Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından 20 Eylül’de Bolu’da düzenlenen Makine Sektör Toplantısında paydaşlar, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ile bir araya geldi.

Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) tarafından 20 Eylül’de Bolu’da düzenlenen Makine Sektör Toplantısında paydaşlar, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık ile bir araya geldi. Türk makine sektörünün yeni dönem stratejilerinin tartışıldığı toplantıda Fikri Işık makine sektörünün Türk sanayisi için önemine dikkat çekerek “Ana ekseninde makine sektörü olmayan bir sanayileşme tasavvuru imkansızdır. Ülkemizdeki diğer tüm sanayi sektörlerini geliştirmek için makine sektörünü bir lokomotif sektör olarak güçlendirmemiz gerekiyor” dedi.

Dünya ve Türkiye ekonomisi ile makine sektöründeki mevcut durum ve makine üreticilerinin beklentilerinin ele alındığı toplantıya, Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı bürokratları, Makine İhracatçıları Birliği Yönetim Kurulu Üyeleri, sektörel dernek temsilcileri, çeşitli kurum, kuruluş ve firma yetkililerinden oluşan yaklaşık 70 davetli katıldı. Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın açılış konuşması ile başlayan toplantıda, MAİB Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran, dünyada makine sektörünün genel durumu ve Türk makine sektörünün yapısıyla ilgili bir sunum gerçekleştirdi. Makine alt sektör temsilcilerinin yaşadıkları sorunları ve çözüm önerilerini aktararak sektörlerine yönelik değerlendirmelerde bulunduğu toplantı kapsamında; yeni dönemde atılacak adımlarla ilgili fikir alışverişinde bulunuldu.

“Makine Sektörünü Desteklemek Türk İmalat Sanayisinin Tamamını Desteklemektir”

Makine sektörünün Türkiye ekonomisi için önemine değinen Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık, “Savunma, gıda, su, enerji gibi öncelikli alanlarda, pazar; biyoteknoloji, nanoteknoloji gibi gelişen alanlarda, stratejik; makine ve otomotiv gibi güçlü alanlarda ise hedef odaklı yaklaşım içinde olacağız” dedi. Fikri Işık, “Türkiye’nin nereden nereye geldiği ve bundan sonra nereye ulaşmak istediği ortadadır. 12 yılda, üretimde düşük teknolojiden orta teknolojiye doğru geçiş yaptık. Bundan sonra da orta yüksek ve yüksek teknolojiye doğru geçiş yapacağız” diye konuştu. “Ancak 2023 hedeflerimizi yakalayabilmemiz için bu teknoloji düzeyinde devam etme şansımız yok. Türkiye’nin mutlaka orta yüksek ve yüksek teknolojik ürünlerde üretim ve ihracat yapma zorunluluğu var. Hedefleri başarmak artık daha fazla bu alana yoğunlaşmakla mümkün. Artık 3Y; yerli, yeşil ve yenilikçi üretim anlayışı ekseninde mikro reformları öne çıkaracağız” diyen Fikri Işık, sözlerini şöyle sürdürdü: “Teknolojide derinlik, Ar- Ge ve yenilikte yetkinlik stratejimiz çerçevesinde paradigma değiştireceğiz. Makine sektörü sadece kendi açısından değil, imalat sanayisinin tamamı açısından önem taşıyor. Zira makine sektörünün ürünleri, diğer sektörler tarafından yatırım malı olarak kullanılıyor. Bu yönüyle düşünecek olursak, ana ekseninde makine sektörü olmayan bir sanayileşme tasavvuru imkansızdır. Ülkemizdeki diğer tüm sanayi sektörlerini güçlendirmek için makine sektörünü bir lokomotif sektör olarak güçlendirmemiz gerekiyor. Dünyadaki toplam ihracatın yaklaşık yüzde 10’unun makine sektörüne ait olması da sektörün öneminin bir başka göstergesidir. Makine sektöründe ihracatımızın gösterdiği artıştan son derece memnunuz.” Fikri Işık, makine ihracatının 2013 yılında 10,6 milyar dolarla tarihi bir seviyeye ulaştığını hatırlatarak, “Bu yılın ilk yedi ayında ise geçen yılın aynı dönemine göre makine ihracatımız yüzde 8 oranında artış gösterdi ancak bu seviyeler yeterli değil, üstelik ithalatımız çok yüksek. Her ne kadar bu yılın ilk yedi ayında ithalat yüzde 8 azalsa da geçen sene 20 milyar dolara yakın açık verdiğimiz gerçeğini unutmayalım. Bu yıl iç talebi kısmaya yönelik adımlarımız neticesinde, ilk yedi ayda sektörde ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 44’e kadar yükseldi” ifadesini kullandı.

