Makine Sanayii Sektör Platformu (MSS P) üyesi dernek, birlik ve odaları tanıtarak yönetim kurulu başkanlarının ağzından; yaptıkları...

Makine Sanayii Sektör Platformu (MSS P) üyesi dernek, birlik ve odaları tanıtarak yönetim kurulu başkanlarının ağzından; yaptıkları faaliyetleri dinliyoruz.

Bu sayımızda ise Endüstriyel Otomasyon Sanayicileri Derneği (EN OSAD ) Yönetim Kurulu Başkanı Sedat Sami Ömeroğlu ile görüştük Bağımsız her tip üretimde kalite ve yüksek verimi yakalamanın yolu, artık ileri otomasyon sürecinden geçiyor.

Üreticiler yaşanan teknolojik gelişmeler paralelinde, alt yapı sistemlerini otomatize ederek zaman, iş gücü ve verim üçgeninde karlılığını artırıyor.

Bu sayede hem üretim, hem de ihracat potansiyelinde ivme kazanan firmaların sayısı gün geçtikçe çoğalıyor. Makine Sanayii Sektör Platformu Üyesi ENOSAD’ın Yönetim Kurulu Başkanı Sedat Sami Ömeroğlu da röportajımızda makine sektöründe yaşanan gelişmelere dikkat çekti.

Firmaların otomasyonlaşmasıyla 2023 hedefine daha emin adımlarla ulaşılacağını söyleyen Sedat Sami Ömeroğlu; bu yıl, üyelerin büyük çoğunluğunun akıllı makine üretimini de içine alan sistem geliştirmeyle büyümeyi hedeflediklerini açıkladı.

ENOSAD’a üye olan firmalarda hangi kıstasları gözetiyorsunuz?

Derneğimiz başlangıçta emek üreten, katma değer yaratan firmaların bir araya gelmesini hedeflemişti. Ancak
bu noktada yeterli üye sayısına ulaşılamamıştı. İlk zamanlarda yeterli firmayı bularak birlikteliği sağlama konusunda zorlanıldığını söylemek mümkün. Bu nedenle sektörde teknik alanda değer üreten, tamamlayıcı yönde çalışan, sektöre bir şekilde hizmet veren ithalat ağırlıklı firmalar da üyelerimiz arasında yer aldı. Bu firmalarımız da aslında bir anlamda sektöre destek veriyor; zaman zaman projeler yapıp, katma değer üretiyor. Gerek bilgi, gerekse donanım anlamında getirdikleriyle sektöre yön veriyor. Bu bakışla ENOSAD, otomasyon alanındaki bütün oyuncuları kapsamayı hedefledi. Böylelikle üyelerimizin çoğalması ve derneğin güçlenmesi açısından sayımız arttı. Bu sayı artarken birkaç koşula özen gösterildi.

Bunlardan ilki üye olmak isteyen ulusal ya da küresel şirketin Türkiye’de en az dört yıl faaliyette bulunmuş olması şartıdır. Diğer taraftan üyenin kuruluş amacımıza uygunluğu önemlidir. Bu arada mevcut yönetimin adayla ilgili geçerli bir olumsuzluk belirtmemesi gereklidir. Yönetim Kurulumuz kararlarını oy birliği ile alır.

Kaç üyeniz var?

Benim başkanlık görevine geldiğim zaman koyduğumuz ana hedeflerimizden bir tanesi üye sayımızı artırmaktı. Bugün üye sayımız 100’e yaklaştı. Üyelerimizin yarıdan fazlası proje yapan, emek yoğun çalışan diğer bir tabirle katma değer ağırlıklı sistem tasarımlarıyla uğraşan firmalardan oluşuyor. Geri kalan firmalarımız ise gerek bilgi, gerekse ithalat ve teknoloji desteği anlamında ciddi çaba gösteren ulusal ya da küresel firmalardır.

Peki, üyelerinizin ihracat yapılanmaları hakkında bilgi verir misiniz?

