TÜRK TARIM ALET VE MAKİNELERİ İMALATÇILARI BİRLİĞİ (TARMAKBİR) YÖNETİM KURULU BAŞKANI GÖKHAN BAYRAMOĞLU, TARIM SEKTÖRÜNÜN VE TARIMDA MAKİNELEŞMENİN KRİTİK ÖNEMİNE DEĞİNİRKEN, "NÜFUSUN GİDEREK ARTMASI, TARIMSAL ARAZİLERİN VE SU KAYNAKLARININ AZALMASI İLE İKLİM DEĞİŞİKLİĞİNİN ETKİSİYLE BİRİM ALANDAN DAHA ÇOK VERİM EDİLMESİ GİDEREK KRİTİK BİR HAL ALIYOR. BU TERS ORANTI İÇİNDE ÖNGÖRÜLEN TEK ÇIKAR YOL, TARIMSAL BİYOTEKNOLOJİ VE BİLGİ, TEKNOLOJİ VE YÖNETİM UYGULAMALARINDAKİ GELİŞMELERİN SAHAYA DAHA FAZLA YANSITILMASINDAN GEÇİYOR.” DİYOR.

Geçtiğimiz haziran ayı başında yapılan TARMAKBİR Genel Kurulunda Yönetim Kurulu Başkanlığı görevini Şenol Önal’dan devralan Gökhan Bayramoğlu, geçen beş aylık sürede sektörün geleceği için önemli adımlar atmaya devam ettiklerini söylerken, yarım asra yaklaşan kurumsal geçmişiyle TARMAKBİR’in, Türk tarım makineleri sektörüne liderlik ederek sektörün geleceğine yönelik bilgi üretmeyi sürdüreceğinin altını çiziyor. Tarım makineleri üretimi ve ihracatında önemli başarılar elde edilmesine rağmen yurt içindeki haksız rekabeti engellemeye yönelik adımlarda istenen seviyede olamadıklarını dile getiren Bayramoğlu, ihracata yönelen çok sayıda firmanın da çeşitli nedenlerle planlı, verimli, katma değerli ve kârlı bir üretim yapamadıkları için başarısız olduklarının altını çiziyor. Fason üretimle Türk makinelerinin başka markalar altında küresel pazarda satıldığına da değinen Bayramoğlu, önce kurumsallaşma, ardından da markalaşmaya mutlaka önem verilmesi gerektiğini dile getiriyor. 

Türk Tarım Alet ve Makineleri İmalatçıları Birliği’ni (TARMAKBİR) kısaca tanıyabilir miyiz? 

TARMAKBİR, 1978 yılında kurulmuş olup, ana iştigal konusu “traktör ve diğer tarım makineleri” olan imalatçıların, ihracatçıların ve ithalatçıların üye olduğu bir yapılanmaya sahiptir. Halen 195 üyemiz mevcut. Birliğimizin üyeleri KOBİ’lerden makine sektörünün önde gelen büyük ölçekli firmalarına ve Türkiye’de de faaliyet gösteren küresel firmalara kadar çeşitli ölçeklerdedir. TARMAKBİR, Bakanlar Kurulu kararı ile isminin başında “Türk” kelimesini kullanmaya hak kazanmıştır. 

2022’de etkisi giderek artan enflasyonist baskıların yanı sıra enerji ve ham maddeye erişimde yaşanan sıkıntılar, üretimin önündeki en önemli tehditler olmayı sürdürmüştü. Bu sürecin sektörünüze yansımaları nasıl oldu?

