Gelişen teknolojileri yakından takip eden löher asansör 2000’li yılların başından beri aynı zamanda yürüyen merdiven üretimi yapıyor. Türkiye’nin tek yürüyen merdiven ihracatçısı olan firma, ilk yürüyen merdiven ihracatını ise kazakistan’ın astana şehrindeki bir tren garı için yapmış.

Löher Asansör ismiyle Alman markası izlemi verse de aslında yüzde 100 Türk sermayesiyle kurulmuş bir firma. 1967 yılında kurulan Löher Asansör kuruldu- ğu günden beri teknolojik gelişmeleri yakından takip ederek asansörcülüğünün yanına yürüyen merdiven üreticili- ğini de ekledi. 2000’li yılların başından beri yürüyen merdiven üreten firma, üretiminin yüzde 15’lik bir bölümünü ise İran’dan Yeni Gine’ye kadar uzanan bir coğrafyaya ihraç ediyor.

AKTAŞ ASANSÖR’DEN LÖHER’E
Löher Asansör Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Kara Löher’in yüzde 100 Türk sermayeli bir aile şirketi olup, Ali Aktaş tarafından 1967 yılında kurulduğunu söylüyor. 1966 yılında Aktaş Asansörleri olarak kurulan firma, müşterileri Mimar Bülent Doruk’un ismini değiştirmesini istemesi üzerine Löher Asansör adını alı- yor. Kara neden böyle bir değişikliğe gidildiğ ini ise şöyle açıklıyor: “Rahmetli Bülent Bey’in bir inşaatına asansör yapmak üzere anlaşma yapılınca Ali Bey inşaata ‘Bu binanın asansörleri Aktaş Asansörleri tarafından yapılmaktadır’ diye bir reklam tabelası asar. Bunu gören Bülent Bey ise Ali'ciğim sen bu tabelayı buraya astığın sürece ben bu inşaatta istediğ im fiyata daire satamam, git kendine yabancı bir isim bul ondan sonra gel tabelanı ben yaptırayım, birlikte asalım’ der. Bunun üzerine Ali Bey düşünür taşı- nır ve firmanın ismini ‘Löher Asansör’ olarak değiştirir. İsmin marka patentinin alınması gündeme geldiğinde ise şirket yetkilileri başvuruları nda bir sonuca ulaşamamış. O dönemde yolu Ankara’ya düşen Ali Aktaş, Patent Dairesi’ne gider. Oradaki yetkililere marka patenti için başvurusu olduğunu ancak bir türlü alamadığını söyledi- ğinde, “Bu yabancı bir isim biz buna marka patenti veremeyiz” cevabını alır. Bunun üzerine ise Ali Aktaş, bu ismin aslında çok sevdiği beş öğenin baş harşerinden oluşmakta olduğunu söyler: “Çiçeklerden en çok laleyi severim, laleler açtığında bahar gelmiş demektir, insanlar neşe dolar, aşık olurlar, doğa kendini yenilemiş, insanlar sevinçle doludur. Benim annem şalvar giyerken, ilkokul öğretmenim tayyör giyerdi, çok güzel bir kadındı. Her öğrenci gibi bende ilkokul öğretmenimi çok severim ancak ismini hatırlayamadığım için Öğretmen kelimesinin ilk harfini seçtim. H, Hatay'dan gelmektedir. Hatay daha sonradan seçimle ülkemiz topraklarına katılmıştır. Ben askerliğ imi orada yaptım. Orada bir kale vardır, o kalede de çok güzel kiremitte tavuk yaparlar, tadı hala damağımda, unutamadım, yolunuz düşerse mutlaka deneyin. E, Edirne'den gelmektedir. Edirne ülkemizin Avrupa'ya açılan kapı- sıdır. Benim ailem Bulgar göçmenidir. Bizler Türkiye’ye ilk geldiğimizde Edirne’yi görmüşüz, görmekle yetinmeyip, Vatan toprağını öpmüşüz. R, Rize’den gelmektedir. Bakın sabah sabah ben kapı nızı çaldığımda beni misafir ettiniz ve çay ısmarladınız. Ben çayı çok severim, çay aynı zamanda Türk misafirperverli ğinin simgelerinden biridir. Çayın başındaki Ç harfi olamayacağı için çayın yetiştiğ i şehrin baş harfi olan R ‘yi koyarak, LÖHER ismini firmama kullandım.” Bunun üzerine görevli memur, Amca senin bu anlattığına inanmadım ama sabah sabah o kadar güzel bir hikaye anlattın ki bende bunu onaylayım yoksa başka türlü onaylanmaz bu marka patenti der. Böylelikle Löher markası Lale, Öğretmen, Hatay, Edirne, Rize şeklinde patentlenmiş olur.

