Eğitim-öğretim faaliyetlerine 1976 yılında Denizli Mimarlık ve Mühendislik Akademisi adı altında başlayan bölüm, Pamukkale...

Eğitim-öğretim faaliyetlerine 1976 yılında Denizli Mimarlık ve Mühendislik Akademisi adı altında başlayan bölüm, Pamukkale Üniversitesinin 1992 yılında kurulmasından sonra günümüzdeki halini aldı. Ulusal ve uluslararası düzeyde bilimsel ve teknolojik gelişim için bilgi üretmek, uygulamak ve yaymak, günümüz ile geleceğin teknolojilerinin gelişimine katkı sağlamak üzere çalışmalarını sürdüren Pamukkale Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü eğitim-öğretim müfredatını Avrupa Kredi Transfer Sistemine (AKTS) göre düzenliyor. Makine mühendisliği eğitiminde sürekli gelişmeyi sağlamak ve mezunlarına uluslararası geçerlilikte bir diploma sunmak amacıyla MÜDEK (Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği) değerlendirmesinden geçerek akredite olan bölümün yapısı, sundukları eğitimin niteliği ve yürüttükleri sanayi projeleri hakkında Prof. Dr. Nazım Usta bilgi verdi.

Pamukkale Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü ne zaman kuruldu? Eğitimde belirlediğiniz temel hedefler nelerdi?

Makine Mühendisliği Bölümü, 1976-1977 eğitim-öğretim yılında Denizli Mimarlık ve Mühendislik Akademisi olarak faaliyetlerine başladı. 1982 yılında Dokuz Eylül Üniversitesinin (DEÜ) kurulmasıyla Denizli Mimarlık ve Mühendislik Akademisi, daha sonra da Dokuz Eylül Üniversitesi Denizli Mühendislik Fakültesi olarak eğitim öğretim faaliyetlerine devam etti. Bölümümüz, Pamukkale Üniversitesinin 1992 yılında kurulmasından itibaren de Pamukkale Üniversitesi Mühendislik Fakültesi Makine Mühendisliği Bölümü adını aldı. Bölümümüzde, mekanik, imalat ve enerji konularında bölgesel öncü kurumlarda çalışabilecek yeterlilikte, yeni teknoloji veya ürün geliştirme proje ve uygulamalarında liderlik görevini üstlenebilecek, ulusal ve uluslararası alanda bilimsel araştırmalar ile lisansüstü çalışmaları başarıyla sürdürebilen mühendisler yetiştirmeyi amaçlıyoruz.

Kuruluşundan bugüne bölümünüzde gelişim ve değişim yaşandı mı? Daha iyiye ulaşma noktasında önceliği hangi konulara verdiniz?

Bölümümüz kuruluşundan itibaren farklı SANTEZ ve TÜBİTAK projeleriyle altyapısını güçlendirip, eğitim-öğretim ve araştırma seviyesini yükseltti. Halihazırda bölümümüzde 12 profesör, dokuz doçent, beş yardımcı doçent, 14 araştırma görevlisi, bir öğretim görevlisi ve bir uzmandan oluşan 42 akademik personelle etkin bir şekilde makine mühendisliği eğitimi veriliyor. Bölümümüzde bulunan beş anabilim dalına ait 15 laboratuvar, Ar- Ge faaliyetleri ve eğitimler kapsamında aktif olarak kullanılıyor. Uluslararası ölçütlere uygun eğitim sistemi ile dünyanın her yerinde çalışabilecek nitelikte makine mühendislerini yetiştirebilmek amacıyla Avrupa Kredi Transfer Sistemine (AKTS) göre eğitim müfredatımızı düzenliyoruz. Ayrıca makine mühendisliği eğitiminde, sürekli gelişmeyi sağlamak ve mezunlarımıza uluslararası geçerlilikte bir diploma sunmak amacıyla MÜDEK (Mühendislik Eğitim Programları Değerlendirme ve Akreditasyon Derneği) değerlendirmesinden geçtik, böylece akredite bir bölüm haline geldik. Akreditasyon izleme çalışmaları ise devam ediyor.

Eğitim konularını oluştururken sanayiden gelen talepleri de dikkate aldınız mı?

Teorik eğitimlerle pratik arasındaki dengeyi nasıl sağladınız? Eğitim konularımız özellikle mezunlarımızla ve mezunlarımızın görev aldığı ya da alabileceği sanayi kuruluşları ile yaptığımız görüşmelerimiz dikkate alınarak günümüz ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde güncelleniyor. Öğrencilerimizin teorik eğitimleri, pratiğe dönüştürebilmelerini sağlamak amacıyla uygulamalı laboratuvar derslerine, lisans tezlerine ve staj çalışmalarına önem veriyoruz.

Teorik eğitimler haricinde araştırmageliştirme ve yenilikçiliğe önem veren bir eğitim kurumu olarak öğrencilerinize sunduğunuz teknik olanaklar konusunda neler aktarmak istersiniz?

Bölümümüz bünyesinde aktif olarak yararlanılan; mekanik, mekanik araştırma, kompozit malzeme üretim-metalografi, tahribatlı malzeme muayene, makine elemanları ve kaynaklı imalat, ısıl işlem ve sürtünme karıştırma kaynağı araştırma, makine dinamiği ve teorisi, termodinamik, toprak enerjili ısı evi, akışkanlar mekaniği ve enerji, içten yanmalı motorlar, yanma, temiz enerji evi ve bilgisayar laboratuvarları bulunuyor. Bu laboratuvarlarımızda hem lisans hem de lisansüstü eğitim çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Geçen yıl yapılan bir değişiklikle lisan eğitimimizde, farklı dönemlerde üç laboratuvar dersi ile öğrencilerimize lisans eğitimi boyunca en az 30 farklı deneysel çalışma yaptırdık. Ayrıca, makine mühendisliğinde kullanımı büyük önem arz eden ANSYS, Solidworks ve MATLAB gibi paket programlar lisanslı temin edilerek 40 kişilik bilgisayar laboratuvarımızda farklı dersler içerisinde öğretiliyor.

