Ürünlerin başta insan sağlığı, can ve mal güvenliğinin korunması açısından belirlenen asgari güvenlik koşullarını sağlaması günümüz üretim ve tüketim dünyası için artık önemli bir koşul.

Ürünlerin başta insan sağlığı, can ve mal güvenliğinin korunması açısından belirlenen asgari güvenlik koşullarını sağlaması günümüz üretim ve tüketim dünyası için artık önemli bir koşul. Bu çerçevede piyasa gözetimi ve denetimi, tanım itibarıyla piyasaya sürülen bir ürünün standartlara, ilgili teknik mevzuata, ürünün sağlaması gereken teknik şartlara uygun olup olmadığı konusunda denetlenmesi ve düzenlenmesi olarak özetlenebilir.

Üretim süreçlerindeki kurallar, en genel haliyle teknik düzenlemeler çerçevesinde tanımlanırken, bu kurallara uyulması ise zorunluluk içeriyor. Bir ürünün güvenli olması, tabi olduğu teknik düzenlemeye uygunluğu belgelenerek belirleniyor ve bu durum ürün üzerine yerleştirilen işaretlerle gösteriliyor. Bu çerçevede de “Belgelendirme”, “Kalite Altyapısı Sistemi”nin varlığı ile mümkün oluyor. Dolayısıyla, standardizasyon, akreditasyon, uygunluk değerlendirmesi ve metroloji kavramları ürün güvenliğinin asli unsurları olarak öne çıkıyor.

Türkiye’de ürün güvenliği ve denetimi uygulamaları, özellikle Gümrük Birliği ile birlikte gündemimize girdi. AB ile Türkiye arasında oluşturulan Gümrük Birliği, ürün güvenliği ve denetimi konusunda yapısal bir dönüşüm sürecinin oluşturulması ve işleyişinde bir taban oluştururken, Ekonomi Bakanlığı da sürecin başlamasıyla birlikte bu alanda önemli bir rol üstlendi. AB ile olan ortaklık sözleşmemizden dolayı bir “zorunluluk” olan ürün güvenliği ile ilgili yasal zemin ise 4703 Sayılı Ürünlere İlişkin Teknik Mevzuatın Hazırlanması ve Uygulanmasına Dair Kanun başta olmak üzere, ilgili kurumlarla koordinasyon içinde, AB teknik mevzuatı ile büyük ölçüde uyumlaştırılarak oluşturuldu.

ANADOLU’NUN KÜLTÜREL MİRASI

Anadolu’daki ürün güvenliği ve piyasa denetimi algısı ise gerçekte çok daha köklü bir geçmişe sahip: Yani, ürün güvenliği ve piyasa denetimi kavramlarını AB ile işbirliğimizde öğrenmedik, aslen bu kavramlar, kültürel belleğimizde zaten vardı ve asırlardır uygulanıyordu. Bunun ilk örneklerinden biri, II. Bayezid’in yayımlattığı ünlü Bursa Nizamnamesidir (Kanunname-i İhtisab-ı Bursa). Daha 1500’lü yıllarda, Bursa Nizamnamesi’nde bir ürünün nasıl üretileceği, içeriğinin ne olacağı, nelere dikkat edileceği ve fiyatı gibi ürünle ilgili şartlara yer verilmişti. Üstelik nizamname her sektörü içeriyordu. Yine, Anadolu kültüründe önemli bir yeri olan, zamanının üretici derneği olarak değerlendirebileceğimiz Ahilik Teşkilatı’nda da benzer bir yapı vardı. Orada da ustaların ve üreticilerin neyi nasıl üreteceği, temizlikten tutun da fiyatına kadar her şey düzenlenmişti ve ürünler hem piyasaya çıktığı pazarlarda hem de üretim sırasında sıkı denetimlerden geçiriliyordu. Cumhuriyet döneminde ise Ahilik Teşkilatı’nın usul ve esasları Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ile varlığını sürdürdü. Ancak, tüm bu süreçlerin bir mevzuata bağlanması ve sistemli hale getirilmesi ise Türkiye’nin AB üyelik sürecindeki müktesebat uyumu ile gerçekleşmeye başladı. Modern üretim teknolojilerinin gelişiminden önceki dönemlerde bu mevzuatlar, yani tüketicinin mağdur olmaması, can ve mal güvenliğinin sağlanması, ürünün çevreye etkileri ve tüketicinin üründen fayda sağlayıp sağlayamadığı gibi önemli olan faktörler, dünyanın her bölgesinde müşteri odaklı kuruluyordu. Ancak, son birkaç yıldır piyasa denetiminin çok farklı bir şey olduğu ortaya çıkmaya başladı.