Üyelerimizin çoğunluğunun İstanbul, Bursa, İzmir ve Ankara’da olduğunu söyleyebilirim. Ancak bu dağılım elbette ihracat yapılanması açısından değişiklik gösteriyor. Daha önce de belirttiğim gibi üyelerimizin yarıdan fazlası sistem geliştiriyor, proje üretiyor. Bu firmalar arasında çok ciddi iş potansiyeli yakalamış görece olarak küçük işletmeler olduğu gibi dünya ölçeğinde iş yapan yerli veya global firmalar da var. Uluslararası pazarda kendine yer bulmuş üye işletmelerimizin ne kadar ihracat yaptığını ne yazık ki bilebilmek şu an için zor. Bu bilgilere ulaşmak için bir çalışma başlatıldı. Yakında sonuçlanacağını umuyorum.

Üyeleriniz endüstriyel otomasyon alanında firmalara ne yönde hizmet veriyor?

Üretimde verimlilik çok önemli. Ekonomik koşul ve şartlar üretimde verimliliği mutlak kılıyor. Dolayısıyla tasarlanan yerli otomasyon sistemleri hem efektif çalışmak, hem de kaliteli üretim yapılmasını sağlamak için endüstride “olmazsa olmaz” koşuldadır. Dünya artık 4’üncü nesil otomasyona geçiyor. Bu rekabet açısından dikkatle ele alınması gereken çok önemli bir gelişmedir. Örneğin; genel olarak bilinenin aksine, bugün Çin üreticileri dahi emek yoğun üretim yerine otomasyon uygulamalarına önem vermeye başladı. Sanayide kullanılan otomasyon teknikleri kendi iç

inde de birçok dala ayrılıyor.

Bu konuda ENOSAD üyelerinin yeterli düzeye ulaştıkları rahatlıkla ve kesin ifadelerle belirtilebilir. ENOSAD üyeleri çoğunluklaaraştırma geliştirme (Ar-Ge) ve sistem geliştirmeye (Sis-Ge) dayalı “üründe kalite, üretimde verimlilik” amaçlı sistem tasarımlarında uzmanlaşmış durumdadır. Bazı üyelerimiz bu alanda gerekli donanımlar ve ileri otomasyon temelinde yazılımlar üretmekte çok kabiliyetli.

Elbette daha alınacak yol var. Ama bu yol herkes için uzundur. Tamam demek bugünün gelişen teknolojisine paralel olarak olanaklı değil. Yaptığımız iş çok dinamik.Üretim sistemlerine yönelik çalışmalarımızda ise gerektiğinde bir fabrikanın tümünü tasarlayabilmekle birlikte, o fabrikanın bir bölümündeki sistemi de kontrol edebiliyoruz.

Bizim her işimiz maceradır, hep bir bilinmeyenle uğraşırız. Türkiye, Ar-Ge konusunda yurt dışından kesinlikle geri kalmış değildir.Ama araştırmaların ürüne dönüştürülmesi, geliştirilmesi ve bir sistem içerisinde kullanılmasının yaygınlaştırılması lazım. Bu nedenle ENOSAD ’ın hedefi Sis-Ge’dir.

ENOSAD’da son dönemde yapılan çalışmalar nelerdir?

Kuruluşumuzdan bu yana yaptığımız pek çok çalışma var. Öncelikle ismimizi gerektiği şekilde duyurmaya çalıştık. Derneğimizi tanıtmak için pek çok ziyaret, toplantı ve gezi yaptık. Bu doğrultuda dernek çatısı altında birliğin sağlanmasını, yapılan en önemli çalışma olarak değerlendirmek mümkün.

16 kurucu firmadan sonra bu süre içinde üye sayımızın 100’e yaklaşması da ciddi bir başarıdır. Süre uzun gözükse de yazılı olmayan kurallar ve koşullar düzleminde bu sürenin kısa dahi olduğu söylenebilir. Bu süre içinde ENOSAD’ı bir marka haline getirdik. Daha da önemlisi otomasyon artık kendi başına bir sektör haline geldi. Bu konuda benden önce görev alan Emin Olcay ve Hakan Altınay, başkanlarımız ve yönetimde yer alan arkadaşlarımızın çok büyük payı var. Sektör oyuncularının ENOSAD çatısı altında toplanıyor olması, bizim için bir başarı ve sevinç kaynağıdır.