1967’DEN BERİ ÜRETİYORLAR
1967 yılından bu yana asansör üretimi yapan firmanın Genel Müdürü Yardımcı- sı Mehmet Kara, “Teknolojinin baş döndürücü bir hızla gelişmesinin yanında müşteri zevklerinin de çeşitlenmesi firmamı za yeni sorumluluklar yüklemiştir” diyor. Löher’in müşterilerinin ihtiyaçları- na cevap verebilmek amacıyla asansör sektörü ile yürüyen merdiven sektörünün birbiri ile iç içe çalışması gerektiğine inanarak 2000'li yıllarda yürüyen merdiven sektörüne girmeyi hedeşediğini ve planladığı bu hedefe ulaştığını aktaran Kara, “Tabii ki bu hedefe durduk yere çıkmadı” diye konuşuyor. 1997 yılında, İzmir’de fabrikalarının bulunduğu Atatürk Organize Sanayi Bölgesi yanında Kipa’nın büyük bir alışveriş merkezi yapmaya başladığı nı aktaran Kara, “Kipa ilk kuruldu- ğunda aralarında rahmetli İzmir Büyükşehir Belediyesi eski başkanı Ahmet Piriştina, ünlü sanatçılarımızdan Metin Akpı nar ve İzmir’in ünlü sanayicilerinin bir araya gelerek kurduğu bir oluşumdur. Ve yine duayen sanayicilerimizden fiinasi Ertan yönetimindeydi” diyor. Kara şöyle devam ediyor: “Alışveriş Merkezinin kaba inşaat aşamasında teklifimizi hazırlayarak Şinasi Bey’in karşısına çıktığımızda, Ali Bey’e ‘Ali’ciğim bu AVM inşaatı- mızda hem asansörler, hem de yürüyen merdivenler ve eğimli yolcu bantlarımız olacak. Biz asansörleri tabii ki sana yaptı rmak isteriz. Ancak o zaman en az 2 taşeron ile çalışmam lazım, ayrı 2 ödeme yapmam lazım, satış sonrası servis aşaması nda ise 2 ayrı firma ile çalışmak zorunda kalacağım. Eğer izin verirsen biz bu işimizde asansörlerimizi, yürüyen merdiven üreten bir firmadan alalım. Böylelikle alacağım ürün sayısı ve toplam tutarı artacağı için vadeyi de uzatabilirim’ der. Bunun üzerine Ali Bey, bu konuşmadan da ders çıkararak yürüyen merdiveni ürün portföyümüze koyarak müşterilerimize sunmazsak yeni müşteri kazanmayı bırakın, eski müşterilerimizi de kaybederek, küçülmek zorunda kalacağız diye düşünerek yürüyen merdiven üzerine projeler geliştirmeye başlar.” Önce yurtdışından alıp satarak montajı ve satış sonrası servis hizmeti aracılığı ile ürünü detaylı olarak tanımanın amaçlandığını söyleyen Kara, “İşin içine girdikçe zor olarak düşünülen şeyler kolaylaşır, kolay olarak kabul edilen bazı durumlar ise zorlaşır” diyor. 2000 yılında başlayan 2 sene süreli TTGV ( Türkiye Teknoloji Geliştirme Vakfı ) ve TUBİTAK’a bağlı TİDEB (Teknoloji İzleme ve Değerlendirme Birimi ) destekli bir AR-GE projesi ile proje süresi bitmeden 2001 yılında ilk prototip yürüyen merdivenlerini ürettiklerini belirten Kara, “Almanya’da sektörümüzün en büyük fuarları ndan biri olan Interlift fuarında aynı yıl sergiledik. Üretilen ilk Löher yürüyen merdiven Ankara-Kızılay'daki And Çarşı- sı Alışveriş Merkezi’nde faaliyet göstermektedir. İlk ihracatı yapılan yürüyen merdiven ise Kazakistan-Astana'da tren garında faaliyetine devam etmektedir” diyor.