KALİTELİ ÜRÜN, TOPLUM REFAHINI DA YÜKSELTİYOR

Ürünlerinde standart ve kalite gözetmeyen firmalar genellikle merdiven altı üretim yapan firmalar olarak karşımıza çıkıyor. Bu firmaların ürettiği ürünler de piyasada yer alarak hem maliyetli üretim yapan firmaların pazar payından çalıyor hem de piyasadaki ürün kalitesini düşürüyor. Bu çerçevede piyasa denetimi ve gözetimi konusundaki mevzuat gereğince yapılan denetimler arttıkça ya bu firmalar üretimden uzaklaştırılıyor ya da mevzuata uygun hale gelmeleri için gerekli adımlar atılmaya başlanıyor.

Ekonomi Bakanlığı koordinasyonunda Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, Gümrük ve Ticaret Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanlığı, Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu, Tütün ve Alkol Piyasası Düzenleme Kurumu ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun ilgili birimlerince sürdürülen çalışmaların sonuçları değerlendirildiğinde, “Ürün Güvenliği ve Denetimi” uygulamalarının Türkiye’nin üretim faktör ve süreçlerini olumlu yönde etkilediği bir gerçek. Bu kapsamdaki çalışmalar; “Türk Malı” algısının daha da güçlenmesine yardımcı olurken, toplumun güvenli ürün kullanmasına ve dolayısıyla refah düzeyinin yükseltilmesine de katkı sağlıyor. Ayrıca Türk ihraç ürünlerinin dış pazarlara teknik engellerle karşılaşmaksızın girmesine zemin hazırlayan sistem, aynı zamanda üreticileri de güvenli olmayan ürünlerin yol açtığı haksız rekabetten koruma işlevi görüyor. Tüm bu sistem ve uygulamalar, sonuç olarak, Türkiye’nin 2023 vizyonuna “rekabet edebilirlik”, “sürdürülebilir ihracat artışı” ve “yükselen toplumsal refah” boyutunda ciddi katkı sağlıyor.

“TÜM KESİMLER PİYASA DENETİMİNE İNANMALI”

Asray Genel Müdürü Sefa Targıt, piyasa denetimi ve gözetimi ile ürün güvenliğine yaklaşımlarını, “Çağımızda, insan hakkı ve medeniyet düzeyi ölçütü haline gelen, emniyet gereklerinin temel taşı” olarak özetliyor. Piyasaya güvenli ürünler sunmanın üreticilerin görevlerinden biri olduğunun altını çizen Targıt, “Ürünlerin güvenli olduğunu tarafsız onaylanmış kuruluşlar inceler ve belgelendirir. Tüm bu işlemlerin, her zaman teknik mevzuata uygun olarak yürütülmesini temin etmek amacıyla piyasa gözetimi ve denetimini yapmak, uygunsuzluk halinde gerekli tedbirleri almak ve yaptırım uygulamak, denetim usul ve esaslarını belirlemek de yetkili kuruluşun yani ilgili Bakanlıkların görevidir” derken, son derece dengeli olan bu sistemin ayakta durmaya devam etmesinin, tüm kesimlerin sisteme inanması ve destelemesiyle mümkün olacağının altını çiziyor.

DENETİMLER ÜÇ BOYUTLU ELE ALINIYOR

Ürün güvenliğine yönelik denetimler Türkiye’de, genel olarak üç boyutlu ele alınıyor. İthalat aşamasında, Ekonomi Bakanlığı Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü, ithal edilen ürünlere ilişkin denetimleri ürünün Türkiye’ye girişi öncesinde denetlerken, ithalat denetim sisteminin etkinliğine katkı sağlayacak şekilde, bazı ithal ürün gruplarının denetimleri ise Ekonomi Bakanlığı koordinasyonunda, yine ülkeye giriş öncesinde ilgili kurum ve kuruluşlarca yürütülüyor.

İç piyasada ise denetimler, piyasa gözetimi ve denetimi uygulaması olarak tanımlanıyor. Piyasada yapılan bu denetimler, Bakanlar Kurulu Kararı uyarınca Ekonomi Bakanlığı koordinasyonunda ürün grupları bazında uzmanlık ve görev alanlarına göre belirlenmiş olan 10 farklı Bakanlık ve kamu kurumu tarafından yürütülürken, denetimler, Türkiye’de üretilen ürünlerin yanı sıra ithal edilen ürünleri de kapsayabiliyor.