Tabii bu başarının sürekliliği önemlidir ve üzerinde dikkatle durduğumuz bir çalışmadır. Bunun hepimize önemli sorumluluklar yüklediğinin farkındayız. Ana hedeflerimizden birisi buydu. Bir diğer önemli hedef ise sektörümüzü yakından ilgilendiren idari, ekonomik ve hukuksal düzlemde kanunlarla kararların çıkmasına katkı sağlamak hatta öncülük yapmaktır. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile ciddi bir anlayış ve işbirliği içinde olabilmek bu konuda önemli bir adımdır. Makine ve Aksamları İhracatçıları Birliği ile de hedef birliği içerisindeyiz. Bu sebeple kamu kurum, kuruluşları ve diğer sektör dernekleriyle ilişkilerimiz artan oranda gelişiyor. Pek çok toplantıya katkı yaptık, görüş bildirdik.

Proje ihracatı, akıllı makineler üretiminde gerekli donanım ithalatı gibi konularda büyük ya da küçük sorunları olan üyelerimizin sesi olmaya gayret ettik. Üye firmalarımızın katma değer üretiminde gerekli olan önerilerini ilgili bakanlıklar nezdinde ve çeşitli mercilere bir ağızdan iletmeye çalıştık ve çalışıyoruz.

2023 hedefleri doğrultusunda ortak çalışmalar yapan gruplar oluşturmaya başladık. Birbirini anlayan, tamamlayan, sinerji yaratabilen firmaların yakınlaşmasını hedefliyoruz. Gündemi yakından takip ediyoruz. Yönetim Kurulu bu konuda ciddi çaba sarf ediyor. Periyodik olarak toplanıyoruz, kendi aramızda ve sektör adına ilişkilerimizi artırabilecek bir takım etkinlikler yapıyoruz. Geçen yıllarda denediğimiz fuar çalışmasını 2012’de derneğimiz adına tescilli olan ‘Mekatronik’ Avrasya adıyla tekrarladık. 7. Çerçeve programına dahi “Erasmus” programı kapsamında hayat boyu öğrenme konulu ve CoNeT adlı projeye Yıldız Teknik Üniversitesi de dahil Avrupa’dan 10 üniversite ile birlikte 11. üye olarak endüstri adına dahil olduk.

Bu proje üç yıl sürdü ve Eylül ayında başarıyla tamamlandı. CoNet eğitimleri periyodik aralıklarla yapılıyor ve yapılacak. Bunlar dışında henüz başlangıç aşamasında olan ve üzerinde çalıştığımız birkaç konu daha var. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Ekonomi Bakanlığı ile görüşmelerimiz çok önemli. Bu çalışmalar devam ediyor.

Sektörde büyümek için alt yapı, ekonomik destek mutlak gerekli olsa da moral faktörünün önemi küçümsenmemelidir.
Hayal çoğu zaman bilgiden önemlidir.

Ar-Ge’ye firmalar sizce biraz da zaman kaybı şeklinde mi bakıyor?

Ar-Ge şüphesiz ki pek çok açıdan sektör adına çok değerli bir konu. Daha önce yapılmamış olması lazım. Sektörümüzde neredeyse her yapılan iş, birbirinden çok farklıdır. Bir başka deyişle her yapılan proje adeta bir teknoloji macerası gibidir. Ar-Ge bu maceranın ana konusudur. Ar-Ge farkındalığının üst seviyeye gelmesi, son 10–15 yıl içerisinde oluştu. Daha önce başlamış olsaydı, sektörümüz kesinlikle çok daha farklı bir konumda olurdu. Ar-Ge’nin nerede başlayıp nerede bitiğinin sınırları hala tam olarak belli değil. Bunun bugün bile hala tam anlaşılabildiği kanısında değilim. Aslında Ar-Ge akademik olarak temel bilimlerde yapılan ve daha çok araştırma kısmı ağırlıklı olan bir çalışmadır.

Endüstride ise bu konu daha çok geliştirme tabanında yürütülür. Mühendislik uygulamalarında kullandığımız Ar-Ge terimi ise daha çok yenilikçi, yaratıcı çalışmaları bir bütün içinde ele alır. Bu bağlamda çoklu disiplinlerden oluşan ya da özellikle mekatronik ağırlıklı otomasyon mühendisliği uygulaması olan “Akıllı Makine” üretiminde Ar-Ge, işin çok önemli bir parçası, hatta çoğu zaman da bir bütünüdür. Ar-Ge ve Ür-Ge birbirinin içine geçmiş kavramlardır.

