PwC, ÇEYREK ASRA YAKLAŞAN GELENEKSEL YILLIK KÜRESEL CEO ARAŞTIRMASINI BU YIL 23’ÜNCÜ KEZ GERÇEKLEŞTİRDİ. TÜM DÜNYADA 83 ÜLKEDEN 1581 CEO İLE GERÇEKLEŞTİRİLEN 23’ÜNCÜ KÜRESEL CEO ARAŞTIRMASINA GÖRE, YENİ BİR 10 YILLIK DÖNEME GİRERKEN CEO’LARIN KÜRESEL EKONOMİ HAKKINDAKİ YAKLAŞIMLARI ŞİMDİYE KADAR HİÇ OLMADIĞI KADAR TEMKİNLİ: CEO’LARIN YARISINDAN FAZLASI 2020 YILINDA EKONOMİK BÜYÜME HIZININ YAVAŞLAMASINI BEKLİYOR.
Kamu kurumları ve özel kuruluşlara dünya çapında sektör odaklı denetim, vergi ve danışmanlık hizmetleri sunan PricewaterhouseCoopers (PwC), çeyrek asra yaklaşan geleneksel yıllık Küresel CEO Araştırmasını bu yıl 23’üncü kez gerçekleştirdi. İş dünyası tarafından sonuçları merakla beklenen araştırma, her yıl olduğu gibi Davos Dünya Ekonomik Forumu kapsamında kamuoyu ile paylaşıldı. Tüm dünyada 83 ülkeden 1581 CEO ile gerçekleştirilen 23’üncü Küresel CEO Araştırmasına göre, yeni bir 10 yıllık döneme girerken, CEO’ların küresel ekonomi hakkındaki yaklaşımları şimdiye kadar hiç olmadığı kadar temkinli gözüküyor. CEO’ların yüzde 53’ü 2020 yılında ekonomik büyüme hızının yavaşlamasını beklerken, bu oran 2019 yılında yüzde 29’du. Bu rakam ayrıca, küresel ekonomi görünümüyle ilgili beklentilerin ele alınmaya başladığı 2012’den bu yana en yüksek “ihtiyat” seviyesine ulaşıldığına da işaret ediyor.
Benzer şekilde, araştırma sonuçlarına göre, CEO’ların kendi şirketleri açısından önümüzdeki yıl için öngörüleri 2009 yılından bu yana en düşük seviyeye gerilemiş durumda: CEO’ların yalnızca yüzde 27’si kendi şirketlerinin önümüzdeki 12 ayda büyüme potansiyeline “çok güvendiğini” söylerken, hatırlanacağı üzere geçtiğimiz yıl bu oran yüzde 35 olarak ölçümlenmişti.
KÜRESEL BÜYÜMEYE DAİR EN GÜVENİLİR GÖSTERGE
PwC’nin hazırladığı Küresel CEO Araştırmaları, CEO’ların kendi şirketlerinin gelir artışı beklentileri konusundaki sezgilerinin küresel ekonomik büyümeye dair en iyi göstergelerden biri olması açısından iş dünyasında önemle takip ediliyor. 2008 yılından bu yana CEO beklentilerinin analizi sonucunda her zaman CEO’ların 12 aylık gelir artış potansiyeline güven seviyesiyle küresel ekonominin yakaladığı gerçek büyüme seviyesinin birbiriyle çok yakından ilişkili olduğunu gözlemlenmişti. Analiz dinamikleri devam ettiği sürece, 2020 yılında küresel büyümenin, IMF’nin Ekim ayı için büyüme beklentisi olan yüzde 3,4’ün bile altına düşme olasılığının olduğu görülüyor.
