Türk makine sektörünün 2016 yılını değerlendirmeden önce, gerçekleşen rakamlara bakmakta yarar var. Türkiye’nin Makinecileri, sorunlarla dolu 2016’yı mümkün olabilecek en iyi sonuçlarla...

Türk makine sektörünün 2016 yılını değerlendirmeden önce, gerçekleşen rakamlara bakmakta yarar var. Türkiye’nin Makinecileri, sorunlarla dolu 2016’yı mümkün olabilecek en iyi sonuçlarla kapattı. Türk ekonomisinin büyümesine yön vermeye devam ettik. Ara mal üretebilme ve imalatçı tüm sektörlere girdi sağlama yeteneğimiz, Türkiye üretiminin gelişiminde kilit rol oynamaya devam etti. Türk makine sektörünün toplam ihracat değeri, MAİB’in kuruluşundan bir yıl önce, 2001 yılında 1,7 milyar dolardı. 2016’da bu rakam 13,4 milyar dolara yükseldi.

2005-2015 döneminde makine ihracatının yıllık büyüme oranı yüzde 16 oldu ve aynı dönemde Türkiye’nin toplam ihracatındaki büyümeyi ikiye katladı. 2016 yılı Türkiye toplam ihracatından yüzde 9,4 pay almayı başardık. 2016 yılında ihracatını artıran üç sektörden biriyiz. Bir önceki yıla göre miktar bazında yüzde 1,7, değer bazında yüzde 0,7 daha fazla ihracat yaptık. Önemli olan, bu ihracat artışını, dünya mal ticareti ve yine dünya makine ihracatı yüzde 4 kayıp yaşarken gerçekleştirdik. Geçtiğimiz yıl da 200’ün üzerinde ülkeye makine ihraç etmeye devam ettik. Dünya makine ihracatı 2010’daki seviyesinde ilerlerken, Türkiye’nin küresel makine ticaretindeki pazar payı yüzde 30 arttı. Aynı dönemde Çin’in ihracatı ancak yüzde 9 artış gösterdi. Daha da önemlisi, dünyanın en önemli makine üretici ve ihracatçıları olan Almanya, ABD ve İtalya’ya olan makine ihracatımızı 2016’da da önemli oranlarda artırmayı başardık. İhracatımızın yüzde 60’ını Avrupa ülkelerine yaptık. Bu rakamları, bir de gerçekleşme şartları açısından değerlendirmemiz gerekiyor. 2016 yılında neler oldu? Dünyadaki istikrarsızlık, Türkiye’nin komşu bölgelerindeki savaşlar, politik istikrarsızlıklar ve petrol fiyatlarının düşüşü sürdürülebilir ekonominin temel ihtiyacı olan istikrar üzerinde baskı oluşturmaya devam etti. Bütün bunlara baktığımızda, Türkiye’nin ihracat rakamlarının istendiği şekilde artmadığı bir yıl oldu diyebiliriz. Ama makine sektörü açısından Türkiye’nin ihracat ortalamasının daha üstünde bir artış sergiledik. Bu artış yeterli mi? Elbette değil ama tüm olup bitene baktığımız zaman, kötü bir yıl geçirdiğimizi de söyleyemeyiz.

PARA POLİTİKALARI VE KUR DENGESİ İYİ OKUNMALI

“2017’de neler olacak, nelere dikkat edilmeli” sorusunun ilk yanıtı elbette ekonomik girdilerin dikkatli okunmasıdır. Para politikaları ve ülke parasının diğer paralar karşısındaki değerinin küresel rekabetçilik açısından önemli olduğunu artık hepimiz kabullenmiş vaziyetteyiz. ABD’ye bakın, Trump iş başına gelir gelmez, değeri yüksek olan doların Avrupa’nın daha fazla ihracat yapmasına sebebiyet verdiğini ve bundan çok hoşnut olmadığını söyledi. Bu çerçevede Türk Lirası’nın değerinin düşük olduğu söylenebilir ama bize göre TL, uzun süre gerçek değerinin daha üstünde bir değerleme ile varlığını sürdürdü. Bu açıdan da TL’nin yüksek değeri, bizim ihracattaki rekabet gücümüzü bir miktar kırdı açıkçası. Dolayısıyla biz, doların ya da euronun veyahut dövizin daha gerçekçi bir değere doğru geldiğini düşünüyoruz. Bu da ihracatçı açısından aslında olumlu bir gelişmedir. Ancak kurdaki yukarı ve aşağı yönlü sert dalgalanmaları çok tehlikeli buluyoruz.