 

Son olarak, ihracat aşamasında da denetimler, belirli kalite seviyesindeki Türk ürünlerinin ‘Türk Malı’ imajını korumaya yönelik olarak gerçekleştiriliyor. Bu ürünlerin ilgili teknik düzenleme hükümleri doğrultusunda ticari kalite denetimleri yine Ekonomi Bakanlığı Ürün Güvenliği ve Denetimi Genel Müdürlüğü tarafından yapılırken, sağlık ve bitki sağlığı ile hayvan sağlığı açısından denetimleri ise Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı’nın ilgili birimleri gerçekleştiriyor.

ÇOKLU YAPI, SİSTEMİN BÜTÜNÜNÜ TEHDİT EDİYOR

Türkiye’de halen çok sayıda Bakanlık ve kamu kurumunun gözetiminde gerçekleşen ürün güvenliği ve piyasa denetiminde, bürokrasi kaynaklı sorunlar da sıklıkla yaşanabiliyor. Koordinasyonu Ekonomi Bakanlığı’nın üstlendiği bu dağınık yapıyı tam anlamıyla etkin tutmak, oldukça zor. Bu zorluk, haliyle denetimin ve gözetimin etkisini de azaltıyor. Bu konuda üretici sektörlerin önerisi ise tüm piyasalardaki denetimi tek elden yürütülecek tek bir çatıda toplamak olarak şekilleniyor. Aslen, bu konuda eskiden beri süren tartışmalar olduğu da biliniyor. Kurumların bir araya gelip ortak bir siyasi karar alması gerekliliği çerçevesinde ilerleyen bu tartışmalarda varılan ortak fikir birliği ise mevcut şekilde denetim ve gözetimin en iyi şekilde uygulanmasının mümkün olmayacağı yönünde gerçekleşiyor. Peki, piyasa gözetimi ve denetiminde süreç nasıl işliyor. Sıklıkla izlenen yöntemde ilgili Bakanlıklar bir yıl öncesinden planlama yapıyor ve denetleyecekleri sektörleri belirliyor.

Ancak bu denetimler rakamlar üzerinden yapılıyor. Örneğin; makine sektörüne bakıldığında eksik görülen bir alan varsa sadece o alanlara odaklanılıyor. Gümrüklerde yapılan denetimlerde ise özellikle riskli ürünler inceleniyor. Ya da bir firmanın ürünleri önceden sıkıntılı çıktıysa, bu firmanın diğer ürünlerine bakılıyor. Yani, gümrüklerde sıklıkla, önceki ithalatlarında problem yaşanan firmalara öncelik veriliyor. Bu denetimde bir diğer önemli unsur ise piyasalardan gelen şikâyetlerin önemi… Bu tip şikâyetlerde gözle muayene de yapılıyor ve gözle yapılan muayeneden sonra ciddi bir şey görülürse teste gönderiliyor. Ürünün testten çıkan kusuruna göre cezası da katlanıyor.

Bu süreç içerisinde, özellikle makine sektörünü ilgilendiren önemli bir eksiklik ise makine kullanan özel şirketlerin satın aldıkları makineleri iş için kullandıklarında, tüketici değil kullanıcı olarak konumlandırılması. Bilindiği üzere Türkiye’de tüketici haklarına önem verilse de herhangi bir kullanıcı hakkı bulunmuyor. Bu da piyasanın önemli bir eksiği olarak dikkat çekiyor. Kullanıcıların haklarını gözeten bir kanun düzenlemesi olmadığı gibi bu konuda yapılan çalışmalar da henüz sonuçlanabilmiş değil. Uzmanlar yine de, konunun devlet içinde de tartışılmaya başlanmasının sorunların çözümü açısından önemli olduğunun ve yakın bir zamanda, piyasa denetimi ve gözetimi ile ürün güvenliğinin tek elde toplanmasa bile kontrol yapısında önemli bir sadeleşme yapılacağı yönünde gelişmeler yaşandığının altını çiziyor.

