Geçtiğimiz Temmuz ayı ortasında yaşanan darbe girişimi, Türkiye’nin üretim gücünü oluşturan sanayi sektörlerini de büyük oranda olumsuz etkiledi. Yurt dışında oluşan negatif algıyı kırmak ve Türkiye...

Geçtiğimiz Temmuz ayı ortasında yaşanan darbe girişimi, Türkiye’nin üretim gücünü oluşturan sanayi sektörlerini de büyük oranda olumsuz etkiledi. Yurt dışında oluşan negatif algıyı kırmak ve Türkiye’de çarkların döndüğünü, Türkiye’nin bu kalkışmadan daha güçlü çıktığını anlatmak için iş dünyası da halen yoğun bir mesai harcıyor.

Hatırlanacağı üzere, Makine İhracatçıları Birliği ve Makine İmalat Sanayi Dernekleri Federasyonu Başkanı (MAKFED) Adnan Dalgakıran da 15 Temmuz kalkışmasının ardından iş dünyasını “ülkenin geleceğini inşa etmeye odaklanmaya” çağırmış ve Türk makine sektörü olarak Almanya başta olmak üzere Avrupa pazarında oluşan olumsuz algıyı kırmak için yoğun bir çalışma sürdürdüklerini, “Bir yandan terörle, öte yandan küresel ve bölgesel gelişmelerin ülkemizdeki menfi tesirleri ile uğraşırken, demokrasimizi ortadan kaldırmak üzere sahneye konulan hain plan devletin ve milletin sağduyu ve direnci sayesinde etkisizleştirilmiş, büyük bir badire atlatılmıştır. Ülkemizi geriye götürmek isteyenlere verebileceğimiz en güzel cevap, daha çok çalışmak ve üretmek, Türkiye ekonomisinin, yatırımlarının ve ihracatının aksamadan gelişmesini sağlamaktır. Makine imalat sanayisi olarak, ülkemizi aydınlık geleceğine taşımakla vazifeli bütün paydaşlarımız gibi, aklımızı ve gücümüzü yeniden işimize vermeye mecburuz. Tüm iş dünyasını da aynı kararlılıkla ülkenin geleceğini inşa etmeye odaklanmaya çağırıyoruz” sözleriyle kamuoyuna aktarmıştı.

Gerçekten de, 15 Temmuz’da yaşanan darbe girişiminin ardından küresel alıcıların Türkiye’ye yönelik endişeleri arttı. Bu olumsuz algıyı kırmak ve Türkiye’nin güvenli bir iş ortağı olduğunun altını çizmek için tüm sektörler yoğun lobi faaliyeti sürdürürken, Türk makine sektörü de Avrupa başta olmak üzere önemli ihraç pazarlarında ciddi çalışmalar sürdürüyor. Adnan Dalgakıran, bu çalışmaların bir strateji çerçevesinde sürdürülmesi gerekliliğine işaret ederken, Türkiye’ye yönelik bozulan algıyı düzeltmek için özellikle MAKFED’in girişimiyle Avrupa’nın önemli yayın organlarında “Türkiye’de işler yolunda, kurumlar çalışıyor” mesajı verdiklerini dile getiriyor.

“MENFAATLERİMİZİ SAVUNUYORUZ”

Bilindiği üzere, sanayi, ticaret odaları ve ihracatçı birlikleri yarı resmi örgütlerdir. Ancak lobi ve tanıtım çalışmalarında dernekler daha değerlidir çünkü daha sivil bir yapıları vardır. Avrupa’da da bu tarz dernekler muhatap kabul ediliyor. Adnan Dalgakıran, bu anlamda, Türk makine sektörünün de bu stratejiyi izlediğini ve MAİB üzerinden değil MAKFED üyesi derneklerle lobi faaliyetlerini sürdürdüklerini ifade ediyor: “Avrupa’da makine sektörünün geleceği, derneklerde tartışılıp belirleniyor. Geçmişte bu karar mekanizmalarında yoktuk; ne zaman dernekleşmeye başladık, biz de bu yapının içerisine girebildik. Hatta yönetim kurulu üyeleri, başkanlar çıkardık. Bu nedenle de artık sektör nereye gidiyor, anında görebiliyor; kendi menfaatlerimizi de savunabiliyoruz.”

Bu kapsamda, ilk olarak Almanya’da bir danışmanlık mekanizması oluşturarak, toplam tirajları 150 bini bulan Produktion, MDA Technologies, MM Maschinemarkt ve VeMAS Innovativ gibi sektörün önemli yayın organlarında Türk makine sektörünün gücü ve bu kalkışmanın sektöre olumsuz bir yansımasının olmadığına yönelik haberler yayımlattıklarını anımsatan Dalgakıran, “Bunlar, para karşılığı yapılan çalışmalar değil. Türkiye’de bütün sektörler böyle bir strateji izlemeli, ihtiyaç olduğunda muhatap aramaya başlarsak çok zaman kaybederiz” değerlendirmesinde bulunuyor.

