Robotizasyonla alakalı mental değişimin, salgından dolayı 25 yıl öne çekildiği kanaatindeyim. Yani 25 yıl sonra olacak şeyler, bugünlerde olmaya başladı. Özellikle mental diyorum, zira eyleme nasıl dökülür tahminde bulunmak bir hayli zor. Netice itibarıyla biz, bugünkü öngörülerimizi söylüyoruz. 2020 yılı maalesef küresel salgının derin etkileri sebebiyle kayıp bir yıl oldu. Açıkçası salgının 2020 üzerinde sosyolojik, psikolojik ve ekonomik açıdan güçlü bir etkisi var. Daha öncesinde 2020’nin son çeyreğini “yeni normale alışma” zamanları olarak değerlendiriyorduk. Ancak salgının ikinci dalgasıyla bu süre ortalama dokuz ay kadar uzadı. Uzmanlar salgınının küresel ekonomi üzerindeki sonuçlarını henüz tam olarak değerlendiremiyor. Ancak her ne olursa olsun bu sıkıntılı dönem, üretimlerin modernizasyonu ve dijitalleşmesi için firmalara önemli bir şans sundu. Önümüzdeki dönemde keşfedilecek pek çok yeni uygulama ve geliştirilecek çok fazla yeni çözümler olacağı kanaatindeyiz. Mevcut durumun otomasyon projelerine ve robot talebine dönüşmesi biraz zaman alabilir. Elbette sektör 2021 yılında iyileşme görecek. Ancak kriz öncesi seviyeye ulaşmak için 2022 belki de 2023 yılını beklemek zorunda kalabiliriz. Sektörümüz ülke genelinde gelişip yaygınlaşıyor ve yanı sıra küresel ölçekte değerli işlere imza atmaya başlıyor. Ancak sorunlarımız da her geçen gün artıyor. Aslında Roboder üyeleri bir nevi teknoloji müteahhitliği yapıyor. Geçtiğimiz günlerde, sektörümüzle ilgili bir toplantıda “Türk Teknoloji Müteahhitliği” firmalarının dünya ölçeğinde ne durumda olduğunu değerlendirmem istendi. Açıkçası yerli firmalarımızın daha ziyade gerilla usulü çalıştığını söyleyebilirim. Ve bence böyle çalışmayı, son dakikada golleri atmayı da seviyoruz. Bu tarz çalışmayı ancak esnek, çalışkan, fedakâr ve zeki organizasyonlar yapabilir. Bu özelliğimizin dünya genelindeki rekabette önemli bir avantaj olduğu inancındayım. Fakat maalesef henüz hızlı öğrenme ve hatalarımızdan ders çıkarıp bunları deneyim kütüphanelerinde ileriki projelere aktarma konusunda zaaflarımız var. Çok pratik çözümler buluyoruz. “Her Türk bir sistem mühendisidir” sözünü haklı çıkaracak cesaret ve zekâya sahibiz. Bulduğumuz bu çözümleri bir sonraki işlere yansıtabilsek dokümanlarla kayıt altına alabilsek ve sistem kurmada biraz daha mahir olabilsek, o zaman “Türk Teknoloji Müteahhitliği” firmaları dünyanın en önemli ülkelerinde büyük işler yapacak hale gelirler. Sektörümüzün sorunları çözülemedikçe, ithal girdi maliyetlerinin azaltılması ve uluslararası pazarda rekabet koşullarının sağlanması da zor görünüyor. Sektör, ciddi anlamda finansal ve genel yönetim sorunları yaşıyor. Yanı sıra nitelikli istihdam, fabrika arazilerinin fahiş rakamlara ulaşması, Ar-Ge teşviklerinin içerik açısından sektörümüz beklentilerini tam olarak karşılayamaması, yerli ürün temini gibi sorunlar sektörü geleceğe dair tedirgin ediyor. Bir de bilhassa, büyük sanayi kuruluşlarının maalesef bir miktar yabancı hayranlığı var. Müşterilerin büyük sistem entegrasyonlarını yabancı firmalara yaptırması ve yerli firmaları ya arta kalan yatırımlar ya da daha dar bütçeli işler için tercih etmesi pazar daralmasına ve yerli sektör temsilcilerinin kan kaybetmesine yol açıyor. Bunların yanı sıra müşteri yatırım planlamalarının çakışması sebebiyle, iş planlamalarının yıl boyunca dengeli dağılımının yapılamaması; bazı zaman dilimlerinde sektörün iş yoğunluğu sebebiyle yeni iş alamaması, bazı zaman dilimlerinde ise iş yokluğundan dolayı operasyon maliyetlerini öz sermayesi ile karşılayarak yatırım yapamaz hale gelmesine yol açıyor. Aslında bu sorun diğer sorunlardan daha büyük. Zira yukarıda saydığım sorunları matematikle çözebilirsiniz ama bu sorunu çözmek bir hayli zaman alacağa benziyor. Yanı sıra, özellikle devlet tarafından sağlanan yatırım teşviklerinde yerli ve milli ürün ve hizmet kullanımının şart koşulması gerekiyor. Zira devlet teşviki ile ithalat olmaz. Türkiye’nin makine yapan makineler yani robot üretimiyle ilgili çok kuvvetli bir stratejik planı olmalı. İthalatın önünü kesmek maalesef sadece biz makinecilerin elinde değil. Bunun önüne geçebilmek için Türkiye’deki yatırımcıların da Türk mühendisliğine güvenmesi ve Türk firmalarının büyük fedakarlıkla geliştirdiği ve ürettiği ürünleri kullanmaya cesaret etmesi gerekiyor.