CE BELGESİNE SAHİP İLK YÜRÜYEN MERDİVEN
Türkiye'de CE standartlarına uygun ilk yürüyen merdiven imalatını gerçekleştiren Löher’in yürüyen merdiven, yürüyen eğri yol ve yürüyen düz yolu sadece kendi firması adı altında pazarlamayıp sektö ründeki tüm meslektaşları ile de paylaştı- ğını belirten Kara, “Ancak; meslektaşları- nın Löher markalı yürüyen merdiveni müşterisine satarken zarar görebileceği, müşterilerini Löher’e kaptırabileceği düşüncesi ile rahatsız olmaması için yürüyen merdiven, yürüyen eğri yol ve yürüyen düz yol markasını Trust olarak belirlemiş bulunmaktadır. Dün, Löher milyonlarca insanı asansörleri ile yukarıya çıkarıyordu. Yarın daha çok insanı yürüyen merdiven, yürüyen eğri yol ve yürüyen düz yol ile taşımaya devam edecektir” diye konuşuyor. Asansör ve yürüyen merdivenin kardeş iki sektör olduğuna inandıklarını dile getiren Kara, 1999 yılında yönünü yürüyen merdiven sektörüne daha ciddi bakış açısı ile yönelten Löher’in 37 yıllık asansör tecrübesine TTGV, TÜBİTAK, TİDEB ve 9 Eylül Üniversitesi katkılarıyla yürüyen merdivenleri de eklediklerini söylüyor. Kara, Kanada, Amerika, Almanya, Avusturya ve Çin'de çeşitli araştırmalar yaparak, uzun süren deneyimler neticesinde üniversite, TTGV, TÜBİTAK işbirliği ile tamamen kendi tasarımları olan yürüyen merdiveni ürettiklerini, ardından da yurt içi ve yurt dışı pazarlarda kullanıma verdiklerini söylüyor. Kara üretmiş oldukları ürünlerdeki teknolojik yenilikleri ise şöyle açıklıyor: “Tesis edilen asansör ve yürüyen merdivenler TSE, TSEK ve Bayındırlık Bakanlığı ile ilgili Belediye'nin Teknik işler yönetmeliklerine uygun olarak imal edilip; montajları firmanın ehliyetli montörleri tarafı ndan denetlenmektedir. Firmamız TSE, TSEK ve Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ‘İmalatçı’ Belgelerine sahiptir. Üretim teknolojileri açısından büyük yenilikler kaydeden Löher 01/06/2000 tarihinde ISO 9001 Belgesini almış; bununla da yetinmeyip 18/06/2003 tarihinde KEMA ISO 9001:2000 versiyonunu kazanmıştır. 19 Mayıs 2004 tarihinde de CE işaretlemesini kullanma hakkını alarak başarısını yurtdışında da tescillemiştir.”