“ZORLUKLAR FIRSATLARI DA BİRLİKTE GETİRİYOR”
PwC Türkiye Başkanı Halûk Yalçın, araştırmanın sonuçlarıyla ilgili olarak yaptığı değerlendirmede, “23’üncü Küresel CEO Araştırması bize; dünya genelinde pek çok alandaki belirsizliğin CEO’ların gelecek beklentilerini de etkilediğini gösteriyor. Ekonomik büyümenin yavaşlayacağını düşünen CEO’lar en çok aşırı regülasyon, ticaret savaşları ve belirsiz ekonomik büyümeden endişe ediyor. Karşı karşıya olduğumuz bu zorluklar, ölçeği ve hızı farklı olsa da kavram olarak yeni değil ve asıl önemlisi beraberinde gerçek fırsatları da getiriyor” derken, araştırmanın kamuoyuna açıklandığı 50’nci Dünya Ekonomik Forumu toplantısının hemen ardından tüm liderlerin bu zorluklarla başa çıkmak için iş birliği yollarını arayacaklarına vurgu yapıyor: “Çevik bir stratejiyle, paydaşların değişen beklentilerini merkeze alarak, son yıllarda içinden geçtiğimiz zorlu süreçlerdeki deneyimlerini kullanan şirketler büyümeye devam edecekler.”
TÜRK CEO’LAR İYİMSER BİR TABLO ÇİZİYOR
Araştırmaya katılan 75 Türk CEO’nun verilerini incelediğimizde ise daha ılımlı bir yaklaşımla karşılaşıyoruz. Türk CEO’ların yüzde 72 gibi büyük bir çoğunluğu kendi şirketlerinin önümüzdeki 12 ayda büyüme potansiyeline “güvendiğini” söylerken,
bu büyüme potansiyeline ulaşabilmek için gelecek 12 ay içinde ilk olarak operasyonel verimlilik (yüzde 71) ve piyasaya yeni bir ürün veya hizmet sunma (yüzde 68) konularında aksiyon almayı planlıyor. Yine Türk CEO’ların yüzde 48’i temel becerilere erişim konusunda endişeli olduklarını söylerken, yüzde 28’lik bir kesim de beceri/yetenekleri geliştirilmiş çalışanları elde tutmanın önemli bir sorun başlığı olacağını dile getiriyor.
Büyüme beklentileri konusunda küresel CEO’lar ile önceki dönemde daha da ihtiyatlı bir çizgide olan Türk CEO’ların oldukça yakınlaştıklarını ve birkaç yıldır süregelen temkinli duruşlarını devam ettirdiklerini ifade eden Halûk Yalçın, “Ekonomik büyüme beklentileri düşmüş olan Türk CEO’lar bununla birlikte zorlu dönemlerde iş yapma deneyiminin etkisiyle orta vadeli büyüme beklenti- lerinde göreceli olarak daha iyimser bir tablo çiziyor. Belirsizliğin hâkim olduğu böylesi bir dönemde değişen küresel dinamikleri ve küresel sermayenin beklentilerini çok iyi süzerek, Türkiye’den küresel değer zincirlerine akıl ile uzanmalıyız. Ekonominin tüm paydaşları olarak iş birliği içerisinde çalışıp dalgaların yükseldiği bu dönemde, ticaret savaşlarından yeni ekonomik yapı ve koridorlara erişecek strateji ve uygulamalarla Türkiye’yi bir adım öne çıkarmalıyız. Kuşak ve Yol, Brexit, ülkeler arası yeni ticaret eksenleri gibi fırsatları ortak akılla lehimize kullanmalı ve gelecek kuşak teknolojiler ve yenilenen yetenekler ile başarıya koşmalıyız” diyor.
BELİRSİZLİK BÜYÜMEYİ BALTALIYOR
CEO’lar nereden hangi noktaya bakarlarsa baksınlar gelecek belirsizliklerle dolu. Belirsizlikler arttıkça beklentiler de düşüyor. Son iki yılda, küresel GSYİH büyümesinin azalacağına inanan CEO’ların yüzdesi yüzde 5’ten yüzde 53’e 10 kat artarken, dünyanın her yerindeki CEO’ların karamsarlık seviyelerinin arttığı gözlemleniyor. Neredeyse her bölgede, CEO’ların kendi şirketlerinin 12 aylık büyüme beklentilerine olan güvenleri önemli ölçüde azalmış durumda. CEO’lar önümüzdeki üç yıl için daha umutluyken, güven düzeyleri 2009’dan beri hâlâ düşük bir seviyede seyrediyor.