İÇ PAZARI KORUMALIYIZ

Diğer yandan, tüm dünyada korumacı ekonomik politikaların hâkim olmaya başladığı bir döneme girdik. İç pazarı kuvvetli tutmak, artık bütün dünyada ABD’den Çin’e, Rusya’dan Avrupa’ya herkesin yapmaya çalıştığı bir politik yaklaşım. Açıkçası serbest ticaret, dünyada da yara almaya başladı. Küresel mekanizmalarla içe dönük mekanizmaların daha çok çatışacağı bir dönemdeyiz. Öyleyse Türkiye’nin de içeride kendi ürettiğini tüketen ve ithal ettiği ürünleri de üretebilen bir ülke konumuna doğru daha fazla ve daha hızlı ilerlemesi gerekiyor. Biz, yıllardır bunu savunuyoruz. Burada iki unsur çok önemli: Biri kurallar, ikincisi de kültür. Kurallar ile kastettiğimiz, sistemin yerli üretimi tüketmeye teşvik edici kurallar oluşturmasıdır. Bunlardan bazıları uygulamaya konuldu ama bunun karşısında kültür direnci devam ediyor. Kültür ile kastettiğimiz ise “İthal mal daha iyidir” diye özetleyebileceğimiz yaklaşımdır. Marka olmuş dünya üreticilerine karşı içeride üretim yapan firmaların kendilerini ifade etmekte zorlanması, üretimden uzaklaşarak daha fazla hizmet ya da diğer sektörlere yönelmesi gibi kolaycı yaklaşımlar, kültür baskısının sonucudur. Dolayısıyla bu iki durumda da değişikliklere gitmek gerekli: Yerli üretim ve tüketim teşvik edilmeli, alım kültürünün yani tüketim kültürünün değişmesine yönelik faaliyetlerde bulunulmalı.

ALMANLARA MAKİNE SATARSAK, HERKESE SATABİLİRİZ

Biliyorsunuz, Türkiye’nin Makinecileri olarak birkaç ana hedef pazarımız var. Bunların başında da Almanya geliyor ve yeni dönemde de Almanya pazarının ihracatımızda önemini koruması gerektiğini düşünüyoruz. Almanya, 200 milyar doların üzerinde ithalat yapıyor ve aynı zamanda Çin’den sonra dünyanın en büyük ikinci makine ihracatçısı. Eğer Almanya’ya ihracat yapabiliyorsak, dünyanın her pazarında yer alabiliriz. Dolayısıyla biz, stratejik olarak Almanya’yı baz alıyor ve oradaki pazar payımızı artıracak aksiyonlara önem veriyoruz. Almanya’daki payımızı artırmak, sadece ihracat artışı değil, makine standartlarımızın geliştiği anlamına da gelecektir. Bu çerçevede, makinecilerin kısa vadeli programlardan daha çok orta ve uzun vadeli stratejilerle çalışması gerekiyor. Bu bir moda endüstrisi değil, bu; yüksek teknoloji alanına doğru ilerlemesi gereken, insan kaynağını sürekli geliştirmesi gereken, ürün çeşitliliğini geliştirmesi gereken, aynı zamanda da kendisini geliştirecek olan elektronik ve yazılım sektörünün de gelişmesi gereken bir alan. Elektronik ve yazılım sektörü ne kadar gelişirse Türkiye’de makine sektörü o kadar gelişir. Bu noktaya güçlü bir odaklanma gerekiyor. Tabii bir yandan da böylesine zorlu bir alanda yatırım yapmanın cazip hale getirilmesi gerekiyor. Çünkü eğer kolay para kazanılan alanlarda hızlı gelişme oluyorsa, daha zorlu teknolojik alanlarda gelişmelerin olmasını beklemek hayal olur. Türkiye’de gerçekten dünya çapında güçlü firmalarımız var, onlar zaten hiçbir mevcut duruma bakmaksızın kendi yatırımlarını devam ettiriyor, büyümeye ve küresel firmalar olma yolunda hızla ilerlemeye devam ediyor. Ama bu firmalarımızın sayısı az, problem de burada. Bu firmalarımızın sayısını belki 10 kat daha artırırsak, Türkiye’de gerçekten güçlü bir makine sektörü oluşacaktır.