“GÜVENİLİR PİYASA DENETİMİ İÇİN SEKTÖR DESTEĞİ ŞART”

Diğer yandan, Sefa Targıt Türkiye’deki ürün güvenliği ve piyasa denetimi algısının, “Devletin müfettiş göndermesi ve o müfettişi bir şekilde ikna edebilme kabiliyeti” düzeyinde olduğuna da dikkat çekiyor. Algının bir başka boyutu da, üreticiler açısından, “Sadece rakiplerin denetlenmesiyle sınırlı kalması” gerekliliği… Targıt, bu konuda, “Haksız rekabetin önlenmesi, sektörlerin her zaman dile getirdiği bir husustur. Bu da devletten ve sektörle devlet arasında geçiş bölgesi olan derneklerden beklenir. Rekabetin haksız olduğunu belirlemek için elde yazılı kurallar olması ve bir yetkili kurumun buna uyulma derecesini ölçmesiyle anlaşılır.

Piyasa gözetim ve denetiminin daha etkin yapılabilmesi, sektör tecrübesi olan güvenilir kişilerin, değerlendirme aşamasında daha fazla devreye girmesiyle olur. Bu değerlendirmeleri yapmak için tarafsız olmak, kamu adına hareket ediyor olmak gerek şarttır ama yeter şart, özel konularda uzman olmaktır. Burada güvenilir sektör mensuplarından yararlanmak çok önemlidir ki, Avrupa düzeyinde bu işlemler bu şekilde yürütülmektedir” değerlendirmesinde bulunuyor. Bu çerçevede, ASTEK, MAKTEK, KİMTEK, İLAÇTEK gibi Bakanlık bünyesinde kurulmuş sektörel komitelerin, TOBB sektör meclisleri ve tabii ki sektörel derneklerin kendi konularında uzmanlık odakları olduğunu da dile getiren Targıt, fiilen o işi yapan ve Bakanlıkça maruf kişilerin daha katılımcı olması sağlanırsa, piyasa gözetimi ve denetimi faaliyetlerinin etkinliği ve kalitesinin mutlaka artacağını ifade ediyor.

ÜRÜNLER NEREDE DENETLENMELİ?

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı verilerine göre makine sektöründeki ürünlerin üçte biri ne yazık ki mevzuata uygun değil, hatta sorunlu… Bu rakamın içine bütün sanayi ürünleri dâhilken aynı derecelendirmede asansör sektöründeki uygunsuzluk yüzde 60’a kadar çıkıyor. Benzer şekilde, elektrikli ev aletlerinde de uygunsuzluk rakamlarının yüksek seyrettiğini dile getirmeliyiz.

Peki, hatalı ürünler piyasaya nasıl giriyor? Ürünler nerede denetlenmeye başlanmalı? Fabrikada mı, piyasada mı, yoksa gümrükte mi? Türkiye’de halen piyasa denetimlerinin ağırlıkla sürdürülmesinin nedeni, gümrük denetlemelerinde süre uzadığında ithalatçının ürüne uygun onayı alıp gümrükten çekebilme hakkının olmasına ve fabrikalarda yapılacak denetimlerin üretimi aksatma endişesine dayanıyor. Fakat artık piyasanın hemfikir olduğu bir gerçek daha var ki bu, uygulamanın mutlaka yeniden düzenlenmesi ve güncellenmesi gerekliliği. Çünkü piyasa denetimi, gerçekten kontrolü zor bir süreç... Hatırlanacağı üzere bir dönem Türkiye’ye çok fazla elektrikli bisiklet girişi olmuş ve ardından yapılan denetimlerde bu ürünlerin büyük çoğunluğunun uygunsuz olduğu belirlenmişti. Bu işin vahim tarafı. Ancak iyi bir tarafı da var ki o da uygunsuz ürünlerin girişi engellendiğinde piyasa arzını kapatacak yerli yatırımların da hızlanıyor olması… Benzer şekilde, Ankara’da doğal gaz sızıntısından dolayı yaşanan üzücü kayıpların yaşandığı dönemde doğal gaz dedektörleri zorunlu hale getirilmiş, ancak Uzak Doğu menşeli dedektörlerin büyük bölümünde ciddi kusurlar saptanmıştı. Özetle uzmanlar, aslen denetimlerin ürün piyasaya kabul edilmeden önce gümrüklerde yapılması gerekliğini dile getiriyor.