“HAREKET BEREKETTİR; HAREKETİN KALBİ MAKİNELERDİR”

Diğer yandan, bu hızlı aksiyonların etkisini hemen görmeye başladıklarının altını da çizen Dalgakıran, daha etkili bir lobi faaliyeti olarak, Avrupa’daki muhatap derneklerin yönetiminde bulunulan Alman veya yabancı yöneticilerinin ulusal yayınlara demeç vermelerini de sağlayacaklarının altını çiziyor: “Şimdi bunu yapmaya çalışıyoruz. Bu daha önemli olacak. Sektör derneği başkanlarını konuşturmak istiyoruz. Önümüzdeki günlerde Almanya’ya gidip yüz yüze de temaslarda bulunacağız. Zaten bu isimler iş ortağımız olduğu kadar aynı zamanda da arkadaşlarımız. Avrupa ve ABD’de sesinizi dinletmek istiyorsanız, derneklerinizin güçlü olması gerekiyor. Çünkü ihracatçı birlikleri gibi yarı resmi kurumlar bile hükümet sözcüsü gibi algılanabiliyor. Oysa dernekler sivil yapıları ile kamuoyu üzerinde daha etkili oluyor.”

MAİB ve MAKFED Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Kutlu Karavelioğlu ise Avrupa ve özellikle Almanya medyasında, 15 Temmuz darbe girişimin ardından Türkiye ekonomisine yönelik negatif algıyı yansıtan haberlerin sıkça yer aldığını anımsatırken, makine sektörünün karşı lobi atağını ise şu sözlerle aktarıyor: “Türkiye ile ilişkilerle orantılı bir hassasiyet mevcut Avrupa’da, hatta dünyada. Bir ülke bizimle ne kadar büyük hacimli bir ticari ilişkide ise, oradaki endişe de o kadar büyük oluyor. Avrupa bizim ana pazarımız, ihracatımızın yarısı oraya; Almanya en büyük müşterimiz. Almanlar Türkiye’de en fazla yatırım yapan millet. Oradaki Türk nüfusu, toplumla iç içe, onun önemli bir kısmını oluşturuyor. Alman kamuoyu dediğimizde oradaki nüfusun, toplumun tamamını tanımlıyoruz. Tarihsel ve sosyal bağlar nedeniyle, bizi en yakından takip eden ülke Almanya’dır. Diyebiliriz ki, Türkiye’yi takip etmek isteyen, bu işin bir kısmını Almanya’yı gözlemleyerek yapar. Bize zarar vermek isteyenlerin de Almanya ve AB ile ilişkilerimizi eylem planlarının içine katması tabiidir. Negatif algıyı yaratan haberlerin, bilgi eksikliği veya kaygılardan türeyenleri bir tarafa bırakarak söylüyorum, ekonomik hedefleri yok diyemeyiz ama motivasyonları siyasidir.

Türk ekonomisi iç ve dış siyasi gelişmelerden kolay kolay etkilenmediğini uzun zamandır gösteriyor. Fakat, şu anda dünya da çok sıkıntılı bir dönemden geçiyor; siyasi çalkantıların etkisini sönümleyemeyecek bir durumda. 2015’te, dünya mal ticareti yüzde 14, dünya makine ticareti yüzde 10 geriledi. Bu dramatik daralma 2016’ya da hâkim görünüyor. Dünya büyüyemiyor, yatırım yapamıyor, eskisi kadar tüketemiyor ve dolayısı ile üretemiyor. Ölçekler küçüldü, işletmeler daha verimsiz, daha masraflı hatta kârsız hale geldi. Rekabet hiç olmadığı kadar agresif ve kural tanımaz halde. Ülkeler tarife dışı engellerle sanayicilerini korumak gayreti içindeler.

Lobi faaliyeti dediğimiz şeyin en etkisizi, anlık gelişmeler üzerine, tanımadığınız kesimlere karşı kurgulanandır. Bir sorun karşısında kendinizi müdafaa eder duruma düşer, samimiyetinizi anlatmakta güçlük çekersiniz. Bir gazete ilanı vermek gibidir. Oysa ilişkilerin güvenilir olanı ve sıkıntılı zamanda işe yarayanı bir hukuka dayananıdır, yani geçmişi olanı, denenmişi. Bizim son olaylar karşısında yaptığımız, uzun yıllardır mevcut ilişkilerimizi kullanmaktan başka bir şey değildir. Bizim sektörümüz 30 yıla yakın zamandır sivil örgütleriyle Avrupa’da. 11 derneğimiz tam 20 AB federasyonu içinde ve diğer üye ülkelerden 400’e yakın dernek ile çalışıyor. Bu üyeler içinde, gözlemci sıfatıyla da olsa Amerika’dan, Uzak Doğu’dan dernekler de var. Yönetimlerindeyiz, komisyonlarındayız, her türlü teknik ve ekonomik çalışmayı yıllardır paylaşıyor, hatta birlikte hazırlıyoruz. Bunların dışında, iki yıldır da ORGLIME’deyiz; Avrupa Mühendislik Endüstrileri Konfederasyonu, makineelektronik- metal sektörlerinden 50 kadar federasyon; 24 ülke. Derhal bize ulaştılar, en iyi bildikleri muhataplarından olup biteni öğrendiler, rahatladılar.”

