İhracatın yıllar içerisinde gelişimine nicel olarak bakıldığında önemli mesafeler kat edildiğini görüyoruz. Ama dikkat edildiğinde, son dönemlerde nicel büyümenin de bir kritik sınıra dayandığı...

İhracatın yıllar içerisinde gelişimine nicel olarak bakıldığında önemli mesafeler kat edildiğini görüyoruz. Ama dikkat edildiğinde, son dönemlerde nicel büyümenin de bir kritik sınıra dayandığı fark ediliyor. İhracat artmıyor, hatta düşüşler ve eksilmeler var. Peki, bunu kendimize nasıl açıklıyoruz? Birinci izah, genel olarak dünya ticaretinin de son yıllarda nicel olarak artmadığı dolayısıyla dünya ticaretinin bu durağan seyrine göre bizim yine de iyi konumda olduğumuz. Bir diğer açıklayıcı bilgi, önemli ihracat pazarlarımızda siyasi gelişmelerden kaynaklı olarak yaşanan daralmalar ve eksiler (bilhassa komşu ülkeler ve Kuzey-Afrika ülkeleri) diyoruz. Bir başka ve daha köklü bir açıklama ise büyüme modelimizde bir hedef kayması olduğu yani üretim ve buna bağlı olarak ihracattan değil de daha çok tüketim ve inşaat sektörüyle büyümenin tercih edilmedi (inşaat sektöründeki ihracat da yabana atılmamalı tabii). Bu gerekçelerin hepsi doğru. Bunlar hem tek başına bir anlam ifade ediyor hem de bunların bileşkesi. Hatta bileşkesi nezdinde bakıldığında büyük resim daha net görülüyor.

YENİ VE ZOR BİR DÖNEME GİRİYORUZ

Peki, nicel olarak ihracatımız bu konumda ise nitel olarak baktığımızda neler görüyoruz? Hani, “Nicel olarak büyüyemezsin ama aynı nicelikte nitel olarak daha fazla artı değer sağlayabiliyorsan durum yine de iyidir!” dersiniz. İhracatın nitel yapısına bakıldığında göreceli olarak çok az miktarda bir iyileşme var (ihracat ürünlerinin bilhassa orta ve orta üst seviye teknolojik değer/ kategori sınıflandırmasına göre). Bu iyileşmenin de, detay analizlerinde görüldüğü üzere, belli ürün gruplarının daha çok intra-ticaret yapısından kaynaklı olduğu (yani bir firmanın değişik fabrikaları arasında gerçekleşen ticaret yapısı). Bir diğer taraftan bu intra-ticaret yapısı yine belli ürün gruplarında olmak üzere yerinde saymamamızın da bir gerekçesidir. Genel olarak üretimimizde ve dolayısıyla da ihracatın katma değer yapısında pek ileri gidemediğimiz bir gerçek. Kısaca, ihracatın süründürülebilir kılınması, mevcut pazarlardaki oranı yükseltmek, yeni pazarlar yaratmak ve katma değeri yüksek ürünler ihraç etme noktasındaki sıkıntılarımız hala aynı. Şimdi üstüne üstlük yeni ve zor bir döneme giriyoruz. Bu dönemde ihracatı bekleyen tehlikeler, riskler nelerdir, ne tür şanslara sahibiz, ihracatı nasıl artırabiliriz?

YENİ GÜNDEM: KÜRESELLEŞME VE KORUMACILIK

Yeni dönemin en karakteristik özelliği muhtemel ki, düzensizlik olacak. Hem küreselleşme gündemde olacak hem de korumacılık. Aslında bunların iç içe, yan yana geçerli olduğu dönemler geçmişte yaşanmıştı. Yeri geldiğinde daha fazla ve her alanda sınır tanımayan bir liberalleşme eğilimi-talepleri, diğer taraftan da ulusal/bölgesel pazarları korumacılık teşebbüsleri ve uygulamaları. Bu nedenle Dış ticaret alanında genel kuralların yavaş yavaş yerine oturtulduğu Dünya Ticaret Örgütü vasıtasıyla yeni düzene alışıyorduk ki, bu örgütün kuralları ve de varlığı da tartışılır hale geldi. Yani, yine bir düzensizlik unsuru söz konusu. Artık ve de bilhassa da ihracat konusunda iddia sahibi ülkeler, artarak yükselecek bu olan düzensizlik dönemine uygun, bunu avantaja çevirebilecek esnek stratejiler geliştirmek zorundadır. Yani, düzensizliğin yönetilmesidir asli olan.

AB ÜYESİ ÜLKE PAZARLARI BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR

Klasik bir deyimle başlamak gerekirse, ihracat pazarlarını çeşitlendirmek, ihracat katma değer oranını yükseltmek gerek. İhracat pazarlarının çeşitlendirilmesi üzerine yakın coğrafyaya yönelik olarak birtakım gelişmeler başlamış ve başarılı da olmaya yönelmişti ki, malum siyasi gelişmelerden dolayı bu pazarlarda önemli kayıplar 

yaşandı. Bu kayıpları giderecek alternatif ihracat pazarları ise maalesef yaratılamadı. Türkiye için birinci derecede önemli pazarlar Avrupa ülkeleridir. Bunun içinde AB üyesi ülke pazarları büyük önem taşıyor. Dolayısıyla bu pazarla dış ticaret münasebetlerimizi şekillendiren Gümrük Birliği çok önemlidir. Bu sene içerisinde Gümrük Birliği’nin güncellenmesi söz konusu.

Hayati önem taşıyan bu konuda maalesef sektörel temsilcilerin bir görüşü yok. Gümrük Birliği anlaşması kapsam olarak daralacak veya genişleyecekse veya geçmiş uygulamalardan çıkarsamalarla değişmesi gereken yönler varsa bunların kısa sürede halledilmesi gerekiyor. Türkiye ihracatı açısından bu pazar tekrar belirtmek gerekiyor ki, çok önemlidir ve bu pazarda kayıp yaşanılması telafisi zor durumlar yaratabilir. AB üyeliğinden ayrılması kesin olan Birleşik Krallık bilhassa sanayi ürün ihracatımız açısından önemli bir pazardır. Birleşik Krallık’ın gelecek dönemde hangi ülkeler ve bölgelerle nasıl bir serbest ticaret anlaşması düzenleyeceği takip edilmek ve buna uygun çözümler üretilmek zorundadır.

İhracatımızın bugünü ve yarını açısından yine çok önemli iki ülke Rusya ve İran ile de ikili, çok taraflı serbest ticaret anlaşmaları dış ticareti geliştirecek şekilde revize edilmelidir. Örneğin İran ile halihazırda geçerli olan anlaşma bir çok yönüyle Türkiye için büyük bir avantaj içermiyor. AB üyesi ülkelerin bu yöndeki çalışmalarını dikkatle takip etmeliyiz. Bir bütün olarak Asya ülkelerine de hatırı sayılır bir ihracat gerçekleştiremedik. Önümüzdeki dönem AB dahil bir çok ülke ve bölgenin Asya ülkelerinde angajmanları artacak. Eşzamanlı olarak bu ülkeler için de uygun ihracat stratejileri geliştirilmelidir.

Özetle, değişkenleri çok fazla olan bir sürece giriyoruz. Çok hazırlıklı olduğumuzu maalesef söyleyemeyeceğim. Türkiye için vazgeçilmez önemde olan ihracat artışı konusunda, düne nazaran daha fazla efor sarf etmemiz gerektiği de çok açık.