ENOSAD olarak daha çok, Ar-Ge’yi de kapsayan Sis-Ge kavramı üzerinde duruyoruz. Sorunuza cevap olarak pek çok firmanın Ar-Ge’ye zaman ve para açısından kayıp olarak baktığı söylenebilir. Bu yaşamsal bir konudur. Ayakta kalabilmek, günü kurtarmak için uğraşılan günümüz ekonomik şartlarında Ar-Ge çoğu kez lüks olarak değerlendirilebiliyor. Tek taraflı ciddi ekonomik ya da idari risk üstlenilmesi, getirinin az olma olasılığı, çeşitli faktörlere bağlı zamanın uzaması buna karşılık zamanı kısaltma baskısı ciddi olumsuzluklardır. Bu konuda teşvikler ve destekler artmış olsa da uzayıp giden bürokrasi, ödemelerdeki gecikmeler gibi çeşitli nedenler Ar-Ge’yi cazip olmaktan çıkarıyor. Müşteri isteklerindeki sürekli değişkenlikler ve “o da, bu da olsun” yaklaşımı, çalışmanın başarısızlık olasılığını artırıyor.

Oysa Ar-Ge’de bazen yapılan iş sonuçsuz da kalabilir. Bazen “şu şartlar altında şunu yaptım, şu kadar para harcadım; ama sonuç olumsuz oldu” gibi bir durum da oluşabilir. Bu durumda eğer sebep ortaya konulur; yanılgılar, yanlışlar belgelenebilirse bu değerli bir çıktı olur ve kendi bütünü içinde sektörümüze çok fayda sağlar. Bizce bu tip çalışmalara da “belli koşullar altında” destek verilmelidir. Başarısızlık hikayelerinin başarı hikayeleri kadar öğretici olacağı çok açıktır. Verilen destekler de bu nokta dikkate alınmalıdır

Müşterilerin bu noktada en büyük hatası nedir?
Müşteri bize “Şu işi şu kadar sürede istiyorum, fiyatınız ne olacak?” diye soruyor. Yani işin yapılabilmesinden emin olarak projeyi kısa zamanda ve en ucuza almak istiyor. Sürekli yerli veya yabancı yüksek rekabet baskısı oluş- turuyor. Oysa bu baskı akademilerde yok. Orada zaman geniş, eleman çok. Endüstri ile üniversiteler arasındaki en büyük ayrımlardan biri de budur.
Şirketlerimiz ayakta kalmak için müş- terinin bu tip isteklerine çoğu zaman büyük özveriyle “Evet” demek durumunda kalıyor. Ülkemizde hala bilgiye, buluşa, özgün yaklaşıma para öde- mekte zorlanıldığı gerçeği yaşanıyor. Bilginin ve emeğin değeri iç piyasada hala yeterli düzeyde değil. Bunu söylemek zorundayım. Bu konularda bazı idari düzenlemeler yapılması gereklidir. Özellikle bizim ve benzer sektörleri yakından ilgilendiren kopyalama ve çalışma etiği ve diğer bazı mevzuatlar konusu üzerinde çalışmak gerekir. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bu konularda bazı çalışmalar yapıyor.

2023 hedefleri doğrultusunda Ar-Ge’ye desteğin sanayiye yansıması nasıl oldu?

Bütün otomasyon sektörü çalışanlarının makine üreticileriyle birlikte 2023 yılı ekonomik hedeflerine kilitlenmiş olduğunu görüyorum. Sektörde Ar-Ge desteği alan arkadaşlarımız var. ENOSAD olarak Ar-Ge’yi değerlendirmemizde bazı farklılıklar bulunuyor. Endüstriyel Ar- Ge’de birçok kavram iç içedir. Örneğin; kalite adına test teknolojisi tasarlamak başka, ölçme yöntemi geliştirmek başka ya da verim yöntemlerinde iyileştirme çalışması başkadır. Bu saydıklarım ve daha onlarcası akademik Ar-Ge yapmaktan çok farklıdır. 

