Türkiye ekonomisinin lokomotifi olan makine sektörünün küreselleşmesi sürecinde yeni bir dönemle karşı karşıyayız. Her ne kadar günümüzde siyasi gelişmeler bu gerçekliği ikinci plana...

Türkiye ekonomisinin lokomotifi olan makine sektörünün küreselleşmesi sürecinde yeni bir dönemle karşı karşıyayız. Her ne kadar günümüzde siyasi gelişmeler bu gerçekliği ikinci plana atmış gibi görünse de bu iktisadi gerçeklik değişmiyor. Makine sektöründe küresel bazda yeni teknolojilerin tetiklediği yeni olgulardan dolayısıyla yeni dönemden bahsedebiliriz. Adını telafuz ederek bu gerçeklikleri somutlaştırmak gerekirse...

Malzeme ve üretim teknolojilerindeki yeniliklerin yansıması veya bu etkinin önemli rolü (alternatif malzeme kullanımı, modüler üretim, “smart factory” uygulaması), dijitalizasyonda yeni aşama ve otomasyon tekniklerinde yenilikler, akıllı ürün ve bunları üreten akıllı makineler (endüstri 4.0 diye tabir edilen internet ve ötesini içeren yeni teknolojik gelişmeler) ve tüm bu süreçler sonucunda ortaya çıkan ürünün, makinenin yeni yapısına uygun pazarlama, satış teknikleri ve artan oranda hizmet/servis faaliyetlerinde köklü değişimler. Bahsedilen bu gelişmeler bir günde ortaya çıkan veya diğer gün uygulamaya konulacak şeyler değil tabii ki, bu bir süreç ve epey bir süredir gelişmiş ülkelerde takip ettiğimiz, imrendiğimiz, bizde de olmasını arzu ettiğimiz şeyler. Bugünümüzü ve yarınımızı belirleyecek olan şey sektörel olarak bu değişime ne kadar ayak uydurduğumuz ve gelişmenin neresinde olduğumuza verilecek yanıtlardadır.

Dünümüze ait bir saptama yapmak gerekirse; dünyanın 200 ülkesine makine ve aksamları ihraç ediyoruz. Takdire şayan bir konu! Peki “Neyi, hangi ücretle ihraç ediyoruz?” sorusuna verilen yanıt maalesef takdiri hak edecek konumda değil. İhracatımızın değer olarak önemli bir kısmını oluşturan ilk 30 ürün grubuna baktığımızda da yarınımız pek garanti altında değil. Bir de bunun üstüne siyasal gelişmelerin neden olduğu ihracat pazarlarındaki daralma da eklenince sektörel zorluğumuz daha da artacaktır.

ÖNGÖRÜLÜ OLMAK

Ortalığın daha çok süt-liman olduğu bundan iki-üç sene önce Makine İhracatçıları Birliğinin Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran ve Yönetim Kurulu Üyesi arkadaşlarımız, sektörün ihracatta sürdürülebilirlik ve değer performansını artırmak için inovasyona, teknolojiye ve bir o kadar da kalifiye personele duyulan ihtiyaç ve bunun giderilmesi için gerekli çalışmalara çok önemli vurgular yapmışlardı. Mesela, sadece bu nedenlerden dolayı makine sektörümüzün hedef ülkeleri olarak gelişmiş sanayiler (Almanya ve ABD) seçildi. Buna yönelik bir dizi plan ve program uygulamaya konulmaya çalışıldı (kaldı ki, ihracatımızın önemli bir kesimi gelişmiş ülkelere gerçekleşmektedir). Bu ülkelere yönelik arama, tarama faaliyetleri sonucunda;

• İhracatı artırmak hedefi dışında bu ülkelerde var olmak ve “ülke merkezli” üretim ve ihracat düşünmek,

• Ülkelerde inovasyon ve Ar-Ge merkezlerine yakın olmak ve birebir o faaliyetler içinde yer almak,

• Türkiye’ye yatırımcı kazanarak belli teknoloji yetkinliklerinin transferini gerçekleştirmek gibi somut hedefler çerçevesinde çalışmalara başlandı.

Bu faaliyetlere başlanalı kısa bir süre de olsa belli mesafeler kat edildi. Önemli teknoloji merkezleri ve makine ihtisas kümeleri ile irtibatlar gerçekleştirildi, işbirliği protokolleri imzalandı. Bu işbirliklerinden optimum fayda sağlamamızı engelleyen iki handikap ise maalesef mevcudiyetini koruyor. Başarıyı yakalamak ve sürdürmek için gerekli olan en önemli etken, insan kaynağı ve bunun kalitesidir. İster adına ara eleman deyin, isterseniz tekniker, işçi-kalfa-ustabaşı deyin, nasıl tanımlarsanız tanımlayın, mevcut kalifiye durumumuz ile “bugünün ve yarının“ sektörel beklentilerini yerine getirmekten uzağız! Bu sorunun ülkemizin yapısal sorunu olduğunu belirtmek ve çözümünü başka yerlere havale etmek maalesef ihtiyaçlarımızı bir nebze de olsa hafifletmiyor. Tabii ki, bu yöndeki haklı taleplerimizi eskisinden daha fazla ve daha yüksek sesle ilgili kurumlara, sorumlulara iletmek zorundayız. Peki, ama iş başa düştüğü için bizlerin işletme bazında yapabileceklerimiz yok mudur? Çok basit ve bazılarımızca yapılıyor olsa da işletme içi personel eğitim alanına yeni bir yaklaşım (zaten personel verimliliğimizin düşük olduğunu burada ayrıca belirtmeyi gerekli görmüyorum) geliştirmek zorundayız. Somut hedefler için bu alana yönelik eskisinden daha fazla zaman, kaynak ayırmak gerekliliği ortadır. İşletmelerimizin yanı başında var ise meslek liselerinin kapılarını aşındırmak ve onların müfredatına girmeye, öğrencilere staj, kurs yöntemleri ile kapıları aralamak zorundayız.

İkinci handikabımız, bazı tehlikelerin farkında ve bilincinde olmamıza rağmen bu tehlikeleri belki bertaraf edecek faydalı toplantı, “workshop”, yurt dışı ihtisas buluşmalarına kayıtsız kalmamız. Bazen sanki dışımızdan bir güç gelecek ve bizlerin sorunlarını çözecek ya da bizleri bazı tehlikelerden koruyacak gibi bir yaklaşım sergilediğimiz görülüyor. Sektörel sorunları ve hassasiyetleri ve de bunların çözüm yollarını bizatihi bu sektörün işletmelerinin dışında çözecek başka bir güç yok. Bu nedenle büyük bir enerji ve maddi kaynaklar tüketilerek sizlere Birliğimiz tarafından sunulan hizmetlere daha fazla katılım ve hatta birebir onların organizatörü olmaya davet ediyorum. Göreceksiniz sizlerin aktif katılımları ile neler değişecek. Dünyanın başarılı örneklerinde de bu iş zaten başka türlü olmuyor!