“Makine Sektörü için Birçok Eylemi Hayata Geçirdik”

Bakanlık bünyesinde oluşturulan Makine Teknik Komitesi (MAKTEK) sayesinde sektörle sürekli bir etkileşim sağlandığını ifade eden Fikri Işık, “24. toplantısını gerçekleştirdiğimiz bu komitenin yapısını da geçtiğimiz günlerde değiştirerek daha geniş ve daha katılımcı bir komite oluşturduk. 2011 yılında uygulamaya başladığımız Makine Sektörü Strateji Belgesi ve Eylem Planı neticesinde önemli çıktılar elde ettik” dedi. Fikri Işık, 39 eylemi büyük oranda hayata geçirdiklerini belirterek, “Finansal kiralama işlemlerinde KDV’nin yüzde 1’e inmesi, kamu alımlarında yerli makineler lehine düzenlemelerin yapılması, ihracat sigortalarının yaygınlaştırılması, mesleki ve teknik eğitim okullarında ekipmanların yenilenmesi, Ar-Ge ve inovasyon sonucu ortaya çıkan teknolojinin ticarileşmesi konusunda destek sistemi oluşturma gibi eylemleri hayata geçirdik. Makine Teknoloji Enstitüsü kurulması, hurda traktörlerin dönüşümünün teşvik edilmesi gibi konuları ise henüz sonuçlandıramadık. Ancak bu konuları da sonuç alınıncaya kadar takip etmeye kararlıyız. 2015-2018 dönemini kapsayan Makine Sektörü Strateji Belgesini yeniden hazırlıyoruz. Bu toplantı, strateji belgesi hazırlanma sürecine katkıda bulunacak” şeklinde konuştu.

“Kamu Alımları Yerli Üretimin Kaldıracı Olacak”

Fikri Işık sözlerini şöyle noktaladı: “2013 yılında 3. Sanayi Şurasını gerçekleştirdik. Şura’da 194’ü bakanlığımızın sorumluluğunda olmak üzere toplam 440 tavsiye kararı alındı. Bu kararların birçoğu makine sektörüyle ilgili olmakla beraber üçü doğrudan sektörü ilgilendiriyor. 4. nesil otomasyona geçişe yönelik sistemlerin entegrasyonunun sağlanması, sanayi şurasının, makine sektörünü doğrudan ilgilendiren konularından birisiydi. Finansmana erişimde makine ve ekipmanların doğrudan teminat olarak gösterilebilmesine yönelik yurt dışı uygulamaların incelenmesi ve uygun olanların Türkiye’ye aktarılması yine şuranın sektörle ilgili aldığı bir tavsiye kararıydı. Bu kararların takipçisi olup hayata geçirilmeleri için her türlü çalışmayı yapacağız. Makine üretiminde yerlilik oranı bizim için çok önemli bir durum. Makine sektöründe yerliyseniz diğer sektörlerde daha çok yerlilik oranı kazanmış oluyorsunuz. Kamu alımlarını yerli üretim noktasında bir kaldıraç olarak kullanmak istiyoruz. Bütün dünya aslında bu evrelerden geçti. Dünyada kamu alımları teknolojik dönüşümü ve yerli üretimi destekleyen ana kaldıraçlardandır. Üreticinin malının yerli olduğunu belgelemesi için bir standart oluşturduk. Ürünün yerli olma kriterini yüzde 51 olarak belirledik. Bakanlık olarak da özellikle teknolojik üründe iş deneyimi belgesi sorununu da çözdük. Sektörde gerçekten teknolojik bir ürün üretilip kamu ihalesine girilecekken, iş bitirme belgesinin olmaması bir engel olarak öne sürülüyordu. Artık ürün teknolojikse iş bitirme belgesini Bakanlık olarak biz vereceğiz. Bu sektörde katma değerin oluşabilmesi için Ar-Ge ve inovasyon, olmazsa olmazlar arasında yer alıyor. Küçük firmaları teknoparklara davet ediyoruz. Büyük firmalar için 50 olan araştırmacı sayısını 30’a çektik. Aslında makine sektörü için bu önemli bir adımdı. Şu anda toplam 163 Ar-Ge merkezi var. Bunun 10’u makine sektörüne ait. Makine, Türkiye’nin güçlü olduğu bir sektör. Sayıyı artırmak durumundayız. Yeni Ar-Ge merkezlerini bekliyoruz. Maalesef desteklerimizden faydalanan bir makine kuruluşu yok. KOSGEB’in işbirliği-güç birliği programını sektörün kullanımına açık. Tekno yatırım desteği için kullanımımıza hazır 100 milyon lira var ve harcamakta zorlanıyoruz. Test ve deneylerin makine sektörü için önemli olduğunu da biliyoruz. TSE bünyesinde dört yeni laboratuvarı hizmete açtık. Özellikle Türkiye’deki tüm sanayiyi, elektronik ortamda birbiriyle etkileşim haline getirecek büyük bir çalışma yürütüyoruz. Şu anda Girişimci Bilgi Sisteminden “Kim, hangi sektörde, neyi, ne kadar üretiyor?” konularında veriler elde ediyoruz. Bu konuda İstanbul Sanayi Odasının önerisini de ekleyeceğiz. Sektörde çalışan akademisyenleri de bu portala dahil edeceğiz. Bu sayede diyelim ki makine sektöründe biri üretim yapmak istediğinde o portaldan, sektörde kimlerin hangi alanda neler yaptığını ve referanslarını görebilecek. Türkiye artık hedefi olan bir ülkedir. 100 milyar dolarlık makine ihracatı yapacaksak artık daha farklı işlere yönelmemiz gerekiyor. Ne yapılması gerektiğini de en iyi sizler biliyorsunuz. Bundan sonra da hangi noktada yoğunlaşmamız gerektiğini bu veriler bize gösterecek. Bugün sizleri de yoracak şekilde bir toplantı gerçekleştirdik. Çok faydalı bir çalışma oldu. Değerli arkadaşlar hepinize katılımınız, katkılarınız için çok teşekkür ediyorum.”