 Salgın döneminde önemi çok daha belirgin bir biçimde fark edilen tarım, gözlerin tarım makineleri endüstrisine de çevrilmesine sebep olmuştu. Bu yüzden sektörümüz ham maddede yaşanan sıkıntılar, konteyner sorunu, enerji ve ham madde fiyatlarında yaşanan yüksek artışlara rağmen talebin çok güçlü olmasının etkisiyle diğer makine segmentlerine göre üretim ve iç pazarda ayrışmış bir görüntü verdi. Nitekim sektörümüz genel makine endüstrisi içinde 2022 yılında yaklaşık 70 milyar TL üretim değeriyle ilk sırada yer aldı. Türkiye’de yüksek enflasyona oranla hayli düşük olan sübvansiyonlu tarımsal kredi faiz oranları, bu dönemde özellikle traktöre olan talebi olumlu yönde etkilerken, olağan taleplerin yanı sıra yüksek enflasyonun sürdüğü bir ortamda fiyatların daha da artacak olması endişesinin de traktörde alım kararlarını etkilediği ve bunu zamanlama açısından öne çektiğini gördük. Bu durum doğal olarak talebi önemli ölçüde etkilerken, tedarik tarafındaki sorunlar ise arzın talebi karşılamasını engelledi. 

Sektörünüz özelinde 2023 yılına ilişkin üretim ve ihracat beklentiniz nedir?

 Sektörümüzde 2022 yılındaki üretim artışı, 2023 yılının ilk yarısında da devam etti. Bununla birlikte, üçüncü çeyrekten itibaren para piyasalarının daralması, kredilere ulaşmadaki zorluklar nedeniyle özellikle traktör segmentinin ivmesi yavaşlamaya başlamış görünüyor. Traktöre göre çok daha az banka kredisinin kullanıldığı ekipman segmentinde ise hasat dönemi sonrası ürün fiyatlarının beklentilerin altında kalması, siparişlerin azalmasına sebep oluyor. TÜİK tarım makineleri sanayi üretim endeksi (mevsim ve takvim etkilerinden arındırılmış) eylül ayında 219,25 (2015:100) seviyesinde gerçekleşirken, endeksin dönemsel gelişimi (yılın ilk 9 ayı için) yüzde 28,4 seviyesindeydi. Endeks 2022 yılını ortalama 155,9 puanla kapatırken, 2023 yılı ortalaması ise 190 seviyesinde ilerliyor. Traktör segmentinde 2023 yılının ilk 11 ayında, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde19 artışla yaklaşık 85 bin adet traktör üretildi. Son iki yılın verileri dikkate alındığında 2023 yılındaki değişim yüzde 12 seviyesindedir. Yıl sonuna kadar 90-95 bin traktörün üretim bantlarından inmesini de muhtemel görüyoruz. Diğer yandan, kur seviye-leri ve küresel pazarlardaki daralmayla birlikte 2022 ve ardından 2023’ün ilk yarısında ihracatta beklenen büyümenin engellendiğini de söylemeliyim. 2022 yılında yaklaşık 120 ülkeye 1,5 milyar dolar seviyesinde tarım makineleri ihracatı gerçekleştirilmişti. Bu değerin 704 milyon doları traktör, 779 milyon doları ekipmandır. Sektör, 2023 yılı ocak-kasım döneminde ise bir önceki yıla göre değer bazında ihracatını yüzde 1 artırdı ve 1,3 milyar dolarlık ihracata ulaştı. Bu dönemde değersel olarak ihracatımız artmış olmasına rağmen miktar olarak azalma yaşadık. Bu azalmanın dabaz etkisiyle tarım makinelerinde kilogram başına düşen ihracat birim değeri de bir önceki yıla göre arttı ve 5,4 dolar oldu. İhracatımızda ülke sıralaması ABD, İtalya, Rusya, Azerbaycan, Irak, Fransa, Özbekistan, Bulgaristan, Avusturalya ve Romanya şeklindedir. 2023 yılı ihracatımızın ise 1,6 milyar dolar seviyesinde gerçekleşmesini bekliyoruz. 

TARMAKBİR YönetimKurulu olarak önümüzdeki dönemde odaklanacağınız önemli başlıklar neler olacak?

Aslında sadece bu dönem değil, bir süredir odaklandığımız en önemli iki konu, iç pazarda haksız rekabetin önlenmesi ve dış pazarlar için küresel ihracatta ilk 10 içine girme uğraşıdır. İç pazarda haksız rekabetin önlenmesi için yine ilgili devlet kurumlarına konunun önemini anlatmaya devam edeceğiz. Bu konuda geçmişe göre bir mesafe katetmiş olsak da hedefin oldukça uzağındayız. İhracat için de belirli bazı faaliyetlerimiz (UR-GE projesi, yurt dışı teknik gezileri, sektörel fuarlar, alım heyetleri gibi) mevcut ve bu faaliyetlerimizi daha fazla geliştirme gayreti içindeyiz. 

