin mutlaka okumaları gerektiğini düşünüyorum.

Chang kitabında, kendi tabiriyle ‘Kötü Samiriyeliler’in, yani zengin batılıülkelerin ve Güney Doğu Asya’dan Japonya, Singapur, Hong Kong ileKore’nin nasıl sanayileştiklerini bütüncepheleriyle ortaya koyuyor. Hemde bu konuda doğru olmadığı haldedoğruymuşçasına ve sıklıkla tekrarlananhususları tüm çıplaklığıyla deşifre ederek. Bunu yaparken öylesine çarpıcı ve ikna edici argümanlar ileri sürüyor ki okuyucu ‘safsata’nın nasıl ‘gerçek’mişçesine sunulduğunugördüğünde hayrete düşüyor. Kitap özellikle devletin ekonomideki rolünün yeniden sorgulanması için çok yararlı örnekler sunuyor. Örneğin;Türkiye’de yerli bir otomobil üretimitartışılırken Japonya’nın Toyota ve Kore’nin Hyundai konusundaki tecrübelerison derece öğretici.

Hyundai’nin veya Nokia’nın adlarının anıldığı paragraflarda zengin ülkeler grubuna geç katılan ülkelerin sanayileşmeyi aslında büyük ölçüde devletin türlü biçimlerdeki desteğiyle başardıklarını görüyorsunuz. İngiltere’nin,Fransa’nın, Almanya’nın veya eskibir İngiliz sömürgesi olan Amerika Birleşik Devletleri’nin sanayileşmesüreci de kitapta ayrıntısıyla anlatılıyor.

‘Bebek endüstrilerin korunması’tezinin gerçekteki mucidi Alexander Hamilton tarafından uygulamaya konulan politikaların modern ABD’nin yaratılmasındaki rolünü öğrenincesarsılıyorsunuz. Kendileri ‘korumacı’politikalar vasıtasıyla zenginleşenlerin şimdi gelişmekte olan ülkelere‘serbest ticaret’ methiyesi düzdüklerini anlayınca samimiyetlerinden şüphe ediyorsunuz.

Mevcut iktisadi kriz, günümüzde gelişmekte olan ülkelere akıl hocalığıyapmayı seven sanayileşmiş ülkelerin,kendi menfaatleri söz konusuolduğunda başkalarına önerdiklerindençok farklı politikalar uyguladıklarınıgösteriyor. O halde, sanayileşme politikamızı şekillendirirkensanayileşmiş ülkelerin tarihsel süreçiçerisinde kendi sanayileşme politikalarınınasıl şekillendirdiklerini kılıkırk yararak incelememiz gerekiyor;doğruyla yalanı, propagandayla bilimiayırt ederek tabii.

Bakın kitabın sonbölümünde Ha-Joon Chang ne diyor?“Serbest piyasa, ülkeleri zaten iyi oldukları alanlarda kalmaya zorlar. Bunun anlamı – lafı dolandırmadan – yoksulülkelerin hali hazırda yürüttükleri düşük verimli işleri sürdürmek zorunda olduklarıdır.Oysa onları yoksullaştıran da zaten bu işleri yapıyor olmalarıdır. Şayet yoksulluğu aşmak istiyorlarsa piyasayakafa tutmaya ve daha çok kazandıran daha zor işleri yapmaya mecburlardır.Bunun başka yolu yoktur.”

‘Piyasaya kafa tutulması’ önerisi kulağa radikal gelebilir. Ne de olsa,pek çok ülke piyasaya karşı çıkmayı denedikleri için başarısız olmadılarmı? Ancak bu, işletme yöneticilerinin her zaman yaptığı bir şeydir. İşletmeyöneticileri, elbette, eninde sonundapiyasa tarafından değerlendirilirler;fakat onlar –özellikle de başarılı olanları– piyasa güçlerini körü körüne kabul etmezler. İşletme yöneticilerininşirketleri için uzun vadeliplanları vardır ve bu planlar bazenhatırı sayılır bir süre için piyasaeğilimlerine uyulmamasını gerektirir.Girmeyi karar verdikleri yeni sektörlerdeki firmalarının gelişimini teşvikedip, bunların zararlarını mevcut işlerdekif irmalarının karları ile sübvanse ederler.