“Sanayileşmeden Diğer Sektörlere Kayıyoruz”

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Fikri Işık’ın konuşmasının ardından MAİB Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran söz aldı. Makine sektörünün önemli ve bütün ülkeler için stratejik bir sektör olduğunun altını çizen Adnan Dalgakıran, gerçekleştirdiği sunumda; dünya imalat sanayisindeki eğilimler, Türkiye’nin konumu ve dünya makine sanayisindeki gelişmeler hakkında çeşitli bilgiler aktardı. Türk ekonomisi ile sanayisi hakkında düşüncelerini de paylaşan Adnan Dalgakıran, Türk makine sanayisi için değerlendirme ve önerilerde bulundu. “Dünya imalat sanayisinde eğilimler ve Türkiye’nin bu noktadaki konumuna bakarsak sanayinin katma değerinin dünya genelindeki payı son zamanlarda epey tartıştığımız bir konu” diyen Adnan Dalgakıran, 1980’den 2010’a uzanan yıllara bakıldığında yüzde 39’lardan yüzde 25’lere indiğini, Türkiye’de imalat sanayisinin toplam milli gelirdeki payının düşmesinin dünyaya benzer olduğunu söyledi. Dünya genelinde üretimde zenginlik oluşmasından sonra hizmet sektörü ve diğer sektörlerin ağırlığını hissettirdiğini belirten Adnan Dalgakıran, Türkiye’de ise sanayileşme oluşmadan hizmet sektörü ve diğer sektörlere kayma yaşandığını aktararak, kuvvetli bir sanayileşme oluşmadan böyle bir durum yaşanmasının tehlikelerinden bahsetti. Dünyada imalat sanayisinde katma değer yaratan ülkeler sıralamasında bir miktar gerilediğimiz bilgisini veren Adnan Dalgakıran, “1990’da en çok katma değer yaratan ülkeler arasında 13. sıradan, 2010’da 17. sıraya geriledik. Rakiplerimiz, gelişmekte olan ülkeler dediğimiz Tayvan, Endonezya, Meksika, Hindistan, Rusya ve Çin’in bizden daha yukarıda devam ettikleri görülüyor” dedi.