SİVİL ÖRGÜTLENMELERİN LOBİ ÇALIŞMALARINDA AVANTAJLARI

Kutlu Karavelioğlu, bu kapsamda, sivil örgütlenmelerin lobi çalışmalarındaki avantajlarından da söz ediyor ve “İtiraf edeyim, sivil örgütlenmelerin siyaset üstü fonksiyonlarının bu kadar önemli olduğunu asla tahmin edemezdim. Bizler dünyanın her tarafından meslektaşlarımızla on yıllara varan dostluklar kurduk; arkadaş olduk. Ailecek görüştüğümüz, birlikte tatil yaptığımız insanlar var. Buna rağmen, tüzel kişilikler arasındaki ilişkilerde bu kişisel dostlukların etkisinin sınırlı olacağını öngörüyor insan ister istemez; çünkü rekabet de var işin doğasında. Ama öyle olmadı. Son üç ay, bütün toplantılarda en çok ilgi görenler bizim temsilcilerimiz oldu. Zamanın önemli bir kısmı Avrupalı mesai arkadaşlarımızın sorularına cevap yetiştirmekle geçti. Basındaki havanın, Almanya’dan başlayarak hızla değiştiğini gördük; insanlar işin aslını güvendikleri kişilerden dinleyip anladılar” diyor. Sivil örgütlerin temel görevinin “ilişki tesisi” olduğunun altını çizen Karavelioğlu, “Muhatap ve paydaşlarıyla ilişki tesis etmek, güçlendirmek… Onlarca başka görev içinde en önemlisi budur. Gofret alırken bile kim üretmiş diye sorguluyor insanlar, yatırım malı alırken muhatabınızı şahsen tanımak istersiniz. Bu yüzden reklamı azdır makine sektörünün, ilişkiler üzerinden yürür, güven üzerinden büyür” değerlendirmesinde bulunuyor. Öte yandan, Karavelioğlu, sivil olmayan kuruluşların yapabileceği lobi faaliyetlerinin ancak kendileri gibi sivil olmayan muhatapları üzerinde tesirli olabileceği vurgusunda da bulunuyor ve “Konunun bu tarafı siyasidir ve siyaset sektörleri bütünleştirecek değil, bölecek tesirler yaratır. Endüstri temelinde karşılık bulmaz; bulsa da konjonktüreldir, kalıcı olamaz” diyor.

LOBİ ÇALIŞMALARININ SİSTEMATİĞİ NASIL OLMALI?

“Bizim görev alanımız belirli. Makine sektörünü temsil ediyoruz; bize ihtiyaç duyulan, bilgimizin lazım olduğu platformlarda bunu hizmete sunuyoruz. İstiyoruz ki, bilgisizlik yüzünden aleyhimize düzenlemeler, tedbirler, neticeler çıkmasın. Yurt içi veya dışı fark etmez; bütün dünyada sivil veya yarı resmi veya resmi birçok örgüt, organizasyon veya kurum var. Her ülkede, her sektör için bu geçerli. Lobi gücü yüksek olanlar, kendi benzerleri ile en güçlü bağları kuranlardır. Bu bir formal üyelik tesis etmek ve aidat ödemekle olmaz. Mutlaka çalışmalara katılmak, hatta bunlarda etkin, önde olmakla mümkündür” diyerek devam eden Karavelioğlu, sivil görevin bir amaca gönüllü olarak hizmet etmek olduğunu anımsatıyor ve “Maddi manevi fedakârlık ister, istikrar ve süreklilik ister. Bir de adınızda ‘Türk’, ‘Türkiye’ ibaresi vardır; milli bir görevdir. İğreti yapamazsınız; en iyiyi yapmak, en iyiyi yapacak arkadaşlarımızın derneklerde, birliklerde görev almasını sağlamak lazımdır. Yani gönüllerini çelmeli, daima destek olmalıyız” diyor. Karavelioğlu, diğer yandan, yarı resmi hüviyetiyle MAİB’in makine sektörünün gelişmesinde fevkalade önemli işler yaptığını da anımsatıyor ve “MTG’nin kurulması, MAKFED’in kurulması, 22 alt sektörün uzmanlığının sektörün geleceğinin inşaasına katkısının sağlanması, bu kadar çeşitli segmentin kendi tepe örgütlerinde bayrak göstermelerine destek olunması, yani küresel muhataplarıyla güçlü bağlar kurmalarının, kaynaşmalarının sağlanması bir ihracatçı birliğinin kolayca altından kalkabileceği bir iş değildir. Hattı zatında bunu görev de kabul etmeyebilir çoğu. Bu bir stratejik yaklaşımdır ve dönemler boyu kararlılıkla bu görevi benimseyecek yönetim nesilleri ister. Sektör, 2002’de, kendi kurduğu MAİB ile bu meşakkatli yolu tercih etmiş ve sahip çıkmıştır. Lobinin başka türlü kalıcı olmayacağını öngörmüş ve örgütlerini güçlendirmeye önemli çaba harcamıştır. Burada, biz sektör adına bu uygulamaları kurgulayan, gerçekleştiren insanların, iltifat aldığımızda hakkını temsil etmemiz, teşekkür etmemiz gereken insanlar ve kurumları da anmalıyız; Bakanlığımız ve yöneticileri; onlar da fevkalade vizyoner bir yaklaşımla, bu stratejinin 14 yıldır aksamadan sürdürülmesi için daima destek olmuşlardır” değerlendirmesinde bulunuyor.

Bu çerçevede, Dünya Gazetesi yazarlarından gazeteci Rüştü Bozkurt’un da 18 Ağustos tarihli “Makineciler:1 / Hareket berekettir; hareketin kalbi makinelerdir” başlıklı makalesinde, “Dünya ticaret ağlarında önemli partnerlerimiz olan batı toplumlarının temel değerlerinden biri, ‘sivil inisiyatifler’ aracılığıyla seslerini duyurma gelenekleridir. Resmi ya da yarı resmi örgütlenmelerden çok, gönüllü katılıma dayanan sivil toplum örgütlerinin sözüne itibar edilir. Meslek mensupları seslerini sivil inisiyatifleriyle duyurur; o örgütlere katılım meslek mensuplarının öncelik verdiği bir sorumluluktur” sözlerine yer verdiğini anımsatalım.

