Atılım Üniversitesi laboratuvarlarında Türk sanayisi için robot teknolojileri geliştirdiklerini belirten Mekatronik Mühendisliği Bölüm Başkanı..

Atılım Üniversitesi laboratuvarlarında Türk sanayisi için robot teknolojileri geliştirdiklerini belirten Mekatronik Mühendisliği Bölüm Başkanı Prof. Dr. Abdülkadir Erden, sanayi kuruluşlarından gelecek işbirliği önerilerine açıkolduklarını söyledi.

Uluslararası düzeyde teknoloji üreten, takım çalışmasına yatkın, yaratıcı, araştırmacı, girişimci mühendisler yetiştirmeyi amaçladıklarını ifade eden Prof. Dr. Abdülkadir Erden; özgün teknoloji üretimine yönelik, tüm dersleri uygulama içine alan ve laboratuvar ortamında yürütülen bir müfredat programı belirlediklerini söyledi. Mekatronik mühendisliği eğitiminde uluslararası düzeyde tercih edilen bölümlerden biri olmayı amaçladıklarını altını çizen Erden, “teknoloji üretimine uluslararası düzeyde katkı sağlamak istiyoruz” dedi. Atılım Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Bölümü’nün yapısını anlatan Prof. Dr. Abdülkadir Erden, öğrencilerin bölüm laboratuvarlarında geliştirdiği robot teknolojileri hakkında bilgi verdi.

Mekatronik Mühendisliği Bölümü ne zaman kuruldu? Eğitimin niteliği açısından belirlediğiniz temel hedefler nelerdi?
Atılım Üniversitesi Mekatronik Mühendisliği Bölümü 2002 yılında kuruldu. Bölümümüzün temel misyonu; ulusal ve uluslararası düzeyde teknolojiyi üreten, yönlendiren, topluma ve çevreye duyarlı, takım çalışmasına yatkın, liderlik yetenekleri gelişmiş, yaratıcı, araştırmacı, girişimci mühendisler yetiştirmektir. Özgün teknoloji üretimine yönelik, tüm dersleri uygulama içine alan ve laboratuvar ortamında yürütülen bir müfredat programı belirledik.Öğrencilerimizin laboratuvar, tasarım ve üretim süreçlerinde, teknolojinin ve uygulamanın içinde yer almalarını sağladık. Böylece yeni teknolojiler hayal eden, tasarlayan ve üreten mekatronik mühendisleri yetiştiriyoruz.


Bölümünüz kuruluşundan bugüne gelişim yolunda ne tür değişimleryaşandı?

Bölümümüz öğretim müfredatında, araştırma ve toplumsal sorumluluk algılamalarında temel düzeylerde değişim yaşamadı. Kuruluştaki çizgimizi sürdürüyoruz. Ancak öğrencilerimizin tercihlerini gözlemliyor ve müfredat programlarını oluştururken bu yönelişleri dikkate alıyoruz. Benzer durum araştırma çalışmalarımız için de geçerlidir. Teknoloji üretime ve teknolojiye hakim olma ilkelerimizden vazgeçmiyoruz. Endüstriyel kuruluşlardan gelen talepleri dikkate alarak, araştırma ve geliştirme etkinliklerimizle uygulama alanlarında dinamik bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz. Eğitim ve öğretim programlarımızdaki değişimleri, öğrenci geri bildirimleri ve güncel teknolojik koşullar belirliyor. Ar-Ge çalışmaları ise endüstri kuruluşlarının istekleri ve evrensel teknolojik gelişmeler ışığında şekilleniyor. Temel hedefimiz; mekatronik mühendisliği eğitiminde uluslararası düzeyde tercih edilen bölümlerden biri olmak. Türkiye’de lisans seviyesinde mekatronik eğitimi veren bölümlere rehberlik etmek istiyoruz. Lisansüstü seviyesindeyse yeni teknolojilerin üretimine uluslararası düzeyde katkı sağlamayı amaçlıyoruz.

Teorik eğitimlerle pratik uygulamalar arasındaki dengeyi nasıl kurdunuz?Öğrencilerinize sağladığınız laboratuvar olanakları nelerdir?
Sanayi kuruluşlarından gelen talepleri, eğitim ve Ar-Ge programlarımızın yenilenmesi ve öğrencilerimizden yüksek düzeyde verim alma açısından çok önemsiyoruz. Bu amaçla, hem ortak projeler gerçekleştirdiğimiz firmalarla, hem de mezunlarımızın çalıştığı sanayi kuruluşlarıyla iletişim kurarak, geri bildirim akışı sağlamaya çalışıyoruz. Dengeyi uygulama lehine artırarak, uygulamanın içinde eğitim veriyoruz. Öğrencilerimiz birinci sınıftan itibaren bölüm laboratuvarlarında çalışmaya başlıyor ve bu laboratuvarlardan mezun oluyor. Bölümle ilgili derslerde değişik düzeylerde laboratuvar uygulamaları yapılıyor. Lisans, yüksek lisans, doktora öğrencileriyle öğretim üyelerinin araştırmalarını aynı laboratuvar ortamında yapabilmelerine olanak tanıyoruz. Böylece lisans, yüksek lisans ve doktora düzeyleriyle öğretim üyesi araştırmaları arasında dikey bütünleşme sağlanıyor. Bünyemizde uzmanlık alanları tanımlanmış çok sayıda laboratuvar bulunuyor. Müfredat programımızda; öğrencilerimizin birinci sınıftan itibaren hayal güçlerini kullanarak, yeni ürünler geliştirmelerini ve teknoloji üretmelerini sağlayacak, tasarım uygulamalarına yer veriyoruz.