“Yeni Sanayi Devrimine Hazır Olmalıyız”

Türkiye’nin dışında kaldığı veya tersine hareket ettiği eylemelere bakarak küresel sanayi eğilimleri ve Türkiye için bir değerlendirme yapmaya çalıştıklarını aktaran Adnan Dalgakıran, “Türkiye’nin dışında kaldığı veya tersine hareket ettiği eylemler şöyle sıralanıyor: Küresel sanayi eğilimlerinde ilk olarak tüm ülkelerde sanayi katma değerleri mutlak olarak artıyor. Gelişmiş ülkelerin sanayi katma değerlerinin milli gelirleri içindeki payları azalıyor. Gelişen ülkelerinki artıyor veya korunuyor. Türkiye’de sanayinin katma değeri mutlak olarak yükseliyor. Ancak sanayinin payı henüz sanayileşmiş ülke olmadan azalıyor. İkinci olarak küresel tedarik zinciri büyüyor, imalat sanayisi üretimi ve ihracatında ithal girdi kullanımının payı artıyor. Çok sayıda ülke tedarik zincirine satıcı olarak katılıyor. Türkiye’de ise sanayide ithal girdi kullanımı artıyor ancak Türk sanayisi küresel tedarik zincirine daha çok alıcı olarak katılıyor. Üçüncüsü, küresel eğilimlerde, yüksek teknolojili sektörlerin katma değerleri daha hızlı büyüyor. Biz ise bu sektörlerde çok sınırlı üretim yapıyoruz. Dördüncüsü, yüksek teknolojili sanayi üretiminde yeni rekabetçi ülkeler doğuyor. Burada başka bir sıkıntı daha var o da hızlı hareket etmek. Bizim süratli hareket etmemiz gerekiyor. Mesela 20 yıl evvel tekstil makineleri satan birkaç ülke vardı. Şimdi bu makineleri üreten en az 15 ülke var. Bizim de bu rekabetin içinde hızla ilerlememiz gerekiyor. Dünya ticaretinde yüksek teknolojili sektörlerin payı artıyor. Biz bu sektörlerde sınırlı ölçüde ihracat yapıyoruz. İmalat sanayisinde düşük ve orta düşük teknolojili ürünlerin fiyatları düşerken orta yüksek ve yüksek teknolojili ürünlerin fiyatları artıyor. Bizde, daha çok düşük ve orta düşük teknolojili ürünler üretilip ihraç ediliyor. Bunların fiyatlarını biraz artırarak dünyaya kabul ettirmeye çalışıyoruz” dedi. Sanayi değer zincirinde; Ar-Ge, inovasyon, buluş, tasarım, pazarlama, lojistik, satış kanalları ve satış sonrası hizmetlerin daha çok karlılık yarattığına değinen Adnan Dalgakıran, üretim halkasında karlılığın dünya genelinde azalmasına karşın Türkiye’de arttığına dikkat çekti. Adnan Dalgakıran küresel eğilimler ve Türk sanayisindeki durum konusunda ise şu bilgileri aktardı: “Küresel ölçekte ana yan sanayi üreticileri sınır ötesi teknoloji kapasitesi geliştirme eğilimindeler. Gelişen ülkelerin kapasitesinden artan ölçüde yararlanıyorlar. Bizde henüz yeterli bir kapasite yaratılamamıştır. Doğrudan yabancı sermaye yatırımları genişliyor ve belirleyici oluyor. Bizde ise imalat sanayisi yeterli oranda yabancı sermayeyi çekemiyor. Yerli üretim teknolojilerine sahip olma, yeni üretim teknolojileri geliştirme ve uygulama; rekabette artan oranda belirleyici oluyor. Yerli üretim ve ürün teknolojileri de bizde yeterli değil. Dünyada, Mühendislik, yazılım, test laboratuarı, tasarım gibi alanlarda uluslararası nitelikteki firmaların varlığı ve imalat sanayisindeki etkinliği önem kazanıyor. Türkiye’nin bu alandaki kurumsal kapasitesi henüz sınırlı. Yeni sanayi devrimi hızla yaklaşıyor. Gerekli hazırlıkları yapmalıyız.” Sunumunda, Türkiye’nin dünyadaki olumsuz etkilendiği eğilimlerden bahseden Adnan Dalgakıran, bu etkileri maddeler halinde sıraladı: “İmalat sanayisi değer zincirinde ayrışma yaşanıyor. İmalat sanayisi üretim yerlerinde, küresel ölçekte değişim yaşanıyor. Türkiye, burada sanayi değer zinciri ayrışması ve üretim yeri değişimi ile ilgili ortaya çıkan yeni sanayi ülkelerinin rekabetiyle karşılaşıyor. İkincisi, emek yoğun sektörlerde üretim, gelişen ülkelerde; ileri teknolojili sektörlerdeyse gelişmiş ülkelerde toplanıyor. Türk sanayisi bu iki eğilim arasında sıkışmış durumdadır. Dünyada iklim değişimi ve sürdürülebilir büyüme, imalat sanayisinde sınırlandırıcı ve genişletici etkiler yaratıyor. Bu sınırlamalarla özellikle Avrupa’dan Türkiye’ye, çevreyi daha çok kirleten ve enerji yoğun sanayiler kayıyor. Dördüncüsü, dünyada imalat sanayisi ticaretinde bir yandan serbestleşme, diğer yandan bölgesel ve ikili anlaşmalarla ticaret artıyor. Türkiye’de ise Gümrük Birliğinin mecburi uygulamalarından ve AB’nin yeni nesil ticaret anlaşmalarından sıkıntı çekiyoruz. Dünyada küresel ölçekte artan rekabet ile imalat sanayisinde karlılık düşüyor. Teknoloji faaliyetleri, tedarik zinciri yönetimi, markalaşma, satın alma ve birleşmelerle karlılık artırılmaya çalışılıyor. Bizde ise sanayi karlılığı düşüyor. Bunu artıracak girişimler sınırlı ölçüde kullanılıyor. İmalat sanayisi istihdamı, gelişmiş ülkelerde azalırken gelişen ülkelerde artıyor. Dünya ticaretinde serbestleşme ve üretim yerlerinin değişmesiyle imalat sanayisine yeni ülkeler katılıyor. Türkiye’nin de dünya mal ticaretinden aldığı pay 2008’e kadar arttı. Bu artış daha sonra durağana dönüştü.”