DERNEKLER, SEKTÖR POLİTİKALARINDA ETKİLİ

MAKFED’in 18 alt derneğinden birçoğu, halen Avrupa kuruluşlarına da üye konumunda bulunuyor. Örneğin PAGDER; EUROMAP ve EUPC de dâhil üç birlik ve dernekte üye iken, TARMAKBİR halen iki ayrı kurumun üyeliğini sürdürüyor, üstelik Küresel Tarım Makineleri İmalatçıları Birliği’nde de başkan yardımcı pozisyonuna sahip bulunuyor. Yine, AYSAD, Avrupa’da Avrupa Asansörleri Derneği’nin üyesi ve temsilcisi yönetim kurulunda yer alıyor. AKDER, Avrupa Hidrolik ve Pnömatik Komitesi’nde üye ve komite başkanlığına sahipken, POMSAD ise üyesi olduğu Avrupa Pompa İmalatçıları Derneği’ne aynı zamanda başkanlık görevini de üstleniyor.

Adnan Dalgakıran, derneklerin Avrupa’daki etkin konumunu özetlerken, Avrupa Mühendislik Endüstrileri Derneği örneğini de vurguluyor. Bugün 1,8 trilyon euro ciroyla makine, elektrik/elektronik ve metal ana sektörlerinin tepe örgütü olan bu dernek çatısı altında 25 ülkeden 35 ulusal federasyon ile sekiz sektörel federasyon yer alıyor. Toplamda ise 130 bin firma temsil ediliyor. Sektörel politikaların belirlenmesinde, standart ve direktiflerin hazırlanmasında AB organlarının en önemli muhataplarından biri olarak gösterilen Avrupa Mühendislik Endüstrileri Derneği’ne Türkiye, sekiz yıl önce MAİB üzerinden üyelik başvurusu yapmıştı. Ancak bu başvuruyu, MAİB’in “yarı resmi” yapısını gerekçe göstererek kabul etmeyen Avrupa Mühendislik Endüstrileri Derneği, MAKFED’in başvurusunu ise hızla kabul etti. Dalgakıran bu gelişmeyi, Avrupa’da iş örgütleri nezdinde yürütülmesi gereken çalışmanın önemli bir örneği olarak ısrarla vurguluyor.

LOBİ ATAĞI ALMANYA’DAN BAŞLADI

Almanya, Avrupa ekonomisinin en güçlü oyuncusu ve makine sektöründe her yıl 200 milyar doların üzerinde bir ciro gerçekleştiriyor. Türkiye’nin Makinecileri için bu pazar hem hacim, hem referans olarak çok önemli. Türk makine sektörü de bu anlamda özellikle Almanya’da sürdürdüğü çalışmalarla sürekli yeni işbirlikleri geliştiriyor, sadece ticari olarak değil teknoloji ve altyapı konusunda da yeni bağlantılar kuruyor.

Adnan Dalgakıran, Almanya’ya yönelik tanıtım faaliyetleri çerçevesinde makine sektörü adına firma ziyaretleri yapıldığını, ilgili kamu kurumları ve sektörel derneklerle düzenli bir araya geldiklerini, VDMA ve BME gibi ülkenin en büyük kuruluşlarıyla işbirliği içinde olduklarını dile getirirken, “Otomasyon süreçlerindeki teknolojik dönüşümü Türkiye’de en iyi tanıyan sektör olarak, Sanayi 4.0 alanında önemli iş birliklerimiz var. Türk-Alman işbirliğini sanayimiz açısından bir model olarak geliştirdiğimiz çalışmalarla, burada saygı gören bir sektörüz. 15 Temmuz sürecinde de buradaki kontaklarımızla sürekli temas halinde olmaya büyük özen gösterdik. Özellikle üretim yöneticileri, teknik satın alma, mühendis ve finans karar verici gibi pozisyonlarda çalışan sektör profesyonellerini Türkiye hakkında doğru bilgilendirmeye çalıştık” diyor. Bu çerçevede, Produktion, MM Maschinenmarkt, VeMAS Innovativ ve SCOPE gibi sektörel önceliği olan prestijli yayınlarda önemli mesajlar yayımlanırken, 40 bin tirajlı MM Maschinenmarkt dergisinin editörü, ayda 300 bin kişinin ziyaret ettiği internet sitesinde “Türk Makine İmalatı Sektörü Rotasından Şaşmadı” başlığını kullandı.

Yine 40 bin tirajlı Produktion dergisinde (internet sitesi 280 bin kişi tarafından ziyaret ediliyor) darbe girişiminin ticari ilişkilerimizi olumsuz etkilemeyeceği vurgulanırken, 61 bin tirajlı SCOPE dergisinde de makine sektöründeki Türk-Alman işbirliğinin ticaretin ötesine geçmesi gerektiğinin mesajı verildi.

MESAJLAR YERİNİ BULDU

Yayımlanan mesajlarda ayrıca yaşanan sürecin yurt içi ve yurt dışındaki ticari ilişkiler üzerinde herhangi bir etkisi olmadığı, Türkiye’deki ekonomik reformların tam gaz devam ettiği ve Türk makine sektörünün Almanya’daki işbirliklerini yoğunlaştırmak için çok daha fazla çalışmaya hevesli olduğuna da yer verildi. Dalgakıran, Avrupa’daki sektör yayınlarında verdikleri mesajların etkisini değerlendirirken, “Ülkemize geliş konusunda tedirginlik yaşayan müşterilerimiz yumuşadı” diyor. Bu örnek, derneklerin dünyadaki benzeri konumlarını kullanarak Türkiye’yi anlatmasının daha etkili olduğunu gösteriyor.

