EKONOMİDE RASYONEL ZEMİNE GERİ DÖNÜŞ SÜRECİNDE İHRACATA, YATIRIMA VE ÜRETİME AĞIRLIK VERİLMEYE DEVAM EDİLECEK. KREDİ POLİTİKASINDA İHRACAT VE YATIRIMLARSA ÖZEL OLARAK DESTEKLENECEK. BU ÇERÇEVEDE RASYONEL ZEMİNE GERİ DÖNÜŞÜN, MAKİNE İHRACATINI DA DESTEKLEYECEĞİ AÇIKTIR.

ki yıl öncesinden, 2021 yılı başından itibaren uygulanan yeni ekonomi modeli ve liralaşma politikaları, seçimler öncesinde sürdürülemez bir noktaya gelmişti. TL değerlenmiş, faiz oranları gerçeklikten kopmuş, piyasalarda birden çok döviz kuru oluşmuş ve döviz rezervleri seviyesi bir döviz krizi endişesi yaratmaya başlamıştı. Seçimler sonrasında sürdürülemez bu politikalar bırakıldı ve ekonomide yeniden rasyonel zemine geri dönüş hedefi benimsendi. Rasyonel zemine geri dönüş politikalarının ana amacı, TL faizlerin ve TL’nin değerinin piyasalar tarafından belirlenen gerçek değerlerine dönmesi ve yeni, sağlıklı ve öngörülebilir dengelerin kurulmasıdır. Bu dengelerin sağlanmasıyla enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarı hedefinin öne çıkması, dış ticaret ile cari işlemler dengesinin sürdürülebilir hale gelmesi ve Türkiye’nin risk priminin azaltılarak yeniden uzun vadeli sermaye girişleri için uygun ortamın oluşturulması hedefleniyor. Rasyonel zemine geri dönüş, makine sektörü için de teorik olarak daha sağlıklı bir iş ve rekabet ortamı yaratacak. Ancak pratikte uygulamaların zamanlaması ve boyutu belirleyici olacak. Baştan söylemeliyiz ki rasyonel zemine geri dönüş kademeli olacak ve zamana yayılacak. Rasyonel zemine geri dönüşte 2024 ortasına kadar enflasyon düşüşü için gerekli koşullar yaratılacak ve liralaşma dönemindeki düzenlemelere kademeli olarak son verilecek. Bu süreçte enflasyon ise yüksek seyretmeye devam edecek. Nitekim Merkez Bankası da enflasyon düşüşünün başlangıcı olarak 2024 yılının ikinci çeyreğini işaret ediyor. Bu açıdan, rasyonel zemine geri dönüşün enflasyonla mücadeleyi zamana yayacağını görüyoruz. Nitekim ekonomide hızlı bir yavaşlama ve reel sektörün sıkıntıya girmesi de istenmiyor. Bu da anlaşılabilir bir tercih olarak görülebilir. Para ve maliye politikasındaki sıkılaşma kademeli olarak gerçekleşecekken, ekonomide yüzde 3 ila yüzde 4 arasından bir büyüme hızı korunacaktır. Ancak büyümeye katkıda iç talebin katkısı azalırken, ihracatın ve net ihracatın katkısı artmalıdır. Bu çerçevede iç talep kademeli olarak yavaşlatılacakken, ihracat daha fazla desteklenecektir.Ekonomide rasyonel zemine geri dönüş sürecinde ihracata, yatırıma ve üretime ağırlık verilmeye devam edilecek. Kredi politikasında ihracat ve yatırımlar ise ayrıca ve özel olarak desteklenecek. Bu çerçevede rasyonel zemine geri dönüşün, makine ihracatını da destekleyeceği açıktır. Yatırımlar tarafında ise yavaşlama sınırlı olacaktır. Özel sektörün ihracata dönük kapasite yatırımları, yeşil ve dijital dönüşüm yatırımları, otomasyon ve modernizasyon yatırımları devam edecektir. Burada kritik nokta, finansmana erişimdir. Merkez Bankası kaynaklı yatırım kredileri yeniden canlandırılırsa, yurt içi makine talebi de yeniden ivme kazanacaktır. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı TOGG otomotiv projesi benzeri 11 kritik alanda daha çoklu ortaklık/iş birliği yöntemiyle yatırım ve üretim öngörüyor. Bu yaklaşım da ekosistemleriyle makine yatırımlarını canlandıracaktır. Yine, Türkiye’nin risk priminin düşmesiyle yabancı sermaye yatırımları da yeniden başlayabilir. 