Araştırma sonuçlarına göre aşırı regülasyon en büyük endişe kaynağı olmaya devam ederken, özellikle belirsiz ekonomik büyüme, ticaret savaşları, iklim değişikliği, küresel salgın riskleri ve siber tehditler konusunda endişeler artıyor. Tüm bu cephelerdeki bilinmeyenler, CEO’ların geleceğe bakışlarını karartıyor.
SİBER GÜVENLİK ENDİŞESİ YÜKSELİYOR
Bilgiyi tüm dünyaya yayan ve demokratik hale getiren internet artık vadettiklerinin istenmeyen ve tehlikeli sonuçlarıyla yüzleşiyor. Dijital teknolojiye yönelik uygulamaları yönetebilecek veya saldırıları kontrol edebilecek etkili bir küresel çerçevenin olmadığı bir ortamda araştırmaya katılan CEO’ların çoğu, çevrimiçi içerik, veri gizliliği ve baskın teknoloji platformları alanlarında regülasyonların artacağını öngörüyor. Sonuç olarak, internetin daha fazla bölünmesi ve parçalanması olasılığı her zaman önümüzde. internetin sunduğu küresel, her şeyi kapsayan ve her şeyi bilen bir platformun baskın modeline karşı tepkinin doğması da aslında son derece doğal; aynı zamanda belirli ortak standartlarla desteklenmiş ve düzenlenmiş bir yöne gidiş de söz konusu olabilir. Küresel ekonomi, Endüstri 4.0’ın vadettiklerini gerçekleştirmesi için bu alanlarda daha derin bir iş birliği ihtiyacı duyuyor.
YENİ YETENEKLER TARTIŞMAYA AÇIK DEĞİL
Beceri ve yeteneklerdeki gelişme ile ekonomik iyimserlik ve gelir artışı beklentisi arasında doğru orantılı bir ilişki var. Üst düzey beceri kazanma potansiyelini benimseyen CEO’lar, daha güçlü bir şirket kültürü, daha fazla yenilik ve daha yüksek iş gücü verimliliği gibi sonuçlarla yatırımlarının karşılığını alıyor. Yeni yetenek geliştirme yolculuğunda en uzağa gidenler çalışanlarını elde tutmayı birincil zorluk olarak ortaya koyarken, sürece yeni başlayanlar motivasyon ve kaynak eksikliğini en büyük engel olarak görüyor.
Şu bir gerçek ki; otomasyondaki artışlar, demografik verilerdeki değişiklikler ve yeni regülasyonlar, şirketlerin teknolojik değişimin hızına ayak uydurmak için ihtiyaç duydukları yüksek becerili yetenekleri çekmeyi ve korumayı çok daha zorlaştıracak.
CEO’lar gelecekteki yetenekli insan kaynaklarını büyütmek ve güçlendirmek zorunda.
İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ KRİZDE SAKLI FIRSAT
İklim değişikliği aslında uzun süredir gündemin merkezinde yer alıyor. Dünya çapındaki kuruluşlar iklim değişikliği risklerini ve hatta potansiyel fırsatlarını tanımaya başlarken, 10 yıl öncesiyle karşılaştırıldığında, bugün CEO’lar itibar, yeni ürün ve hizmet fırsatları ve hükümet ya da mali teşvikler gibi yeşil ekonominin yararlarını daha fazla anlamaya başlamış durumda. Batı Avrupa ve Asya-Pasifik bölgelerindeki şirketler, hükümetlerin bu bölgelerde sürdürülebilirlik taahhüdü göz önüne alındığında, daha yeşil olmayan bir ekonomiye geçiş risklerini değerlendirmede ön sırada yer alıyor. Buna karşılık, ekonomilerin temiz enerjiye yönelik küresel ilerlemeye en fazla maruz kaldığı Orta Doğu’da, şirketler daha düşük karbonlu bir geleceğin getireceği olası değişiklik- lerin değerlendirilmesinde biraz geriden geliyor.