Küresel ölçekte artan nüfus ve azalan kaynaklar, özellikle tarımsal üretim üzerinde önemli bir baskı oluşturuyor. Bu süreçte tarımsal mekanizasyonun ya da tarımda makineleşmenin önemini sizin sözlerinizle öğrenebilir miyiz?

Tarım, tüm dünya nüfusu için büyük önem taşıyor. 2020 yılından itibaren küresel bir sorun haline gelen salgını dönemi, sadece ülkemiz için değil, tüm dünya ülkeleri için tarımın değerini ve kendi kendine yetebilmenin önemini net bir biçimde ortaya koydu. Salgın döneminde bazı ülkelerin tarım ürünlerinin ihracatını yasaklaması veya kota koyması, tüketicilerin “kalmaz” endişesiyle süpermarketlere hücum ederek gıda ürünleri stoklaması, birçok kişinin bu dönemde ilk kez evinin bahçesine hatta balkondaki saksılara kadar domates-biber ekmesi, tarıma en uzak kesimlere bile tarımın önemini gösterdi. Salgın tarımın değerini bu şekilde ortaya koymuşken, aslında tarımsal mekanizasyonun önemine de dikkat çekilmesini sağladı. Toprak işlemeden zirai ilaçlamaya kadar tarımın birçok evresi için büyük ölçüde makineleşmeye geçilmiş olmakla birlikte, özellikle meyve ve sebze tarımındaki hasat işlemlerinde çok büyük ölçüde insan iş gücüne ihtiyaç duymaya devam ediyoruz. Salgın döneminde tarım işçilerinin sahaya ulaşmada zorluk çekmesi de büyük sorunlara neden olmuştu. Diğer yandan, günümüzde dünya nüfusunun artmasına karşın tarımsal istihdamın azalması ve çiftçilikte ortalama yaşın giderek yükselmesi, tarımsal arazilerin ve su kaynaklarının azalmasıyla birim alandan daha çok verim elde etmeyi zorunlu kılıyor. Bu ters orantı içinde öngörülen tek çıkar yol, tarımsal biyoteknoloji ve bilgi, teknoloji ve yönetim uygulamalarındaki gelişmelerin sahaya daha fazla yansıtılmasından geçiyor. Örneğin özellikle olağanüstü hallerde meyve, sebze toplamak için tarım robotlarına ihtiyaç duyulması artık tercihin ötesinde bir zorunluluk haline geliyor. Kaldı ki tarımın doğası gereği oluşan zaman kısıtları, örneğin hasadın veya ilaçlamanın belirli dönemlerde ve hava şartlarında hızlıca yapılmasının zorunluluğu veya sağılan sütün bir an önce soğuk zincire girmesinin insan sağlığı için önemi, tarım için mekanizasyonu zaten zorunlu kılıyor. Beş sıralı pamuk hasat makinesinin 150 dekar tarlada 10 saatte topladığı pamuğu aynı sürede toplamak için yaklaşık 450 işçi gerektiğini artık hepimiz biliyoruz. Yine, tarihsel verilere göre, tarımda makine kullanılmaya başlanmadan önce 1 ton buğdayın hasadı yaklaşık 110 saat sürüyordu; günümüzde ise biçerdöverlerle bu süre artık 1 dakikaya inmiş durumda. Sadece bu iki örnek bile tarımda makineleşmenin önemini ortaya koymaya yeter diye düşünüyorum. 

Sektörünüzün Ar-Ge yetkinliği ve kapasitesi için görüşünüz nedir?