Üniversitelerimizin yapılan araştırmalar konusunda yurt dışından nitelik olarak geri kalmadığına elbette inanıyoruz. Ama araştırmaların ürüne dönüştürülmesi, geliştirilmesi ya da bir sistem içerisinde kullanılması, üniversiteden endüstriye aktarım açısından çok yaygın değil. Üniversitede yapılan tezler çoğunlukla teorik olsa da bu dosyalar yıllarca rafta bekler. Bunların geliştirilmesi ve nihayet ürüne dönüşmesi için hayal edebilen ve sektörün ihtiyaçlarını bilen endüstriden gelen girişimcilerle çalışmaya ihtiyaç var. Aslında üzerinde durulması gereken en önemli nokta budur. Hangi alanda Ar-Ge yapılmışsa geliştirmesini de yapabilecek bir yöntem, bir grup sinerjisi oluşturulması lazım.

Türkiye’de bu yok. Türkiye, henüz bazı konuların altını çizip bunların önemli hale gelmesini dillendirmiş değil. Bunların yanı sıra bizim ENOSAD olarak üzerinde durduğumuz kavram ise Sis-Ge’dir. Bu kavramı ön plana çıkarmaya çalışıyoruz. Sis-Ge konusu uzun soluklu bir maceradır. İçinde mekanik, elektrik-elektronik vardır. Hatta gömülü ya da PC tabanlı yazılım ve mutlaka matematik vardır. Çoklu disipliner bir yapı içinde Ar-Ge vardır. Bizler neredeyse her başladığımız işte birçok bilinmeyenle uğraşırız. Mekatronik ağırlıklı mühendislik alanı içinde matematik kullanırız.

Bunun içerisinde robot, yapay görme, 3 boyutlu sensörler ve elektronik geliştirme, komponentlerin efektif kullanılması, malzeme bilgisi dahildir. ENOSAD’ın içerisindeki şirketlerin pek çoğu bu bilgiye üst düzeyde haizdir. Bunlar mekatronik temelli sistemlerdir ve Türk makine sektörü aslında sistemlerle büyüyebilir.

Ortak akıl çerçevesinde hareket etmemiz lazım. Gerekiyorsa Amerika’yı yeniden keşfetmeliyiz, şayet içimizde keşfeden biri varsa da onun tecrübelerinden mutlaka yararlanmalıyız.

ENOSAD üyeleri sektörde ne gibi zorluklar yaşıyor?

ENOSAD üyelerinin en büyük sorunlarından bir tanesi, yaptıkları işlerde yurt dışına göre yaklaşık 1/3 oranda daha ucuza çalışmaya zorlanmalarıdır. Garanti belgesi ve CE konularında gümrüklerde pratik değeri olmayan üstelik para kaybına daha da önemlisi zaman kaybına yol açan gereksiz olduğunu düşündüğümüz uygulamalar var. Yeterli düzeyde eleman bulmak, istihdam etmek, sürekliliğini sağlamak konusu ise başlı başına bir sorun. Bu konunun tek başına ve önemle ele alınması gerekir. Diğer yandan bizim birbirimize daha anlayışlı olmamız, piyasanın da ENOSAD üyelerine biraz daha az “cimri” davranması gerektiğini düşünüyorum. Yapılan her işte ölçünün sadece ucuzluk olmaması gerektiği yapılan işin zorluğu ve sürecin uzunluğu, riskleri açısından desteklenmesinin artık kabul görmesi gerekir.

Her şeye rağmen dünyayı hedefleyen bir yapımız oluştu. Dünya, “Türkiye’de varım” diyorsa biz de dünyada var olmalıyız ve olacağız. Dolayısıyla bu bakışla 2023 mühimdir. ENOSAD üyeleri, ileri endüstriyel otomasyon olmadan makine sektörü bu hedefe ulaşmakta ciddi zorluklar yaşayabilir. Artık her işte bir otomasyon var. Ama bizim hedefimiz endüstride ileri otomasyon teknikleri temelinde özellikle gömülü ya da PC tabanlı yazılım teknolojisine sahip akıllı sistemler geliştirmek olmalıdır.