TÜMÜYLE YERLİ MALZEME KULLANIYORLAR
1967 yılından bugüne fabrikası'nda asansör kabinleri, kapıları, makineleri, tabloları ve yedek parçalarının imalatını yapan Löher kullandığı malzemelerin tümüyle yerli üretimi olmasına itina gösteriyor. 2000 yılından itibaren de her türlü bina özelliğine uygun yürüyen merdiven, yürüyen düz yol ve yürüyen eğri yol imalatı yapabildiklerini aktaran Kara, “Ürünlerimizde kullanıma sunulacağı bina özelliklerine uygun nitelik aranması sebebi ile tümüyle seri üretim yapılamamaktadır” diyor. Kullanım yeri olan binaya en uygun özellikler göz önünde bulundurularak özenle tasarım yaptıklarının altını çizen Kara, “Löher'in ürün yelpazesi her ürünü için ayrı tasarımlar gerçekleştirmesi sebebiyle zengin içeriğe sahiptir” diye konuşuyor. Yılda ortalama 300 adet; taşıma kapasiteleri 30 kilogramdan 10 bin kilograma kadar olan asansörler ürettiklerini belirten Kara, Löher’in portföyünün yüzde 15'lik bölümünü ihracatlarının oluşturduğunu aktarıyor. Löher Asansör ürünleri başta Türk Cumhuriyetler olmak üzere İran, Irak, Suriye, Arabistan, Almanya, Avusturya, İngiltere, Ukrayna, Hollanda, Belçika, Slovakya, Yeni Gine gibi ülkelere ihraç ediyor. Kara, 2 kıtaya ihracat yaparken ödün vermedikleri noktanın ise kalite olduğunun altını çizerek, “Bu da müşterilerin ürünlere olan ilgisini arttırmaktadır” diyor. Asansör sektöründe tüm dünyaca tanınan Yunanistan – Kleemann firması- na da ürün sattıklarını belirten Kara, Löher’in dünya üzerindeki çeşitli sektörel firmalar ile bayilik sözleşmeleri olduğunu ekliyor. Kara ayrıca, “LÖHER tam anlamı yla Türk Malı olup, sermayesinde yabancı desteği bulunmamaktadır” diyor. Türk halkının ithal malın daha iyi olduğuna inanmalarının her sektördeki en büyük sorun olduğunun altını çizen Kara, “İhalelerde ithal ürünlerin tercih edilmesi sebebi ile ülkemiz ciddi döviz kaybına uğramaktadır. Bu konuda devletimizin birçok koluna başvuruda bulunduk. Mücadele ediyoruz ve etmeye devam edece- ğiz” diye konuşuyor. Kara, “2008 yılı ihracatları nın 398.741,80 euro ve 2.663,74 dolar olarak gerçekleşti” diyor. Yurt dışında büyük bir projeleri olduğunu ve yaklaşık 1 milyon euro değerindeki peşinatı da aldı klarını belirten Kara, ancak kriz dolayı- sı ile projenin şu an için dondurulduğunu söylüyor. 2009 yılında bu projeyi piyasaları n düzelmesi neticesinde tamamlayabileceklerini belirten Kara, “Ayrıca 2009 yı- lının ilk 2 ayında yaklaşık 120.000 euroluk bir ihracat sözleşmesi yapmış durumdayı z. Hedefimiz bu sene ihracatımızı 1 milyon 800 bin euronun üzerine çıkartabilmektir” diyor. Kara son olarak, krizin Avrupa ülkelerini vurmasının en büyük nedenlerinden birisinin fabrikalarını ucuz iş gücü vb. faydalardan yararlanmak üzere Çin’e taşımaları sebebiyle kendi vatandaşlarının işsiz kalması olduğunun unutulmaması gerektiğ ini aktaran Kara, “İşsiz kalan insanları nda doğal olarak tüketimlerini kısmaları sebebiyle bindikleri dalı kesmişlerdir” diyor. Kara şöyle devam ediyor: “Kendi ülkemizde benzer durumları yaşamamak için ‘Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı’ diyorum. Bunu derken de yerli mallarımızın kalitesini arttırarak fiyatları nı rekabet edilebilir seviyelere çekme görevinin de biz sanayicilere düştü- ğünü unutmamalıyız.   SPOT: “ Krizin Avrupa ülkelerini vurmasının en büyük nedenlerinden birisinin fabrikalarını ucuz iş gücünden yararlanmak üzere Çin’e taşımaları nedeniyle kendi vatandaşlarının işsiz kalması olduğunun unutulmaması gerektiğini aktaran Kara, “İşsiz kalan insanlarında doğal olarak tüketimlerini kısmaları sebebiyle bindikleri dalı kesmişlerdir” diyor. Kara, “Kendi ülkemizde benzer durumları yaşamamak için ‘Yerli malı yurdun malı, herkes onu kullanmalı” diyor.”