Merkez Bankası verilerine göre 2022 yılında makine sektöründe faaliyet giderleri içinde Ar–Ge harcamalarının payı yüzde 4,5 seviyesindeyken tarım makinelerinde bu oran 7,9’du. Buna göre, tarım makineleri endüstrisinde ortalamanın çok üzerinde bir Ar-Ge faaliyeti olduğunu söyleyebilirim. Bununla birlikte, sektörde gelişmiş ülkelere göre değerlendirildiğinde Türkiye’de halen yeterli ölçüde Ar-Ge faaliyetinden söz edemiyoruz. Çalışmalar, daha çok ürün geliştirme olarak gerçekleşirken, bu olumsuzluğun -ölçek sorunu, riski asgaride tutma eğilimleri, kısa vadedeki getiri beklentileri, laboratuvar yatırımları, araştırmacı istihdamı gibi maliyetleri göze alamaması gibi farklı birçok nedeni olmakla birlikte, sınaî mülkiyet hakları konusundaki haksız rekabeti önleyecek yasal düzenlemelerin çok geç yapılması (6769 sayılı “Sınaî Mülkiyet Kanunu” Aralık 2016’da, “Kanunun Uygulanmasına Dair Yönetmelik” Nisan 2017’de yayınlanmıştır) ve mevcut durumda fikri ve sınaî haklar hukuk ve ceza mahkemelerinin çok yoğun iş yükü önemli iki nedendir. Yerel tarımsal işletmelerin (çiftçilerin) alım gücünün yetersiz olmasının (talebin düşük teknolojili ürünlerde yoğunlaşması) yanı sıra endüstrideki kâr marjlarının gelişmiş ülkelere göre düşük olmasının da bu olumsuzluğa olan katkısı büyüktür. Diğer yandan, Tarım makineleri firmalarının genel makine sektöründeki temsiliyet oranları dikkate alındığında, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın ArGe ve tasarım merkezi desteğinden yeterince faydalandığını da söyleyemiyoruz. 2022 yılı itibarıyla Türkiye genelinde 1.274 Ar-Ge ve 326 tasarım merkezi, Bakanlık tarafından destek kapsamına alınmıştı. Bunlardan 170’i makine sektöründe sınıflandırılmış olup, bunların da sekizi (ikisi otomotiv sektöründe sınıflanmış traktör firması) yüzde 4,7’lik bir payla tarım makinelerinde faaliyet gösteriyor. Tasarım tarafında ise Bakanlık tarafından desteklenen 326 tasarım merkezinin 39’u makine sektöründe faaliyet göstermekte olup, bunların da sadece biri tarım makinelerinde yüzde 2,6’lık bir payla sınıflandırılmış durumda. Ar-Ge faaliyetlerinin sonuçları, alınan patent, marka, faydalı model ve endüstriyel tasarım sayılarının büyüklüğü ve gelişimiyle de değerlendirilmelidir. Makine sektöründe en fazla patent ve faydalı model belgesi tescil başvurusu tarım makinelerinden gelmekle birlikte, bunun toplam firma sayısıyla birlikte değerlendirilmesi daha sağlıklı olacaktır. 2021 yılı itibarıyla toplam makine sektöründe firma başına düşen başvuru sayısı 0,1 iken, tarım makinelerinde bu oran 0,22’dir. Buna göre tarım makineleri sektörü genel makine sektörünün oldukça üzerinde bir patent/ başvuru sayısına sahiptir. 

Sektörünüz için hangisi daha önemli: Fiyat mı yoksa kalite mi?

Dünya ihracatından daha fazla pay alma, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknolojili ürünleri üretme ve nitelikli iş gücüne sahip bir sanayi yapısına dönüşümle mümkündür. Ülkemizde ise mevcut arazi ölçeklerinin durumu ve çiftçilerin alım gücünün düşük olması nedeniyle yurt içi talebin büyük oranda ucuz ve teknoloji seviyesi düşük makineler üzerinde yoğunlaşması, katma değeri düşük bir üretime sebep oluyor. Düşük katma değerli ve düşük teknolojili üretimin bir şekilde alıcı bulması da tarım makineleri imalat sektörüne sürekli yeni firmaların eklenmesine neden oluyor. Bu firmaların düşük fiyat rekabeti ise diğerleri üzerinde maliyet azaltma baskısı doğuruyor; bu da kalite ve teknolojiyi düşürüyor.