2023’ten sonra da hedefin sürdürülebilirliğinin sağlanması gerekir. Bu noktada alt yapı çalışmalarına bugünden başlamalıdır. Biz kendimize çok güveniyoruz. Karşılaşılan zorluklar en kısa zamanda çözümleneceğine inanıyoruz.

Üniversiteler ya da teknoparklar bu konuda beklenen faydayı sağlıyor mu?

Faydası olduğu kesin. Oradaki şirketlerimiz üniversitelerden bilgi ve eleman, devletten ise ekonomik destek alıyor.
Ar-Ge yaptıkları için devlet o firmaları destekliyor. Bu son derece avantajlı hatta bir bakıma ayrıcalıklı bir durumdur. Ama çeşitli sebeplerden dolayı oralara ulaşamayan ve bu nedenle de avantajlardan yararlanamayan birçok küçük ya da büyük firma var. Bunlar için de bir formül üretilmesi gerekir.Yerinde Ar-Ge ve çalışan araştırıcı sayısının en az beş gibi tutulması, sanırım ilk aşamada çok yararlı olacaktır. Öte yandan hem yerin kendisi, hem de alt yapı harcamalarının pahalı olması teknoparklar açısından olumsuz birkaç noktadır. Ancak yine de desteklenmesinin yararlı olduğunu düşünüyorum.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Elektrik Elektronik Strateji Belgesi ile ilgili görüşleriniz nelerdir?

Geçtiğimiz günlerde Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Elektrik Elektronik Strateji Belgesi yayınladı. Bu belgeye göre bazı uygulamaların değiştirilmesi ve geliştirilmesi mümkün olacaktır. Bu belge 2012-2016 yılları arasını kapsıyor. Söz konusu çalışma geliştirilir ve gerçekleştirilirse sektörümüzün önü daha da açılır. Teknokentlerin dışında da bir takım desteklerin verilmesi önemlidir.

 

Sektörün temel sorunları nelerdir? Kalifiye eleman konusu, ithalattaki yanlış uygulamalar, vergi yükü, sektörümüz önündeki en temel sorunlardandır. Alt yapı, ekonomik ve akademik destek ve en önemlisi moral eksiklik duyduğumuz noktalardır. Hiç konuşmuyoruz; ama moral çok önemli bir eksiklik. İnsan kaynaklarında yaşanan erozyon çok ciddi boyutlara ulaşıyor. Projeyi yarıda bırakıp çekip giden mühendisler var. Günümüzde artık ahdi vefa diye bir şey söz konusu değil. Bu bizim sektörümüze çok olumsuz yansıyan bir şey. İstenen ücretler alınacak hizmete göre son zamanlarda çok uçuk noktalara ulaşıyor. Bu gibi nedenlerle istihdam yaratmakta ve büyümekte çok zorlanıldığı söylenebilir. Gelecekle ilgili projeksiyonumuzda bunlar çok önemli bir negatif kıstas olarak karşımıza çıkıyor. Yer, lojistik, haksız rekabet, kopya, transferler yoluyla bilginin aktarılması birine fayda birine zarar veriyor. Ayakta kalabilmek için yeniden başlamak gerekiyor.

Bu noktada firma birleşmeleri sizce sorunları aza indirgeyebilir mi?

Bence küçük çapta çok firmanın olması iyi bir şey değil. Küçük firmaların birleşmesine yönelik platformların oluşturulması gereklidir. “Benim ol- sun, küçük olsun” mantığı artık geçerli bir düşünce değildir. Birbirini tamamlama kapasitesinde olan şirketler bir araya gelebilmeli ve bunlar ayrıca desteklenmelidir. Diğer taraftan desteklerin bazı durumlarda müşteriyede veriliyor olması gerekebilir. Yani “Sen eğer yerli bir sistem kullanırsan sana şu şekilde destek veriyorum” denmesi lazım. Bunun serbest rekabet kuralları içinde nasıl yapılacağına dair bir formül bulunabilir.

Devlet bunu nasıl yapabilir?