Diğer yandan, Türkiye’nin ekonomik hedeflerinde hız kesmeden, yeni bir sanayi stratejisi anlayışıyla yapılması gereken kısa-orta ve uzun vadeli çalışmaları sürdüreceğini vurgulayacak bir röportaj da 200 bin kişiye ulaşan MDA Technologies’te yayımlandı. Yine, Eylül ayında KeNEXT dergisinde, Ekim ayında da Technik&Einkauf dergisinde özel çalışmalar yaparak Alman firmalara Türk sanayisi anlatılmaya devam edilecek. Son olarak, yıl içinde Stuttgart, Düsseldorf ve Hannover fuarlarında bu alanda özel bilgilendirme çalışmaları yapılacağını da anımsatan Dalgakıran, “Buradaki örgütlerle, dernekler ve şirketlerle yürüttüğümüz geniş kapsamlı ilişkilerimizi sürekli geliştirmeye ve yoğunlaştırmaya devam edeceğiz. Ülkemizdeki gündemin önümüze koyduğu yeni görevleri yerine getirirken, Almanya ile özellikle sanayi politikası işbirliği alanında geliştirdiğimiz ilişkileri ileri taşımayı sürdüreceğiz” değerlendirmesinde bulunuyor.

“SOMUT ADIMLAR ATMALIYIZ”

Dalgakıran, Türkiye’yi geriye götürmek isteyenlere verilecek en güzel cevabın, daha çok çalışmak ve üretmek, Türkiye ekonomisi, yatırımlar ve ihracatının aksamadan gelişmesini sağlamak olduğunu vurgularken, yurt dışındaki iş ortaklarıyla bir kez daha güven tazeledikleri bu dönemde yabancı müşterilerin “siparişler yetişir mi, kapasite var mı, iş yaptığım şirkete el koyulur mu” şeklindeki endişelerini gidermeye çalıştıklarının altını çiziyor. “Ancak sözlü beyanlar bu konuda yeterli bir güvence oluşturmaz. Ülke olarak 15 Temmuz’u bir fırsata çevirmeli ve ‘güçlü ekonomi güçlü demokrasi’ anlayışıyla somut adımlar atmalıyız. Dış politikada tüm muhataplarımızla diyalog halinde, çözüm odaklı bir yaklaşım benimsemenin, ülke istikrarına katkı sağlayan işbirliği adımlarını beraberinde getirdiğine ve getireceğine inanıyoruz. Gerekirse tek tek müşterilerimizin ayağına kadar gidecek ve olumsuz anlamda ihracatımızı etkileyen hiçbir şey olmadığını anlatacağız” diyen Dalgakıran, yurt dışı fuarların önemli bir görünürlük alanı olmalarından hareketle, ihracatçıların yurt dışı fuarlara katılımını teşvik etmek üzere Ekonomi Bakanlığı’ndan artırılmış fuar desteği beklediklerini, Türk makinesinin gücünü anlatmak üzere Almanya, ABD ve İran’da Türkiye Ticaret Merkezleri oluşturma çalışmalarını hızlandırdıklarını, Rusya, Meksika ve ABD’ye de ticaret heyetleri düzenleyeceklerini de ifade ediyor.

PAGDER: ULUSLARARASI ÜYELİKLERİYLE SEKTÖRE KATKI VERİYOR

Gelelim MAKFED çatısı altındaki derneklerimizin Avrupa’daki güçlerine… Türkiye’nin sivil toplum hayatındaki en deneyimli ve ilk sivil toplum kuruluşlarından olan Plastik Sanayicileri Derneği (PAGDER) de kuruluşundan bugüne başarıyla dikkate alınan proaktif tavrıyla endüstrinin her kolunu kapsıyor.

Türkiye plastik sektörünün, günümüzde Avrupa bölgesindeki ikinci, dünyanın ise yedinci en büyük plastik işleme kapasitesine sahip sektörü olduğuna işaret eden PAGDER Yönetim Kurulu Başkanı Reha Gür, ham madde fiyatlarında yaşanan düşüş ve kur etkisiyle ihracatta kaybını sürdüren plastik mamulleri sektörünün 2016 yılının ilk altı ayında değer bazında yüzde 2,3 gerilemesine rağmen plastik işleme makineleri sektörünün ihracatını aynı dönemde yüzde 18,3 oranında artırmayı başardığına dikkat çekiyor. Küresel alanda AB Plastik Hammadde Üreticileri Birliği olan Plastics Europe, AB Plastik Mamul Üreticileri Birliği olan EuPC ve AB Plastik ve Kauçuk İşleme Makineleri Üreticiler Birliği olan EUROMAP üyelikleriyle sektörün gelişimine katkı sağlayan ortak çalışmaları uluslararası alanda etkin bir şekilde uzun yıllardır yürüttüklerine işaret eden Reha Gür, özellikle EUROMAP ile yoğun çalışmalar sürdürdüklerinin altını çiziyor.

“EUROMAP yıllık satışları 13,5 milyar euro ile dünya plastik makine üretiminin yüzde 40’ını temsil ediyor ve 10 milyar euroluk küresel ihracat ile yaklaşık 1000 makine üreticisini temsil ediyor” diyerek devam eden Gür, bu kapsamdaki bir yapının İcra Kurulu Üyesi olmanın Türk makine sektörü için de önemli katkılar sunduğuna işaret ediyor.