Nokia yeni başladığı elektronikişini 17 yıl boyunca kereste, lastikçizme ve elektrik kablosu işlerindenkazandığı parayla sübvanse etmiştir.Samsung, elektronik sektöründeyeni kurduğu firmalarını 10 yılı aşkınsüreyle tekstil ve şeker üretimindenelde edilen parayla sübvanse etmiştir.Şayet bu firmalar piyasa işaretlerini,gelişmekte olan ülkelerin kendilerine‘Kötü Samiriyeliler’ tarafından söylendiğişekilde izleselerdi, Nokia hala ağaçdeviriyor ve Samsung ithal kamıştanşeker üretiyor olurdu. Benzer şekilde,eğer yoksulluktan kurtulmak istiyorlarsa ülkeler piyasaya kafa tutmalı, zor vedaha gelişmiş sanayilere girmelidirler.“Sorun şu ki, düşük gelirli ülkelerin(ya da düşük gelirli firmaların veyabireylerin) daha az üretken faaliyetleryürütüyor olmalarının geçerli sebepleri vardır.

Bunlar daha üretken olmak için gereken kapasiteye sahip değillerdir. Maputo’da bir arka bahçede bulunan motor tamir atölyesi bir Beetle üretemez. Volkswagenkendisine gerekli tüm çizimleri ve talimat kılavuzlarını verse de üretemez.Çünkü Volkswagen’in sahip olduğu teknolojiden ve örgütsel kapasiteden yoksundur. İşte bu sebeple serbest piyasa iktisatçıları, Mozambiklilerin gerçekçi olmaları gerektiğini ve (hidrojenyakıt hücreleri bir yana) araba gibi şeylerle avarelik etmelerinindoğru olmadığını ileri sürerler. Bütün bunların yerine sadece hali hazırda(en azından karşılaştırmalı olarak) iyi yaptıkları işlere (kaju fıstığı yetiştirmekgibi) yoğunlaşmalılardır.“Becerileri değiştirmenin pek mümkün olmadığı kısa vadede, serbest piyasanın önerisi doğrudur. Ama bu Mozambiklilerin bir gün Beetle gibi bir şey ür etmemelerigerektiği anlamını taşımaz.

Aslında,ilerlemek istiyorlarsa yapmaları gerekentam da budur. Hem firma, hem de ülkedüzeyinde yeterli kararlılık ve doğruyatırımla gerekli becerileri kazanabilirler.Her şey bir yana, meşhur Koreli otomobilüreticisi Hyundai de işe 1940’lı yıllardabir arka bahçe oto tamircisi olarak başlamıştır.”

1940’lı yıllarda bir arka bahçedeoto tamircisi olarak işe başlayan Hyundai’nin bugün nerede olduğunuizaha gerek yok. Bu yazıyı okuyanla -rın arasında da aynı yollardan geçipşimdi bütün dünyaya makine satansanayicilerin bulunduğunu tahminetmek zor değil. Ülkemiz hesabına sevindirici olan da bu zaten. İşte busebeple Sanayileşmenin Gizli Tarihi,Türkiye’de milli sanayinin geliştirilmesi konusundaki tartışmalara katkı sağlayabilecek bir perspektif sunuyor.

Türkçe baskıya bir önsöz yazıp yazamayacağını sorduğumda Ha-Joon bana “Türkiye hakkında pekaz bilgisi olduğunu” söylemiş olsa da;metinde Türkiye’nin adı sadece birkaçkez ve sadece dipnotlarda geçiyor olsa da bu kitabın Türkiye hakkında yazıldığını düşünmemek imkansız!