“Yüksek Katma Değer Üreten Yabancı Sermaye Türkiye’ye Getirilmeli”

“Sanayileşmiş ülke olmanın koşulu orta yüksek ve yüksek teknolojili sektörlerde üretim ve ürün teknolojisine sahip olmaktır” diyen Adnan Dalgakıran, makine, motor ve endüstriyel makine orta yüksek ile yüksek teknolojili sanayi üretiminin katma değerinin, ortalama sanayi katma değeri içinde yüzde 50’den yüksek olması gerektiğini vurguladı. Yüksek katma değer üreten yabancı sermayenin Türkiye’ye getirilmesi nin önemine değinen Adnan Dalgakıran, Türkiye’yi teknolojik atılıma götürebilecek en hazır sektörün makine olduğunu söyledi. Adnan Dalgakıran sözlerini şöyle sürdürdü: “Sadece demirle yüksek katma değere gitmemiz mümkün değil. Yazılım ve elektronik sektörünün Türkiye’de gelişmesi ve bizim entegre çalışmamız gerekiyor. Yeni nesil organize sanayi bölgelerinde bu grupların birlikte çalıştığı mekanizmaları kurmalıyız. Tersine mühendislik, mühendislik eğitimi ve teknik eğitim çok önemli. Türkiye’nin ancak son 10 yıldır gündeminde olan Ar-Ge desteği, üzerinde önemle durulması gereken bir konu. Dünya makine sektöründeki makro gelişmelere bakarsak imalat sanayisi ürünlerine talep artarak sürecek. Gelişen ülkelerin imalat sanayisi ürünlerinde payı artacak. Gelişen ülkelerin makine sanayisindeki payları da aratacak. Yani Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerle Türkiye’nin payı da artıyor ama bizim artış hızımızı yukarıya çekmemiz gerekiyor. Yabancı sermaye yatırımları, Ar-Ge kapasitesi olan ülkelere yönelecek. Yan sanayi tedarik zinciri genişleyecek ve daha erişilebilir olacak. Biz aslında jeopolitik olarak da çok önemli bir yerdeyiz. Üretim teknolojileri ve süreçlerindeki öngörülere baktığımızda, üretim sistemlerinde dijital ve bilgi işlem tabanlı tam bir otomasyon, sürdürülebilirliği destekleyen üretim ve ürün teknolojileri, bilişim, yazılım ve iletişim teknolojileri üretim süreçlerini değiştiriyor. Üretimde etkinlik ve verimlilik artışına ihtiyaç var. Makine teknolojilerinde de gelişmeler var.”

