GİRİŞİMCİ, DEĞİŞİMİN KENDİSİDİR. GÜNÜMÜZ DÜNYASINDA DEĞİŞİM VE DÖNÜŞÜM KAÇINILMAZ, BU SÜREÇTE AYAKTA KALABİLMEK İÇİN VİZYONER SANAYİCİLERE İHTİYAÇ VAR. TÜRKİYE SADECE, FABRİKASINA YENİ FİKİRLERİ ADAPTE EDEBİLECEK VİZYONER SANAYİCİLERLE REKABETÇİ GÜCÜNÜ PEKİŞTİREBİLİR.
Tarihin her safhasında dönüşümün başlangıcı olarak nitelendirilecek gelişmeler ortaya çıkmıştır. Kuzey Tanzanya’da 2 milyon yıl öncesine ait taştan • 62 yapılmış kesme aleti insan yaşamında ne derece önemliyse, aradan geçen 400 bin yıl sonra insan elinden çıkan taş balta da aynı derece önemlidir. Başlangıçta 400 bin yılı bulan dönüşüm, dijitalleşme ile başka bir faza geçiş yapmış görünüyor. Dijital teknoloji ilk başta ufak artışlarla ilerledi, hatta sıfırdan başladı. Yaşanan ilerleme uzun yıllarca fark edilmeyecek bir hızda ilerlerken sonrasında artışların kademesi hızlandı. Basit bir finansal hesaplama ile bunu ortaya koyabiliriz: Banka hesabınıza yıllık yüzde 58 gibi ciddi bir faiz uygulandığını varsayalım ki bu durumda her 18 ayda paranız ikiye katlanır. 10 yılın sonunda hesabınızdaki 1 kuruş 1 TL’ye ulaşır. 100 katlık bir artıştan bahsediyoruz ama ulaşılan rakam 1 TL olduğu için bunun farkına bile varmazsınız. İlerleyen yıllarda ise çok daha baş döndüren bir durum ortaya çıkacaktır: 60’ıncı yıla geldiğinizde hesabınızda 100 milyon, 70’inci yılda milyarlarınız olacaktır. Milyar TL’ye giden sürecin ilk 30 yılının farkına varılamaması oldukça ilginçtir. Doğrusal büyüme yerine üstel büyümenin yaşandığı teknoloji sektöründe de işler aynen bu şekilde yürür. On yıllar boyunca fark edilmeyen dijital teknolojilerin üstel büyümesini doğru zamanda öngören ekonomiler bu süreçten kazançlı çıkmaktadır. Teknolojik dönüşümün hızını anlamak açısından en güzel örnek iPhone 6’dır. 2015 yılında çıkan iPhone 6, 1969’da Apollo 11’i aya götüren ana bilgisayardan 120 milyon kat hızlı bilgi işleme kapasitesine sahipti. 2015 yılından sonraki iki yılın içinde ortaya çıkan işlem gücü, 1969-2015 arasındaki tüm ilerlemeden iki kat daha fazlaydı. 2000 yılından itibaren Fortune 500 listesindeki şirketlerin yarısından fazlasının yok olmasının ana sebebini dijitalleşmeye bağlayan görüşlerin sayısı azımsanmayacak kadar yüksektir. Dijital teknolojiler yalnızca şirketleri dönüştürmüyor; aynı zamanda iş dünyasını da dönüştürüyor. Yapay zekâ ile bu değişimin yönü ve hızı çok daha farklı bir kulvara girmiş görünüyor. Değişimi belirleyecek olan artık yalnızca girişimci zekâsı değil, makine zekâsı olarak görülüyor. Makine Zekâsı Araştırma Enstitüsü’nden Eliezer Yudkowsky’nin şu görüşleri ise konunun ne noktaya gidebileceğini ortaya koyuyor: “Varoluşsal risk açısından, yapay zekâ ile ilgili en kritik noktalardan biri, yapay zekânın, zekâyı son derece hızlı artırabilmesidir. Bu olasılıktan kuşku duyulmasının açık nedeni, kendini tekrar tekrar geliştirmesidir. Yapay zekâ, içsel bilişsel fonksiyonlarını programlama konusunda giderek daha akıllı hale gelir, bunun sonucunda