PATRONLAR KULÜBÜ ÜYESİ TARMAKBİR

Türk Tarım Alet ve Makinaları İmalatçıları Birliği (TARMAKBİR) Yönetim Kurulu Başkanı Şenol Önal ise küresel ölçekte Almanya, ABD, İngiltere, İtalya, Fransa, Japonya, Hindistan, Çin, Kore, Brezilya, Rusya’nın üyesi bulunduğu “Tarım Makinaları İmalatçıları Birlikleri Küresel İttifakı”nda (Agrievolution ) Kurucu Üye olarak Dönem Başkanlığı’nı sürdürdüklerinin altını çizerken, Avrupa Tarım Makinaları Birliği (CEMA) üyesi olduklarını; Asya ve Pasifik Tarım Makinaları Birlikleri Bölge Konseyi (ReCAMA) üyeliklerinin de karar aşamasında olduğunu bildiriyor.

Şenol Önal, TARMAKBİR’in küresel ölçekteki üyeliklerinden elde ettiği kazanımları ise “Birinci türden kazanımlar, karşılığını hemen gördüğünüz somut şeylere dayalı edinimlerdir. Mesela bu tür gruplara üyeliklerle küresel pazarlar hakkında bilgilere, raporlara, istatistiki verilere çok daha rahat ulaşırsınız. Dünyadaki sektörel gelişimler, trendler hakkında sürekli bir bilgiye sahip olursunuz. Yine bu türden gruplar, ittifaklar size farklı iş birliklerinin kapısını açar. Bu hem dernekler hem de firmalar arasında söz konusu olabilir. Neticede bu insanlarla sadece toplantılarda bir araya gelmiyorsunuz. İş yemeklerinden, sosyal gezilere kadar çok farklı ortamlarda bir araya gelip hiç aklınıza gelmeyen işbirlikleri için kapılar aralanabiliyor. Mesela biz bu sayede İtalya ile farklı konularda protokoller imzaladık. Yine bu tür işbirlikleriyle ticari gezilerle iki ülkenin sanayicilerini bir araya getirme şansınız oluyor. Biz, bu şansı Almanya, Avusturya ve İtalya’da kullandık. Üyelerimiz hem sektördeki küresel firmaların üretim yerlerini görmüş oldu hem de çeşitli ticari iş birliklerini başlattı. Yine bu üyelikler kapsamında geçtiğimiz Ocak ayında İstanbul’da uluslararası bir sektörel zirve gerçekleştirme şansı bulduk. Bu tür üyeliklerin bir avantajı da mevzuatlarla ilgilidir. Bu ne demek? Mesela bizim tabi olduğumuz mevzuatların büyük bir kısmı AB kaynaklı ve bir geçiş süreci sonunda büyük çapta aynen kabul ediliyor ve uygulanıyor. Bu mevzuatlar AB’de görüşülüp, oluşturulurken haberiniz olursa, katkı sunma şansınız olmasa bile en azından gecikmeden pozisyon alma şansınız oluyor. CEMA ve ReCAMA üyeliklerimizin bir diğer getirisi teknik eğitimler alma şansı oluyor. Mesela önümüzdeki haftalarda Çin’de hassas tarım konusunda düzenlenecek 15 günlük bir eğitim için biz de davet aldık ve bu davete icabet edeceğiz. Ve bu üyeliklerin bir diğer getirisi sektörel lobi faaliyetleri oluyor. Sizin küresel çapta, karar vericiler nezdinde tek başınıza yapamayacağınız lobi faaliyetlerini gerçekleştirme şansı buluyorsunuz. Deyim yerindeyse CEMA bir patronlar kulübüdür ve o kulüpte yer almanız ülke imajı için önemlidir. Olaya dernek, birlik dışında bakacak olursak, Avrupa’daki konumumuz veya imajımız için daha da önemli bir husus fuarlara katılımdır. Özellikle AGRITECHNICA ve EIMA fuarlarında yer almanız, küresel arenada görücüye çıkmak için önemli bir yerdir. Bu fuarların her birini 400- 500 bin kişi geziyor” sözleriyle özetliyor.

AKDER: CETOP’UN EN AKTİF ÜYELERİNDEN BİRİ

Türk makine sektörünü küresel arenada başarıyla temsil eden derneklerden bir diğeri de Akışkan Gücü Derneği. AKDER Yönetim Kurulu Başkanı Suat Demirer, 10 yılı aşkın süredir devam eden Avrupa Akışkan Gücü Komitesi (CETOP) üyeliğiyle ilgili olarak, “CETOP her ne kadar Komite olarak geçiyorsa da bizim anlayabileceğimiz anlamda bir dernek, daha doğrusu federasyon statüsündedir. Şu anda 17 Avrupa derneğinin üyeliği bulunan CETOP’a 2002 yılında üye olduk. AKDER olarak hem CETOP üzerinden, hem de doğrudan bu 17 dernek ülkesinin akışkan gücü dernekleri ile temas imkânına sahibiz ve CETOP içinde oldukça aktif derneklerden birisiyiz” diyor. Bununla birlikte Suat Demirer, CETOP ile özellikle eğitim konusunda yakın işbirliği yaptıklarına da değiniyor ve 2010 yılında kurulan UAGEM Eğitim Merkezi ile tüm sektöre ve genel olarak makine sanayisine hizmet verdiklerini ifade ediyor.

