İnsan ve makine ilişkisini beyazperdeye yansıtan kült filmleri tanıtmaya devam ettiğimiz yazı dizimizin bu bölümünde...

İnsan ve makine ilişkisini beyazperdeye yansıtan kült filmleri tanıtmaya devam ettiğimiz yazı dizimizin bu bölümünde; THX 1138 (1971), Logan’s Run (1976), Blade Runner (1982), The Terminator (1984-2009), RoboCop  (1987) adlı beş filmi ele alıyoruz.

THX 1138 (1971)
George Lucas, bu ilk uzun metrajlı filminde izleyiciyi 25. yüzyıla, insanlığın mekanikleşmenin son safhasına ulaştığı yıllara götürür. İsimlerin, kimliklerin, hatta duyguların dahi olmadığı bu dünyada, yaşayanları birbirinden farklı kılan tek şey onları niteleyen kodlardır. Evini LUH 3417 isimli biriyle paylaşan THX 1138 ise bu kapalı toplumda yaşayan sıradan bir işçidir. Filmde yönetmen, toplumu kontrol altında tutabilmek için özel bir ilaçla duygularından arındırılmış ve adeta makineleştirilmiş bir toplumun portresini çizer.


LOGAN’S RUN (1976)
“23. yüzyılın bir döneminde… Savaştan kurtulanlar, nüfus artışı ve kirlilik ile başa çıkmak için büyük bir şehirde yaşıyordu. Şehir, dış dünyaya kapatılmıştı. İnsanlar burada mutluluk içinde yaşıyor ve tüm ihtiyaçları sistem tarafından karşılanıyordu. Tek bir problem vardı, her şeye sahiplerdi… Ta ki 30 yaşına gelene kadar” cümleleriyle başlayan Logan’s Run, genç ve verimli insanların yaşadığı, çalıştığı, eğlendiği; içine kapanık, kendi suyunu ve havasını yine kendisi üreten modern ve makineleşmiş bir kentin hikayesini anlatır. Kentteki insanlar dünya üzerinde çok küçük bir alan içinde yaşar ve kendilerini çevreleyen şehir sınırları dışına çıkamaz. Bu mikro-dünyanın ötesinde günah, suç, ilkellik vardır. Sınırları aşmak da yasalara göre ağır yaptırımı olan bir suçtur. Fakat filmin kahramanı Logan sınırın ardını keşfetmek için bir yolculuğa çıkar.

BLADE RUNNER (1982)
Yönetmen Ridley Scott’ın her açıdan zamanının çok ötesindeki bu filminin öyküsü, 2019 yılının Los Angeles’ında geçer. Kısa ömürlü ve insana benzetilerek üretilen Replicantlar köle gibi kullanılan, yapay hatıraların bile yüklendiği makinelerdir. Replicantlar, kullanım amaçlarının ötesinde bir duyguya büründükleri noktada isyan başlatır. Bu isyanı bastırma görevi de “Blade Runner” adlı görevlilere verilir. Kötülüklerin insan olmayandan geldiğine, insanın her daim bir kahraman olduğuna, duygunun belli organizmalara ait olduğuna dair bütün klişeleri yerle bir eden film bu yanıyla; geleceğin ütopyasına kapılanları silkeleyip, trajik insan halini görünür kılar.

 

 

 

ROBOCOP (1987)
Bir çatışma esnasında çete üyeleri tarafından öldürülen polis memuru Alex Murphy’nin bedeni çelikten yapılmış bir robotla birleştirilir ve bu yarı insan yarı makine organizmaya RoboCop adı verilir. Fakat Alex Murphy robot olarak yeniden tasarlanırken silinen hafızasını bir süre sonra yavaş yavaş geri kazanır. Bir makine-insan olarak suça karşı savaşan RoboCop artık ne tam olarak bir insan, ne de tam olarak bir makinedir. İzleyenleri içinden çıkılmaz bu ikilem doğrultusunda düşündüren film, gösterildiği dönemde oldukça ses getirmiştir.

 


THE TERMINATOR (1984-2009)
James Cameron’un ilkini 1984 senesinde oldukça düşük bir bütçe ve oldukça zengin bir hayal gücüyle çektiği film, beklenenden çok daha büyük bir başarı yakaladı. Makinelerin dünyayı ele geçirdiği gelecekteki bir zamandan gelen T-800, insanlığın tek umudu olan John Connor’un doğmasını engellemek için annesini öldürmekle görevlidir. Koruyucusu ve oğlunun müstakbel babası Kyle’ın da yardımıyla bu beladan kurtulan Sarah Connor 1991 yılında, sinema tarihinde ender rastlanacak iyilikte bir devam filminde T-800 ile yeniden karşılaşır. İnsanlığın kaderinin gelecekten gelen yarı insan yarı makine sibernetik organizmaların elinde olduğu Terminatör serisi dahilinde iki devam filmi daha çekilir. Terminatör serisinde her ne kadar insanoğlunun makineler karşısında hayatta kalma mücadelesi anlatılıyor olsa da, bu yok edici makinelerin ortaya çıkmasına sebep olanın yine insanoğlunun olduğu mesajı sıkılıkla vurgulanır.