Her şeyden önce bu tip sorunlar bir havuzda biriktirilmeli ve kısa dönemde önlemler alınmalıdır. Çünkü dünya olağan üstü bir hızla ilerliyor. Bu nedenle devletin öncelikle sorunları bir noktada birleştirip çok hızlı bir şekilde çözüm aramalıdır. Söz konusu platformlar ivediyetle oluşturulmalıdır. Hükümetin buna gücünün olduğunu biliyoruz. Bu konuda kararlılıklarını da görüyoruz. Dolayısıyla bu farkındalığın oluşturulması ve ortak akıl çerçevesinde hareket etmemiz lazım. Gerekiyorsa Amerika yeniden keşfedilmelidir, şayet içimizde keşfeden birisi varsa onun tecrübesinden hemen yararlanılmalıdır. 4’üncü nesil akıllı üretim hatları konusunda çalışma grubu oluşturulmalıdır.

Otomasyon konusunda önemli olan noktalar nelerdir?

Üretim yapılan, her sektör mutlaka otomasyona sahip olmak zorunda. Ülkemizde hala ilkel yöntemlerle üretim yapan kuruluşlar var. Bunların mutlaka modern üretime geçiş yapmaları gerekiyor. Bu noktada bence iki kavrama dikkat edilmelidir. Biri üründe kalite, diğeri ise üretimde verimlilik. Çok kaliteli bir şey yapabilirsiniz; ama verimli olmayabilir. İnsan emeği çok ağırlıklı olabilir ya da fiyat performans ilişkileri yerinde olmayabilir. Bugün ne yaptığınızın öneminden daha çok, nasıl yaptığınızın ve daha da önemlisi kaça satabildiğiniz önemli.

Dünya üreticileri ucuz; fakat kaliteli yapıp verimi de artırarak pazarda marka değerine sahip bir yer edinmeye çalışıyor. Bunun için modern ve akıllı otomasyon sistemlerine ihtiyaç var. Dünya bu yüzden 4’üncü nesil akıllı otomasyonla donatılmış üretim sistemlerine geçiş arifesinde. Endüstriyel ileri otomasyon sektörü olarak “Made in Turkey” şeklinde “marka olmak” gibi hedeflerimiz var. Bu hedefe ancak “akıllı ve esnek” alt- yapıya sahip test ya da imalat makineleri ve yeni nesil üretim hattı sistemleri üzerinden varılabilir.

Makinecilerin otomasyona bakış açısı nedir? Ne yönde zorluk yaşıyorsunuz?

Türkiye’de yeterince makine üreticisi varsayılsa da yapılan makinelerin nitelik ve niceliklerinin dünya pazarındaki ölçeği veya değerlendirilmesi tartışma konusudur. Bu üreticilerinin çok yenilikçi ve girişimci olduğunu söylemek şu an mümkün değil. Kabiliyetler konusunda hiç bir sorun olmasa da teknolojik yenilik kültürü açısından bir takım sıkıntıların var olduğunu gözlemliyoruz. Mesela otomasyoncuların en büyük sıkıntılarından bir tanesi tariflenen hassaslıkta üretim yapan makineci bulabilme zorluğudur. Hassas makine imalatı Türkiye’de var; ama çok az.

Hassas makine meselesinin mutlaka altının çizilmesi gerekir. Hassas makine ve ona verilecek akıl, yani ileri otomasyon teknolojileri yeni çalışma alanı olarak desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Dünyada olduğu gibi bizim de akıllı sistemlere yönelmemiz lazım. Ne yaparsak yapalım özgün fikirlerimizle “Amerika’dan bile daha iyi yapmalıyız” hedefimiz olmalıdır. Bu bir kültür meselesidir ve çok yönlü bir konudur. Çok iyi bir otomasyon mühendisi ve çok iyi makinecinin yan yana geldiğini varsayalım. Ne yapacaksınız? Eğer üretimin isteklerini çok iyi bilmiyorsanız, farkında olmuyorsanız ya da bir öneri geldiğinde bunu başaracak ekibi kuramıyorsanız; o işin başarılı olma şansı olur mu?