Alt sınıflarda mekatronik 
araçlar, son sınıfta ise tüm boyutlarıyla robot tasarım ve üretim projeleri yaptırılıyor. Öğrencinin tüm lisans bilgilerini bir proje içinde toplayıp, uygulanmasını bekliyoruz. Benzer şekilde son sınıf öğrencilerinin lisans araştırma projeleri dersi ile laboratuvarlarımızda yürütülmekte olan gerçek araştırma projelerinde görev almaları ve çalışmaya katkıda bulunmaları sağlanıyor. Lisans seviyesinde sunduğumuz laboratuvar olanakları üst düzeydedir. Öğrencilerimiz kendibaşına laboratuvarlarda çalışabildiği gibi ekip çalışmalarına da dahil olabiliyor. Laboratuvarlarımız klasik üretim teknolojileri yanında; laser işleme, mikro işleme, hızlı prototipleme gibi çok çeşitli üretim şekillerini destekler niteliktedir. Laboratuvar ile öğrenci arasından, teknisyen veya araştırma görevlisini çıkarıyoruz. Öğrencinin deney, tasarım ve üretimde bizzat görev almasını önemsiyoruz. Bu açıdan Türkiye ve dünyada sayılı eğitim kurumları arasında yer aldığımızı düşünüyorum.

Öğrencileriniz sanayiyle koordineli çalışma imkanı bulabiliyor mu?
Üniversite olarak Türk sanayisi için robot teknolojileri geliştiriyoruz. Sanayi kuruluşlarından gelecek her türlü işbirliği teklifine  açığız. Eğitim programımız bu tür ortak çalışmalara uyum sağlayacak şekilde tasarlandı.  Özellikle tasarım dersleriyle dördüncü sınıf araştırma projelerinde, sanayiden gelen önerileri değerlendirerek, öğrencilerimize çalışma olanağı sunuyoruz. Ancak sanayiyle ilişkilerde çeşitli sorunlar yaşıyoruz. Sanayi kuruluşları lisans eğitimine yeterli düzeyde destek vermiyor. Türkiye’de işbirliğine yönelik kültürel bilincin henüz yerleşmediğini  düşünüyorum.

Bölümünüz bünyesinde gerçekleştirdiğiniz projeler konusunda bilgi verir misiniz?
Biyomimetik ve biyoesinlenmiş tasarım projelerimizde; bir canlının hareketlerini kaydedip, modelleyerek, robotunu yapmaya çalışıyoruz. Romanya Craiova Üniversitesi ile birlikte TÜBİTAK projesi kapsamında;
köpek robot, böcek robot, kurbağa robot,  tavşan robot gibi hayvansı robot çalışmalarımız tamamlandı. Hayvansı  robotlarımız robot hayvanat bahçemizde sergileniyor. Ayrıca endüstri destekli projemizde seralarda kesme gül hasatı yapan “gülderen robot” olarak isimlendirdiğimiz bir çalışma yaptık. Bu robot sebze ve meyve hasatı yapacak şekilde farklı alanlarda  da kullanılabiliyor. Sıra dışı tasarımlara sahip uçan robot platformları da geliştiriyoruz. Benzer şekilde; insansız taşıtlar, iki tekerlekli taşıtlar ve tekerlekli uçan taşıt karışımı araçlar üzerine de tasarım çalışmaları yapıyoruz. Sürü robotlar ve uzaktan (internet) kumandalı robot teknolojileri de ilgilendiğimiz konulardan bazıları. İki ayaklı robot, protez el gibi çalışmalarımız ise insansı robot tasarımına yönelik adımlar. Robot göz, görüntü işleme, insan yüzü tanıma, Türkçe kelimeleri anlayan robotlar ve bekçi robotlar önemli projelerimiz arasında yer alıyor. Uzay mekatroniği ve uydu tasarım laboratuvarı kurma çalışmalarımız da devam ediyor.


Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının üniversitelere bakışını nasıl yorumluyorsunuz?
Türkiye’de üniversite-sanayi işbirliğinin hedeflenen seviyede kurulamadığını düşünüyorum. Başarılı tekil örnekler yanıltıcı olabiliyor. Sistematik kapsamlı değerlendirmelerle tekil başarı örnekleri birbiriyle çelişiyor. Ortak çalışma yapılabilmesi için her iki tarafın da beklentilerini değiştirmesi gerekiyor. Üniversite-sanayi işbirliği konusunda yakın zamanda atılmış en önemli adım Teknoloji Transfer Ofisleri’ne verilen TÜBİTAK desteğidir. Fakat sağlanan bu destek, başarılı bir uygulama için yetersizdir. Üniversitelerin de ayırabilecekleri kaynaklar kısıtlıdır. Bu nedenle sanayi kuruluşlarının sürece daha fazla dahil olması gerekiyor. Üniversiteler de mühendislikle ilgili gündelik sorunlar yerine; özgün teknolojiye yönelmeli, evrensel teknolojinin biradım önüne geçmeyi hedeflemeli. Sanayi kuruluşlarının doğrudan üniversiteler ile muhatap olması yerine,  Ar-Ge alanında uzmanlaşmış firma veya firma birimlerinin üniversitelerle birlikte çalışması daha doğrudur. Bu kuruluşların üniversite-sanayi arasında köprü görevi üstlenmeleri daha verimli ve üretken bir ortam sağlayacaktır. Türkiye’de Ar-Ge firmalarının sayısının az olması nedeniyle modelin işlerlik kazanması için TÜBİTAK; Teknoloji Transfer Ofisleri programına benzer, doğrudan desteğe yönelik girişimlerde bulunmalıdır.