ARÜSDER DE AVRUPA ÜYESİ

Araç ve Araç Üstü Ekipman ve İş Makinaları Üreticileri Birliği Derneği (ARÜSDER) de geçtiğimiz günlerde önemli bir adım attı ve Almanya Berlin merkezli aynı iş kolundaki dernek olan Belediye Araçları ve Ekipman Endüstrileri Derneği (VAK) ile karşılıklı fahri üyelik görüşmelerini tamamladı. ARÜSDER Yönetim Kurulu Başkanı Burhan Fırat, uluslararası arenada elde ettikleri bu başarıyı, “VAK Derneği yaklaşık 3 milyar euroluk yıllık cirosuyla sektöründe Avrupa’nın en büyük derneklerinden birisidir. Biliyorsunuz ki bütün Avrupa’da uygulanacak olan normlar, öncelikle derneklerle beraber tartışıldıktan sonra bir karara varılır ve yerine getirilir. Dolayısıyla Türkiye’nin de uyguladığı normların tamamı AB ortamında olduğu için ARÜSDER’in VAK ile olan ilişkisi, beraberliği, birbirine üye olması çok önemli. Bu anlamda; bundan sonra yapılacak olan değişikliklerde ve görüşmelerde bizlerinde VAK Derneği’nin yapmış olduğu toplantılara katılma, üyelerimizin buralardaki görüşlerini bildirme gibi hususlarda bize öncülük tanınacak; görüşülen konulardan daha öncesinden haberdar olacağız” sözleriyle ifade ederken, böylece değişikliklere ani yakalanmayacaklarını, öncesinden hazırlıkları gerçekleştirecek zamana sahip olacaklarını vurguluyor.

AİMSAD’IN EUMABOIS ÜYELİĞİ SEKTÖRE GÜÇ KATACAK

Geçtiğimiz günlerde bir başka güzel haber de Ağaç İşleme Makine ve Yan Sanayisi İş Adamları Derneği’nden (AİMSAD) geldi. Sektörünün en büyük çatı meslek örgütü olan Avrupa Ağaç İşleme Makinesi İmalatçıları Federasyonu’nun (EUMABOIS) Yönetim Kurulu Üyesi olan AİMSAD da bundan sonra Türk makine sektörünün Avrupa’daki gücü ve etkinliğini artırmak için daha yoğun bir çabaya girişecek.

AİMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Sabri Erol, son 15 yıllık dönemde üretimini yüzde 200, ihracatını yüzde 760, ithalatını ise yüzde 370 oranında yükseltecek kadar başarılı bir grafik çizen Türkiye ağaç işleme makineleri sektörünün, uluslararası meslek örgütlerindeki söz sahipliğini üstlendiği yeni görevlerle artırdığına işaret ederken, AİMSAD’ın 2014’teki üyeliğinin hemen ardından Yönetim Kurulu Üyesi olmasının büyük bir başarı olduğunun altını çiziyor.

EUMABOIS’te yer almanın Türkiye’deki sektöre önemli avantajlar getireceğine de dikkat çeken Mustafa Sabri Erol, en fazla üretim ve ihracat gerçekleştiren Almanya ve İtalya’nın tecrübelerinden Türk ağaç işleme makineleri sektörünün de istifade edeceğini ve AİMSAD’ın hedeflerinden biri olan modern üretim teknolojileri alanında gelişme sağlayacaklarını vurguluyor.

POMSAD: İLK GÜNDEN BERİ AVRUPA’DA TEMSİLİ ÖNEMSİYOR

MAKFED üyesi ve Türk makine sektörünün önemli üreticilerinin çatı derneği olan Türk Pompa ve Vana Sanayicileri Derneği (POMSAD), Avrupa’da uzun yıllardır muadili derneklerde üyeliğe sahip ve bu derneklerin yönetim kadrolarında söz sahibi durumda bulunuyor. POMSAD Genel Sekreteri Gökhan Sezer Türktan, 1996 yılında kurulan POMSAD’ın kurulduğu günden itibaren Avrupa’da temsili kendisine hedef edindiğini ifade ederken, bu doğrultuda 2001 yılında EUROPUMP’a (Avrupa Pompa İmalatçıları Derneği) üye olduklarını ve o tarihten yana da İcra Kurulu Üyesi olduklarını söylüyor. POMSAD Yönetim Kurulu Başkanı Kutlu Karavelioğlu’nun geçtiğimiz yıl EUROPUMP Başkanlığı’na seçildiğini ve halen bu görevi yürüttüğünü de anımsatan Türktan, EUROPUMP’un 1960 yılında kurulan ve 17 ülke derneğini çatısı altında toplayan bir üst kurum, ülke derneklerini çatısı altında topladığı için aslında bir federasyon olduğunu da vurguluyor: “14 AB üyesi ülke derneğinin yanı sıra Türkiye, Rusya ve İsviçre ülke dernekleri üyelerini de bünyesinde toplayan EUROPUMP’a üye pompa üreticisi firmaların sayısı 450 civarındadır; 100 bin kişi çalıştırırlar, üretimleri de 11 milyar euro seviyesindedir ve Avrupa’da bu sektörü temsil eden tek sivil tepe örgütüdür.”