DENETİMLERİN MAKİNE SEKTÖRÜNE KATKILARI

Makine sektöründe piyasa denetiminin gerçek anlamda olması gerektiği gibi uygulanması ile ilk olarak gerçek sanayiciler yani yatırım yapan sanayicilerle merdiven altı yatırım yapanların birbirinden net çizgilerle ayrılarak; merdiven altında üretim yapma imkânı tamamen ortadan kaldıracaktır. Diğer yandan, aynı denetim ve gözetimler, sektördeki ölçek sorununa da çözüm olabilir. Bilindiği üzere Türkiye’de ciddi bir ölçek sorunu da var: Veriler, Türkiye’de yaklaşık 11 bin makine üreticisi olduğunu söylüyor. Bu, çok ciddi bir sayı ve makinecilerin kendini büyütme imkânını da ortadan kaldırıyor. Ortada bir pasta var ve bu pastaya 11 bin kaşık sallanıyor. Üstelik bu üreticiler içerisinde uygunsuz üretim yapan firmalar da var ve aslında bu firmalar pastadan haksız pay alıyor. Dolayısıyla ancak gerçekçi ve uygulanabilir bir piyasa denetimi ve gözetimi sistemiyle bu sorun aşılabilir; ancak böylece yurt dışında yaşayan bir kişi bir Türk makinesi satın aldığında “Türk makinesi kaliteliymiş” diyebilir.

Üreticiler açısından görüşlerine başvurduğumuz Asray Genel Müdürü Sefa Targıt, Türk ürünlerinin dünya pazarlarına açılması konusunda, “Üreticiler ilgili pazarlara nasıl uyum sağlıyor?” sorumuza, “Asray ve içinde bulunduğu sektör, bu konuda oldukça şanslı. Çünkü çok iyi düzenlenmiş, her ayrıntıda teknik mevzuatı ve standartları olan bir sektörün parçasıyız. Küresel pazarda ‘Türk Malı’ diye bir kavram ve buna ilişkin bir algı var tabi. Ülke algısı ne kadar olumluysa, sizin işiniz de o denli kolaylaşır. Şu sıralar pek olumlu olduğu söylenemez. İş dünyası örgütlerimiz en çok bu konuda gayret ediyor, kaynak seferber ediyor. Son 10 yılda ihraç mallarının kalitesinde düşme gözlemliyoruz, bunun nedeni de Çin mallarıyla fiyat rekabeti yapabilmek için kaliteyi düşürme ya da yükseltmeme yoluna giden girişimcilerdir.

 

Oysa EN ve ISO standartları tüm dünyada kabul görüyor. AB direktiflerinin iç mevzuat haline gelmesi de, küresel anlamda bizler için avantajdır” sözleriyle yanıt veriyor.

PİYASA AKTÖRLERİNİN YAKLAŞIMI

Peki, piyasa gözetimi ve denetimi ile ürün güvenliğine sektör aktörlerinin yaklaşımı nasıl? Türk makine sektörünün önemli isimlerinden Hidromek, yalnızca yurt içi pazar düzenlemeleri değil, yurt dışı pazar regülasyonlarına uygun üretim yaparken, bu çerçevede yurtiçi ve yurtdışı pazarlardaki ürün güvenliği ve denetimine ilişkin mevzuatı da yakından takip ediyor. Bu çerçevede, orta ve üst seviyede olan üreticiler için ürün güvenliği ve piyasa denetimi, göz ardı edilemeyecek standartları beraberinde getirirken, bu durum nihai kullanıcının can/ mal sağlığını koruma amacı edinmesinin yanı sıra kullanılacak ürün için de bir beklenti düzeyi oluşturuyor. Böylelikle ürünün kalitesini yukarıya taşıyacak olan ürün güvenliği ve piyasa denetimi düzenlemeleri rekabeti daha adil kılıyor. Diğer yandan, Hidromek’in de takip ettiği üzere, sektörler için standartların iyi belirlenmesi sadece yurt içi piyasa standartları değil, yurt dışını da kapsayan daha küresel standartlara erişilmesi, Türkiye’nin üretiminin talebini arttırıp, uluslararası pazarda daha yukarılara tırmanmayı da sağlaması açısından önemli. Bu çerçevede, değişik sektörlerde çalışan küçük ya da yerel üreticilerin de ürün güvenliği ve piyasa denetimi standartlarına göre üretim yapması bu ivmelenmeyi artıracaktır.

Bunun yanı sıra, yurt dışı pazarlarda daha büyük paylar almaya başlamanın koşullarından biri ülkelerin kendi ürün güvenliği ve piyasa denetimi standartlarına uygun sağlamaktan geçiyor. Bu anlamda Hidromek gibi sektörün önde gelen aktörleri de dünya genelinde kabul edilen ürün güvenliği standartlarına uyum sağlayarak, hatta bu standartları geliştirici adımlar atarak rekabette öne çıkmaya gayret ediyor.