yapay zekânın var olan bilişsel fonksiyonları daha iyi çalışır ki bu da yapay zekâyı kendi programını yeniden yazma görevi için daha da akıllı hale getirir ve böylece daha fazla gelişim sağlar… Yapay zekânın önemi, belirli bir kritik eşiği atladıktan sonra daha da zekileşme doğrultusunda dev bir sıçrama yapabilecek olmasıdır.” Avusturyalı ekonomist Schumpeter kapitalizmi, “Huzursuz girişimcilerin neden olduğu daimî değişimden başka bir şey değildir.” diye tanımlar. Benim tanımımda girişimci huzursuz değil değişime inanan kişidir. Hatta bir adım ötede değişimin kendisidir. Dünyada çığır açan bütün yenilikler farklı düşünmenin ürünleridir. Bizleri çepeçevre saran temel düşünce kalıplarının dışına çıkmayı başarabilen, ana düşünce akımlarının etkisinden kendini sıyırıp özgürce düşünebilen beyinlerin ekonomik başarılarıdır bunlar. Bilgisayar biliminin babası ve aynı zamanda yapay zekânın kurucusu olarak bilinen Alan Turing, İkinci Dünya Savaşından önce bilgisayarın kuramsal temelini ortaya atmış, 1950 yılında ise “Hesaplama Makineleri ve Zekâ” başlıklı makalesi ile bu işin teorisini ortaya koymuştu. O güne dek insanlar her bir makineyi tek bir iş için tasarlamıştı; otomobiller ulaşım, buzdolapları soğutma, radyolar iletişim içindi. Oysa Turing bize, tek bir makine alıp ona birçok farklı makineyi taklit ettirebileceğimizi söylüyordu ki bahsettiği makineler bilgisayardı. Alan Turing, bununla da yetinmemiş ve “Makineler düşünebilir mi?” sorusunu da sormuştur. 1950 yılında Turing, sınırların dışında farklı düşünerek bu soruları kendine sormayı başarmıştır. Günümüz sanayi anlayışında “yüksek ve sürdürülebilir büyümenin” en temel anahtarı teknoloji geliştirmek ve/veya içselleştirmektir ki bunun için vizyoner imalatçılara ihtiyacımız var. Otomasyon, nesnelerin interneti, karanlık fabrikalar... The Wall Street Journal’a göre Çin’deki karanlık fabrika sayısı 2015’ten bu yana yedi kat artmış durumda. Ülke genelinde aktif endüstriyel robot sayısı ise 2 milyonu geçti. Başkan Şi Jinping’in “Made in China 2025” vizyonu, Çin’i yalnızca üreten değil, robotik üretimde lider ülke yapmayı hedefliyor. Günümüz dünyasında değişim ve dönüşüm kaçınılmaz, bu süreçten ayakta çıkabilmek için vizyoner sanayicilere ihtiyaç var. Fabrikasına yeni fikirleri adapte edebilecek vizyoner sanayicilerimiz ile Türkiye rekabetçi gücünü pekiştirebilecektir. Devlet adamları ise ülkenin ekonomik gündemini rasyonelden çıkarmayacak, dünyanın gündemine paralel götürecektir. Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) 2023 İşlerin Geleceği Raporu, ekonomi yönetimi gündeminin ne olması gerektiğine dair uzun dönemli bir projeksiyon sunuyor. Rapora göre önümüzdeki beş yıl içinde iş gücü piyasasında yapısal değişikliklerle işlerin yüzde 23’ünün değişime uğrayacağı öngörülürken, Türkiye’deki yöneticiler teknolojik değişimin Türkiye’de yaratacağı işlerin dünya ortalamasına göre çok daha fazla, yüzde 26 seviyesinde olacağını söylüyorlar.