Gökhan Sezer Türktan, vana sektöründe ise 2003 yılında CEIR’e (Avrupa Vana ve Armatür Sanayicileri Derneği) üye olduklarını, 2005 yılından bu yana da POMSAD’ın bu derneğin Yönetim Kurulu’nda yer aldığını hatırlatıyor. 2011-2013 yılları arasında POMSAD’ın bir önceki yönetim kurulu başkanı olan Bülent Hacıraifoğlu’nun CEIR Başkanlığı görevini başarıyla yürüttüğünü de anımsatan Türktan, CEIR’in 1959 yılında kurulan ve aynı EUROPUMP gibi ülke derneklerini içerisinde barındıran ve Avrupa’da vana sektörünü temsil eden bir üst kurum olduğunun altını çiziyor.

ÜYELİK VİZYONU ÖNEMLİ

POMSAD’ın Avrupa’daki üyeliklerinde iki yönlü görevi olduğuna da dikkat çeken Türktan, hem Avrupa’da neler olduğunu, mevzuatlarda ne gibi değişikliklerin öngörüldüğünü ve bu anlamda üreticilerin nelere dikkat etmesi gerektiğini görebildiklerini ve Türkiye’deki sektörü bu gelişmelere göre yönlendirebildiklerini hem de Avrupa’daki temsilcilere Türkiye’de neler olduğunu ve hangi noktalarda öne çıkabildiğimizi anlatabildiklerini ifade ediyor.

“Bu kuruluşlar, çalışmalarını komisyonlar, komiteler ve bunlara bağlı çalışma gruplarının yaptığı çalışmalarla yürütüyor. Tüm POMSAD üyeleri buralarda görev alma hakkına sahip, son yıllarda bu çalışmalara katılan üyelerimiz artmaya başladı bu da bizi sevindiriyor. Bu toplantılara katılıma önem veriyoruz ve üyelerimizi sürekli olarak bilgilendiriyoruz çünkü Avrupa’da yapılacak bir mevzuat değişikliğinin ilk adımları bu alt gruplarda atılıyor, buradaki çalışmalara katılan bir üretici hem gelişmelerden anında haberdar olma hem de çalışmalarda bizzat yer alarak bu çalışmalara şekil verme imkânı buluyor. Bu birliktelikler sadece masa başı toplantılarından da ibaret değil, çeşitli komisyon ve komite toplantılarında fabrika ve teknik merkez gezileri de programa dâhil ediliyor, dışardan bir kişinin gezmeye imkân bulamadığı önemli fabrikalara ve merkezlere buralarda yer alarak üreticilerimiz ziyaret imkânı buluyor bunlar bir firmanın vizyonu açısından son derece önemli” diyerek devam eden Türktan, POMSAD olarak Türk üreticilere bir yol açtıklarını, bu yoldan ne kadar çok üye yürürse o kadar mutlu olacaklarını söylüyor.

Bir arada olmanın, sorunları birlikte aşmaya çalışmanın ve birlikte hareket etmenin tüm makine sektörü için çok önemli olduğuna da değinen Türktan, “Hızla gelişen dünyada özellikle bu sektörel yapılanmalara uzun yıllardır sahip olan ülkelerle ilişki içerisinde olan bir dernek çatısı altında birlikte olmak, artık bir gereklilik halini aldı. Çünkü bu birliktelik, tek başına açmanın çok zor olduğu kapıların daha kolay açılmasında, sorunları dile getirilmesinde ve sorunlara çözüm bulunmasında çok büyük bir rol oynuyor. Türk pompa ve vanalarının ulaştığı kaliteyi, en iyi, ana ihraç pazarlarımız gösteriyor. İhracatımızın yüzde 60’dan fazlasını AB ve ABD’ye yapıyoruz. Almanya, ki en büyük ihracatçıdır, en büyük müşterimiz. Bugün, Alman malı diye dünyada pazarlanan pompa ve vanaların içinde, bizim ürünlerimiz azımsanmayacak boyutlarda. Ancak Ar-Ge faaliyetlerinin artması gerekli. Büyüyen dünya pazarında yer almak için katma değeri yüksek, pahalı ürünler üretmeliyiz. Dernek olarak yurt dışı temsil gücü çok yüksek ve üst kuruluşlarda önemli görevler almış ve almakta olan bir derneğiz. Bunun üyelerimiz için büyük bir avantaj olduğunu düşünüyorum, biz bu yolu açtık ve bu yoldan üyelerimizin de yürümesi için elimizden geleni yapıyoruz. Bugün yurt dışındaki toplantılara katılan, çalışma gruplarına iştirak eden, fabrika-test merkeziteknik merkez gezilerine katılan bir üreticimizin vizyon olarak firmasını çok daha ileri noktaya taşıyacağına inanıyoruz. Bu ortamları sadece işin bir kısmı olarak düşünmekte yanlış, buralar aynı zamanda birer sosyal ortam, sorunların, çözüm önerilerinin informal ortamlarda da görüşüldüğü, karşılıklı fikir alışverişinde bulunulabilen ortamlar. Dünya’nın önemli firmalarının üst düzey yetkilileri bu toplantılara düzenli olarak katılıyor, bu insanlarla tanışma, sektörleriniz hakkında görüşme yapma imkânı bulabileceğiniz en uygun mecralar bunlar. Bizlerin görevi eğer sektörlerimizi temsil etmekse bu temsil görevimizi yurt dışında etkin bir şekilde yapmalıyız ki tüm makine sektörü olarak kendimizi dışarıya daha iyi ifade edelim, önyargıları kıralım. Şunu bilmeliyiz ki sınırların kalktığı bir dünyada bugün bizlerin girmediği her mecrada ‘rakiplerimiz’ olacak ve onlar etkin rol oynamaya başlayacaklar” diyor.