“Makine Üreticisine Pozitif Ayrımcılık Yapılmalı, Eşitlikçi Bakışın Dışına Çıkmalıyız ”

Adnan Dalgakıran sunumunu şu önerilerde bulunarak noktaladı: “Yatırım teşvikleri tek başına sanayicilik ve sanayi yatırımı için yeterli değildir. Bölgesel teşvikler mutlaka olmalı ama bu bölgesel teşvikler, düşük katma değerli üretim yapanların buraya doğru göçünü öngörmelidir. Ama onların yerini de yüksek katma değerli ürün imal edenler almalıdır. Teşvik sisteminde ölçek ekonomisini, katma değeri, kaliteyi destekleyen bir sistemin oluşması gerekiyor. Mevcut sanayi tesislerinin yer aldığı arsalar en büyük problemlerden biri. Yeni orta ve büyük ölçekli sanayi yatırımları için arsa stokları oldukça sınırlı ve pahalı. Halbuki devlete ait arazinin en bol olduğu ülkelerdeniz. Organize sanayi bölgeleri mevcut yapısıyla sanayi yatırımları için özendirici değil. Sanayi ürünleri için iç piyasa ve ithalat gözetimlerini yeterli bulmuyoruz. Bu nedenle haksız rekabet önlenemiyor. Kamu alımları ve politikaları da yerli sanayiyi yeterince kollamıyor. Yatırım teşvikleri, yüksek teknolojinin yoğun olduğu sektörleri özendirmiyor. Türkiye, imalat sanayisinde yeterince yabancı sermaye çekemiyor. Hedefimiz 100 milyar dolar ihracat. Ama bu tempoyla bu hedefin gerçekleşmesi mümkün değil. 100 milyar dolar ihracat yapan bir makine sektörünün nelere ihtiyacı olduğu konusunda bir çalışma yapıyoruz. Ne kadar mühendise, ne kadar meslek lisesi mezununa ihtiyaç var bakıyoruz. Teknoloji üretimi bütün dünyada gelişmiş ülkelerde yapılıyor. Gelişen bütün ülkeler rekabette öne çıkmak istiyorlarsa bu konuda destek ve teşvikler veriyor. Makine sektörü konusunda bir ayrımcılık da yapıyorlar. Türkiye’de bu konuda sektörler arasında eşitlikçi bakışın dışına çıkmamız gerekiyor. Türkiye ana omurgasını iki-üç sektöre oturtmak zorundadır. Yoksa zaten kıt kaynakları dağıttığınızda sıkıntı oluyor. Organize bölge mantığı 21. yüzyıldaki gelişmiş sanayi mantığını karşılamıyor. Dolayısıyla organize bölgelerini rant alanı mantığından çıkaracak, makine yatırımcısının kıt kaynaklarının tamamını araziye yatırmasını engelleyecek yeni nesil organize sanayi bölgeleri kavramı geliştirmeliyiz. Beş özel bölgede, 10 milyon metrekarenin üzerinde alan verilip bu noktalarda makine, yazılım ve elektronik alanlarını bir araya getirerek özel üretim alanları oluşturulmalıdır. Kamu yatırımlarıyla yeterli makine kullanımının önün açılması da gerekiyor. Kamuda alım yapanların güçlükleri de giderilmeli ve bu noktada bilinçlendirilmeliler. Kamu ihalelerini hazırlayanların ihale şartnameleri hazırlanırken en büyük yerel firmalarla bir araya gelip konuşması lazım. Makine sektöründe kayıt dışılığın muhakkak önlenmesi gerekiyor. Gerçek serbest rekabet ortamının kurulması ve sürdürülmesi de önemli bir noktadır. Baştan sona yeni bir teşvik anlayışı gerekiyor. Bu konuların hepsini kapsayan detaylı bir rapor hazırladık.”

“Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Uyum İçinde Çalışıyoruz”

Adnan Dalgakıran’ın sunumunun ardından konuşan sektör temsilcileri yaşadıkları sıkıntıları, bakanlıktan beklentilerini ve çözüm önerilerini söz alarak dile getirme fırsatı buldu. Toplantıda, 2015-2018 stratejik planının hazırlanmasına temel teşkil edecek konular ele alındı. Etkinlikte Türk makine üretiminin alt sektörlerini temsil eden isimler; KDV ve iadesine yönelik sorunlar, OSB ve sanayi sitelerindeki makine üreticilerin yaşadığı sıkıntılar, kamu ihale yönetmeliği ve destekleri, nitelikli personel sorunu ile Ar-Ge faaliyetlerinin önemi, endüstriyel otomasyon alanındaki gelişmeler, marka- kalite ve belgelendirme süreçlerinde atılması gereken adımlar, makine üreticilerinin farklı sektörler ile koordinasyonunun artırılması ve yeni yatırım fırsatları gibi farklı konularda görüşlerini aktararak Türk makine sektörünün ülke sanayisi için önemine dikkat çekti.