Başlangıçta Endüstri 4.0 kavramı Almanların yeni dönem için geliştirdikleri “marketing” enstrümanıydı. Bu enstrümanın geliştirilmesi zorunluluğunun, Almanların...

Başlangıçta Endüstri 4.0 kavramı Almanların yeni dönem için geliştirdikleri “marketing” enstrümanıydı. Bu enstrümanın geliştirilmesi zorunluluğunun, Almanların küresel ticaret ve teknoloji savaşlarında karşılaştıkları rekabet baskısı sonucu olduğu aşikâr (Almanlar her ne kadar orta-yüksek teknoloji ürün ihracatında lider görünseler de bilişim ve yazılım teknolojilerinde geri kalmışlık onların endüstride lider konum sürdürülebilirliğini tehlikeye sokuyor). Dünyada en önemli büyük iletişim/bilişim teknoloji devleri içinde hatırı sayılır bir tek Alman şirketin bulunmaması (sadece SAP var), aslında Almanların teknolojik gelişmeleri uzun bir zamandır es geçtiklerinin bir göstergesidir. Kaçırılan fırsat yeni bir kavramla toparlanmaya çalışılıyor. Alman endüstrisinin en güçlü özelliği onun “sistem” yapılanmasından kaynaklanıyor. “Tekil” bir başarı, başarı değildir. Bir proses ve sistem mantığı asıl başarının kaynağı olarak görülür. Nesnelerin İnterneti’ni iyi yapabilirsiniz (ABD gibi) ama bu nesneleri üreten işletmeleri, prosesi, sistemi bu teknolojiye göre iyi kurgulayamazsanız başarı geçici kalır. Almanların zamanla içini doldurmaya çalıştıkları Endüstri 4.0, teknoloji egemen bir dönemde yeni bir endüstriyel toplum tasavvurudur. Süreç içinde bunun içinin nasıl doldurulduğuna tanık olacağız.

Bu sürecin en büyük özelliği hızlı olmasıdır. Endüstri 4.0 gibi genel endüstriyel gelecek tasavvurunun ardından Almanlar daha somut, daha anlaşılır bir kavramdan, “Dijital Çağ”dan bahsetmeye başladılar (bu kavram ABD’de yaklaşık 30 yıldır herhangi bir şekilde kullanılıyor ve hatta bunun bir sonucu olarak “Silikon Vadisi” oluştu zaten). Dijital dönüşümün nasıl gerçekleşmesi gerektiği tüm master planların merkezinde. Çağımızın en büyük sermayesi Big Data: Bireyler (tüketiciler kavramı aslında daha uygun) bazında küresel olarak en fazla bilgiler ABD’li şirketlerde (Microsoft, Alpha/Google, Facebook, Apple, Amazon gibi) toplanmış vaziyette. Makineler konusunda Big Data’yı ise Almanlar toplamak istiyor, zira makineyi en iyi tanıyan onlar. Almanya’da irili ufaklı yaklaşık 300’ün üzerinde Endüstri 4.0 ve dijitalleşme üzerine saha projesi yapılıyor. Keza üniversiteler ve araştırma kurumlarında da hummalı bir çalışma mevcut.

KAVRAM HEGEMONYASI

Yeni endüstriyel çağ ile ilgili kavram kargaşası sadece Türkiye’de yaşanmıyor. ABD dışında her coğrafyada kavramlar ve bu kavramların içerdikleri konusunda kafa karışıklığı söz konusu. Kavram kargaşasını tetikleyen en önemli unsur, süreci “anlamlandırma” münakaşasından kaynaklanıyor. Çünkü her devlet, sivil toplum, işletme ve birey; endüstriyel tarihine, gelişmişliğine ve bazen de ihtiyaçlarına göre yeni kavramların içini dolduruyor. Yani, yeni bir kavramın Türkiye’de algısıyla anlamı başka, Çin’de daha bir başka olabilir ve oluyor da. Ama zamanla bu kavram ve içerdikleri evrenselleşecek. İşte bu süreçte belirleyici olan gücün kurduğu, kuracağı kavram hegemonyası yarınımızı şekillendirecek. Şimdilerde Almanlar da mevcut kavram kargaşasından şikâyetçi. Geçtiğimiz yıl kurulan ve yaklaşık 40 değişik saha uzmanından oluşan bir komisyon, Endüstri 4.0 ve/veya buna bağımlı türetilen kavramların içeriği konusunda anlaşma sağlamak için büyük çaba gösteriyor. Her gün yenisi eklenen kavramlarla tartışmalar sürüp gidiyor. Belki sizlerin de dikkatini çekmiştir, Endüstri 4.0 genel kavramının dışında bu tartışmalarda, adlandırmalarda Almanca bir kelime ve kavram yok. Maşallah hepsi İngilizce. Aslında bu bile bizlere hâlihazırda trendin belirleyicisinin kim olduğunu gösteriyor. İlerde bu nasıl değişecek veya değişecek mi, hep beraber izleyeceğiz.

ÇİN ÖNEMLİ

Bu tartışmalarda izlediğim bir başka ilginç unsur da küresel anlamda birçok ülkenin yanı sıra gelecek dönemin en büyük gücü olmaya aday Çin’in, Almanya’nın yeni endüstriyel tasavvuruna daha yakın bir gelişmeyi kendisine yol edindiğine dair. Çin’in 2025 Master Planı daha çok Almanların geçmiş ve bugünkü dönemde oluşturdukları endüstriyel yeteneklerin içselleştirilmesi (yani devşirilmesi) ve bunun dijitalleşmesine hız verdikleri, vereceklerini gösteriyor. Ayrıca, Çin’in Alibaba ve Tencent firmalarının son dönem eriştikleri boyut baş döndürücü noktada. Çin’in Shenzhen bölgesi “Silikon Vadisi” ile yarışmaya hazır hale getiriliyor, hatta dinamikleri itibarıyla şimdiden birçok yabancı işletmenin radarına girmiş bulunuyor. Özetle, Çin bireysel tüketim alanlarında teknoloji ağırlığını ABD eksenli geliştirirken, üretim tarafında Alman üretim teknolojilerini merkezine almış. Galiba gelecek dönemin belirleyicisi bu hibrid yaklaşım olacak.

UZAKTAN BAKINCA TÜRKİYE

Endüstri 4.0 kavramını sıkça kullanıyoruz ve bu konuda oldukça yeterli seviyede seminer, kongre düzenliyoruz. Sektörel ve genel kamuoyu ilgisi çok iyi bir noktada fakat bu olgunun endüstrimizde bugünümüz ve yarınımız için anlamını henüz “yerlileştirememişiz.” Bu kavramın içeriğinin hızla Türkiye için “anlamlandırılması” gerekiyor. Bugüne kadar takip ettiğim modellemelerin, Türkiye endüstriyel gerçekliğine uygunluğuna yönelik ciddi şüphelerim var. Daha çok bilgi toplamak, daha çok yatay-dikey tartışmalar yapmamız gerektiğine inanıyorum. Bazı alanlarda kafa karışıklığı, yeni dönemin ruhunu anlamakta hala engel oluşturuyor. Türkiye için anlamlandırma sürecini hızlandırmak için üniversitelerde, teknopark ve teknokentlerde, organize sanayi bölgelerinde acilen saha örneklerini çoğaltmak, göstermek için uygulamalı mükemmeliyet merkezlerini ya da akademileri kurmak gerekiyor. Bu merkezlerin içeriğinde neler olması gerektiği konusunda MAİB’te önemli bilgilerin toplandığını ve buna uygun uluslararası ortakların tespitinin bile yapıldığını belirtmekle yetinelim.