Tek tek birilerinin başarılı olması bir şey ifade etmez. İyi bir makineci, iyi bir otomasyon yazılımcısı, elektronikçisi ve hayal eden yöneticisiyle bir araya gelmesi gerekir. Bunun desteklenmesi ve sağlanması gerekir. Artık tek bir disiplinin başarılı olma şansı yok. Ekip çalışması anahtar kavramdır. Diğer taraftan biz kim olursak olalım, ne yaparsak yapalım önce ülkemizde büyümeliyiz. Biz ülkemize ülkemiz de bize güvenmeli ve pozitif ayrımcılık yapmalıdır. Karşılıklı güven sistematiği mutlaka kurulmalıdır. Bu noktada “Bana güvenin” dedikten sonra eğer güvensizlik yaratırsam bunun bedelini ödemeliyim. Ama eğer güveni boş çıkarmıyorsam “Bunun da mükafatını görmeliyim” kavramının yaygınlaştırılması gerekir.

Türk makine sektörü mekatronik ağırlıklı sistemlerle büyüyebilir.

Makine Tanıtım Grubu’nun (MTG) yaptığı çalışmaları nasıl buluyorsunuz?

MTG kendi içerisinde tıkır tıkır çalışıyor, pek çok iş yapıyor. MTG, sektörü çok iyi analiz edip, yurt dışında tanıtıyor. İhracata açılmak için çok değerli çalışmalara imza atıyor. Ama bakın Ekonomi Bakanlığı’nın verilerine göre bizim fiyatımız 6,5 dolardan 6 dolara düşmüş. Almanya’da 9 bin şirket 6 bin şirkete düşmüş; fakat katma değeri yükselmiş. Yani onların fiyatı 100 dolar. Dolayısıyla bizim de yüksek katma değerli makine hedeflememiz lazım. Aslında Almanya ile aramızda teorik açıdan bir fark yok. Hepimiz aynı matematiği, aynı tekniği, aynı malzemeyi ve aynı donanımları kullanıyoruz. Üstelik bu ülkede becerikli insan sayısı da çok fazla. Fark pratikte, çalışma disiplini ve hayal gücünde. Bu konularda proje üretilmesi lazım. İhtiyacımız olan pek çok şeye sahibiz. İyi bir motivasyon hamlesi ve iyi bir metot yönetimiyle kısa zamanda fark yaratabiliriz. Bir araya gelmeli ve bir arada kalabilmeliyiz.

ENOSAD’ın 2013 yılı projeleri arasında neler var?

Yapılan projelerin devamını getirmek önem teşkil ediyor. Özellikle Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile bir takım çalışmalar yapmak üzere karşılıklı fikirler beyan ettik. Bu beyan her iki tarafta da kabul gördü. Dolayısıyla bunun bu dönem içerisinde gerçekleştirilmesi mümkün olacağına dair umudumuz var. Bizim isteklerimizi, düşüncelerimizi ve hedeflerimizi beyan etme, bununla ilgili formül üretme çalışmalarımız devam edecek. Bu çalışmanın sonuçları olursa sektör adına faydalı bir adım atılmış olur. Sektör adına bir araya gelmenin ve bir arada kalabilmenin yollarını mutlaka bulmalıyız. Bir diğer konu da nitelikli üye sayısını artırmak olacak. Bilimsel ve endüstriyel tabanlı sempozyum hayalimiz var. Bunun içinde belki proje uygulama yarışması ya da akıllı makine proje yarışması yapılacak. Web sayfamızın niteliklerini geliştireceğiz. Bu noktada sayfamıza daha fazla bilgi yüklemeyi planlıyoruz. Periyodik aralıklarda sektör haberleri ya- yınlamak istiyoruz. Eğitim ve üyeler arası tanıtım toplantıları devam edecek.

Sedat Sami Ömeroğlu Kimdir?

Yıldız Teknik Üniversitesi’nden 1982 yılında mezun oldu. Elektrikelektronik mühendisi olan Sedat Sami Ömeroğlu, farklı sektörlerde mühendis olarak çalıştıktan sonra 1995’te ileri otomasyon konusunda faaliyet gösteren kendi şirketini kurdu. 2004 senesinde ise 16 kişiyle Endüstriyel Otomasyon Derneği’ni (ENOSAD) hayata geçirdi. Ömeroğlu, şu an ENOSAD 4. Dönem Yönetim Kurulu Başkanı olarak hizmet veriyor.