Makine mühendisliği eğitimi almak isteyen bir öğrencinin Pamukkale Üniversitesini seçmesindeki temel nedenleri sıralayabilir misiniz?

Bölümümüz güçlü bir eğitim kadrosu, doğru seçilmiş eğitim programı ve donanımlı laboratuvarlara sahiptir. Ayrıca mezunlarına uluslararası geçerlilikte diploma verebilmesi de önemli bir tercih sebeplerimiz arasındadır. Denizli şehrimiz ve Pamukkale Üniversitesi yerleşkemiz sosyal imkanlar ve barınma açısından da öğrencilere geniş olanaklar sunuyor.

Makine mühendisliği öğrencileri sanayiyle koordineli çalışma yapma şansına sahip mi? Sağladığınız staj olanakları nelerdir? Öğrencilerimizin sanayi ile olan ilişkilerini geliştirmek için fabrikalara teknik geziler düzenliyor, makine sektöründen yetkili isimlerin bölümümüzde seminerler vermesini sağlıyor ve staj imkanlarını artırmaya çalışıyoruz. Öğrencilerimiz Denizli’deki sanayi kuruluşlarının yanında Türkiye ve Avrupa’daki farklı tesislerde de staj yapabiliyor. Staj çalışmaları sonucunda öğrencilerimiz hakkında, staj yapılan firmalar tarafından özellikle teorik bilgi donanımı olarak yeterli seviyede oldukları yönünde değerlendirmeler alıyoruz. Ayrıca, lisans tezlerinin uygulamaya yönelik sanayi odaklı tasarım projeleri olması yönünde çalışmalarımız sürüyor.

Bölümünüz bünyesinde gerçekleştirdiğiniz veya gerçekleştirmeyi planladığınız sanayi projeleriyle ilgili bilgi verir misiniz?

Ülkemizde bilimsel araştırmalara verilen önem ve desteğin artması ile birlikte, üniversitemiz ve bölümümüzde TÜBİTAK, DPT ve BAP projelerine hız verdi. Yeni projelerle birlikte bölümümüzün araştırma geliştirme kaynakları arttı alt yapısı güçlendi. Öğretim üyelerimiz de farklı firmalarla TÜBİTAK-TEYDEB projelerini sürdürüyor. Bölümümüz bünyesinde bu tarz çalışmalar kapsamında patent sahibi olan öğretim üyelerimiz bulunuyor. Ayrıca, son sınıfta öğrencilerimizin TÜBİTAK’ın desteklediği Sanayi Odaklı Lisans Bitirme Projeleri Yarışmasına katılmaları teşvik edilerek, kendilerinin ulusal düzeyde kanıtlamaları sağlanmaya çalışıyoruz. Bu bağlamda 2013 yılında düzenlenen Sanayi Odaklı Lisans Bitirme Projeleri Yarışmasına 54 üniversiteden 474 öğrencinin hazırladığı 201 proje arasından “Enerji ve Çevre Teknolojileri” tematik alanında, Pamukkale Üniversitesi Makine Mühendisliği Bölümü öğrencilerinden Fırat Kara, Özge Özhan, İsmail Gezer ve Emre Baybaş’ın Doç. Dr. Mehmet Fevzi Köseoğlu danışmanlığında gerçekleştirdiği çalışma finale kalan 31 proje arasında birincilik ödülüne layık görüldü.

Türkiye’deki sanayi kuruluşlarının üniversitelere bakışını nasıl yorumluyorsunuz? Gelişmiş ülkeler ile kıyaslandığında nasıl bir algı farklılığı gözlemliyorsunuz?

Firmalar, ticari sorumlulukları gereği herhangi bir problemle karşılaştıklarında acil çözüm bekliyor. Üniversitelerde öğretim üyelerinin eğitim öğretime mesai harcamaları gerektiği için her zaman acil çözüm sunmaları mümkün olmuyor. Firmaların kısa, orta ve uzun vadede farklı fikirler geliştirerek, özellikle orta ve uzun vadede projelerini üniversite öğretim üyeleri ile paylaşıp SANTEZ veya TEYDEB kapsamında ortak çalışmalar yürütmesi gerekiyor. Bölümümüzde bu kapsamda proje çalışmalarını sürdüren çok sayıda öğretim üyesi bulunuyor. Sanayicilerimizin desteği çok önemlidir. Ancak onlara bu işbirliğinin önemi ısrarla ve yeniden anlatılmalıdır. Sanayicilerimiz büyük bir yükün altındadır. Bölümümüz sanayicilerimizin sorunlarına cevap verecek niteliktedir ve gelişme potansiyeline sahiptir. Bu potansiyelin ortaya çıkması, sanayicilerimizin çekinmeden üniversitenin kapısını çalmalarıyla mümkün olabilecektir. Son zamanlarda üniversiteler bünyesinde kurulan teknokentler sayesinde akademisyenler ile sanayi kuruluşları bir araya gelme imkanı bulmaya başladı. Bu kapsamda üniversitemizde de kurulan teknokent sayesinde akademisyenlerimiz ve öğrencilerimiz firmalar ile çalışma imkanı bularak ortak projeler hazırlayabiliyor.