PARA POLİTİKASINDAKİ DEĞİŞİMİNMAKİNE SEKTÖRÜVE İHRACATA ETKİLERİ 

Para politikasında liralaş-ma hedefinin uygulandığı dönemdeki düzenlemelerin büyük bölümü, ihracatı ve ihracatçıları doğrudan ve dolaylı olarak etkilemişti. İhracat gelirlerinin bozdurulması zorunluluklarından kredi koşulu olarak kur korumalı mevduatların açılmasına, yeniden döviz almama taahhütlerinden ihracat kredisi kullanmak için getirilen koşullara kadar birçok düzenleme ihracatçıları doğrudan etkilemişti. Yine, ihracat ve ihracatçılar açısından çok önemli bir rekabet unsuru olan TL’nin reel olarak değer kazanması da sınırlayıcı etki yapmıştı. Ekonomide rasyonel zemine geri dönüş kararıyla Merkez Bankası para politikası da değişmeye başladı. Merkez Bankası para politikasını kademeli olarak sıkılaştırırken, döviz kurlarının, faiz oranlarının ve fiyatların yeniden piyasa koşulları içinde belirlenmesine yönelik adımlar atılıyor. Elbette Merkez Bankası’nın adımları kademeli olacaktır. Son 1,5 yılın politikasından keskin bir dönüş yapmanın bedeli ise daha ağır olabilir. Bu nedenle Merkez Bankası’nın kademeli geçiş tercihi de doğrudur. Merkez Bankası’nın para politikasını sıkılaştırması ve düzenlemelerin normalleştirilmesi, ihracatı ve ihracatçıları yine doğrudan ve dolaylı olarak etkileyecektir. Bu olası etkileri şöyle değerlendirebiliriz; • Merkez Bankası para politikasını sıkılaştırırken bunu birkaç kanaldan gerçekleştiriyor. İlk olarak politika faizi artırılıyor ve faiz oranlarının normalleşmesi sağlanıyor.Faiz oranlarının gerçekçi seviyelere oturması, diğer fiyatların da daha sağlıklı oluşmasını sağlayacaktır. Bu açıdan ihracatçılar için de öngörülebilir ve daha gerçekçi fiyatlar oluşabilir. İkinci olarak merkez bankası kredi büyümesine sınırlamalar getiriyor ancak ihracat ve yatırım kredileri bu sınırlamanın dışında tutuluyor. Bu da olumlu bir gelişmedir. Bu yaklaşım, makine sektörü ihracatını ve yurt içi makine yatırımlarını da destekleyecektir. • Ancak hem merkez bankası ve Türk Eximbank kaynaklı hem de bankacılık sektörü kaynaklı kredilerin kullanımında ve erişimde sıkıntılar sürüyor. Bu alanda en azından ihracat kredileri için ivedilikle adımlar atılması gerekli. Yine, ihracatçılara açılan kredi limitlerinin TL olarak belirlenmesi yerine yeniden döviz cinsinden belirlenmesine geçilmeli. TL’nin değer kaybı sonrası mevcut limitlerle ihracatın finansmanı için kullanılacak kredi limitleri döviz bazında yüzde 40 azaldı. Bu da ihracatın yüzde 40 daha az finanse edilmesi anlamına geliyor. • İhracat kredilerinin kullandırılmasında bilançolardaki döviz varlıklarına ilişkin sınırlamalar, kur korumalı mevduat açma zorunlulukları, net ihracatçı olunması zorunluluğu ve ihracat gelirlerinin bozdurulması zorunlulukları, açıklanacak bir takvimle kademeli olarak kaldırılmalıdır. Bu düzenlemeler içinde önemli bir yer tutan kur korumalı mevduatlarda, yeni mevduat açılması ekim ayından itibaren sona erecek. Ancak mevcut KKM devam edecek ve alınan ve alınacak caydırıcı önlemlerle tasfiye edilecek. Örneğin, 2024 yılı başından itibaren vergi avantajı sona erebilecek. • İhracatçılar açısından rekabet gücünün sürdürülmesinde para politikasıyla ilişkili bir diğer konu maliyetlerdir. Bu noktada enflasyonla mücadele ve fiyat istikrarının sağlanması hedefi ve kullanılacak araçlar doğrudur. Ancak Merkez Bankası 2023 sonu için yüzde 58 ve 2024 sonu için yüzde 33 TÜFE beklentisini paylaştı. Bu beklentiler çerçevesinde, ihracatçıların maliyetleri en azından 2024’ün sonuna kadar hissedilir şekilde artmaya devam edecektir. İhracatçıların bu durumda 

CAN FUAT GÜRLESEL MAİB EKONOMİ DANIŞMANI

 talebi de doğal olarak döviz kurlarında artışın devam etmesi olacaktır. • Para politikasındaki kademeli sıkılaşma TL’nin değerini de etkileyecektir. TL’nin değeri büyük ölçüde yeniden piyasa koşullarıyla belirlenmeye başladı. Merkez Bankası TL’nin değerini korumak için artık döviz satışları yapmayacak ve bu konuda bankalara olan baskı da kaldırıldı.TL, bu gelişmeler sonrası dolar karşısında 27 TL’ye yaklaştı ve gerekli düzeltme gerçekleşti. Bu noktadan sonra TL’nin değerini belirleyecek olan artık Merkez Bankası’nın sıkılaşma politikaları olacaktır. Merkez Bankası TL likidite tarafında sıkılaşmaya başladı ve bunu kademeli olarak artıracaktır. Buna bağlı olarak da TL’de değer kaybı yavaşlayacaktır. • Yeni enflasyon hedeflerine bağlı olarak 2024 sonuna kadar maliyetlerde yüz-de 55 ila yüzde 60 artış olacakken, TL’nin değer kaybının yavaşlaması, ihracatçıları yeniden zorlamaya başlayacaktır. TL, ihracatçı cephesinde yeniden değerlenecektir ancak burada çözüm, döviz kurlarını daha hızlı arttırmak değil enflasyonu daha hızlı düşürmek olmalıdır.